Niçin Müslüman oldum? (9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı)
Niçin Müslüman oldum?
(9) Bayan CECILLA CANNOLY [REŞÎDE] (Avusturyalı)
Size çok samîmî
olarak söyleyebilirim ki, ben farkına varmadan müslüman olmuştum. Çünkü daha
genç yaşta iken bağlı olduğum hıristiyan dînine karşı, zerre kadar itimadım
kalmamış, hıristiyanlıktan soğumaya başlamıştım. Ben, dinde birçok şeyleri
bilmek ve anlamak istiyordum. Bana öğretilmeye çalışılan îtikatları, körü
körüne kabûl etmek taraftârı değildim. Neden üç tanrımız vardı? Neden dünyaya
hepimiz günahkâr olarak gelmiştik ve kefaret vermeye mecbûrduk? Neden ancak
râhib vâsıtası ile Allahü teâlâya yalvarıyorduk? Sonra bize gösterilen türlü
türlü işaretlerin, anlatılan türlü türlü mucizelerin ne mânası vardı? Ben
bunları ders veren râhiblere sorduğum zaman, onlar kızıyor, (Kilisenin sana
öğrettiği şeylerin aslını sen soramazsın. Bunlar gizlidir. Sen yalnız inanmakla
mükellefsin) diyorlardı, ama buna da benim aklım ermiyordu. İnsan, anlamadığı,
aslını bilmediği bir şeye nasıl inanır? Fakat o zamanlar ben düşüncelerimi
açıktan açığa söylemeye cesaret edemiyordum. Ben emînim ki, kendilerini
hıristiyan sayan pek çok insan, tıpkı bizim gibi düşünmekte ve kendilerine
verilen dînî bilgilerin çoğuna inanmamakta, fakat bunu açıklamaktan da
korkmaktadırlar.
Nihâyet daha
yaşlanınca, bana üç tanrıya tapmağı emreden hıristiyan kilisesinden
uzaklaşarak, (Tek bir Allaha ibâdet etmeyi öğreten başka bir din var mıdır? Diye
aramaya başladım. Çünkü bütün vicdânım, Mâneviyatım, ancak bir tek Allahın
mevcut olabileceğini bildiriyordu. Sonra etrâfıma bakınca, papazların bize
öğretmeye kalktıkları o anlaşılmaz mucizelerin, kerâmetlerin, o azîzlerin
başlarından geçtiğini söyledikleri garîb hikâyelerin, ne kadar mânasız olduğunu
hâdiseler bana gösteriyordu. Dünyadaki her şey, insanlar, hayvanlar, ormanlar,
dağlar, denizler, ağaçlar, çiçekler, bunları bir büyük hâlıkın [yaratıcının] yarattığını
göstermiyor muydu? Yeni doğan bir bebek, bir mucize değil miydi? Hâlbuki
kilise, her yeni doğanın, günahla örtülü bir zevallı olduğunu telkîne
çalışıyordu. Hayır, bu olamazdı. Bu yalandı. Her doğan çocuk, Allahü teâlânın
günahsız bir kulu, bir mahlûku idi. Bir mucize idi ve ben ancak tek Allaha,
Onun yarattığı mucizelere inanıyordum.
Dünyada hiç bir şey
günahla dolu, kirli ve çirkin değildi. Ben böyle düşünürken, birgün kızım
islâmiyet hakkında yazılmış bir Kitapla eve geldi. Ana kız oturup, bu kitabı
büyük bir dikkat ile okuduk. Aman Allahım, bu kitap tâm bizim düşündüklerimiz
gibi söylüyordu. İslâmiyet, ancak bir tek Allahın bulunduğunu bildiriyor,
insanların mâsum varlıklar olarak dünyaya geldiğini haber veriyordu. Ben o
zamana kadar islâmiyet hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Mektepte, islâmiyet
bir alay mevzû'u idi. Bize, bu dînin yapma, saçma ve uyuşturucu olduğu,
müslümanların Cehenneme gidecekleri öğretilirdi. Bu kitabı okuduktan sonra,
beni bir düşünce aldı. İslâmiyet hakkında, biraz daha bilgi sahibi olmak için,
bulunduğum şehirde müslümanları aradım. Bulduğum müslümanlar, benim gözümü
açtılar. Sorduğum suâllere o kadar mantıkî cevaplar verdiler ki, artık bu dînin
bizim papazların dediği gibi uydurma bir din değil, Allahü teâlânın hakîkî dîni
olduğuna inanmaya başladım. Kızımla berâber İslâmiyet hakkında yazılı daha
birçok eserleri de okuduktan sonra, onun ulviyyetine ve doğruluğuna tamamîle
inanarak, ikimiz birlikte müslüman olduk. Ben (Reşîde), kızım da (Mahmûde)
ismlerini aldık.
Bana sorduğunuz
ikinci suâle, yâni (İslâmiyette en çok beğendiğiniz nedir?)suâline gelince,
buna şu cevabı vereceğim:
İslâmiyette en çok
beğendiğim şey, duâlardır. Çünkü hıristiyanlarda duâlar, Allahü teâlâdan Hz.
Îsâ vâsıtasıyle, servet, mevkı', îtibar vesâir dünya varlıklarını istemek için
yapılır. Hâlbuki müslümanlar duâ ederken, Allahü teâlâya şükrânlarını arz
ederler ve bilirler ki, onlar dinlerine ve Allahü teâlânın emirlerine riâyet
ettikleri müddetçe, Allahü teâlâ, onlara muhtaç oldukları her şeyi, onlar
istemeden, verecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder