Kayıtlar

Akşemsettin Hazretleri

Akşemsettin Rahmetullahi Aleyh Hazretleri " Konstantiniye bir gün mutlaka feth olunacaktır. Onu feth eden asker ne büyük bir asker, onu fetheden kumandan ne büyük bir kumandandır. " buyurmuştu güzeller güzeli Peygamber Efendimiz (S.A.S) 14 Asır önce müjdelenmişti İstanbul'un fethi, kıymetlilerin en kıymetlisi tarafından. Alemde kaç kişiye nasip olurdu, Allah'ın sevgilisinin övgüsüne mazhar olmak? Allah aşkı için, Resulu Ekrem sevdası uğruna; gözü, gönlü Allah'a dönük nice Hakk dostu, nice Hakk sevdalısı dayanmıştı surların kapısına. Ama bir Osmanlı vardı ki Onu kuranlar hamurunu imanla yoğurmuş, aşkla işlemişti. Osmanlı sultanlarının herbiri bu şerefe mazhar olmak için dayanmıştı Bizans'ın kapısına... Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri Î. Murat'a şöyle söylüyordu. – Sultanım, fetih şu bizim köseyle, sizin Mehmed'e nasip olur, ben dahi o günü göremem! Üstâdının bu sözlerini duyan Akşemseddin büsbütün vahdet deryasına atıldı. Çünkü kendisi

Fatih Sultan Mehmed Rahmetullahi Aleyh’in Hocaları

Fatih Sultan Mehmed Rahmetullahi Aleyh’in Hocaları Bazıları, Osmanlı şehzâdelerini yalnız ana kucağında eğitilmiş zannederler. Hâlbuki şehzâdelerin eğitimi, 5-6 yaşından itibaren başlardı. Ayrıca; silah kullanma, ata binme, ok atma, avlanma, gürz kullanma... Gibi dallarda da en iyi bir şekilde yetişirlerdi. Gençliklerinde ise; devlet idaresine hazırlanmak için, sancaklarda vazifeye başlarlar; buralarda, padişahlık sırasını beklerlerdi. Meselâ; Fâtih Sultan Mehmed Hânı yetiştiren, devrin en meşhur hocalar kadrosu, şu âlimlerden kurulu idi: Şeyhülislâm: Molla Hüsrev, Molla Gürânî. Mutasavvıf Ve Tıp Âlimi: Akşemseddin. Vezir: Molla Hayreddin, İbni Temcîd, Hoca Yusuf Sinan Paşa. Vezir Ve Şâir: Molla Ayas, Bursalı Ahmet Paşa. Nişancı: Çelebizâde Abdülkadir Âmidî, Hasan Çelebi, Hatipzâde Mehmet, Molla Sirâceddin Paşa. Kazasker: Müslihiddin Mustafa Efendi. Müderris: Kınalı Abdülkadir Hamidî. Ayrıca, birçok yabancı hocalar da vardı. Böylece, iyi bir eğitim göre

Şeyh Edebâli Rahmetullahi Aleyh Hazretleri

Şeyh Edebâli Rahmetullahi Aleyh Hazretleri Şeyh Edebâli, Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda hizmeti geçen büyük ALLAH DOSTU İslâm âlimidir. Osman Gazi'nin kayınpederi ve hocasıdır. Karaman'da ilk eğitimini alan Şeyh Edebâli, eğitimini ilerletmek amacıyla Şam'a gitti. Şam'da hâdis-i şerif, tefsir ve fıkıh ilimlerinin eğitimini aldı. Ancak her Allah dostunun geçtiği yollardan, o da geçti ve aldığı ilim ona yetmedi. Mevlâna Celâleddin-i Rûmi'ye tâbî oldu; gerçek İslâm'ı öğrendi. Mürşid-i Kamil oldu. Bu sırada Selçuklu Devleti, çöküntüye doğru gidiyordu. Moğollardan kaçan Oğuz Boyları, Anadolu'ya büyük gruplar halinde gelerek çeşitli bölgelere yerleşiyorlardı. Bu Boylardan biri de Kayı Boyu idi. Kayı Boyu'nun başında, Ertuğrul Bey bulunuyordu. Ertuğrul Bey ve oğlu Osman Bey'in velilere olan saygı, hürmet ve ilgileri, büyük bir devletin müjdesini veriyordu. Ertuğrul Gazi, bir gece gittiği Kur'ân-ı Kerim sohbetinde, o güne kadar işitmedi

Müslüman Köylü, Küçük Yahudiler ve "Devlet Sözü"

