Kayıtlar

İspat

İspat Bir rivayete göre, Betrand Russell “Bana 1+1=1 olduğunu gösterin, size istediğiniz her şeyi ispat edeyim” dermiş. Bir gün, uyanığın teki üstada yanaşıp “Kabul edelim ki, 1+1=1. Bize Papa olduğunu ispat edebilir misin?” diye sorar. Bir anlık duraksamadan sonra B. Russell şu ispatı yapar: “Dünyada bir tane Papa var. Ben de birim. Demek ki, Papa ve Ben biriz.”

İnsan Ve Tansiyon

İnsan Ve Tansiyon - "İnsan, kâinata hâkim bir varlıktır" diyen felsefe öğretmenine, öğrencilerden biri, şu cevabı vermiş: - Tansiyonuna bile hâkim olamayan insan, kâinata nasıl hâkim olur?

Haksız Yere

Haksız Yere Sokrates ölüme mahkûm edildiğinde, eşi: - Haksız yere öldürülüyorsun, diye ağlamaya başlayınca, Sokrates: - Ne yani, demiş. Birde haklı yere mi öldürülseydim!

Haklı Tenkit

Haklı Tenkit Eflâtun, bir grup arkadaşı arasında oturan Sokrat a: - Geçen gün bir arkadaşını herkesin arasında azarladın, diye çıkışmış. O sözleri baş başa kaldığın zaman söyleyemez miydin? Sokrat, soruya soruyla karşılık vermiş: - Beni böyle azarlamak için, baş başa kalmamızı bekleyemez miydin?

Dalkavuk

Dalkavuk Sokrat, asla hoşlanmadığı dalkavuk türü adamlardan biriyle konuştuktan sonra: “Söylediğim bu kadar şeyden hiç olmazsa birine itiraz et be kardeşim,” demiş. “Böylelikle iki kişi olduğumuzu anlayayım.

Ben Çekilirim

Ben Çekilirim Dünya nimetlerine önem vermeyen yasayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek olanaksızdır. Mağrur zengin, filozofa: -Ben bir serserinin önünde kenara çekilmem. Bunun üzerine Diyojen kenara çekilerek, gayet sakin su karşılığı verir: -Ben çekilirim.

Beyni Doğru Kullanma Kılavuzu

Beyni Doğru Kullanma Kılavuzu Önemli kararlarınızı açık havada yürürken alın, yabancı dil öğrenmeye çalışın, güzel bir fotoğrafa bakın, odanızın camını açarak kendinize oksijen ısmarlayın... İşte beyninizi daha iyi çalıştırmanın yolları.(Saklı Bilgi)  Türkiye’de kişisel gelişim kültürünü yaygınlaştırmak için kurulan KİGEM, 13-19 Mart tarihlerini, “Beyin Haftası” olarak kutlamaya başladı. Dünyanın 67 ülkesinde de bu tarihler beyin haftası olarak kutlanıyor. Hafta kapsamında beyni doğru kullanma bilincini yaygınlaştırmak için KİGEM ‘in kurucusu Mümin Sekman tarafından hazırlanan “Beynine iyi bak!” adlı kitapçık dağıtılacak. İşte “Beyin kullanma Klavuzu”ndan beyninizi doğru kullanmanın çarpıcı yolları... AÇIK HAVADA DÜŞÜNÜN 1- Beyin açık havadayken ve ayaktayken daha iyi çalışır. İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız, “volta atmayı” deneyebilirsiniz. 2 - Yürürken kolları sallamak be

Alzaymır Hastalığının Tedavisi İçin Yeni Bir Molekül Keşfedildi

Alzaymır  Hastalığının Tedavisi İçin Yeni Bir Molekül Keşfedildi Güney Koreli bilim adamları,  alzaymır  hastalığının tedavisi için kullanılacak yeni bir molekül keşfetti. Yonhap haber ajansının Kore Bilim ve Teknoloji Enstitüsüne (KIST) dayandırdığı habere göre, çalışmanın lideri Kim Young-soo ve Yang Seung-hoon, Necrostatin-1 olarak adlandırılan molekülün, beyin hücrelerinin ölümünü ve bilişsel bozuklukları azalttığını ortaya çıkardı. Sinirlere ait hücrelerin ölümünü azaltmanın, tedavinin önemli bir hedefi olduğunu belirten bilim adamları, sonuçların, Necrostatin‐1 molekülünün, hastalığın sebebi olarak bilinen amyloid beta ve hyperphosphorylated tau proteinlerini etkin biçimde önlediğini gösterdiğini ifade etti. Kim, "Bundan sonra Alzheimer hastalığının sebeplerini bulmaya ve zamanla yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yoğunlaşacağız." dedi. Güney Kore Ulusal Bilim ve Teknoloji Araştırma Kurumu tarafından finanse edilen çalışmanın sonuçları, "EMBO Molecula

Aşkınla Çak Olsa Bu Ten

Aşkınla Çak Olsa Bu Ten Aşkınla çak olsa bu ten, Yine ben illallah derim. Yansa da kül olsa bu ten Yine ben illallah derim. Tamuya atsalar beni, Odlara yaksalar beni, Mecnûn kulun etseler beni, Yine ben illallah derim. Gözümden aksa yaşlarım, Bağrımda bitse taşlarım, Ah-u zâr olsa işlerim, Yine ben illallah derim. Kaynak: Allah Resül Aşkına Mevlidi Şerif Kaside İlahi, Müslim Karabacak

Ahi Evran

Ahi Evran Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Öğr. Gör. Kazım Ceylan, sonradan bir meslek kuruluşu olarak da anılan Ahiliğin temelinde “güçlü bir ahlaki anlayışın” olduğunu söyledi. Ahi Evran Üniversitesi Ahilik Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Öğr. Gör. Kazım Ceylan, “Ahilere göre, doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez, getirse bile bu iş sürekli olmaz” dedi. Ceylan sözlerine şöyle devam etti: “Ahilik ahlâk ve davranış kurallarının yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının milli karakterini belirlemiştir. Bu gün sosyal antropologların Türk köy ve kasabalarında sıradan Türk İnsanının Davranışları Üzerinde Tespit Ettikleri Özellikler: ·         Olağan üstü bir konukseverlik, ·         Güç durumda olanların yardımına koşma, ·         Özveri ve dayanışma, ·         İmece denilen tarlada hep birlikte ortak çalışma, ·         Büyüğe saygı, ·         Hırsızlıktan, cinsel tacizden ve başkası aleyhine kötü söz söy

Allah’ü Teâlâ Dostlarından Hikmetli Sözler (2)

Allah’ü Teâlâ Dostlarından Hikmetli Sözler (2) Sâlih insan, iyi insan demektir. Ehl-i sünnet i’tikâdında olan ve harâm işlemekten sakınan Müslümana “sâlih insan” denir. İyi insan olmak için, Allah’ü Teâlâ’ya karşı iyi olmak, Peygamber efendimize karşı iyi olmak ve bütün insanlara karşı iyi olmak lâzımdır. Bir kimsede bu üç iyilikten biri bulunmazsa, buna iyi insan denilemez. Mehmet Oruc Rahmetullahi Aleyh Abdülhakîm-i Arvâsi Rahmetullahi Aleyh hazretleri buyurdu ki: “Cüzzam çok bulaşıcı bir hastalıktır. Buna rağmen, sağlam bir insan, cüzzamlı bir kişinin yanında yedi sene kalsa, aynı kaptan yese içse, bu kimseye cüzzamın geçmeme ihtimali vardır. Fakat bir binada kötü bir insan olsa, başka dairede dahi kalsa, ondaki kötü huyların sağlam insanlara geçmeme ihtimali yoktur. Mutlaka geçer. Kötülükler çabuk yayılır, çünkü nefsimiz kötüdür.” Bir sepette bulunan bir tane çürük üzüm, bir çürük elma bütün sepeti çürütür. Fakat sağlam üzümler, elmalar o bir çürüğü kurtaramazlar. B

