Kayıtlar

Kelime-i Şehadetin Faziletleri

Kelime-i Şehadetin Faziletleri أشْهَدُ أنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ Okunuşu: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resûlüh.” Anlamı: Ben şehâdet ederim ki, yani gözümle görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve resulüdür. Şehadeti söylemenin 130 kadar faydası vardır. Bunlardan 30 tanesi şunlardır: Dünyada olan 5 fayda 1- Adı güzel çağrılır 2- İslam’ın emir ve yasakları kendisine farz olur. 3- Cezadan ve aşağılanmaktan kurtulur. 4- Allah’ü azim-üş-şan, ondan razı olur. 5- Cümle müminler ona muhabbet eder. Ölürken olan 5 fayda 1- Azrail aleyhisselâm ona güzel suretle gelir. 2- Yağdan kıl çeker gibi ruhunu alır. 3- Cennet kokuları gelir. 4- Müjdeci melekler gelir 5- Merhaba ya mümin! Sen cennetliksin denir. Kabirde olan 5 fayda 1- Kabri geniş olur. 2- Münker ve Nekir güzel sur

Denilmiştir ki:

Denilmiştir ki: - Suda on özellik vardır; sırası ile şöyledir: Yumuşaklık, kolaylık, kuvvet, konuşma kudreti, safiyet, hareket, rutubet, soğukluk, tavazu, hayat. Allah-ü Teâlâ (Celle Celâlüh) su için anlatılan özellikleri bir Mü’min kulun kalbine yerleştirmiştir. Şöyle ki: Mü’min kulun kalbi yumuşaktır; katı kalbli değildir. Mü’min kulun huyu iyidir; huysuz değildir. Mü’min kul, taat ve ibadete güçlüdür. Mü’min kulun özü latiftir; kaba saba değildir. Mü’min kulun ameli saftır; temizdir. Karışık iş görmez. Mü’min kul, daima hayra karşı hareket halindedir. Mü’min kulun gözleri, daima yaşlıdır. Mü’min kul, masiyetlere (günahlara) karşı soğuk davranır. Mü’min kul, Allah’ın (Celle Celâlüh) kullarına karşı tavazu sahibidir. Mü’min, hakkı ve hakikati dinlediği zaman, canlanır, hayat bulur. Kaynak: (www.gavsulazam.de)

Mimarlar Sultanı

Mimarlar Sultanı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18) Rasûlullah (sav) buyuruyor: "Kim Allah'ın rızasını talep ederek bir mescid inşa ederse, Allah ona cennette bir ev inşa eder.” (Buhârî, Salat 65; Müslim, Mesacid 25, (533)) Mîmârlık tarihinde en geniş ve o yükseklikte basık kubbeye yalnız Selimiye sâhiptir. Onun, yükseklik, ışık düzeni ve mekân genişliği bakımından yeryüzündeki tüm eserlerin üzerinde olduğu âşikârdır. Muhtelif eserlerinden de anlaşıldığı üzere Sinan, her bir eserinde yeni bir tarz peşinde koşmuştur. Dolayısıyla Osmanlı klasik dönem mîmârîsinde inkişâf eden tek merkezli kubbe tipi, onun elinde dünyâ mîmârlık târihinde erişilemez derecede üstün bir estetik mânâ kazanmıştır. Onun eserlerinde kubbe, dış yapıda olduğu kadar

