Kayıtlar

Saliha Bir Hanım İstiyorum!

Saliha Bir Hanım İstiyorum! Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti derken annem açtı yuva kurma konusunu.  “Saliha bir kız olsun gerisi gelir!”  diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. Komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden daha da dine bağlı olduğunu duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim dedim. İlk ailesiyle konuştum... Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu. Şaşırdım kaldım... Bir şey diyemedim... Kına gecesinde en iyi müzisyenler olacakmış... Düğünde keza aynı... Ev dayalı döşeli olacakmış, hem de hepsi en pahalısından... Araba olacakmış son model hem de… Çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçenlerde... “Anne haydi kalkalım!” diyecektim utandım... Kızla görüştürmek istediler... İslâmiyet’e uygun olarak görüştük... On beş bilezik... En güzel gelinlik (10 bin TL)... En büyük düğün salonu... Ne diyeceğimi bilemedim... Ben Saliha bir eş istiyordum sadece... İstekleri bir türlü bitmiyordu... O anda yan taraftaki aynaya göz ucuyla baktım kendi

Erkek Evlat İsteyen Cahil Baba

Erkek Evlat İsteyen Cahil Baba Köyde yaşayan çiftin yedi tane kız çocuğu vardı. Çok istemelerine rağmen erkek çocukları olmamıştı. Sekizinci çocuğa hamile kalan kadın bu sefer ki erkek olsun diye dua ediyordu. Kocası bu konuda çok baskı yapıyordu kadına. Yedi kız babası olması köyde alay konusu olan adam köy ahalisinin dilinden kurtulmak için erkek çocuğa sahip olmak istiyordu. Bu nedenle eşine söylemedik laf bırakmıyordu. Sanki çocuğu erkek ya da kız olarak yaratmak kadının elindeymiş gibi davranmaya başlamıştı. Çocuğun doğmasına çok az bir zaman kalmıştı. Adam kahveye gitmek için evden çıkarken karısına “Eğer buda kız olursa gözüme görünme. Pılını pırtını topla git bu evden. Ama erkek olursa hemen haber yolla!” diye seslindi. Zavallı kadın kocasının bu baskısından bıkmış ve dua etmekten başka çaresi yoktu. Hamileliği süresince “Ne olur Allah’ım bu sefer ki erkek olsun!” diye dua ediyordu. Adam evden ayrıldıktan kısa bir süre sonra kadının doğum sancısı başlamıştı. Kö

Karısının Kalbini Kıran Adama İbretlik Ders

Karısının Kalbini Kıran Adama İbretlik Ders Adam hanımına pek hoş davranmaz, kalbini kırar. Sonra hanımından sofrayı kurmasını ister. Kadıncağız hiç sesini çıkarmadan kurar sofrayı ve buyur eder kocasını. Adam sabırsızca sofraya oturur, iştah kabartacak bir zevkle yemeye başlar. Yemek tuzsuz olmuştur. Birkaç lokma yedikten sonra hanımından tuz ister. Hanımı; “Sen yemeğe devam et ben getiririm!” der ve içeri gider. Adam ikide bir; “Tuz nerde kaldı hanım?” diye sorar. Kadın her seferinde “Tamam getiriyorum!” diye cevap verir. Fakat tuz bir türlü sofraya gelmez. Adam tuzu isteye isteye karnını doyurur. Sonra aklı başına gelir. Az önce hatununun kalbini kırdığı için özür diler. Hanım mutfağa gider, ve elinde tuzla geri döner. Adam merak eder ve sorar ; “Bu ne şimdi karnım doyduktan sonra tuzu ben ne yapayım!” der. Karısı da ona; “Senin kalbimi kırdıktan sonra dilediğin özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir, ihtiyaç kalmaz!” der. Hani derler ya

Sana “ADAM” demeleri hiç doğru değil.

Sana “ADAM” demeleri hiç doğru değil.” Köyde ilkokul öğrencisi… Derse çok az denecek kadar geç kalmıştı. İçeri girdiğinde öğretmen ceza olsun diye ezberlemelerini söylediği şiiri okuması için tahtaya ilk olarak onu çıkardı; hem de öfkeli bir tonla: – Oku bakayım Şirazlı Sa’dî’nin Âdemoğulları adlı şiirini, diyerek… Titrek sesle okumaya başladı öğrenci: “Âdemoğulları birbirlerinin uzvudurlar, Ki yaratılışta hepsi aynı cevherdendirler… Eğer zamane uzuvlardan birini ağrıtırsa, Diğer uzuvlarda da rahatlık kalmaz artık.” Devamı aklına gelmedi bir türlü. Sustu kaldı öylece… – Geri kalan iki mısrayı da okusana! – Özür dilerim öğretmenim, hatırlayamıyorum. – Ne demek hatırlamıyorum? Bu kadar kolay bir şiiri dünden beri nasıl ezberlemezsin? – Annem rahatsızdı, öğretmenim! Felçlidir ve evin bir köşesinde öyle yatıyor. Tedavi masrafları yüksek olduğu için babam günde birkaç işe gidiyor ve gece geç saatlerde eve geliyor. Bu sebeple de ben ev işlerine yetişmek, ann

