Kayıtlar

Aslında Uyuyoruz, Ölünce Uyanacağız!

Aslında Uyuyoruz, Ölünce Uyanacağız! Bir anda uykudan kalktım. Çok ilginç bir ışık gördüm ama odanın ışığı kapalıydı… Bir baktım saat gece fecir vakti peki gördüğüm bu kadar ışık nerden gelmekteydi?… Birden şaşırıp kaldım… Baktım ki elimin yarısı duvarın içinde hemen elimi çıkardım korku içinde oturup elime bakıyordum… Tekrar elimi duvara doğru uzattım yine elim duvarın içine giriyordu!!!!!!!! Bir gülümseme sesi duydum... Yüzümü kardeşime doğru çevirdim, yatıyordu… Korku içinde yatağımdan kalkıp kardeşimi uyandırmaya gittim, âmâ cevap vermedi. Annemin odasına doğru gittim, babamı uyandırmaya çalıştım, birilerinin bana cevap vermesini istiyorum ama kimse cevap vermiyordu… Annemi uyandırmak üzereyken, baktım ki annem uykudan uyandı uykudan uyandı ama benimle konuşmuyordu. “Bismillahirrahmanirrahim” diyordu ve İslam sembolü olan bu mübarek kelimeyi tekrarlıyordu… Babamı uyandırdı, “kalk, kalk, bir bakalım çocuklara dedi” annem. “Şimdi zamanı mı bırak uyuyayım yarın ola

Uhdûd Ashabı (Ashâbü’l-uhdûd)

Uhdûd Ashabı (Ashâbü’l-uhdûd) Buruc Suresi’nde sözü edilen “Ashâbü’l-uhdûd”, İslâmiyet’ten önceki bir devirde mü­minleri dinlerinden döndürmek için ateş dolu hendeklere atarak işkence eden kim­seleri ifade eder. Âyetlerde semâya, kıyamet gününe, tanıklık edene ve edilene ye­minle “Ashâbü’l-uhdûd”un lanetlendiği bildirilmektedir. Uhdûd “uzun ve derin hendek” demektir. Kendilerinden “Ashâbü’l- uhdûd” diye söz edilen kimselerle onların İşkence ettiği müminler ve bu olayın geçtiği zaman ve bölge hakkında Kur’ân-ı Kerîm bilgi vermemiştir. Tefsirlerde bunların kimlikleri hakkında çok değişik ve birbiriyle çelişen açıklamalar bulunmaktadır. Kur’an-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl’i Âlîsi’nde; Buruc Suresinin mealinde aşağıdaki hadis zikredilmiştir. Suheyb (Radıyallâhu anh)`dan rivayet edilen bir hadis-i şerîfte beyan edildiğine göre; geçmiş ümmette bir hükümdar, büyücüsünün yaşlandığını görünce, ondan sihir sanatını öğrenmesi için bir çocuğu yanına gönderdi. Çocuk ona gidip gelirken yolda

Akşama Kadar Yaşayacağımı Bilemezdim

Akşama Kadar Yaşayacağımı Bilemezdim Mekke… Yaşlı bir adam ve genç bir delikanlı bir köşede oturup konuşmaktalar. Önlerinde iyi giyimli bir adam belirir. Genç olanın önüne bir kese altın koyar. Genç: – Sağol, paraya ihtiyacım yok. – Olsun, ben sana veriyorum, ister sen harca, ister fakirere ver. Genç fazla ısrar etmez. Keseyi alır hemen hepsini ihtiyacı olduğunu bildiklerine dağıtır. Yaşlı adam aynı akşam genci bir başkasından yardım isterken görür ve sorar: – Niçin o bir kese altından kendine ayırmadın? Genç: -Akşama kadar yaşayacağımı düşünemezdim. Kaynak, dini hikâyeler.

Abdestsiz emzirilen süt

Abdestsiz emzirilen süt Muhammediye kitabının yazarı Yazıcıoğlu Muhammed Efendi, Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmed-i Bîcan olarak bilinen kardeşi vardır. Ahmed-i Bîcan hazretleri, aynı zamanda Envar-ül Aşıkın kitabını Farsça’dan tercüme eden zattır. İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terk eder. Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman olayı annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Anne, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman, (Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın) diye sorduğunda şöyle cevap verir: “Anneciğim, ben kardeşimin

Yaşlı Çift Görenleri Şaşırtıyor!

Resim
Yaşlı Çift Görenleri Şaşırtıyor! Trabzon’un Araklı ilçesine bağlı Yüceyurt Ortamahalle’de yaşları neredeyse 100’üne merdiven dayayan yaşlı çiftin sırlarında odun taşıması şaşırtıyor. Yaşıtları hastalıklarla boğuşurken 97 yaşındaki Yusuf Memişoğlu ile aynı yaşta olan eşi Fadime Memişoğlu sırtında odunla evlerine yakacak taşıyor. Hayatı boyunca memleketi Araklı'dan İstanbul'a biri askerlik olmak üzere 3 kez gittiğini bunların haricinde köyünden hiç dışarı çıkmadığını belirten Yusuf Memişoğlu uzun yaşamın sırrını ise iyi bir eş ve temiz havaya bağlıyor. Beş çocuk ve 50'ye yakın torun sahibi olduğunu belirten Memişoğlu, "Hayatımda Araklı'dan üç kez, biri askerlik görevi olmak üzere İstanbul'a gittim. Yemek seçmem hepsini yerim. Özellikle tereyağı yerim. İneklerimiz var. Hayvan bakmadan duramam bu yaşımda bile ineklerimize bakıyorum. Kendimi fazla yormam. Eşimde benimle aynı yaşta... Uzun yaşamın sırrı ise eşim ve köyümüzün temiz havası diyebilir