Allah’ü Teâlâ Dostlarından Hikmetli Sözler (1)

Allah’ü Teâlâ Dostlarından Hikmetli Sözler (1) Zaferin sırrı Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın izini takip etmektir.  Fatih sultan Mehmet Han Hazretleri   Sen doğduğunda ağlarken gülerdi âlem,  Öyle bir hayat yaşa ki öldüğünde sen gül, ağlasın âlem… Çocuğu İslâm fıtratı üzere yetiştirmek için onu helâl lokma ile beslemek lâzımdır. İmam-ı Gazalî Rahmetullahi Aleyh Cesurun ayakları dayanmak, korkağın ayakları kaçmak için yaratılmıştır. Hz. Ali Radiyallahü Anh Haram yiyenlerin bütün azaları, istese de istemese de, günah işler. Helal yiyenlerin azaları ise, ibadet eder. Abdullahi Tüsteri Rahmetullahi Aleyh Günahların bağışlanmasını ve başa gelen belalardan korunmak için en güzel sığınak istiğfar ve tövbe etmektir. Ebül Hasan Şâzili Rahmetullahi Aleyh Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlaktandır. Haris El Muhasibi Rahmetullahi Aleyh Cömertlik olmayınca malın, vefa olmayınca ise arkadaşlığın hayrı olmaz. Ahmet B

En Tehlikeli Düşman

En Tehlikeli Düşman Son zamanlarda gazete manşetlerinden düşmeyen, “Arkadaşına kanıp evden kaçtı”, “Arkadaşlarının telkini ile uyuşturucu batağına battı”, “Arkadaşının sözlerine kanan genç kız kendini fuhuş tacirlerinin elinde buldu”, “İnternette tanıştığı arkadaşının evine giden genç kız ayıldığında kendini parkta buldu” gibi haberler iyi arkadaş seçmenin önemini bir defa daha gözler önüne serdi. Ayrıca bu olaylar İslam büyüklerinin “İnsanın üç düşmanı vardır: Nefs, şeytan ve kötü arkadaş. Bunlardan en tehlikelisi kötü arkadaştır” sözlerinin ne kadar doğru olduğunu ortaya koydu. Gerçekten de, iyi bir arkadaş, iki cihan için, yani hem dünya hem de âhiret için büyük sadettir. Çok az bulunan bir hazinedir. Kişi iyi bir arkadaşa sahip olunca, çok hamd etmelidir. İnsanın hem dünyasını hem de âhiretini kurtaracak arkadaş bulmak, hele bu zamanda çok zordur. Bunun için iyi kimsenin değeri çok fazladır. Kötü bir kimse ile görüşüp onu yola getirmek, çok faydalı ise de bu tehlikelidir.

Heybedeki Altınlar

Heybedeki Altınlar Yalova’da bir imâm vardı ki, Yahyâ Efendiyi büyük bilir ve çok severdi. Zaman zaman ziyâretine gelirdi. Bu imâmın çoluk çocuğu kalabalık olup, maddî sıkıntı içindeydi. Fakat o sabreder fakirliğini gizler, kimseye bir şey söylemezdi. Bir gün yine Yahyâ Efendi hazretlerini ziyârete geldi. Selâm verip huzûrunda oturdu. O sırada dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu. Yahyâ Efendi ona; - Ey temiz insan! Gel seninle bahçede biraz dolaşalım. Allahü teâlânın lütfunun sonu yoktur, buyurdu. Berâberce çıktılar. Bir yere geldiklerinde, Yahyâ Efendi; - Sen bize candan bağlısın. Şimdi sana Allahü teâlânın lütfuyla bir iş göstereceğim. Böylece gönlündeki fakirlik sıkıntısı kalmayacak. Fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız, buyurdu. Sonra yere asâsını vurdu ve; - Burasını kaz! dedi. İmâm Efendi orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona; -Ne durursun, fakirlik hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz hazîneler sâhibi Allahü teâlâ g

Oğlum Sakın, Yalan Söyleme!