Allah ve Rasûlü’nün Rızâsı

Allah ve Rasûlü’nün Rızâsı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Onlar Allahʼtan lûtuf ve rızâ isterler…” (Fetih, 29) Rasûlullah (sav) buyurdular: “…Allâh ve Rasûlü’nün rızâsını, yine Allâh ve Rasûlü’ne muhabbet beslemekte arayınız.” (Senderûsî, Keşf-i İlâhî, II, 651; Halebî, Mevsûatü’l-Ehâdis, VI, 492/16010) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Kalbimi semâya götürdüler. Bütün melekûtun çevresini dolaşıp geri döndü. Kalbime: «–Oradan ne getirdin?» diye sordum: «–Muhabbet ve rızâ! Zira orada bu ikisinin rağbet gördüğünü müşâhede ettim.» dedi.” Cenâb-ı Hak, velî kullarına zaman zaman birtakım mânevî hâller, kalbî keşifler, sünûhat, zuhûrat ve ilhamlar ihsân edebilir. Bunlar bâzen rüyâda, bâzen uyku ile uyanıklık arasında, bâzen de derin tefekkür ve murâkabe esnâsında gerçekleşir. Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleriʼnin bu beyanları da -Allâhu a‘lem- bu minvaldeki bir müşâhedenin eseridir. Bu nevî ifadeler, şerʼî bir hüküm vasfı taşımasa da, mârifetullah yolunun samimî yolcuların

Kötülüğe Mâni Olmak

Kötülüğe Mâni Olmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz…” (Âl-i İmrân, 110) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17) Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi bir gün, iyiliği tavsiye edip kötülüğe mânî olma mes’ûliyetinden bahsederken şöyle bir misal vermiştir: “Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler; Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım. diye konuştular. Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu anlatırlarsa, hem kend

O’nun Merhametine Sığınmak

O’nun Merhametine Sığınmak Zeyd bin Sabit Radiyallahu Anh yanında bir arkadaşı ile beraber, Mekke’den Taif’e gitmek için yola çıkmıştı. Zeyd bin Sabit Radiyallahu Anh’in, arkadaşının münafık olduğundan haberi yoktu. Bir mevkiye geldiklerinde, istirahata çekildiler. Zeyd bin Sabit Radiyallahu Anh uyuyunca, bu münafık, onu öldürmek için ayaklarını ve ellerini bağladı. (Peygamber Efendimizin zamanında, dil ile şahadet getirdikleri halde, kalben ve ruhen kâfir olan, 300 kadar münafık vardı.) Zeyd bin Sabit Radiyallahu Anh kendine gelince, el ve ayaklarının bağlı olduğunu gördü ve arkadaşının da o kimselerden olduğunu anladı. Zeyd bin Sabit Radiyallahu Anh durumuna bakınca, kendisini bu halden, ancak Allah-u Zülcelal’in kurtarabileceğini idrak etti ve şöyle dedi. يَا رَحْمَانْ أعِنَّي  “Ya Rahman! E’inni.” (Bana yardım et, Ya Rahman!) Böyle söylediği anda, bir duvarın arkasından, sert bir şekilde “Öldürme!” diye bir ses geldi. O anda, münafık ‘Ben bunu öldürürsem, o da b

Miraç Kandili nasıl geçirilir?

Miraç Kandili nasıl geçirilir? İslam âleminin heyecanla beklediği mübarek üç aylar, Miraç Kandili ile taçlanacak. Peki, Miraç Kandili 'nde neler yapılmalı? İşte bu mübarek gecede yapılacak ibadetler, okunacak dualar… Recep ayının 27. gecesi Miraç Gecesi'dir. Mirâç, merdiven demektir. Cebrâil Aleyhisselâm gelip, Peygamber Efendimizi, 52 yaşında iken, Recep ayının 27. gecesi, Mekke-i Mükerreme'de Mescid-i Haram'dan, Kudüs'e Mescid-i Aksa'ya ve oradan göklere urûc ettiler. "Mirâç; Rasûlüllâh Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem uyanık hâlde iken, ruh ve mübârek bedeni ile birlikte oldu. Âyet-i kerîme ile sabit olduğundan, Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere, bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur." Rasûlüllâh Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem, Miraç'da Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görüp, Kürsî, Arş ve Ruh âlemlerini geçip, bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, mekânsız, zamansız, c

