Kur'an-ı Kerim'in Işığında Zulmün Tahlili
Kur'an-ı Kerim'in Işığında Zulmün Tahlili
Bismillahirrahmanirrahim
"Eğer Allah insanları zulümlerinden dolayı ele alsaydı
(yer) üzerinde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar
ertelemektedir. Ecelleri geldiğinde artık ne bir saat geri bırakılırlar ne de
öne alınırlar." (Nahl, 16/61)
"Yüzler her zaman diri olan ve her zaman koruyup gözeten
(Allah)'a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen ise kaybetmiştir." (Taha, 20/111)
"Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a
ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu
anlayacaklarını keşke bilselerdi!" (Bakara, 2/165)
"Onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında kötülükten
sakındıranları kurtardık; zulmedenleri de yoldan çıkmalarına karşılık çok çetin
bir azap ile yakaladık." (Araf, 7/165)
"İnsanları kendilerine azabın geleceği günle korkut. Öyle
ki zulmedenler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki,
çağrına icabet edelim ve peygamberlere uyalım" derler. "Daha önce
sizin için bir zeval (yokluk) olmadığına dair yemin etmemiş miydiniz?"
(İbrahim, 14/44)
"(Zulkarneyn) dedi ki: Kim zulmederse ona azap edeceğiz.
Sonra Rabbine döndürülür O da onu görülmemiş azapla azaplandırır." (Kehf,
18/87)
"Yol ancak insanlara zulmedenlerin ve yeryüzünde haksız yere
taşkınlık edenlerin aleyhlerinedir. Onlar için acıklı bir azap vardır."
(Şura, 42/42)
"Sizden kim zulmederse ona büyük bir azap tattırırız."
(Furkan, 25/19)
"Muhakkak ki, o zulmedenlerin (geçmişteki) arkadaşlarının
payları gibi (azaptan) payları vardır. Şu halde acele etmesinler."
(Zariyat, 51/59)
"Hayır, zulmedenler bilgisizce arzularına uydular."
(Rum, 30/29)
"Zulmedenler azabı gördüklerinde, artık onlardan ne azap
hafifletilir ne de kendilerine bir süre tanınır." (Nahl, 16/85)
"Yahudilerin zulümlerinden ve çok kimseyi Allah'ın yolundan
alıkoymalarından dolayı kendilerine daha önce helal kılınmış temiz nimetleri
onlara yasakladık." (Nisa, 4/160)
"İnkar eden ve zulmedenler var ya, Allah onları ne bağışlar
ne de bir yola iletir." (Nisa, 4/168)
"Onlar zulmederlerken azap kendilerini yakaladı."
(Nahl, 16/113)
"Zulmedenler hangi dönüş yerine döneceklerini yakında
bilecekler." (Şuara, 26/227)
"Zulmeden her bir can, yeryüzünde olanların tümüne sahip
olsaydı bunu fidye olarak verirdi. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını açığa
vururlar. Aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbir haksızlığa
uğratılmazlar." (Yunus, 10/54)
"Yeryüzünde olanların tümü ve bir o kadarı daha
zulmedenlerin olsaydı, kıyamet günü, o kötü azaptan (kurtulmak için) feda
ederlerdi. (Çünkü) Allah'tan, hiç hesap etmedikleri şeyler karşılarına
çıkmıştır." (Zümer, 39/47)
"Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların
aleyhlerine bir yol yoktur." (Şura, 42/41)
"Allah alemler için zulüm istemez." (Ali İmran, 3/108)
"Allah kullar için zulüm istemez." (Mü'min, 40/31)
"Rabbin kullara zulmedici değildir." (Fussilet, 41/46)
"Aranızdan yalnızca zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan
fitneden sakının ve bilin ki Allah, cezası çok çetin olandır." (Enfal,
8/25)
"İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar; işte güven
onlaradır ve doğru yolda olanlar da onlardır." (Enam, 6/82)
Zulüm insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte başlayan bir
sorundur. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bilgilerden anladığımıza göre ilk zulüm
uygulaması da kıskançlıkla başlamıştır. Hz. Adem'in iki oğlundan birinin
kurbanının kabul edilip diğerininkinin kabul edilmemesi üzerine kurbanı kabul
edilmeyen diğerini kıskanmış ve onu öldürmüştür. O günden buyana insanlar
arasında zulüm ve haksızlıklar da devam edip durmaktadır.
Zulmedenlerden bazıları ahiret inancına sahip oldukları halde
nefislerine yenilerek başkalarına haksızlık ve zulüm edebilmektedirler.
Çoğunluğu ise sadece dünyadaki cezayı düşünmekte, dünyadaki cezadan
kurtulabildikleri takdirde ölümden sonra herhangi bir cezayla
karşılaşmayacaklarını sanmakta bu yüzden zulüm yönünden kendilerini rahat
hissetmektedirler. Bundan dolayıdır ki dünya sultasında davulu da tokmağı da
ellerinde tutanlar zulümde kendilerini daha rahat hissedebilmektedirler.
