Allah’ü Teâlâ’nın Subuti Sıfatları
Allah’ü Teâlâ’nın Subuti Sıfatları
Yüce Allah'ın kendine mahsus bir zatı vardır ve bu zatının
gereği olan, bu zattan ayrılması düşünülmeyen sıfatları vardır. Bunlardan bir
kısmına "Zatî sıfatlar" , bir kısmına da "Sübutî
sıfatlar" denir.
Yüce Allah'ın zatının gereği olan ve bu zattan ayrılmayan, ezelî
ve ebedî olan vâcib sıfatlar. Bu sıfatların hepsi Kur'an ayetleriyle sabit
oldukları ve bu ayetlerden çıkarıldıkları için ve varlıkları Yüce Allah'ın
zatında isbat edilmiş olduğu için, "sübutî sıfatlar" diye
isimlendirilmişlerdir.
Yüce Allah bu sıfatlarla ta ezelde vasıflanmış idi.
Bu sıfatların hiç biri sonradan kazanılmış (hâdis) sıfatlardan
değildir. Bunların da her biri Yüce Allah'ın zatıyla kaimdir. O'nun Yüce zatı
ve varlığı düşünülmeden bu sıfatlardan bahsetmek de mümkün olmaz. Bu sıfat-ı
sübutiyye şunlardır:
1. Hayat Sıfatı:
Yüce Allah'ın diri, canlı ve ezelî bir hayat ile hayat sahibi
olması demektir. Bunun zıddı olan ölü ve cansız olmak, Allah hakkında
düşünülemez, mümteni'dir.
Allah’u Teâlâ'nın bu sıfatına işaret eden pek çok ayet vardır.
Meselâ:
وَتَوَكَّلْ عَلَى
الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ
عِبَادِهِ خَبِيراً
"Ölümsüz, diri olan Allah'a güven ve O'nu tesbih
et!..." diye buyurulmaktadır[8].
Her şeye can veren, ölü gibi görünen toprağa, kuru sanılan
ağaçlara can, hayat ve tazelik veren Allahu Teâlâ'dır. Bütün canlıların hayatı
sonradandır ve Yüce Allah'ın yaratmasıyladır. Halbuki Yüce. Allah'ın
"Hayat" sıfatı da; zâtı gibi kadimdir, ezelî ve ebedîdir; zatından
ayrılmayan, zatı ile var olân vacib bir sıfattır. Zira hayat olmadan diğer
sıfatları düşünmek, onlarla Allah'ı vasıflandırmak abes olur. Bu bakımdan
sübutî sıfatların ilki "hayat" sıfatıdır.
2. İlim Sıfatı:
Allah’u Teâlâ'nın ezelî ilmiyle her şeyi bilmesi demektir. O'nun
ilmi, kâinattaki her şeyi kuşatmıştır. Evrendeki hiç bir şey O'nun ilminin
dışında meydana gelemez. Olmuşu, olmakta olanı ve olacağı gerek küll halinde
(genel kurallarıyla); gerekse ayrı ayrı, hepsini bilir. O'nun ezelî olan ilim
sıfatıyla muttasıf olduğunu gösteren pek çok ayet-i kerime vardır:
قُلْ إِن تُخْفُواْ مَا
فِي صُدُورِكُمْ أَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّهُ وَيَعْلَمُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ
وَمَا فِي الأرْضِ
وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
"İçinizde (sinelerinizde) olanı gizleseniz de açıklasanız
da Allah onu bilir. Göklerde olanları da yerde olanları da bilir..."[9].
Şu halde Allah'ın ilmi gizli açık her şeyi kuşatmıştır.
Kalplerimizden geçenler de O'na malumdur. Bütün gayb alemi, bizim sınırlı ve
sonradan kazanılma bilgimizin ulaşamadığı o âlem, Allah'ın bilgisi
dâhilindedir. O'nun ilmi, zatı ile kâim olan, ezelî ve ebedî, bilinenlerle
değişmeyen bir ilimdir. Kulların ilmi gibi kazanılmış, sonradan elde edilmiş
bir ilim değildir.
