Kayıtlar

Safım Belli Olsun!

Safım Belli Olsun! Kral Nemrud İbrahim Aleyhisselâm’ın ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış. Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar. İbrahim Aleyhisselâm’ın mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud’un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin İbrahim Aleyhisselâm… Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru. Gökte uçan ve gagasında ateşe atmak üzere bir dal parçası taşıyan bir kartal onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp: “Bu acelen niye? Nereye böyle?” Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, “Duymadın mı” demiş. “Nemrud, İbrahim Aleyhisselâm’ın ateşte yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere su götürüyorum.” Bu sözleri duyan kartal kendi

Su Gibi Ol!

Su Gibi Ol! Bir an için su olduğunu düşün. Su gibi özel, su gibi yararlı ve su gibi çok, su gibi tükenmez... İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak… Dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın... Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca! Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler, onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamanda! Sen hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi özel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol. Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma; sana 'felaket' denmesin. Vadiler ve ovalar varken önünde, yayılabileceğin küçü

Semerci

Semerci Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü. Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepinmeye, oynamaya başladılar. Yaşlı, hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu. Ona geldiler. "Haberin yok herhalde, semercimiz öldü, "dediler. "Ne olmuş öldüyse? " "Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür dolaşacağız! " "Nasıl bir özgürlükmüş bu? " "Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak. Böylece sahiplerimiz bizimle yük taşıyamayacak. Kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız...” Yaşlı eşek gülmüş: "Şaşarım aklınıza, "demiş. "Bugün aslında yas tutmalısınız. Bekir usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi, siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça sırtınıza bir semer yapan bulunur.”

Sarı Öküzün Hikâyesi

Sarı Öküzün Hikâyesi Eminim ki etkileneceksiniz. Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış… Yaşarmış yaşamalarına ama civardaki aslanlar bir türlü rahat bırakmazlarmış onları... Hemen her gün saldırırlarmış bu sürüye... Öküz dediğin de öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları... Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı: "Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor" demiş aslanlardan birisi... "Evet" diye tasdik etmiş diğerleri... "Nereye gideriz" diye düşünürlerken, "Bir dakika" diye bir ses duymuşlar gerilerden... Herkes dönüp bakmış sesin geldiği tarafa... Sürünün en çelimsiz, ama kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslanmış söze atılan... "Hayır" demiş, "Hiçbir yere gitmiyoruz... Siz bana bırakın, ben hallederim bu işi...” İnanmamış kimse ona ama "Haydi bir şans verelim ne çıkar" diye düşünmüşler... Topa

Mutluluk

Mutluluk Mutluluğu yakalamak öyle kolay değildir. Mücadele ister. Yılmadan bıkmadan mücadele... Bazen avuçlarının içinde zannedersin ama kayıp gider. Kaygan bir zemindedir çünkü. Mutluluğun dikenli bir gül olduğunu düşüneceksin. Çapalayacaksın, sulayacaksın, otlarını ayıklayıp temizleyeceksin ama dikenlerini koparmayacaksın. Çünkü dikenleri koparılmış gül yaşamaz. Zaman zaman eline alıp koklayacaksın. Dikenleri batacak bazen. Ama katlanacaksın. Arayacaksın uzun uzun. Öyle hemen alıp vermezler eline mutluluğu. Çok uzun zaman alır. Aylar ayları kovalar, yıllar yılları. Ama bir gün bir bakmışsın karşında. Bazen de karşına çıkar farkına varamazsın. Farkına varmak için de bir çaba gerekir. Karamsarlık yok. Ne demiş Cahit Sıtkı Tarancı Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur… Ve gönül Allah’ü Teâlâ’sına der ki: - Pervam yok verdiğin elemden; Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin pence

Mutlu Olmak

Mutlu Olmak  Mutlu olmak zor mu?  Nefes almak bir mutluluk değil mi?  Hemen bence gerekli mutluluk şartlarını verelim;  Asla demeyiniz ve asla asla demeyiniz!  ''Ama'' ve ''fakat'' demeyiniz!  ''Fark etmez'' derseniz yalan söylemiş olursunuz, her şey fark eder.  Hiç bir cümlenizin fiili ''mış, miş'' veya ''lar, ler '' veya ''mişler, mışlar'' veya ''larmış, lermiş'' le bitmesin… bunlar sizin bilmediğiniz ve görmediğiniz, başkasının anlattığı eylemledir ve bunlara göre hareket hem size hem karşınızdakine zarar verir.  Başkasının yerine düşünmeyin!  Başkasının yerine karar vermeyin!  Pozitif düşünce ile yaklaşın konulara (yapacağım, başaracağım gibi), ama bu Pollyanna'cılık olmasın!

