Kayıtlar

Çanakkale Savaşında Namaz

Resim
Çanakkale Savaşında Namaz İngiliz’in, vakit vakit gemilerden, siperden... Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü. Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü. Böyle büyük görünen şey küçücük bir insandı, Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı. Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçenler, Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken... Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer, Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden... Kendisine, süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu, Sonra onun karşısında namazına durmuştu. Ne havada ıslık çalan… Ve düştüğü yerlere, Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler... Ne semâda ifrit gibi, vızıldayan tayyâre, Ne dünyalık bir düşünce ne bir korku ne keder… Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi!.. Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı, Kunduralı ibadeti görmüyordu muvâfık. Böyle temiz bir yüre

Asla Pes Etme!

Asla Pes Etme! Zamanın birinde Yunanistan’da yeni Avukat olmuş biri işe başlar. Aldığı davaları kaybeder. Hangi davayı alıyorsa kaybediyor bu yüzden davayı veren müvekkilleri ona hakaret, küfürler etmeye hatta döverler. Çünkü Bu avukat kekeme konuşma kabiliyeti oldukça zayıf bu nedenle müvekkillerinin davalarında istediği performansı yapamayıp konuşamıyordu…          Avukat, işe ara vererek yalnız başına sahil kenarında yaşamaya başlar. Her sabah deniz kenarına giderek Sahildeki çakıl taşlarını alarak ağzına bırakıp kendi kendine konuşmaya başlar. Her sabah bunu yapmaya başlar. Uzun süre sonra kekemesini bastırarak akışkan bir dil ile konuşmaya başlar. Daha sonra şehre geri döner ve işine başlar.  Dava almaya başlar ve kazanır. Sürekli kazanmaya başlar o denli olur ki artık bir dava bile kaybetmez. Aldığı ne dava varsa kazanır. Ülkenin her yerinde zengin iş adamları onu davalarına davet eder ve muazzam para teklif ederlerdi. O kadar ünlü olur ki Yurtdışından zengin kişiler o

Kendi Hatalarına Kör Başkalarının Hatalarına Savcı mısın?

Kendi Hatalarına Kör; Başkalarının Hatalarına Savcı mısın? Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyor, kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal, adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu. Ancak bir gün "Acaba!" dedi, adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve "Yarın geldiğinde bunun hesabını sorar bir daha da ondan alışveriş yapmam!" dedi. Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeriye girdi, bakkal sert bakışlarıyla; - "Bir daha senden tereyağı almayacağım!" dedi. Yaşlı adam üzülerek; - "Efendim bir yanlışım mı oldu?" dedi. Bakkal; - "Efendi senin bana verdiğin tereyağını tarttım. 900 gram geldi ayıp değil mi bu yaptığın?" dedi. Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve - "Efendim bizim terazimiz yok, sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz" dedi. Bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı. B

Müjde! Müjde!

Müjde! Müjde! Bir gün Peygamberimiz, Hazret-i Aişe annemizle konuşurken şöyle buyurdu: - Allah'a kavuşmayı ve onu görmeyi kim isterse, Allah Teâlâ da o kulunu görmekten memnun olur. Kim Allah'a kavuşmayı istemezse, Allah da onunla görüşmekten hoşlanmaz. Peygamberimizin sözlerini zevkle dinleyen Aişe annemiz: - İyi ama ey Allah'ın sevgili elçisi! Bizler ölümü hiç sevmeyiz, dedi. Peygamber Efendimiz: - Hayır, hayır, diye açıkladı. Ölüm hiç de sizin bildiğiniz gibi değil. Bakın anlatayım: - Allah'ı seven ve O'na inanan bir kimse öleceği zaman, melekler onun yanına gelirler. Allah'ın onu ne çok sevdiğini, ona vermek için ne güzel nimetler hazırladığını müjdelerler. O zaman bu mutlu insan, bir an önce dünyadan ayrılmayı ve Allah'a kavuşmayı ister. Allah Teâlâ da o kuluna kavuşmayı arzu buyurur. Ama Allah'a inanmayan adam böyle değildir. O zavallı, öleceği zaman, ahirette başına gelecek felâketler kendine söylenir. Bunları duyunca çok üzülür ve