Oğlum Sakın, Yalan Söyleme! Gavs-ül Vasilin Abdülkadir Geylânî, küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştı. Daha dokuz yaşında iken annesinden izin alıp Bağdat’a ilim tahsiline gitti. Giderken annesi oğlunun beline kırk altın bağlamış ve bazı nasihatlarda bulunarak: Oğlum sakın, ne olursa olsun yalan söyleme! Diye tenbihte de bulunmuştu. Abdülkadir’in de içinde bulunduğu kervan, Bağdat yolunda devam ediyordu. Bir vadiden geçerken kervanın önünü kırk kişilik bir eşkiya kesti. Eşkiyalar kervanda işlerine yarayan ne varsa aldılar. Ayrılacakları zaman, içlerinden biri Abdülkadir Geylânî’ye: Senin neyin var? Diye sordu. O hiç tereddüt etmeden: Belimde kırk tane altınım var! Dedi. Eşkıyalar üzerini bile aramaya lüzum görmedikleri çocuğun öyle söylemesine hayret etmişlerdi. Onu alıp reislerinin yanına götürdüler. Reis: Evlâdım biz seni aramayacaktık. Sen niye bende altın var dedin ve başını derde soktun, dediğinde, Abdülkadir: Ben dünya malı için anneme ve Allah’a verdiğim sözüm

Biz Onları Senden Alınca İlimsiz Kalıyorsun

Biz Onları Senden Alınca İlimsiz Kalıyorsun Îmâmı Gazâlî, çocukluğunda fıkıhtan bir miktarını kendi memleketinde okudu. Sonra Cürcan'a gitti, İmâm Ebû Nasr İsmâilî'den bir müddet ders aldı. Üç sene sonra Tûs'a döndü. Cürcan'dan Tûs'a dönerken başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır: “Bir grup yol kesici karşımıza çıktı. Yanımızda olan her şeyimi alıp gittiler. Benim ders notlarımı da aldılar. Arkalarından gidip kendilerine yalvardım. -Ne olur işinize yaramayan ders notlarımı bana verin dedim. Reîsleri, -“Onlar nedir? Nasıl şeylerdir?” diye sorunca, -“Onları öğrenmek için memleketimi terk ettim, gurbetlere gittim. Filân yerdeki birkaç tomar kâğıtlardır” dedim. Eşkiyaların reîsi güldü: -“Sen onları bildiğini nasıl iddia ediyorsun, biz onları senden alınca ilimsiz kalıyorsun” dedi ve onları bana geri verdi. Sonra düşündüm, Allahü teâlâ yol kesiciyi beni ikaz için o şekilde söyletti dedim. Tûs'a gelince üç yıl bütün gayretimle çalışarak, Cür

Hem Çok Komik Hem Çok Anlamlı

Hem Çok Komik Hem Çok Anlamlı Küçük bir kız öğretmeni ile balinalar hakkında konuşuyordu. Öğretmen bir balinanın insanı yutmasının fiziksel olarak imkânsız olduğunu söyledi, çünkü balinaların boğazı çok küçüktü. Küçük kız Hz. Yunus Peygamber’i bir balinanın yuttuğunu söyledi, sinirlenen öğretmen balinanın insanı yutamayacağını tekrarladı, bu imkânsızdı. Küçük kız şöyle dedi,  'Cennete gittiğim zaman Hz. Yunus'a soracağım'  Öğretmen 'Ya Hz Yunus cehenneme gittiyse?' diye yanıtladı. Küçük kız; 'O zaman sen sorarsın' 

Niçin Müslüman oldum? (9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı)