Söz Ola Kese Savaşı Söz Ola Kestire Başı

Söz Ola Kese Savaşı Söz Ola Kestire Başı Devr’in hükümdarlarından birisi, rü’yasında bütün dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü görür, çok müte’essir olur, ülkesinin en iyi rü’ya ta’bircilerini da’vet eder yorumlamasını emreder.  Ta’bircilerden birincisi, “O kadar uzun yaşayacaksınız ki, bütün evlâdınızın ölümlerini göreceksiniz! Ta’bircinin sözlerine çok öfkelenir, kendisini zindana attırır. İkinci ta’birci, “Hükümdar’ım, Allah size o kadar bereketli ve uzun bir ömür verecek ki, hepsinin mutluluklarını göreceksiniz ve hepsinden de uzun yaşayacaksınız,” Hükümdar, bu yoruma çok sevinir ve ta’birci’ye kese kese altın ihsan eder. Aslında her iki ta’birci de aynı şeyi yorumlamışlar, fakat uslûpları farklı!... Kıssadan Hisse: Birinci yorumcu gerçekleri açıktan söylüyor. İkinci yorumcu aynı şeyleri söylüyor ama kılıfına uygun söylüyor. 

Mi‘râc Hem Ruh Hem Bedenle Olmuştur

Mi‘râc Hem Ruh Hem Bedenle Olmuştur “Kulunu geceleyin, delillerini göstermek için, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, her şeyi çok iyi işiten, çok iyi görendir.” (İsra s. 1) Bu âyet-i kerîme, Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem’in, Mekke’den, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ’ya, ilâhî bir güçle götürüldüğünü beyan etmektedir. Bu hadiseye “İsra ve Miraç” denilmektedir. Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem uyanık bir haldeyken, geceleyin, Mekke’den Mescid-i Aksâ ’ya “Burak” denilen bir bineğe bindirilerek götürülmüş, Mescid-i Aksâ’ya varınca bineğini Mescid’in kapısında bırakmış, içeri girip iki rekât mescid namazı kılmış sonra, merdivene benzeyen ve “Mi‘rac” denen bir aracın yanına varmış, o araç vasıtasıyla önce dünya semasına çıkmış sonra göğün diğer katlarına gitmiştir. Her kata vardığında, ora­nın ileri gelen sâkinleri tarafından karşılanmıştır. Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem göklerin

Rahmeten li’l-Âlemîn

Rahmeten li’l-Âlemîn Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind’i bile, îmânı mukâbilinde Mekke Fethi’nde affetmiştir. Hind, bey’at etmek isteyen diğer kadınlarla birlikte Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine geldi. Tanınmamak için yüzünü peçelemiş, kılık-kıyâfetini değiştirmişti. Öldürülmekten korkuyor, Peygamber Efendimiz’den uzak duruyordu. Diğer kadınlar konuşmayınca Hind: “–Yâ Rasûlallâh! Allâh’a hamd olsun ki, kendisi için seçip beğendiği dînini üstün kıldı. Muhakkak ki, Sen’in rahmetin bana da dokunacaktır! Ey Muhammed! Ben şimdi Allâh’a inanmış ve O’nu tasdik etmiş bir kadınım!” dedi. Sonra yüzünden peçeyi açıp: “–Ben Hind bi

Mü’min Yalan Söylemez!

Mü’min Yalan Söylemez! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kâf, 17-18) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Yazıklar olsun o kimseye ki, konuşur da insanları güldürmek için yalan söyler! Yazıklar olsun ona, yazıklar olsun ona!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80/4990; Tirmizî, Zühd, 10/2315) Safvân bin Süleym Radiyallahü Anh anlatıyor: Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’e: “–Mü’min korkak olabilir mi?” diye soruldu. “–Evet, olabilir!” buyurdu. “–Mü’min cimri olabilir mi?” diye soruldu. Allah Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem yine: “–Evet, olabilir!” buyurdu. “–Pekâlâ mü’min yalancı olabilir mi?” diye soruldu. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bu sefer: “–Hayır, aslâ!” buyurdu. (Muvatta’, Kelam, 19; Beyhakî, Şuab, IV, 207) Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri) el-

