Kayıtlar

yok etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Teknoloji Yoktu Ama İnsanlık Çoktu

Teknoloji Yoktu Ama İnsanlık Çoktu      Eskiden herkes birbirinin derdine ortak olur, akrabalık ve komşuluk ilişkileri hiçbir şekilde kesilmezdi. Köyler bu kadar terk edilmez, gurbete giden olsa da sonradan mutlaka köyüne dönerdi. O zamanlar köylerde evlerimizde teknoloji ve getirdikleri yoktu ama aile hayatı vardı büyük vardı küçük vardı, sohbet, sevgi, muhabbet vardı, huzur vardı. Sonra dede ve nineler ölünce anne babalar yalnız kalmaya başladı. Evlâtlar çocuklar yavaş yavaş köyü yurdu terk edip gurbete gitmeye başladılar.      Köyler evler terk edilmeye başlandı. Benim memleketteki evimin şimdi kapıları kilitli,      “Ne zaman bir insan gelip de açacak?” diye bekliyor.      Bir zamanlar biz o evde on kişi bir arada kalıyorduk. Şimdi bâzı yazlar gidip birkaç gün kalıyor, sonra yine kapıları kapatıyor odaları yalnızlığa terk ediyoruz. Her gidişimde balkonda oturur büyüklerimi ve yaşadığım çocukluk hatıralarımı yâd ederken ağlamaktan, gözyaşı dökmekten kendimi alamıyorum...

Adam

Adam Ayasofya Câmii’nin yanında kendi adına bir medresesi bulunan Câfer Ağa, ahbaplarını evine dâvet etmek için uşağını birine yollamış... Uşak adamın evine varmış, kapıyı süratle çalarak. -Kalk, kalk; hemen toparlan... Ağa seni istiyor!” şeklinde kaba davranışlarda bulunmuş,  Adam: - Ağanın bana gönderecek bir adamı yok muydu ki, senin gibi bir eşeği yolladı? deyince, uşak cevabı yapıştırmış: - Câfer Ağa diğer adamlarını öteki “adamlara” gönderdi. Beni de “sana” yolladı!

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok!

Nefis Çile Çekmeden, Ruha Bayram Yok! Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." (Şems, 9-10) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allah'ım! Rahmetini umuyorum. Gözümü açıp kapayıncaya kadar dahî beni nefsimin hevâsıyla baş başa bırakma! Her hâlimi ıslah eyle! Şüphesiz Sen de bir ilâh yok…” (Ebû Dâvud, Edeb, 100-101) Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur: “Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya davet ettim, bu zor yolculuk husûsunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de nefsin bütün dünyevî arzularını bertarâf ederek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yöneldim!” Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri merhale merhale bu mücadeleyi şu temsillerle anlatır: “On iki yıl nefsimin demircisi oldum, onu riyâzat körüğüne koyup mücâhede ateşiyle kızarttım. Kınama örsüne koyup melâmet ve mahviyet çekiciyle dövdüm. Sonra beş yıl nefsimin aynası oldum. Yani onu murâkabeye aldım

Allah'ın Dört Yüz Dinar Altını mı Yok

Allah'ın Dört Yüz Dinar Altını mı Yok Şeyhlerden Ahmed-i Hadraveyh cömertlikle tanınmıştı, bu yüzden de daima borçluydu. Zenginlerden yüzlerce altın borç almış yoksullara dağıtmıştı. Borçla bir de tekke kurmuştu. Canını, malını ve tekkesini Allah Celle Celâlüh uğrunda feda etmişti. Allah Celle Celâlüh lütfuyla borcunu öderdi. Borçlu şeyh, vazifesi buymuş gibi yıllarca birilerinden borç alıp halka dağıttı. Ölüm günü için hazırlık yapmaktaydı. Ömrü sona erip de vücudunda ölüm alametleri belirince alacaklılar etrafına toplandı. Şeyh mum gibi eriyip gitmekteydi. Alacaklıların ümidi kesildi, suratları asıldı, iyice kederlendiler. Şeyh - Şu kötü duygu besleyenlere bak, diyordu, Allah'ın dört yüz dinar altını mı yok O sırada bir çocuk dışarıda helva satmak için bağırmaya başladı. Şeyh, başıyla hizmetçiye, helvayı alıp alacaklılara yedirmesi için işaret etti. Hizmetçi helvanın hepsini almak için dışarı çıktı. - Bu helvanın tamamı kaç para, diye sordu. - Yarım küsur din