Beş Yüz Yıllık Amel

Beş Yüz Yıllık Amel Allah’ü Teâlâ’nın kullarından biri vardı. Eni boyu otuz arşın olan küçük bir adada otururdu. Bu kimse beş yüz sene bu adada Allah’a ibadet etti. Allah’ü Teâlâ, kendisine parmak kalınlığında kaynayan tatlı bir su ile her gün bir meyve veren bir nar ağacı verdi. Her gün bu su ile ab-destini alır, susadığında içer, karnı acıktığında o bir narı yer karnını doyururdu. Bütün zamanını ibadet ile geçiriyordu. Bu kimse Allah’ü Teâlâ’dan, ruhunu secde eder vaziyette iken almasını istedi. Ve âhırete kadar bu şekilde kalmasını diledi. Dileği yerine getirildi. Sonra Allah’ü Teâlâ, ahirette: Kulumu rahmetimle Cennete koyunuz, buyurdu. O kimse buna itirâz edip: Ben yaptığım amellerin karşılığı olarak Cennete girmek istiyorum, dedi. Bunun üzerine, Allah’ü Teâlâ, meleklere emir verdi. Yapmış olduğu amellerin hesabının yapılmasını istedi. Yapılan hesapta yapmış olduğu beş yüz yıllık ibâdetin sevabı sadece göz nimetinin şükrü bile olmadığı görüldü. Yanî göz nimeti, kulun yaptığı

Allah’ı Görecek miyiz?

Allah’ı Görecek miyiz? Allah’ı görmeyi ne çok istediğinizi biliyorum. Büyüklerinize, kim bilir kaç defa: - Allah’ı niçin göremiyoruz? Diye sormuşsunuzdur. Tıpkı balıklar gibi. Hani onlar da birbirine: - Deniz diye bir şey varmış. Gidip, bizde görsek, derlermiş. Allah, her zaman yanı başımızda; hatta kendinin de buyurduğu gibi, “Bize boyun damarımızdan daha yakın! ” Ama yine de biz onu göremiyoruz. Zaten göreceğimizde yok; çünkü bu gözlerimiz, Allah’ı görecek şekilde yaratılmamış. - Ya ahirette? Orada da Allah’ı göremeyecek miyiz? Diye sorarsanız, bu önemli sorunun cevabını peygamber efendimizden alalım, derim. Aynen sizin gibi, Peygamber Efendimizin arkadaşları da bu konuyu pek merak etmişler ve ona: - Ey Allah'ın Elçisi! Biz, ahirette Rabbimizi görecek miyiz? Diye sormuşlar. Peygamber efendimiz de şunları söylemiş: - Evet, göreceksiniz. Bir öğle vakti, açık bir havada, gökyüzünde hiçbir bulut yokken, güneşi görebilmek için birbirinizi hiç itip kakar mısınız? Ayın on d

Sahip Olduğunuz Nimetlerin Farkında mısınız?

Sahip Olduğunuz Nimetlerin Farkında mısınız? İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu “Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..” Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı “Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?” Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki; “Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde ol

Bir Bilim Adamını Allah’a İnandıran Yedi Sebep

Bir Bilim Adamını Allah’a İnandıran Yedi Sebep (Vakit ayırıp okumanız tavsiye edilir) New York Bilim Akademisi eski başkanı A. Cressy Morrison’un “İnsan Tek Başına değildir.” adlı eserinde yer alan “Bir Bilim Adamını Allah’a İnandıran Yedi Sebep” ünvanlı bahsi dikkatlerinize arz edelim: “Aşağıdaki şu yedi sebep şahsen beni Allah’ın varlığına inandırmaktadır; 1. Cebinize, birden ona kadar numaralanmış on tane bir kuruş koyun ve şöyle bir iyice de karıştırınız. Şimdi, bu kuruşları teker teker birden ona kadar numara sırası ile çekmeye çalışın, her aldığınız kuruşu da tekrar cebinize koyup paraları yeniden bir iyice karıştırın. Matematiksel olarak biliyoruz ki, ilk çekişte bir numaralı kuruşu çekme ihtimaliniz onda birdir. Arka arkaya bir ve iki numaralı kuruşları çekme ihtimaliniz ise yüzde birdir. Bir, iki ve üç numaralıları müteakiben çekmek ihtimaliniz ise binde birdir ve bu, böylece devam eder gider. Bu kuruşların hepsini sırası ile birden ona kadar çekmek ise, inanılm

Müslüman Müslümanın Kardeşidir

Müslüman Müslümanın Kardeşidir İbnu Ömer Radıyallahu Anhüma anlatıyor: "Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslümanı örterse, Allah’ta onu Kıyamet günü örter." 