Mîrâc’a Hazırlık

Mîrâc’a Hazırlık Cenâb-ı Hak buyuruyor: “«Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?» derler. De ki: Mucizeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.”  (Ankebût, 50-51) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Gönderilen her peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize muhakkak verilmiştir. Bana verilen de Allâh’ın bana vahyettiği kelâm nev’inden olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple kıyâmet günü ümmetimin diğer ümmetlerden sayıca daha çok olmasını ümîd ediyorum.” (Buhârî, İ’tisam 1, Fedâilü’l-Kur’ân 1; Müslim, Îmân, 279) İs­râ ve Mî­râc Ge­ce­si’nde, Fahr-i Kâ­inât Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Hak Te­âlâ ile vus­la­tın­dan ev­vel, kalb-i pâk-i ne­be­vî­le­ri üçün­cü de­fâ ilâ­hî te­cel­lî­le­re ha­zır­la­na­rak sa­dır­la­rı îman ve hik­met­le dol­du­rul­muş­tur. Ra­sû­lul­lâ

Allah’ın, Habîbi’ne Olan Eşsiz İkrâmı: Mîrâc

Allah’ın, Habîbi’ne Olan Eşsiz İkrâmı: Mîrâc Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İs­râ, 1) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “(O gece) göğe yükseltildim. Öyle bir makâma çıktım ki, orada kalemlerin gıcırtılarını duyuyordum.” (Buhârî, Salât, 1) Al­lâh Ra­sû­lü Sallallahü Aleyhi Vesellem, Mî­râc’da bir top­lu­lu­ğa uğ­ra­dı­lar ve gör­dü­ler ki, on­la­rın du­dak­la­rı de­ve duda­ğı gi­bi­dir. Bir­ta­kım va­zî­fe­li me­mur­lar da on­la­rın du­dak­la­rı­nı ke­sip ağız­la­rı­na taş ko­yu­yor. “–Ey Cib­rîl! Bun­lar kim­ler­dir?” di­ye sor­du. Ceb­râ­îl (as): “–Bun­lar, ye­tim­le­rin mal­la­rı­nı hak­sız­lık­la yi­yen­ler­dir!” de­di. (Ta­be­rî, XV, 18-19) Son­ra Ra­sû­lul­lâh Sallallahü Aleyhi Vesellem, baş­ka bir top­lu­lu­ğa rast­la­dı

En Büyük Keramet

En Büyük Keramet  Türk asıllı mutasavvıfların en büyüklerinden birinin Aziz Mahmud Hüdayi olduğunda şüphe yoktur. Bugün Üsküdar'da adıyla anılan caminin avlusunda türbesi bulunan Aziz Mahmud Hüdayi I Sultan Ahmed'in de mürşidi idi. Hükümdardan büyük saygı görüyor, kendi de hükümdarı seviyor ve sayıyordu. Arayı pek fazla uzatmadan birbirini ziyaret ederlerdi. Biri din ve maneviyatın ulusu, diğeri devletin ulusu bu iki insan uzun süre birbirini görmeden duramazdı. Sultan Ahmed'in en mutlu anları şeyhiyle beraber olduğu anlardı. Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri ziyaretine geldiğinde onun hizmetini bizzat kendisi yapardı. Aziz Mahmud'un Topkapı sarayında yine padişahı ziyaret ettiği bir gün namaz vakti yaklaşmış, Aziz Mahmud Hazretleri de abdest alıp hazırlanmak istemişti. Derhal leğen ve ibrik istendi Padişah suyu kendisi dökerek şeyhinin abdest almasına yardımcı oldu. Bu sırada valide sultan (padişahın annesi) de kurulanması için havlu elinde bekliyordu. Valide sultan