Taviz ve Yanlış Meyil Yok

Taviz ve Yanlış Meyil Yok Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Sakın (kendi hayatını ziyan eden) zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hûd, 113) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Bir kavme benzeyen, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 5/4031) İman hiçbir tavizi ve ehl-i îmân olmayanlar ile fâsıklara meyletmeyi kabul etmez. Çünkü kalp, husûsiyeti gereği muhabbet duyduğu kimselerin tesiri altındadır. Nitekim Cenâb-ı Hak; “Sakın (kendi hayatını ziyan eden) zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hûd, 113) buyurmak sûretiyle mü’min bir kimsenin, gönlünü zalim ve fâsık kimselerin muhabbetinden uzak tutması gerektiğine dikkat çekmiştir. Unutulmamalı ki; kalbimizde Cenâb-ı Hak, kendisine hiçbir ortak istemiyor. Çünkü tevhîdin ortaklığa asla tahammülü yoktur. Hevâ, heves de ortak olmayacak. Allah korusun, hele din düşmanına, İslâm’a muhalif kimselere muhabbet beslemek, kalbe büyük bir leke ve zarar verir. İmam Gazâlî Hazretleri; “ Gayr

Abdestsiz Bir Anı Yoktu

Abdestsiz Bir Anı Yoktu Tabiînden A'meş Hz.’leri, abdestsiz bir an bile geçirmek istemezdi. Uyandığında su bulup abdest alması gecikecek olsa, derhal teyemmüm ederdi. Su bulup abdest alacak kadar kısa bir zamanı bile abdestsiz geçirmezdi. Bu halin sebebini soranlara da: “Ben, abdestsiz ölmek istemiyorum. Çünkü ölümün ne zaman geleceği belli değil.” buyururdu.  (Alıntı)

Bütün İbadetleri Yok Eden Günah

Bütün İbadetleri Yok Eden Günah Bu günahı işleyen yandı! İşte bütün ibadetleri yok eden büyük günah! Yağmur, kayanın üzerindeki tozu-toprağı nasıl silip süpürürse, riya da bütün hayırlı işleri ve yapılan ibadetleri yok eder. Sebebi ise yapılan ibadet ve hayırların Allah'ın rıza ve hoşnutluğunu kazanma niyeti yerine insanlara gösteriş için yapılmasıdır. Bugün sizlerle bir hocamızdan dinlediğim ibretli bir kıssayı paylaşmak istiyorum: Bir adam, bir gün evinin bahçesine oturmuş, kendi hâlinde normal bir ses tonuyla, Kur'an-ı Kerim okumaya başlar. Bu sırada karşı evdeki komşusunun, evinden dışarı çıktığını fark eder. Komşunu görünce sesini biraz daha gürleştirip, biraz da makamlı daha güzel okumaya başlar. Bu hareketi ile ne kadar güzel Kur'an okuduğunu komşusuna duyurmak ister. Komşusu sesinin güzelliğinin farkına varsın ve "Ne güzel sesi var, Kur'an'ı ne güzel içli okuyor" desin. Aradan kısa bir zaman geçer. Adam havanın da sıcaklığ

Tatlı Bir Dilin de mi Yok?

Tatlı Bir Dilin de mi Yok? Cenâb-ı Hak buyuruyor: “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi...” (Âl-i İmrân, 159) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kıyâmet günü Allâh Teâlâ şöyle buyurur: Celâlim hakkı için, bana itaat maksadıyla birbirlerini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, onları gölgemde gölgelendireceğim, onları muhâfaza edeceğim.” (Müslim, Birr, 37) Şeyh Sâdî, Bostan adlı hikemî eserinde çok ibretli bir hikâye nakleder: “Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı. Bu, öyle bir civanmert idi ki, gönüller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Müşterisinin sayısı belli değildi. Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden, bal gibi içerdi. Suratsızın biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında,

Var Gibi Görünen Yok

Var Gibi Görünen Yok “Müşkülünü çözen, seni hakikate ulaştıran bilgiyi, ölüm gelip çatmadan önce iste, öğrenmeye çalış! Aklını başına al da, şu dünyayı, yani “var gibi görünen yok” u bırak, “yok gibi sandığın var” ı iste! Hz. Mevlâna Muhammed Celâl-ed-Dīn Rûmî Kuddise Sirrûh

Yoksa Fidan Dikenlerin Arasında Yerimiz Yok mu?