Kıskanç Adam

Kıskanç Adam Yazar: Serdar Öztürk Adam eşini çok seviyor, bir o kadar da kıskanıyordu. Öyle ki iş yerinde yemek verildiği halde, her öğlen o uzun yola rağmen evine gidiyor, eşiyle birlikte yemek yiyordu. Kadın, eşinin sadece yemek yemek için geldiğini düşünüyordu. Bilmediği bir şey vardı. Eşi de kendisini kontrol ediyordu. Bu bilinmeyenle uzun süre birlikte yediler. Ta ki adam gelip de eşini evde bulamayana kadar. Kapıyı açıp seslendi eşine ses yok… Odaları gezdi bir bir… Yok… yok… yok… Telefona sarıldı hemen. Kapalıydı kadının telefonu. İrkildi birden. “Korktuğum başıma geldi kesin aldatıyor beni” diye düşündü. Tanıdığı herkesi aradı. Hiç kimse görmemişti kadını. Saatler geçiyor kadından ses çıkmıyordu. Akşam oldu adam evin içinde ümitsiz ve karışmış düşüncelerle dönüp duruyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte adam kararını vermişti boşanacaktı. Avukat arkadaşına giderek dava açtırdı. Eve dönünce eşine ait ne varsa attı resimleri yırttı, elbiselerini yaktı, takıl

Hıristiyan Rum Nasıl Müslüman Oldu?

Hıristiyan Rum Nasıl Müslüman Oldu? Mevlâna Kuddise Sirrûh’a göre iman veya kullukta temel, korkudur: Bir gün Hıristiyan Rum usta, Mevlâna Kuddise Sirrûh’aun evini tamir ediyormuş. Müritlerden bazıları ona şaka yollu: - "Niçin Müslüman olmuyorsun? Dinlerin en iyisi İslâm dinidir" , demişler. Rum usta: - "Elli seneye yakındır ki İsa dinindeyim. Dinimi terk etmek için ondan korkuyor ve utanıyorum" , demiş. Bu sırada Mevlânâ içeri girmiş ve: - "İmanın sırrı korkudur. Her kim Allah’tan korkarsa, o, Hıristiyan da olsa din sahibidir, dinsiz değildir." diyerek asıl tehlikenin dinsizlik ve imansızlık olduğunu işaret etmişti. Bunu duyan Hıristiyan usta derhal iman etmiş ve Müslüman olmuştur.

İlk Ezân

İlk Ezân Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(İnsanları) Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir?” (Fussilet, 33) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Namaz için ezân okunduğu zaman şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezânı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezân bitince geri gelir. Kâmet başlayınca yine uzaklaşır, bittiğinde ise geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve: «Şunu hatırla, bunu düşün!» diye aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyecek hâle gelir.” (Buhârî, Ezân, 4; Müslim, Salât, 19) Namaz vaktini cemaate duyurmak için önceleri yalnızca “Namaza, namaza!” ifâdeleri söylenirdi. Daha sonra ise ezân-ı Muhammedî lutfedildi. Allâh Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem, halkı namaza dâvet şeklinin nasıl olması gerektiği husûsunu ashâbıyla istişâre ediyordu. Bâzısı; “Namaz vakti geldiği zaman bir sancak dikelim, müslümanlar

Yedi Şey

Yedi Şey Cebrail Aleyhisselâm Dünya'ya insan olarak gelseydim şu yedi şeyi çok yapardım diye buyurdu: 1-     Cemaatle namaz kılmak, 2-     Âlimlerin sohbetinde bulunmak, 3-     Hasta Ziyareti yapmak, 4-     Cenazeye katılmak, 5-     Su dağıtmak, 6-     İki kişiyi barıştırmak, 7-     Yetimi sevindirmek. (Hadis-i Şerif)

En Faziletli, En Sevaplı Ameller Nelerdir?

En Faziletli, En Sevaplı Ameller Nelerdir? Cevap: Değerli kardeşimiz, Bu konuda kesin bir şey söylemek doğru olmaz. Peygamberimiz'in Sallallahü Aleyhi Vesellem hadislerinde de en hayırlı amel konusunda değişik ameller zikredilmiştir. Önemli olan niyettir. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem  "Ameller niyetlere göredir. " buyuruyor. İnsanın bir amelde niyeti ve ihlası önemlidir. Bazı zaman olur küçük gördüğümüz bir amel Allah'ın rızasına uygun olurken diğer taraftan çok büyük zannettiğimiz bir amel çeşitli sebeblerden dolayı insana hiç sevap getirmeyebilir. Amellerde dikkat edilecek en önemli husus, sevap hesabı yapmak yerine Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. En çok sevap kazandıran ibadetler  farz  olanlar, sonra  vacip  olanlar, sonra da  nafile  olanlardır. Zor şartlarda nefsi zorlayarak yapılan ibadetlerin, özellikle gençlikteki ibadetlerin sevapları fazladır. Mübarek gecelerde, kutsal topraklarda ,mescitlerdeki dua ve ibadetlerin sevabıd