Tevekkül

Tevekkül        ‘Tevekkül’, ‘vekâlet’ kökünden türemiş bir kelimedir.        Tevekkül sözlükte, kendi işini gördürmek üzere birini tayin etme, birine güvenip-dayanma demektir.        Aynı kökten gelen ‘vekil’, kişinin kendi işini gördürmek üzere tayin ettiği, güvenip-dayandığı kimse demektir.        ‘Tevkil’ ise, vekil kılma ve tayin etme işidir ki, birine güvenip-dayanma ve onu kendi yerine ‘naib-temsilci’ olarak tayin etmektir.        ‘Tevekkül’, tevkil etme, vekil kılma işidir.        ‘Mütevekkil’ tevekkül eden kimseye denir.        ‘Müvekkil’, hukuk dilinde, davalının kendi yerine işini görmesi veya davasını savunması için vekil olarak avukat tayin eden, avukatı görevlendiren kimsedir. Müvekkilinin davasını savunan veya onun işini gören avukat da ‘vekil’dir. Allah’ın Vekil Olması         Kur’an, Allah’ın kulları için ‘vekil’ olarak yeteceğini açıklıyor:       “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeyin üzerinde vekildir.” (Zümer sûresi, 3

Allah’ü Teâlâ’nın Ahlakıyla Ahlâklanmak Ne Demektir?

Allah’ü Teâlâ’nın Ahlakıyla Ahlâklanmak Ne Demektir? İlâhî ahlâk, en kısa ifadesiyle, Kur’an ahlâkıdır, Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu ahlâk modelidir. Allah’ü Teâlâ, hiçbir şeyi başıboş yaratmamıştır, faydasız hiçbir icraatı yoktur. Ve insan, ömür tüketmekten öte bir işe yaramayan faydasız işleri terk ettiği ölçüde bu sırra mazhar olur. Şu mahlûkat âlemindeki ince sırlar, sonsuz hikmetler, ancak Allah’ü Teâlâ’nın malûmudur. İnsan ise bu hikmetlerden kendi çapında bir şeyler yakalamaya çalıştığı ölçüde bu sırra erer. Allah’ü Teâlâ, kendisini tespih eden bütün mahlûkatını, bilhassa bu vazifeyi en güzel şekilde yerine getiren mümin kullarını sever. Kendisine şirk koşan, nimetlerini küfranla karşılayanlardan ise razı olmaz. İnsan da Onun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemekle bu sırdan nasiplenir. İnsan, kendisine İlâhî bir ihsan olan irade sıfatıyla güzel şeyler irade ederse, kudret sıfatını iyi ve faydalı işleri görmede sarf ederse, ilim sıfatıyla faydalı il

Allah'ü Teâlâ’nın En Büyük Nimeti: Rahmet

Allah'ü Teâlâ’nın En Büyük Nimeti: Rahmet Allah Teâlâ'nın en büyük niteliklerinden biri de hiç kuşkusuz merhametidir. Cenâb-ı Hakk'ın bu sıfatını ifade eden Rahman ve Rahîm adlarının Kur'an'da Allah ve Rab isimlerinden sonra en çok anılan isimler olması, Allah'ın merhamet sıfatının önemini ve sonsuzluğunu gösterir. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın affedici ve merhamet sahibi oluşu en çok dile getirilen sıfatlardandır. Öyle ki Kur'an'ın hemen başında Hak Teâlâ'nın "Allah" ismi yanında Rahman ve Rahîm isimleri zikredilmiştir. Bütün insanları yaratan, yaşatan, sıhhat, akıl, irade ve rızık veren Allah'tır. Dünyayı, içindekileri, ayı, güneşi, yıldızları, havayı, suyu, rüzgârı, bitkileri, ağaçlan, hayvanları, geceyi, gündüzü... Kısaca her şeyi insan için yaratmış, insanın hizmetine sunmuş ve insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir. Allah'ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibaret değildir. O'nun rahmeti,

Allah’ü Teâlâ’nın Subuti Sıfatları

Allah’ü Teâlâ’nın Subuti Sıfatları Yüce Allah'ın kendine mahsus bir zatı vardır ve bu zatının gereği olan, bu zattan ayrılması düşünülmeyen sıfatları vardır. Bunlardan bir kısmına "Zatî sıfatlar" , bir kısmına da "Sübutî sıfatlar" denir. Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan ayrılmayan, ezelî ve ebedî olan vâcib sıfatlar. Bu sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit oldukları ve bu ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları Yüce Allah'ın zatında isbat edilmiş olduğu için, "sübutî sıfatlar" diye isimlendirilmişlerdir. Yüce Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi. Bu sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis) sıfatlardan değildir. Bunların da her biri Yüce Allah'ın zatıyla kaimdir. O'nun Yüce zatı ve varlığı düşünülmeden bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz. Bu sıfat-ı sübutiyye şunlardır: 1. Hayat Sıfatı: Yüce Allah'ın diri, canlı ve ezelî bir hayat ile hayat sahibi olması deme