Niçin Müslüman oldum? (9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı) Size çok samîmî olarak söyleyebilirim ki, ben farkına varmadan müslüman olmuştum. Çünkü daha genç yaşta iken bağlı olduğum hıristiyan dînine karşı, zerre kadar itimadım kalmamış, hıristiyanlıktan soğumaya başlamıştım. Ben, dinde birçok şeyleri bilmek ve anlamak istiyordum. Bana öğretilmeye çalışılan îtikatları, körü körüne kabûl etmek taraftârı değildim. Neden üç tanrımız vardı? Neden dünyaya hepimiz günahkâr olarak gelmiştik ve kefaret vermeye mecbûrduk? Neden ancak râhib vâsıtası ile Allahü teâlâya yalvarıyorduk? Sonra bize gösterilen türlü türlü işaretlerin, anlatılan türlü türlü mucizelerin ne mânası vardı? Ben bunları ders veren râhiblere sorduğum zaman, onlar kızıyor, (Kilisenin sana öğrettiği şeylerin aslını sen soramazsın. Bunlar gizlidir. Sen yalnız inanmakla mükellefsin) diyorlardı, ama buna da benim aklım ermiyordu. İnsan, anlamadığı, aslını bilmediği bir şeye nasıl inanır? Fakat o zamanlar ben düşü

Niçin Müslüman oldum? (8) DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı)

Niçin Müslüman oldum? (8) DEVIS WARRINGTON (Avusturyalı) Korkunç bir kıştan sonra, ilkbehârın tatlı ve ılık eli, soğuk toprak tabakasına nasıl te'sîr ederse, islâmiyet de bana öyle te'sîr etti. Kalbimi ısıttı ve bana yeni ve güzel bir ilim elbisesi giydirdi. İslâmiyetin öğrettiği şeyler, ne kadar güzel, ne kadar doğru ve mantıkîdir! (Allahü teâlâ birdir ve Muhammed aleyhisselâm Onun resûlüdür) sözü ne kadar açık, ne kadar doğru ve güzeldir! Hıristiyanların inanılması mümkün olmayan, anlaşılmaz (Baba, Oğul ve Ruh-ul-kuds) inancına benzer mi?Hıristiyanların insanı ürküten, onu korkutan, fakat hiçbir zaman onu tatmîn etmeyen akîdeleri yanında, bu sâde ve mantıkî îman, insanı kendisine cezb ediyor. İslâmiyet, hiç değişmemiş ilâhî bir dindir. Aradan asırlar geçmesine rağmen, bugün için de, yarın için de, insanın maddî ve mânevi bütün ihtiyaçlarını karşılar. Meselâ, insanların eşit olduğunu, Allahü teâlâ indinde aralarında bir rütbe veya mevki' farkı bulunmadığını, islâmiyet

Niçin Müslüman oldum? (7) THOMAS MUHAMMED CLAYTON (Amerikalı)

Niçin Müslüman oldum? (7) THOMAS MUHAMMED CLAYTON (Amerikalı) Tam öğle olmak üzereydi. Sıcaktan bunalmış, tozlu yoldan geçerken, bir aralık kulağımıza kendine mahsûs bir güzelliği olan, bir ses gelmeye başladı. Bu ses, etrâfımızdaki bütün boşluğu sanki dolduruyordu. Bir ağaç topluluğunu geçince, önümüze insana hayret verici bir manzara çıktı. Âdetâ gözlerimize inanamıyorduk. Tahtadan yapılmış ufak bir kule üzerine çıkmış, tertemiz cübbeli ve beyaz sarıklı yaşlı bir Arab ezan okuyordu. Ezanı okurken kendinden geçmiş, sanki dünyadan tamamen ayrılarak, hâlıkının, sahibinin huzuruna çıkmıştı. Bu yüce manzara karşısında, biz de sanki hipnotize olmuş gibi durakladık ve yavaş yavaş yere oturduk. Kulağımıza gelen seslerin ve sözlerin mânasını anlamıyor, fakat onun te'sîri altında kalıyor ve ruhumuzda bir başkalık, bir ferahlık his ediyorduk. Sonradan öğrendik ki, Arabın söylediği tatlı sözlerin mânası şu idi: (Allahü teâlâ en büyüktür. Allahü teâlâdan başka ilâh, mâbut yoktur). Birden