Mutluluk, Üzüntü, Kibir, Sevgi ve diğerleri...

Mutluluk, Üzüntü, Kibir, Sevgi ve diğerleri... Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Kibir, Sevgi ve diğerleri... Bir gün adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. "Sevgi", adada en sona kalan "Duygu" olmuş, çünkü mümkün olan, "en son ana kadar" beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, "Sevgi" yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Sevgi: - Zenginlik, beni de yanına alır mısın? Diye sormuş. Zenginlik: - Hayır, alamam, demiş. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok... Sevgi, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir' den yardım istemiş. - Kibir, lütfen bana yardım et! - Sana yardım edemem Sevgi. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedersin, diye cevap vermiş Kibir. Üzüntü, yakınlardaymış ve Sevgi yardım istemiş. - Üzüntü, seni

Kalemin Beş Önemli Özelliği

Kalemin Beş Önemli Özelliği Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu: "Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı? " Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi: "Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin.” Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi; "İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!" Büyükbaba cevap verdi: "Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri benimseyebilirsen, hep dünyayla barışık bir insan olursun.” "Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Allah’ü Teâlâ'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.” "İkinci özel

Kurban Kesmenin Fazileti

Kurban Kesmenin Fazileti Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’den şöyle bildirirler: Gözlerinin ışığı hanımların efendisi, kerîmesi Fâtıma (r.anha)’ya: “Ey Fâtıma! Kalk! Kurbanının yanına git! Ve kurban kesilirken şu duayı oku: “Şübhesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah Celle Celâlûh içindir. Onun ortağı yoktur. Ben bununla emr olundum ve ben Müslüman olanların ilkiyim.” (En’âm 162-163) Muhakkak ki, kurbanından yere damlayan ilk kan damlası ile ömründe işlemiş olduğun her günâh mağfiret olunur. Muhakkak yarın kıyamet günü, kestiğin bu kurbanın kanını ve etini getirip, terazinin sevaplar kefesine koyarlar, yetmiş kat fazlasıyla” buyurdu. (Müslim) Mü’minlerin annesi Aişe-i Sıddîka (r. anhâ)’nın bildirdiği Hadîs-i Şerîf’te: “ Âdemoğlu için, Kurban Bayramı Günü, Allah Celle Celâlûh katında kurban kanı akıtmaktan daha sevgili bir şey yoktur” buyuruldu. (Tirmizi) Yine Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: “Kurbanl

Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Şahsiyeti

Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Şahsiyeti Kanuni, Osmanlı Padişahları’nın onuncusu ve İslam Halifeleri’nin yetmiş beşincisidir. Yavuz Sultan Selim Han’ın oğludur. 27 Nisan 1495‘te Trabzon’da Aişe Hafs Sultan’dan doğdu. Doğduğu Zaman, Süleyman ismi, Kur’an-ı Kerim açılarak verildi. Neml Suresi otuzuncu ayeti kerimede geçen Hz. Süleyman (a.s.)’ın isminden alındı. Her şehzade gibi, onun da bir sanat sahibi olması arzu edildi. Devrin tanınmış kuyumcularından biri hoca tayin edildi. Ve kuyumculuk sanatı öğretildi yaşı ilerledikçe çeşitli ilimlerde çeşitli hocalardan ders aldı. Şehzade Süleyman’ın annesi ile birlikte gittiği Kefe’de lalası nezaretinde devlet idaresinde tecrübe sahibi oldu. Çevresinde meydana getirilen ilmi havadan hiç bir zaman uzak kalmadı. Alimlerin ders ve sohbetlerine devamlı katıldı. Onların nasihatlarını dinleyerek ilim ve feyizlerinden istifade etti. Özellikle fıkıh bilgilerinde çok yükseldi. Kanuni Sultan Süleyman yuvarlak çehreli, ela gözlü, arası açık kaşl

Ehlullah’ın Helal Lokma Hassasiyeti

Ehlullah’ın Helal Lokma Hassasiyeti İbrâhîm Edhem Rahmetullahi Aleyh Hazretleri’ne, falanca yerde bir genç var. Gece gündüz ibâdet ediyor. Vecde gelip kendinden geçiyor, pek çok haller görülüyor dediler. Gencin yanına gidip, üç gün misafir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok acayip şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşıp kaldı. Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti. Lokması helâlden değildi. “Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytandandır” deyip, genci evine dâvet etti. Kendi lokmalarından bir lokma yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhîm Edhem Rahmetullahi Aleyh ’e sorup, “Bana ne yaptın?” deyince, buyurdu ki: “Lokmaların helâlden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helâl yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı”. Haram yemek, kalbi karartır, hasta eder.

Nebi Sallallaü Aleyhi Vesellem’İn Bir Sahabiye Duasının Bereketi

Nebi Sallallaü Aleyhi Vesellem’İn Bir Sahabiye Duasının Bereketi Bir keresinde Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’e şu şiiri okudum: “Cömertliğimiz ve zenginliğimiz göklere ulaştı. Buna rağmen biz bundan daha fazlasını istiyoruz”. Bundan çok hoşlanan Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, “Ey Ebâ Leylâ! Daha başka ne istiyorsun?” diye sordular. “Cenneti istiyorum” dedim. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem de, “Allah (c.c.)’nun izniyle bu da olacaktır” buyurdular. (Buhari) Bunun üzerine ben şiire devamla şu beyti okudum: “Ortalığın selâmetini koruyamayan halimlikte (yumuşak huylulukta); işler karıştığında düzeltecek tevâzu yoksa cehâlette de hayır yoktur”. Bunları işiten Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, “Çok güzel söyledin. Allah Teâlâ ağzını bozmasın ve onu korusun!” diye dua ettiler. (Buhari) Ya’lâ Radiyallahü Anh şöyle diyor: “Ben onu (Nâbiga’yı) gördüm; yüz küsur yaşında olmasına rağmen bir tek dişi dahi düşmemişti.” Abdullah b. Cirad Radiyallahü Anh i

Müslümanlar Ve Astronomi

Müslümanlar Ve Astronomi Günümüzde kullanılan bir çok yıldızın ismi İslâm menşeilidir. Müslüman astronomlardan ders alan Batı, bugün hâlâ Aldebaran, Algenib, Algol, Atair, Wega, Beteuges, Deneb, Fomalbaut, Rigel gibi İslâm sabit yıldızlarının isimlerini kullanırlar. Bugün astronomi ilmi ile ilgilenen her şahıs, Zenit, Azimut, Nadir, Alhidade ve Theodolit gibi astronomik sembollerin, İslâm astronomisinden kaynaklandığını bilir. Yunanlar, M.Ö.500’lü yıllarda gökyüzünü geometrik olarak küre şekline en doğru ve en uygun şekilde vermişler, dünyayı ise silindir şeklinde düşünmüşler ve Dünyayı kainatın merkezine hareketsiz olarak bir boşluğa koymuşlardır. M.Ö. 3. Asırda Aristo ise kâinatın merkezine güneşi koymuştur. Astronominin kurucusu Hipparch’a kadar dünya kainatın merkezinde hareketsiz bir şekilde durmaktaydı. Hipparch, kendi döneminden sonra da uzun bir zaman, en dikkatli ve en titiz çalışmaları yapmış en büyük astronomu olarak anılmıştır. Hipparch’tan sonra astronomi ilmindeki

Kurban Bayramı Günü Müstehab Olan Şeyler

Kurban Bayramı Günü Müstehab Olan Şeyler قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَوَّلَ مَا نَبْدَأُ فِي يَوْمِنَا هَذَا أَنْ نُصَلِّيَ ثُمَّ نَرْجِعَ فَنَنْحَرَ فَمَنْ فَعَلَ ذَلِكَ فَقَدْ أَصَابَ سُنَّتَنَا. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Bu (kurban bayramı) günümüzde bizim için ilk yapılacak şey, (bayram) namaz(ını) kılmaktır. Ondan sonra dönüp kurban kesmek olacaktır. Kim böyle yaparsa bizim sünnetimize muvafık iş yapmış olur.” (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Buhârî) 1) Bayram sabahı erken kalkmak. 2) Misvak kullanmak. 3) Gusletmek. (Boy abdesti almak) 4) Güzel koku sürünmek. 5) Temiz ve helâl elbise giymek. 6) Kurban Bayramı’nda imsak vaktinden bayram namazını kılıncaya kadar oruçlu gibi davranıp bir şey yiyip içmemek. 7) İlk yediği kurban eti olması için yemeği namazdan sonra yemek. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kurbanın ciğerinden yerlerdi. 8) Mümkün ise namaza yürüyerek gitmek. 9) Namazdan sonra başka bir yoldan

Rabbim Beni Bağışla (Dualar)