Dinlerinden Soğutun

Dinlerinden Soğutun M. Necati Özfatura Prof. Dr. Zeki Aslantürk'ün yayınladığı bir belgeye göre, ünlü misyoner Zwemer, 1930'da Kudüs'te misyoner adaylarına şöyle demektedir: "Hıristiyan hükümetlerin sizden İslam ülkelerinde yerine getirmenizi istediği asıl görev, Müslüman ülkelerdeki nesillerin dinini öğrenmesine mani olmak, onları dinlerinden soğutmaktır. Ve sizler bu çalışmalarınızla İslam ülkelerindeki emperyalist hareketin öncüleri olacaksınız. Böylece Müslüman halkların genç kuşakları emperyalizmin onlara sunduğu fikirleri benimseyeceklerdir. Bu süreçte kuşaklar, ciddi konulara hiç ilgi göstermeyen, ancak amaçsız ve kendi çıkarlarını gözeten ve isteklerine kavuşmak için her şeyi yapmaya hazır hale gelecektir." Yine aynı belgeye göre Louis Massignon 1965'te Vatikan'da misyonerlere şu mesajı verir: "Müslümanların her şeyini bozduk ve yok ettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu. Onların mil

Sultan Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü

Resim
Sultan Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü    Osmanlı’nın son dönemlerinde 33 yıl tahta kalan Sultan II. Abdülhamid Han Osmanlı’nın dağılmasını geciktirmiş olmakla birlikte müthiş bir siyasi zekâya sahipti. Alman Birliğini kurmuş olan Prens Bismark da buna nazaran: "Dünyada yüz gram akil varsa, bunun doksan gramı Sultan Abdülhamîd Han'da, beş gramı bende, kalan beş gramı da diğer dünya siyasîlerindedir." demiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinde Batılı Emperyalist güçler ve bunlara bağlı iç düşmanlar Osmanlı’yı yıkıp parçalamak için büyük oyunlar oynamaktaydı. Sultan Abdulhamid Han ise bu zararlı mihrakların faaliyetlerinden haberdar olmak için müthiş bir istihbarat gücü kurmuştu. İşte Osmanlı’nın bu dönemlerinde Ermenileri, Türklere karşı kışkırtarak Doğu Anadolu’da karışıklık çıkartan batılı emperyalist güçlerden İngiltere’nin Büyük Elçisi Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkarak küstahça: “Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?” diye sorma cüreti göstermesi

Yay Hayattır, Ok Niyet, Hedef İse Amaçtır

Resim
Yay Hayattır, Ok Niyet, Hedef İse Amaçtır Hepimiz ilâhi iradenin okçularıyız. Bu sebeple hangi aletleri nasıl kullanacağımızı bilmeliyiz. Benden size önemli birkaç tavsiye… Yay Yay hayattır… Bütün enerji ondan gelir. Ok bir gün mutlaka terk edecektir. Hedef ise uzaklardadır. Ama hayat her zaman sizin yanınızda kalır, bu yüzden ona nasıl iyi bakacağınızı bilmeniz gerekir. Durgun kalacağı dönemlere ihtiyacı vardır. Her daim kuşanılmış ve gerilmiş halde tutulursa gücünü kaybeder. Bu yüzden gücünüzü tazeleyebilmek için dinlenmeyi kabul etmelisiniz. Böylece yeniden yayı germek için asıldığınızda gücünüz eksiksiz olur. Yayın bilinci yoktur: O okçunun elinin ve arzularının bir uzantısıdır. Öldürmeye ya da düşünmeye hizmet eder. Bu yüzden her zaman amacınızı net olarak belirleyin. Yay esnektir ama yine de onun da sınırları vardır. Kapasitesinin ötesinde herhangi bir girişim onu kıracak ya da onu tutan elleri tüketecektir. Bu durumda yayın yanı sıra kendi bedeninizden de size v

Sevgi Elini Önce Siz Uzatın

Sevgi Elini Önce Siz Uzatın “Kendinizi haklı görüvermek, her zaman kolaydır gerçekten. Haklı olmadığınızı düşünüp, karşınızdakine hak vermek, önemli olsun sizce. Sevecekseniz gerçekten, başta hak vermesini biliniz.” (Rehber Varlık ) Pek çoğumuz bir tartışma, yanlış anlama veya yetiştirilme biçimindeki farklılıklardan kaynaklanan küçük kırgınlıklara dört elle sarılırız. Kırıldığımız kişi bir dost veya akraba olsun, inatla onun bize el uzatmasını bekler, onu bağışlamak ve eski ilişkiyi tekrar, başlatmak için bunun tek yol olduğuna inanırız. Sağlığı pek de iyi olmayan bir hanım dostum yakınlarda bana oğluyla üç yıldan beri konuşmadığını söyledi. “Neden?” diye sordum. Bana geliniyle ilgili bir konuda ters düştüklerini ve önce oğlu aramadıkça, onunla bir daha hiç konuşmayacağını söyledi. Ona kendinin el uzatmasını önerince önce itiraz etti ve “Bunu yapamam, çünkü onun özür dilemesi gerekir” dedi. Kadın biricik oğluna elini uzatmadan nededeyse ölmeye bile hazırdı. Biraz tatlı dil

Olumlu Düşünmek Yeterli Değildir

Olumlu Düşünmek Yeterli Değildir Hepimizin rüyaları vardır, değil mi? Hepimiz; ailemizde, arkadaşlarımızda ya da diğer kişilerde belirgin bir yolla şu ya da bu şekilde fark yaratabilen, özel insanlar olduğumuza inanmak isteriz. Yaşamımızın herhangi bir anında, gerçekten neleri istediğimiz ve neleri hak ettiğimiz konusunda bir fikrimiz olmuştur. Bununla birlikte çoğumuz yaşamın güçlükleriyle karşılaşınca, rüyalarımızı unuturuz. Özlemlerimizin geleceğimizi şekillendirmedeki gücünü unutarak, onları bir kenara bırakırız. Güven ve ümidimizi kaybederiz. Yaşamda herşeyi değiştirecek gücün, içimizde uyuyor olduğunu hatırlamayız. Bugünden başlayarak, bu gücü uyandırabilir ve rüyalarınızı yaşama geçirebilirsiniz. Olumlu düşünme, şüphesiz önemli bir başlangıçtır. Elbette nelerin ne kadar yanlış olduğu yerine, nelerin nasıl çözümleneceği üzerinde durmalısınız. Ancak tek başına olumlu düşünce, yaşamımızı değiştirmek için yeterli değildir. Nasıl düşündüğünüzü, nasıl hissettiğinizi ve yaşadı

Allah Kuluna Bir Nîmet Verirse...

Allah Kuluna Bir Nîmet Verirse... İstanbul evliyasından “Fethi Ali Efendi”, bir sohbette; - Kardeşlerim, Allah’ü Teâlâ bir kuluna bir nîmet verdiyse, bu nîmeti o kulunun üstünde görmek ister, buyurdu. - Nasıl yâni? Dediler. - Mesela bir Müslümana zenginlik verdiyse, o kimse imkânı nispetinde güzel yemekler yemeli, güzel elbiseler giymeli, güzel yerlerde oturmalı, fakirleri de gözetmelidir. Amaaa... - Aması ne efendim? - Bununla beraber “ölüm”ü ve “âhiret”i bir an olsun unutmamalıdır. İbadeti bilerek yapın! Bir gün de; - Şartlarını bilerek yapılan az ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir, buyurdu. Onun için her gün dînimizden bir şeyler öğrenmelidir. Ve ekledi: - Hadis-i şerifte; “İlim yolunda ölen kişi, kabre cahil girer, âlim olarak çıkar” buyuruldu. - Nasıl yâni? Dediler. - Yâni her gün, dinden bir şeyler öğrenen, mesela bir iki sayfa ilmihal okuyan kimse, ilim yolunda sayılır. Ölürse, “cahil” olarak kabre girse bile, kıyamette “âlim” olarak kalkar