Müslüman Köylü, Küçük Yahudiler ve "Devlet Sözü" Almanya-Yugoslavya sınırındaki Meinfurg şehrinde, o gün olağanüstü birşeyler yaşanıyordu. Sadece tank sesleri ve askerlerin ayak sesleri duyuluyordu. Kaçışan, ağlaşan insanlar vardı. Hitler'in askerleri tek tek evleri basıyor, içinde Yahudi yaşayan evleri ateşe veriyor, çoluk çocuk herkesi askeri araçlara bindirip toplama kamplarına gönderiyorlardı. O güzel, yemyeşil sınır şehri, artık griye dönüşmüştü. Şehrin biraz dışlarında yaşayan Abraham Wirtsovzt 12 yaşındaki oğlu Mişon ile 4 yaşındaki Amy'yi giydirdi, yanlarına biraz yiyecek ve giyecek verdi ve yanaklarından öptü. "Sürekli geceleri, güney-doğuya yürüyün. Kimseye Yahudi olduğunuzu söylemeyin ve konuşmayın, hep saklanın.. Savaş bitince gelip, sizi alacağım." dedi. Çocuklar o gecenin kör karanlığında yürümeye başladılar. Abraham gözyaşlarını sildi: "Tanrım onları koru!" dedi. Bir süre sonra evi askerler basmış ve Abraham ile

Haldeh: Bir Arap Köyü (حلدح) إحدى قرى عشيرة المحلمية في تركيا

Haldeh: Bir Arap Köyü (حلدح) إحدى قرى عشيرة المحلمية في تركيا Haldeh bir Arap köyüdür. Beni Bekr Aşiretinin bir kolundan gelmektedir. Türkiye’de Mardin ilinin doğusunda yer almaktadır. Bu yazıyı genç bir kişi kaleme almıştır. Bu genç bize Haldeh’i anlatacak. Bu genç Haldeh’te dünyaya geldi. Haldeh, dağlar arsında yer alır. Bu nedenle bulutlar sisler arasında kalır. Etrafında vadi ve tepeler vardır. Buğday ve darı ekili verimli tarlaları ve üzüm bağları vardır. Dağlarına tepelerine yayılmış meşe palamudu ağaçları vardır. Yağış mevsiminde şarıl şarıl akan dereleri vardır. Köyün huzur veren sessizliğinde dere şırıltılarını duyarsınız. Köyde sabahlar çok güzel olur. Köy evleri adeta güneşi karşılar. Köy güneşi, saçları omuzlarına dökülmüş güzel bir kız gibidir. Köylüler sabahları horoz sesiyle uyanır, ocaklarını yakmaya başlar. Ocakta kaynattıkları sütle, tandır ekmeği, tereyağı ve pekmez yerler. Çiftçiler tarlarına gider. Çobanlar hayvanlarını otlaklara götürür. Şehirde i

Bir Garip Çobanın Sırlı Duası

Bir Garip Çobanın Sırlı Duası Günahkâr bir adamdı, ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan, ölse de, kurtulsak diyorlardı. Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise, adamın haline üzülse de ses çıkarmazdı, çıkaramazdı. Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyordu, titreyen elleriyle sigarasını zor sarıyordu. İyice zayıflamıştı, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’ a… Adam bir sabah evden çıktı, fakat ertesi sabah oldu, dönmedi. Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını. Kim bilir yine nerde sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başın

Yapılan İyilikten Daha Çabuk Unutulan Bir Şey Yokmuş…

Yapılan İyilikten Daha Çabuk Unutulan Bir Şey Yokmuş… Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: “Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.” Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “Görmedim!” der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını acar, kurdu dışarı salar. “Çok teşekkür ederim!” der kurt, “Bana büyük bir iyilik yaptın!” “Önemli değ

Köylünün Duası

Köylünün Duası Ebu Müslim-i Saftar, evliyanın büyüklerindendi. Bir gün gemi ile yola çıktı. Yanında çok kimseler de vardı. Aniden ters yönden bir rüzgâr çıktı. Dalgalar yükseldi. Gemi batacak gibi oldu. Gemide olan yükü denize attılar. Yardım istediler. Ebu Müslim diyor ki: - Bizimle beraber gemide kim olduğu bilinmeyen bir köylü vardı. Yanında bir Mushafı vardı. Oradan kalktı ve Mushafı elinin üzerine koydu ve şöyle yalvararak dua etti: “Yâ Rabbi! Eğer bir kimsenin elinde dünya sultanından bir mektup bulunursa, hiç kimse ona saldıramaz, zarar veremez, belalardan emin olur. Mushafı kaldırdı ve Yâ Rabbi! Bu senin kitabındır, bunu bize verdin. Ellerinde senin kitabın bulunan kullarını suda boğmak keremine yakışmaz. Bizi tehlikeden kurtar!” Derhal dalgalar döndü ve deniz süt liman oldu ve sağ salim gitti.

Ben Herkesten Dua İsterim!