Oysa böyle düşünenler yanılmaktadırlar. Çünkü bu kadar mükemmel
bir düzen içinde yaratılan kâinatın mutlaka bir sahibi vardır. O sahip
insanların yaptıklarından habersiz değildir ve hiçbir şeyi karşılıksız
bırakmayacaktır.
Eski Yugoslavya diktatörü Tito'nun son günlerinde söylediği bazı
sözler bu açıdan oldukça manidardır. Tito öleceğini anladığı günlerde şu
sözleri sarf ediyor:
"Yoldaş! Ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç bir
şey olduğunu size anlatamam. Anlatsam bile sıhhatli ve genç olan sizler bu
yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün, ölmek, yok olmak... Toprağa karışmak ve
dönmemek üzere gidiş... İşte bu çıldırtıyor beni... Dostlarımızdan,
sevdiklerimizden, unvan ve makamlardan ayrılmak... Dünyanın güzelliklerini bir
daha görememek... Ne korkunç bir şey anlıyor musunuz? Yoldaşlarım! Sizlere açık
bir kalple itirafta bulunmak istiyorum. Ben öldükten sonra toprak olacaksam,
diriliş, ceza ve mükâfat yoksa benim yaptığım mücadelenin değeri nedir?
Söyleyin bana! Yoldaşlarımın kalplerine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım
yahut alkışlanacakmışım, neye yarar? Ben mahvolduktan sonra beni
alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları
insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin
yapamıyor.
İtiraf etmek zorundayım: Ben Allah'a, Peygambere ve ahirete
inanıyorum artık.
Dinsizlik bir çare değil. Düşünün şu kâinatın bir yaratıcısı, şu
muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır...
Bence ölüm de son olmamalıdır...
Mazlumca gidenlerle zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri
olmalıdır. Haklarını almadan cezalarını görmeden gidiyorlar. Böyle keşmekeş
olamaz.
Ben bunu vicdanen hissediyorum. Öyle ki, milyonlarca suçsuz
insana yaptığımız eza ve zulümler şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette...
Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı...
Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması
olmalı... Marks bu mevzuda halt işlemiş. Uyuşturmuş beynimizi. Nedense ölüm
kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz. Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna
engel oluyor.
Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler ne derseniz deyin."
Bunları ömrünün elli yılını komünist olarak geçiren ve sonra
İslam'ı seçen Salih Gökkaya aktarıyor. Bu sözleri kendisinin Türkiye Komünist
Talebe Teşkilatı'nın başkanı sıfatıyla Tito'yu ziyaret ettiği sırada duyduğunu
söylüyor.
Aslında Tito'nun bu sözleriyle ortaya koyduğu duyguları ölüm
anlarında bütün zalimlerin hissettiklerini sanıyoruz.
Firavun da ölüm anında:
"İsrailoğullarının kendisine iman ettiğinden başka ilah
olmadığına iman ettim ve ben de Müslümanlardanım" dememiş miydi? (Bkz.
Yunus, 10/90)
Arapça'da zulüm ile karanlık anlamındaki zalam kelimesi aynı
kökten gelir. Yani zulüm karanlığı temsil eder. Zulüm dönemleri de genellikle
karanlık dönemlerdir.
Zulüm ve haksızlığın çok fena bir şey olması sebebiyle Kur'an-ı
Kerim'de zulüm hakkında pek çok ayeti kerime bulunmaktadır. Yukarıda
verdiklerimiz bunların sadece az bir kısmını oluşturmaktadır.
Zulmedenler çoğu zaman zulümlerine kılıf da uydurmaktadırlar. Ne
yazık ki son dönemde teknolojinin geliştirilmesine paralel olarak zulme
uydurulan kılıfların çeşitleri de artırılmıştır. Bu yüzden insanlar
yanıltılmakta, onların yapılan zulümlere yerinde uygulamalar olarak bakmaları
sağlanmaktadır. Bu ise haksızlığın ikiye katlanmasına sebep olmaktadır. Çünkü
mazlum hem fiilen haksızlığa uğramakta, hem de maruz kaldığı uygulamalar haklı
kendisi ise haksız konumuna sokulmaktadır. Bu manipülasyonda sorumsuz medyadan
da sonuna kadar istifade edilmektedir.
Zulmü benimsemek ona ortak olmaktır. Bundan dolayı yukarıda
sözünü ettiğimiz manipülasyona karşı çok dikkatli olmak gerekir. Aksi takdirde
insan yanılarak normalde reddedilmesi gereken birtakım uygulamaları
benimseyerek zulme ortak olabilir.
Ayrıca zulüm karşısında hakkını arayanları kınamak da yanlıştır.
Çünkü Yüce Allah yukarıda da verdiğimiz ayeti kerimesinde: "Kim zulme
uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur"
diye buyuruyor.
Hatta bunun da ötesinde haklarını arayanların yanında yer almak,
zulüm karşısında sessiz kalmamak gerekir. Çünkü hepimizin de bildiği üzere
Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem; “Haksızlık karşısında susanın dilsiz
şeytan olduğunu” bildirmiştir.
Alıntı: http://www.vahdet.info.tr
Yorumlar
Yorum Gönder