Matematikten Esintiler

Matematikten Esintiler Matematikte sayıların getirdiklerine bir bakalım! 3 x 37 = 111 6 x 37 = 222 9 x 37 = 333 12 x 37= 444 15 x 37 = 555 18 x 37 = 666 21 x 37 = 777 24 x 37 = 888 27 x 37 = 999 12 x 42 = 21 x 24 23 x 96 = 32 x 69 24 x 84 = 42 x 48 12345679 sayısının tek başına bir özelliği yok. Ancak 9 ve 9'un katları ile çarptığımızda, ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. İsterseniz sonuçları kontrol edin. Sonuca bir daha bakın şiir gibi değil mi??? 12345679 x 9 = 111 111 111 12345679 x 18 = 222 222 222 12345679 x 27 = 333 333 333 12345679 x 36 = 444 444 444 12345679 x 45 = 555 555 555 12345679 x 54 = 666 666 666 12345679 x 63 = 777 777 777 12345679 x 72 = 888 888 888 12345679 x 81 = 999 999 999 12345679 x 999999999 = 12345678987654321 şaka gibi 3² + 4² = 5² 10² + 11² + 12² = 13² + 14² 21² + 22² + 23² + 24² = 25² + 26² + 27² 36² + 37² + 38² + 39² + 40² = 41² + 42² + 43² + 44² (0 x 9) + 8 = 8 (9 x 9) + 7 = 88 (98 x 9) + 6 = 888 (987 x 9) + 5

Köpeğinizin Sizden Ricaları Var...

Köpeğinizin Sizden Ricaları Var... Benim hayatım 10 ile 15 yıl sürer. Senden her ayrılışım bana acı verir. Beni almadan önce bunu düşün.  Bana, senin benden istediklerini anlayacağım bir süre ver.  Benim içimde güven duygusu uyandır. Ben bununla yaşarım. Bana hiç bir zaman uzun süreli darılma ve beni cezalandırmak için bir yere kapatma. Senin hayatında iş, eğlence ve arkadaşların var... Benim hayatımda ise; sadece sen varsın.  Arada sırada benimle konuş. Sözlerini anlamasam bile bana yönelttiğin sesini anlarım. Sahte dostlar gibi riyakâr ve vefasız değilim.  Bana daima nasıl davranılması gerektiğini bil. Ben hiç bir zaman unutmam. Sevgi ve sadakatim sonsuzdur... .  Beni dövmeden önce, aslında; dişlerimle kemiklerini un ufak edebileceğimi ancak, asla böyle bir yola başvurmayacağımı düşün.  Beni "isteksiz, tembel ve inatçı" diye azarlamadan önce düşün: Belki yediğim yemek dokunmuştur. Belki, güneşin altında uzun zaman kalmışımdır veya belk

Beş Ayetler ve Sırları (Ayet-i Hamse)

Beş Ayetler ve Sırları (Ayet-i Hamse) İmam-ı Buni Hazretleri diyor ki: “Kur’an-ı Kerim’de tesiri büyük öyle beş ayet vardır ki, okuyanı Allah’ın izni ile korkulan şeylerden emin kılar, bütün elem verici şeylere ve hastalıklara karşı koruyucu bir manevi kalkan vazifesi görür.” Selman-ı Farisi Radiyallahü Anh’dan rivayetle: Hayatım boyunca çok günah işledim. Neredeyse ömrüm dahi sona erecek. Bana bir şey öğret ki, ömrüm uzun olsun, günahlarım mağfiret olsun ve muradım hâsıl olsun” dediğinde Raûsulüllah Rasûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem bu beş ayeti kerimeyi öğretti ve buyurdular ki “Bir kimse bu beş ayeti kerimeleri okursa ve üzerinde taşırsa, ömrü uzun olur, günahı mağfiret olunur ve muradı hâsıl olur.” Bu ayeti yazıp da üzerinde taşıyan kimseler, insanlar arasında hürmet görür ve nazardan korunurlar. Hazreti İbn-i Mes’ud Radiyallahü Anh’dan rivayetle: “Allah Rasulü Sallallahü Aleyhi Vesellem ayat-ı hamse’yi hazerde, seferde, gazalarda okurdu. Allah’ü Teâla