3. İrade Sıfatı:
Yüce Allah'ın istediğini dileyip tercih etmesi demektir. Yani
O'nun, bir işin şöyle olmasını değil de, böyle olmasını veya böyle olmasını
değil de, şöyle olmasını dilemesi, dilediği gibi tâyin ve tahsis etmesidir.
Evrende olmuş ne varsa, hepsi O'nun dilemesi, iradesi ile olmuştur. O'nun
iradesi ve isteği dışında hiç bir şey var veya yok olamaz.
Cenâb-ı Hakk'ın "irade" sıfatı, mümkün veya câiz olan
şeylere taalluk eder. O'nun iradesi o şeyin olması veya olmaması şıklarından
birini tercih eder. Tercih ettiği cihete iradesini taalluk ettirince, o şey de
ya hemen oluverir veya olmamasını tercih etmiş ise, o şey olmaz, yok olur.
Bu anlamda Yüce Allah'ın iradesini iki şekilde anlamak kabildir:
a) Tekvinî (kevnî) irade:
Bu iradeye "meşiyyet" de denir ki; bütün
yaratılmışlara şâmildir. Bir şeye taalluk edince, o şey olmamazlık edemez, her
halde vuku bulur. Bu anlamda Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor:
إِنَّمَا قَوْلُنَا
لِشَيْءٍ إِذَا أَرَدْنَاهُ أَن نَّقُولَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
"Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece
"ol!" demektir ve o hemen oluverir"[10].
b) Teşriî (dinî) irade:
Bu irade Cenab-ı Hakk'ın muhabbet ve rızası demektir ki; bu
mânâda irade ettiği şeyin herhalde meydana gelmesi vâcib değildir. Çünkü
kulların işleriyle ilgilidir. Bu mânâda Yüce Allah;
يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ
الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ
"...Allah size kolaylık murat eder, zorluk istemez"
buyuruyor[11].
Bunun anlamı "şayet siz kullar, Allah'ın rıza ve
muhabbetinin hilafına zorluk, kötülük, isterseniz; kendisi bunları istemediği
dilemediği halde, siz istediğiniz için yaratır; zorluğa ve kötülüğe rızası
yoktur" demektir.
4. Kudret Sıfatı:
Allah Teâlâ'nın bütün mümkünata gücünün yetmesi, her türlü
tasarrufta bulunması demektir. İradesiyle bütün mümkünatı kuşattığı gibi,
kudretiyle irade ettiklerini bir fiil meydana getirerek, yaratarak bunlara
kadir olur. Allah Teâlâ'nın nihayetsiz, bitmek tükenmek bilmeyen kudreti
vardır. Bu sıfat da diğerleri gibi ezelî ve ebedîdir. Ezelî olan bu kudret
sıfatıyla, her hangi bir şeyi dilediği gibi yapmaya kadirdir. O'nun kudretinin
erişemeyeceği, bu kudretin dışında kalan hiç bir şey yoktur. Nitekim Yüce
Allah;
إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ
شَيْءٍ قَدِيرٌ
"Muhakkak ki, Allah her şeye kâdirdir, gücü yetendir"
buyurmaktadır[12].
5. Basar Sıfatı:
Cenâb-ı Hakk'ın görmesi demektir. O her türlü vasıta, organ ve
bağıntılar olmaksızın her şeyi görür. O'nun görmesi, göz gibi bir organa,
ışığa, uzaklığa ve yakınlığa bağlı değildir. Yüce Allah'ın görme sıfatı da
ezelîdir, sonradan olma değildir. Bu sıfat da bütün mevcudâta, görmek şanından
olan her şeye taalluk eder. O'nun görmesinin dışında kalan hiç bir mahlûk
yoktur.