Ben Herkesten Dua İsterim! Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini, büyük bir zat yapan bol dua almaktır. Bir gün alış veriş yaparken alış veriş yaptığı kişiden dua almadan köye döndü. Sonra tekrar o kişinin yanına gitti. Eskiden de köy öyle yakın bir yer değildi, ulaşım da ayrıca bir dertti. Köye geldiğinde adamı buldu. Adam: - “Hayrola bir şey mi oldu neden geri döndün?” , dedi. Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri: -“Benim bir âdetim vardır, her iş yaptığım kişiden dua alırım, eve gidince senden dua almadığımı hatırladım, dua almak için geldim!” deyince adam ellerini açarak: - “Ya Rabbi aç bunun kalb gözünü!” , diyerek dua etti. İşte Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerini Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri yapan dua budur.

Olgun Müslümanın Vasfı

Olgun Müslümanın Vasfı Cenâb-ı Hak buyuruyor: "(Rasûlüm!) İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde (iyilik yapmak suretiyle) önle! O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." (Fussilet, 34) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size zulmedenlere, fenâlık yapanlara karşı fenâlık etmeyip iyilik yapabilmektir." (Câmi-i Tirmizî, Kitâbü'l-birr ve's-sıla sf. 323) Hata ve kusurları afvedebilmenin de ötesinde, kötülüğe dahî iyilikle muâmele edebilmek ve hattâ kötülüğünü gördüğü birinin ıslah ve hidâyeti için duâ edebilmek olgun bir müslümanın fârik bir vasfı olmalıdır. Bu vasfa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in Tâif'te kendisini taşlayanlara bedduâ etmeyip hidayetleri için duâ etmesi kâfî bir misâldir. Yine O'nun, getirdiği dînin izzetini korumak için Mekk

Âile Mahremiyeti

Âile Mahremiyeti Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız…” (Bakara, 187) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Şüphesiz ki kıyamet gününde Allah nezdinde mevkii en kötü olacak (başka bir rivayette ise, emanete hıyanetin en büyüğü) insanlardan biri, karısı ile beraber olduktan sonra, onun sırrını ifşâ edendir.” (Müslim, Nikâh, 123-124; Ebû Dâvûd, Edeb, 32; Ahmed bin Hanbel, III, 69) Karı-kocanın en mahrem hâlleri esnasında aralarında geçenleri, özel konuşmaları başkalarına anlatması haramdır. Bunlar, karı-kocaya emanet edilen, gizlenmesi gereken âile sırlarıdır. Bu sırlar, mahremiyeti olan sırlardır ve bunları deşifre etmek, emanete hıyanettir. Bu konu ancak sağlık problemleri, tıbbî zarûrete binâen sadece ehline ve edep sınırları içinde açıklanabilir. Rasûlullah (sav) namaz kıldı, selâm verince ashâbına döndü ve şöyle buyurdu: “-Yerinizde durun! Acaba içinizde şöyle bir erkek var mı? Âilesinin yanına varınca kapısını k

Ömrün Dört Mevsimi

Ömrün Dört Mevsimi Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!" (Hûd, 112) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Kalbi dürüst olmadıkça kulun imanı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198) Yılda dört mevsim deverânı olduğu gibi, ömür de dört mevsim yaşanır. Fakat yıllar tekrarlanır da, ömrün mevsimleri bir daha ele geçmez. Çocukluk ve ilk gençlik cıvıl cıvıl, hayat dolu bahara; sıhhatli ve kuvvetli gençlik yılları bereketli yaz mevsimine; orta yaşlardan itibaren, terse dönen ahval ise yaprak dökümünün yaşandığı sonbahara benzer. Bu hususta şu âyeti, her zaman tekrar okumalı ve hiç unutmamalı: “Kime uzun ömür verirsek Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Bu fânî akış, bu yolculuk nereye?)” (Yâsîn, 68) Ağaçların hırka-i tecrîde büründüğü, zümrüt yeşili bağların kupkuru ve kapkara kesildiği kış mevsimi; insanın fânîliğe doğru, fizikî tükenişinin bir

Şahsiyet Modeli

Şahsiyet Modeli Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…(Rasûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer, 9) Rasûlullah (sav) buyurdular: "Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz ki Allah, melekleri, gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere dua ederler." (Tirmizî, İlim 19) İnsan; etrafı esfel-i sâfilîn uçurumlarıyla dolu «sırât-ı müstakîm»den yürüyerek, ahsen-i takvîm cennetine gitmeye çalışan bir yolcu… Bu yolda irşad edici levhalara muhtaç… İnsan; fıtrî temâyülün dışında bomboş bir sayfa hâlinde dünyaya gelen bir ebediyet seyyahı… Rehbere, öğrenmeye, örnek almaya muhtaç… Anne-babalar, öğretmenler, ustalar, hocalar, rehberler ve sergiledikleriyle herkes, bilerek veya bilmeyerek diğer insanlar için birer nümûnedir, şahsiyet modelidir. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Yalnız şu iki kimsey