Uhdûd Ashabı (Ashâbü’l-uhdûd)
Uhdûd Ashabı (Ashâbü’l-uhdûd)
Buruc
Suresi’nde sözü edilen “Ashâbü’l-uhdûd”, İslâmiyet’ten önceki bir devirde
müminleri dinlerinden döndürmek için ateş dolu hendeklere atarak işkence eden
kimseleri ifade eder. Âyetlerde semâya, kıyamet gününe, tanıklık edene ve
edilene yeminle “Ashâbü’l-uhdûd”un lanetlendiği bildirilmektedir. Uhdûd “uzun
ve derin hendek” demektir. Kendilerinden “Ashâbü’l- uhdûd” diye söz edilen
kimselerle onların İşkence ettiği müminler ve bu olayın geçtiği zaman ve bölge
hakkında Kur’ân-ı Kerîm bilgi vermemiştir. Tefsirlerde bunların kimlikleri
hakkında çok değişik ve birbiriyle çelişen açıklamalar bulunmaktadır.
Kur’an-ı Mecîd
ve Tefsirli Meâl’i Âlîsi’nde; Buruc Suresinin mealinde aşağıdaki hadis
zikredilmiştir.
Suheyb
(Radıyallâhu anh)`dan rivayet edilen bir hadis-i şerîfte beyan edildiğine göre;
geçmiş ümmette bir hükümdar, büyücüsünün yaşlandığını görünce, ondan sihir
sanatını öğrenmesi için bir çocuğu yanına gönderdi. Çocuk ona gidip gelirken
yolda rastladığı bir âlimin vaazlarından etkilenerek büyücüyü bırakıp onun
öğrettikleriyle amel eder oldu ve o derece ilerledi ki; duasıyla körler,
alacalılar vesâir hastalar iyileşmeye başladı. Kralın yakınlarından olan kör
biri bunu haber alıp çok değerli hediyeler getirerek kendisine şifa vermesini
istediyse de, çocuk, şifayı ancak Allâh’ın vereceğini bildirerek Allâh’a iman
şartıyla kendisine dua edebileceğini söyledi. O adam iman edince çocuğun
duasıyla gözleri açıldı. Bu durumu gören melik, gözlerini kimin açtığını sordu.
O: “Rabbim!” deyince, kral “Senin benden başka Rabbin mi var?” dedi. O: “Senin
de, benim de Rabbim Allâh’tır!” deyince, ona işkence yapa yapa çocuğun duasıyla
iyileştiğini öğrendi. Sonra çocuğu getirttiğinde ondan da aynı cevapları
alınca, işkenceyle on dan da o âlimi öğrendi. Derken onları toplattı ve
dinlerinden dönme teklifini kabul etmemeleri üzerine âlimi de, gözü açılan
yakınını da demir testereyle biçtirdi. Sonra çocuğa da bu teklifi yaptı, ama
red cevabını alınca, onu adamlarına teslim edip bir dağın zirvesinden aşağı
atmalarını emretti. O sırada çocuğun duasıyla dağ sallanıp herkes ölünce, çocuk
kurtulup krala döndü ve: “Allâh senin adamlarına karşı bana kâfî geldi!” dedi.
Bunun üzerine kral, adamlarına onu bir gemiyle açık denize götürüp atmalarını
emretti. Ama o yine dua edince gemi ters döndü, böylece o kurtulup krala
giderek Allâh’ın kendisine kâfî geldiğini gösterdikten sonra: “Sen ne yapsan da
beni öldüremezsin, ancak bütün insanları toplayıp beni bir hurma dalına
bağlarsan, sonra torbamdan bir ok alıp: ‘Bu çocuğun Rabbi olan Allâh’ın
ismiyle!’ diyerek atarsan, işte o zaman beni öldürebilirsin!” dedi. Kral da
böyle yaparak onu şehit etti, ama o muradına erdi. Çünkü bu durum karşısında
insanlar onun Rabbi olan Allâh’a iman ettiler. Korktuğunun başına geldiğini
gören kral çok sinirlenerek sokak başlarında büyük hendekler kazdırıp içlerini
ateşle doldurdu ve dininden dönmeyenin o ateşe atılmasını emretti. Bu sırada
kucağında bebeğiyle gelen bir kadın ateşe atılmamak için hafif duraklamıştı ki,
o bebek dile gelerek: “Anneciğim! Sabret, çünkü sen hak üzeresin!” dedi.
(Müslim, Zühd: 17, No: 3005, 4/2301; Tirmizî, Tefsîr: 77, No: 3340, 5/437)
Rivayete göre; o sırada ateş yükseldi ve yanan müminleri izleyen kral ve
adamlarını da içine alarak helâk etti. (Celâleyn, Beyzâvî, Nesefî)
Alıntı
Yorumlar
Yorum Gönder