Kayıtlar

Dırdırcı Kadın ile Kazanılan Makam

Dırdırcı Kadın ile Kazanılan Makam Mübarek âlimlerden Zenbilli Ali Efendi hanımından hiç memnun değilmiş. Bir gün yolculuğa çıkmış. Yolda giderken, iki kişiye rastlamış. Beraberce yollarına devam etmişler. Bir müddet gittikten sonra acıkmışlar; adamlardan biri, ‘Allah’ım bize yemek gönder’ diye dua etmiş. Bakmışlar ki karşıdan bir adam elinde bir tabak yemekle geliyor. Karınlarını doyurmuşlar. Tekrar yola çıkmışlar; yine karınları acıkmış. Bu sefer diğer adam dua etmiş, “Allah’ım bize yemek gönder.” Yine karşıdan bir adam elinde yiyeceklerle gelip, bunlara ikram etmiş. Bir müddet daha gitmişler ve yine mola vermişler. Sıra Zenbilli Ali Efendiye gelmiş. Biraz düşünmüş ve sonra şöyle dua etmiş; “Ya Rabbi bu kardeşler kimin hatırı için senden yiyecek istedilerse ben de onun hürmetine senden yemek istiyorum!” Bakmışlar ki, karşıdan iki adam ellerinde çeşit çeşit yemeklerle, şerbetler geliyor. Adamlar çok şaşırmış ve , “Nasıl dua ettin?” diye sormuşlar. Zenbilli Ali Efend

Ölmek Üzere Olan Bir Kimsenin Yanında Kur'ân’ı Kerim Okumak

Ölmek Üzere Olan Bir Kimsenin Yanında Kur'ân’ı Kerim Okumak Ma'kıl b. Yesar'dan (rivayet olunduğuna göre) Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem "ölülerinizin üzerine Yasin okuyun." buyurmuştur. Bu (lafız ravi) İbnü'l-Ala'nın lafzıdır. Açıklama Metinde geçen "mevtâküm = ölüleriniz" kelimesinden maksat, ölmek üzere bulunan hastalardır. Nitekim Hanefi âlimlerinden İbn Abidin de şöyle diyor: "Yanında ya­sin okumak menduptur. Çünkü Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem "Ölülerinizin üzerine yasi­ni okuyun," buyurmuştur. İbn Hibban bundan murad ölmek üzere bulunan kimsedir, demiştir." Bu mevzuda îbn Ebû'd-Dünya ile Deylemi'nin rivayet ettikleri merfu bir hadis de şu mealdedir: "Ölmek üzere olan hiç bir hasta yoktur ki, üzerine Yasin okunsun da Allah onun Ölümünü kolaylaştırmasın." Ölmek üzere olan bir kimse, ölü hükmünde olduğundan hadis-i şerifte ölmek üzere olan kimselerden ölüler diye bahsedilmiş

Sakın Oturduğun Yerden “Allah’ım Ver!” Deme!

Sakın Oturduğun Yerden “Allah’ım Ver!” Deme! Hz. Ömer Radiyallahü Anh şöyle der: “Sakın oturduğunuz yerde, ‘Allah’ım, rızkımı ver!’ deyip durmayın. Biliyorsunuz ki gökten ne altın yağar ne de gümüş!” İmam-ı Gazali Rahmetullahi Aleyh şöyle der: “Her işinde Allah’a güven ki başarıya ulaşasın.” Bir insan için en büyük nimet çalışmayı sevmesidir. Tembel insanların beyni çalışmak istemez. Her şeyi ya Allah’ü Teâlâ’dan ya da başkalarından bekler. Allah’ü Teâlâ çalışmadan kimseye bir şey vermez. Tembeller çoğu zaman başkalarından hatta düşmanlarından bile yardım talep eder. Ama başkaları bazen verir bazen vermez. Düşmanları ise sadece süslü zehir verir. Tembel ahmak ta zanneder ki; verilen “süslü zehir” ne kadar güzel! Hâlbuki biraz sonra o zehir ona kan kusturup öldürecek. Müslüman ülkeler de tembellik yapıyorlar. Ebedi düşmanları İsrail’den, Haçlı’dan, kâfirden yardım istiyorlar. İsrail ve Ecnebiler de dışı süslü zehirleri Müslümanlara vererek onları zehirliyor. O ahmaklar da

Rızık

Rızık Cenab-ı Hak buyuruyor: Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır. (Hud Suresi: 6) Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, kesinlikle onun rızkı Allah'a ait olmasın. Gerek insan, gerek diğer canlıların rızkı, kuvveti, gıdası ve beslenmesi, yaşamak için gerekli olan bütün şartlar ve sebepler Allah'a aittir. İsteyerek ve istemeyerek o canlının o rızka kavuşması Allah'ın yükümlülüğü altındadır. Gerçi yaşatmak istemediği vakit, rızkını kesiverir ve O kesince kimsenin vermesine imkân ve ihtimal yoktur. Fakat yaşatmak istediği sürece de bütün âlem onu önlemeye ve engellemeye çalışsa yine de göndereceği rızkı gönderir. Karar ettiği yeri de bilir, emaneten bulunduğu yeri de bilir. Durduğu, oturduğu, gezdiği, dolaştığı, yattığı, öleceği yeri de vakti de bilir. Bütün bunları bilir ve ona göre rızkını verir. Hepsi bir kitab-ı mübindedir, lev