Rabbim Beni Bağışla (Dualar) اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي، وَارْحَمْنِي، وَعَافِنِي، وَاهْدِنِي، وَارْزُقْنِي، وَاجْبُرْنِي، وَارْفَعْنِي Okunuşu: Alllümmeğfirlî verhamnî ve âfinî vehdinî, verzuknî, vecburnî ve erfâ’nî. Anlamı: Allah’ım beni bağışla, bana merhamet eyle, bana afiyet lütfeyle, beni hidayet eyle, bana rızık ihsan eyle, eksiğimi-gediğimi gider, kırığımı-döküğümü sar, ve beni yücelt! رَبِّ هَبْ لِي قَلْباً تَقِيَّاً نَقِيَّاً، مِنَ الشِّرْكِ بَرِيَّاً، لاَ كَافِراً وَلاَ شَقِيَّاً Okunuşu: Rabbi heblî kalben tekıyyen nekîyyen min eşşirkî beriyyen lâ kâfiren velâ şekîyyen Anlamı: Rabbim bana talihsiz ve nankör olmayan, şirkten arınmış, pak, takva duygusuyla dopdolu bir kalp lûtfet! رَبّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْ وَتَجَاوَزْ عَمَ ّ ا تَعْلَمُ إِنَ ّ كَ أَنْتَ الأَعَزُ ّ الأَكْرَمُ Okunuşu: Rabbiğfirlî, verham, ve tecacez, amma te’alemû inneke entel eazzû el ekrem! Anlamı: Rabbim bağışla, merhamet et, bildiklerini görmemezlikten gel, affet; şüphesiz Sen

Rüzgâr İle Güneş

Rüzgâr İle Güneş Rüzgâr ile güneş aralarında tartışırlar. Rüzgâr güneşe derki: 'Ben senden daha kudretliyim. Bak şu ihtiyarın ceketini üzerinden çıkaracağım. 'Rüzgâr esmeye başlar, fırtınaya dönüşür ama ihtiyar ceketine daha sıkı sarılır. Güneş; Beceremedin der. Ben daha kudretliyim, ihtiyara ceketini şimdi çıkarttıracağım. Saklandığı bulutun arkasından çıkan güneş sıcak bir gülümsemeyle ortalığı ısıtıverir. Yaşlı adam ceketini çıkarır, neşe içinde yürür. Güneş rüzgâra döner: Nezaket ve dostluk, sertlikten ve kabalıktan kuvvetlidir. Hayat dostluklarla güzelleşir. Hepimiz bir birimize benzeriz. Bizi sevenleri severiz. O halde dostluktaki altın anahtar sevgidir. Sevgi güzel bir tebessümde saklıdır. Gülümsemek, merhaba dediğiniz arkadaşınıza ruhunuzda katmaktır. Gülümseme korkaklara güç, kederlilere neşe, hastalara sıhhat verir. Yorgunları dinlendirir. O ne satılır ne alınır... Hepinizi saygı ve sevgiyle selâmlıyorum. Her şey gönlünüzce olsun... 

Marifet Nerede?

Marifet Nerede? Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey’in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey’e dönerek: “Size bir şey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım… Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?” Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş: “Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesen!”

Kuyruğumu Kovalıyorum!

Kuyruğumu Kovalıyorum! Büyük kedi, kuyruğuyla oynayan küçük kediye sordu: “Neden kuyruğunu kovalayıp duruyorsun?” dedi. Küçük kedi şöyle yanıt verdi: “Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim!” dedi. “Kuyruğumu kovalıyorum, kovalıyorum… Sonunda onu yakaladığım zaman, biliyorum ki, mutluluğu yakalamış olacağım.” Yaşlı kedi gülümsedi: “Gençken ben de senin gibi, mutluluğun kuyruğum olduğuna inanıyordum!” dedi. “Yıllar geçtikçe anladım ki, ne zaman onu kovalasam, o benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam, o hep peşimden geliyor!”

Karşılıksız Sevgi Veren Tek Varlık... Analarımız…

Karşılıksız Sevgi Veren Tek Varlık... Analarımız… Doğum odasında bir küçük el saçlarına tutununca değişti her şey… Ve o el, o saçtan hiç eksik olmasın istedin. Kim bilir kaç geceyi karyola başuçlarında derin iç çekişler dinleyip hüzünlenerek uykusuz geçirdin, kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın. O gün bugündür hayatı, bir toprakla çiçeği kadar ortak üretiyor, tüketiyoruz. Nasıl da zalim bir çark bu değil mi? Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde yuvadan uçacağını bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun... ... Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor. Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi, kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi... Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları... Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda... Bakışlarla anlaştık. Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı... Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk. Ben büyürken seni de büyüttüm.