İnsanın görmesi sınırlıdır, görme organından mahrum olanlar
göremezler: Ayrıca aydınlık, karanlık, uzaklık, yakınlık ve daha dünyadaki nice
olay, görmeye veya görmemeye etki etmektedir. Allah Teâlâ'nın görmesi hiç bir
şeyden etkilenmez. Bu sıfatla ilgili Kur'ân-ı Kerim'de yüzlerce ayet yer
almaktadır. Meselâ; Bakara süresi 233. âyet şöyle son bulmaktadır:
وَاعْلَمُواْ أَنَّ
اللّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
" ... Biliniz ki, Allah, şüphesiz yaptıklarınızı görür
".[13]
6. Semi' Sıfatı:
Yüce Allah'ın işitmesi, duyması demektir. O bu sıfatla ezelde
muttasıftır. O, her çeşit, her kuvvette ve zayıflıktaki sesleri işitir, duyar.
İşitilmek şanından olan her şeyi işitir. Allahu Teâlâ'nın işitip duyması,
kulların işitmesi gibi, bir takım kayıt ve şartlara, vasıtalara ve organlara
bağlı değildir. O, işitilmek şanından olan her şeyi, en gizli ve pek hafif
sesleri, fısıltıları bile duyar. Özellikle kullarının duâlarını, zikirlerini,
gizli ve aşikar niyazlarıyla yalvarışlarını işitir, kabul eder ve
mükâfatlandırır. Bu sıfatla ilgili pek çok âyet vardır, ekserisi görmek
sıfatıyla beraber yer almaktadır. Meselâ; Nisâ suresi 134. âyet şöyle nihayet
bulur:
وَكَانَ اللّهُ سَمِيعاً
بَصِيراً
"...Allah işitir ve görür".[14]
7. Kelâm Sıfatı:
Yüce Allah'ın söylemesi ve konuşması demektir. O, harf ve
seslere muhtaç olmadan konuşur ve söyler.
Allah`ın "Kelâm" sıfatı, ezelî ve ebedîdir; yüce zatı
için vacib olan sıfattır. O'nun dilsiz olması, konuşamaması düşünülemez. İşte
yüce Rabbimiz bu sıfatıyla peygamberlerine söylemiş, emirler vermiştir. Kitaplarını
ve şeriatini bu kadîm kelâmıyla bildirmiştir.
O, kelâmını dilediği zaman, kendi zatına ve şanına layık bir
şekilde meleklerine bildirir, işittirir ve anlatır. Bunu yaparken harflere,
seslere, hecelere ve kitabete (yazıya) muhtaç değildir.
Yüce Allah'ın dilediği şeyleri, emir ve yasaklarını
peygamberlerine ya Cebrâil vasıtasıyla veyahut doğrudan doğruya vahy ve ilham
etmiş olması da bu "kelâm" sıfatının bir tecellisidir.
Cenâb-ı Hakk'ın, peygamberleriyle tekellüm ettiğini
(konuştuğunu) gösteren âyetler vardır. Meselâ; Cenab-ı Allah şöyle
buyurmaktadır:
وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى
تَكْلِيماً
"Allah Musa'ya hitabetti" veya "Âllah, Musa'ya da
hitab ile konuştu"[15]. Ayrıca Bakara suresi 253. âyette de şöyle
buyurulmuştur:
تِلْكَ الرُّسُلُ
فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ
بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ
" ... Onlardan Allah'ın kendilerine hitab ettiği
(konuştuğu), derecelerle yükselttikleri kimseler vardır..."[16]
8. Tekvîn Sıfatı:
Allah Teâlâ'nın bilfiil yaratması, yoktan var etmesi demektir.
Allah'ın bu sıfatı ezelidir. Tekvîn sıfatı da diğer sıfatları gibi, O'nun yüce
zatıyla kaim ve O'nun hakkındâ vacib olan sübutî sıfatlarından biridir. Tekvin
sıfatı, irade sıfatının muktezasına göre, mümkünâta tesir eder, yaratır ve icad
eder. Nitekim Allah Teâlâ meâlen şöyle buyurur:
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا
أَرَادَ شَيْئاً أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
"Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu, sadece o şeye
"ol!" demektir ve o hemen oluverir"[17].
İşte bütün bu kâinatın ve içindeki varlıkların yaratanı, icad
edeni, Yüce Allah'tır. Bunları var edip etmemeye muktedir olan (gücü yeten)
Allah Teâlâ, "İrade" sıfatıyla ezelî ilmine uygun olarak var
olmasını, icad edilmesini irade buyurmuş (dilemiş) ve Tekvîn sıfatıyla yaratıp
icad eylemiştir.
Yüce Allah'ın alemleri yaratmak, rızık vermek, nimetler ihsan
etmek, yaşatmak, öldürmek, diriltmek, azab etmek, mükafatlandırmak gibi bütün
fiilleri Tekvîn sıfatına râcidir, yani Tekvîn sıfatının taalluklarının başka
başka olmasıyla bu isimleri alır. İşte Tekvîn sıfatının bütün bu taalluklarına
"sıfât-ı fiiliyye" de denir.
Allahü Teâlâ'nın yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı için
vacib olan sıfatların hepsi, görüldüğü gibi, ayetlerle sabit olduğundan, bütün
İslâm âlimleri arasında bu konuda ittifak vardır. O'nun bu sıfatlarla ezelde
muttasıf olduğunda şüphe yoktur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Yüce Allah, zatında,
sıfatlarında, işlerinde, fiillerinde bir tekdir; O'nun eşi, ortağı ve benzeri
yoktur. O'nun sıfatları ve işleri de yüce zatına mahsustur. O'nun yüce zatı ve
varlığı kabul edilip tasdik edilmeden, yukarıda sayılıp açıklanan sıfatlardan
ve O'nun güzel isimlerinden söz etmek de mümkün olamaz. Zira bu sıfatlar ve
isimler, O'nun yüce zatının ve varlığının zorunlu bir gereğidir. Ne bu zat, bu
sıfatlarsız; ne de bu sıfatlar, bu zatsız olur. Yine dikkat edilecek olursa, bu
sıfatların her biri açık ve seçik olarak Kur'ân âyetlerine dayanmaktadır. Yani,
bizzat Yüce Allah, kendisini bu sıfatlarla vasıflandırmıştır. Böylece O'na olan
inancımız daha da kuvvetlenmektedir. Çünkü bu sıfatlarıyla O'nu daha iyi
anlayabiliyoruz. Yoksa O'nu her hangi bir şeye hâşâ benzetmek gibi bir gaye
için asla değildir.
Bütün bu sıfatlar O'nun yüce zatına yaraşır bir tarzdadır. Biz
bütün bu sıfatların asıllarına imân ederiz; fakat keyfiyetlerine, nasıl ve nice
olduklarına dair her hangi bir şekilde söz söylemeyiz. Bu konuda söz etmeye de
bilgilerimiz yeterli değildir.
[1] Not: Bu VAAZ “Şamil İslam Ansiklopedisi” nden iktibas
edilerek hazırlanmıştır…
[2] Haşr suresinin 22
[3] Hadid suresinin 3
[4] Rahman suresinin 26. ve 27
[5] İhlâs Suresi
[6] Şûrâ suresinin 11
[7] Al-i İmrân Suresinin 2
[8] Furkân, 25/58
[9] Al-i İmran, 3/29
[10]en-Nahl, 16/40
[11] el-Bakara, 2/185
[12] el-Bakara, 2/20
[13] Bakara süresi 233
[14] Nisâ suresi 134
[15] en-Nisa, 4/164
[16] Bakara suresi 253
[17] Yasin, 36/82
Yorumlar
Yorum Gönder