Tevbe İstiğfar

Tevbe İstiğfar Cenâb-ı Hak buyuruyor:  “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve merhametli bulacaktır.” (Nisâ, 110) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:  “Günahlardan hâlis olarak tevbe eden kişi hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30) Kul, fıtratı icabı günah işleyebilir. Mühim olan yaptığı günahlardan dolayı pişmanlık duyması ve bir daha yapmayacağına dair kesin karar verip tevbe etmesidir. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurur:  “Her Âdemoğlu hatâ eder; hatâ edenlerin en hayırlısı ise, hatâlarının ardından tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet 49) Samîmî tevbe; yapılan günahın çirkinliğini insanın bilmesi, bunu vicdanının kabul etmesi, onu işlediğine pişmanlık duyması ve kendi kendine:“Ben artık bu suçu bir daha yapmayacağım.” diye söz vermesidir. İnsanı kurtaracak olan samîmî tevbe (tevbe-i nasûh) işte budur. İşlediği günahtan pişmanlık duyan kimse,

İslam Dininin Başlıca 12 Özelliği

İslam Dininin Başlıca 12 Özelliği 1. İslâm son ilâhî dindir. İslâm'dan sonra Allah yeni bir din göndermemiş ve kıyamete kadar da göndermeyecektir. İslâm, önceki dinleri tasdik etmekle beraber, zamanla bozulmaya uğradıkları için bu dinlerin hükümlerini ortadan kaldırmıştır. 2. İslâm dini evrenseldir. Her çağın ihtiyacına cevap veren, hiçbir zaman diriliğini kaybetmeyen İslâm, belli bir ırk veya topluluğa değil, bütün insanlara hitap eder. 3. İslâm fıtrî bir dindir. Bu yüzden onun yüce esasları insanın yaratılışına uygundur. Pozitif bilimlerin belirlediği ilkelerle de çelişmez. Çünkü pozitif bilimlerin ilkelerini de dinin esaslarını da koyan Allah'tır. Kaynak bir olunca bunların arasında çelişki de söz konusu olamaz. 4. İslâm kolaylık dinidir. İslâm kolaylık dinidir, güçlük dini değildir. Allah’ü Teâlâ, dini insanları sıkıntıya sokmak için değil, aksine onları hem dünyada hem ahirette mutlu kılmak için göndermiştir. Durum böyle olunca mutluluğa götürecek vasıt

O Seni Görmüyorsa, Sen Onu Görüyorsun ya!

O Seni Görmüyorsa, Sen Onu Görüyorsun ya! Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Hz. Aişe Radiyallahü Anha’nın evine girmişti. Gözleri görmeyen Abdullah İbni Mektum da Radiyallahü Anh kadınlar arasındaydı. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bunu görünce: "Ey Aişe Radiyallahü Anha! Kadınların, mahremi olmayan kimselerin yanında kalmaları helal değildir" buyurdu. Hz. Aişe Radiyallahü Anha: "Ya Rasûlullah! Fakat o kör birisidir" deyince; Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem: "O seni görmüyorsa, sen onu görüyorsun ya!" buyurdular. Ey Müslüman kardeşim! Sakın kendi kendine fetva verip: “Benim kalbim temizdir! Haremlik selâmlığa ne ihtiyaç var? Diyerek fâsıklar gibi yaşama!” İki cihan güneşi Sevgili peygamberimiz Aleyhisselâm’ı her amelinde örnek al. Haramlar Cehennem ateşidir. Bu dünyada haramlardan kaçarsan yarın ahirette yer ile gökyüzü arasını kaplayan kırmızı Cehennem ateşine düşmezsin!

Hz. Musa Aleyhisselâm'a Gelen On Emir Nelerdir?

Hz. Musa Aleyhisselâm'a Gelen On Emir Nelerdir? Hz. Musa Aleyhisselâm'a gelen on emir nelerdir? Bu On Emir konusunu İslam’a göre nasıl değerlendirmeliyiz? Cevap: Değerli kardeşimiz, “Bir zamanlar biz İsrâiloğulları'ndan, "Yalnız Allah'a kulluk edeceksiniz; ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz. Vaktiyle sizden, birbirinizin kanlanın dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair de söz almıştık. Siz de kabullene geldiniz. Hâlâ da (buna) şahitlik ediyorsunuz." (Bakara Suresi, 2/83, 84) Bu âyetlerde İsrâiloğulları'nın yükümlü kılındıkları ve Yahudi-Hristiyan literatüründe  "on emir"  diye bilinen dinî ve ahlâkî vecîbelerden bazıları hatırlatılmakta; Allah'ın onlardan bu vecîbeleri ifa edecekleri yönünde

“Aşk Olsun!”

“Aşk Olsun!” Büyük Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın ve büyük aşkı Hürrem Sultan’ın bir kız çocukları gelir dünyaya. Efsane bir aşkın meyvesidir bu çocuk ve bu yüzden belki efsane aşkların en emeline nail olanına, en masalsı olanına ithafen ismi “Mihri Mah” konur. “Mihri Mah” Farsça da “Güneş + Ay” demektir. Zaman hızla geçmiş Mihri Mah Sultan büyümüş 17 yaşına gelmiştir ki o zamanlar için evlendirilmesi uygun olan bir yaştadır.  İki talibi olur; biri Diyarbakır valisi Rüstem Paşa’dır, diğeri ise Saray’ın Baş mimarı Mimar Sinan… Padişah biricik kızını Rüstem Paşa ile evlendirir. Sinan evlidir ve 50 yaşındadır. ama bilinen odur ki Mihrimah Sultan’a deliler gibi âşıktır. Mimar Sinan o derece derin bir tutku ile âşık olduğu Mihrimah Sultan’a kavuşamamıştır, fakat ona olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır. İstanbul’un en güzel yerlerinden birine, Üsküdar’a, Mihrimah Sultan adına bir cami yapması istenir, kendisinden.  1540 yılında inşa etmeye başla