Yoksa Fidan Dikenlerin Arasında Yerimiz Yok mu? Hayat bizimle başlamamıştır. Elbette bizimle de son bulmayacaktır. Nasıl bizden önce yaşayanlar olmuşsa bizden sonra da yaşayanlar olacaktır. Burada mühim olan, bizden öncekilerin bizlere devrettikleri hizmetleridir.  Biz devraldığımız hizmetleri olanca azim ve fedakarlığımızla sürdürüyor, bizden sonrakilere bunu daha kamil manada devretme azminde bulunuyor muyuz? İşte bütün mesele buradadır. Bizden öncekilerin hizmeti gibi hizmetler üretmek, onlar gibi hayırla yad edilecek hatıralar bırakarak gitmek... Tıpkı halife Harun Reşid'in konuştuğu ihtiyar zatın hizmet anlayışında olduğu gibi. İsterseniz bu tarihî olayı bir daha arz edeyim takdirlerinize de, bir daha hatırlayalım hizmet anlayışının nasıl olması lazım geldiğini. Efendim, Harun Reşid bir gün atına binip şöyle bir gezinti yaparak dinlenmek istediğinden Bağdat'ın dışına çıkar, yol kenarında yaşlı bir zatın hurma fidanı dikmekte olduğunu görür. Yaşlı bir adamın hâ

Derviş Yok

Derviş Yok Padişahın biri, adamlarından birine bir miktar para verip şehir içindeki dervişlere dağıtmasını söylemiş. Adamcağız birçok dervişin yanına gidip gelmiş ve parayı padişaha iade etmiş. Padişah: “Niçin dağıtmadın?” Diye sormuş. Adam, Padişahım derviş bulamadım, demiş. Padişah: “Şehirde yüzlerce derviş vardır” deyince adam,: — Efendimiz! Dervişler para kabul etmiyorlar. Para alanlar ise zaten derviş değil kî, Diye cevap vermiş. (Alıntı)

Su Kadar Değeri Yok

Su Kadar Değeri Yok Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bağdât’a vardığında Halife Hârun Reşid bunun geldiğini haber aldı ve yanına çağırttırdı. Şakîk-i Belhî, halîfenin yanına geldi. Halîfe Hârun Reşîd sordu: “Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?” Şakîk-i Belhî; “Şakîk benim ama zâhid değilim.” dedi. Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu: “Aklını başına topla ve çok dikkatli ol. Allahü teâlâ sana Ebû Bekr-i Sıddîk’ın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi doğruluk istiyor. Sana Ömer-ül-Fârûk’un makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi, hak ile bâtılı ayırmanı istiyor. Sana Osman-ı Zinnûreyn’in makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi hayâ ve kerem (çok lütuf ve ihsân) sâhibi olmanı istiyor. Sana Aliyyül Mürtezâ’nın makâmını verdi ki, senden, onda olduğu gibi ilim ve adâlet istiyor.” Hârun Reşîd; “Biraz daha nasîhat et.” deyince, Şakîk-i Belhî buyurdu ki: “Allahü teâlânın Cehennem diye bilinen bir yeri vardır ve seni de oraya bekçi yaptı. Eline üç şey verdi. Bunlar

Bacağı Yok Ama Gücü Var

Bacağı Yok Ama Gücü Var 11 aylıkken iki bacağının dizden aşağısı kesilen atlet Oscar Pistorius rakamsal derecesiyle olimpiyat hedefine ulaşamadı ama azmi milyonlarca insana ilham verdi. 11 aylıkken iki bacağının dizden aşağısı kesilen atlet Oscar Pistorius'un 2008 Pekin Olimpiyatları'na katılabilmek için İngiltere’deki yarışlarda derece barajını aşması gerekiyordu. Yere düşüp, diskalifiye olan, kural olarak kaybeden Pistorius, mücadele olarak ise ders ve ilham verdi. 1986'da Güney Afrika'da dünyaya geldiğinde bacaklarında diz ve bileği birbirine bağlayan kaval kemikleri yoktu ve henüz 11 aylıkken iki bacağının da dizden aşağısı kesildi. Ancak o, hayata küsmedi, rehabilitasyon merkezinde 'çita' adı verilen protezlerin Mercedes'i olarak adlandırılan takma bacakları kullanmaya ve koşmaya başladı. Sadece koşmakla kalmadı kendini bir atlet olarak geliştirdi. Yıllar süren emeklerinin karşılığını geçtiğimiz hafta, Roma'da, Golden Lig ya

Türkiye Yok Oluncaya Kadar Darbeler ve Terör Vardır

Türkiye Yok Oluncaya Kadar Darbeler ve Terör Vardır Hiçbir terör örgütü dış destek olmadan kurulamaz ve yaşayamaz. Türkiye’de ve tüm dünyada terörün beyni Küresel Siyonist Haçlı ittifakıdır. Artık açık savaşlar, sıcak sömürge dönemi sona erdi. Örtülü sömürge için terörü silah olarak kullanıyorlar. Terörün de başarılı olması için sızdıkları ülkenin ana damarlarına hâkim olmaları lâzım. Bunu da Gladio, Ergenekon, cemaatler ve uzantıları gibi derin yapılarla sağlamışlar. Ayakkabı boyacısından devletin en üst noktasına kadar sızmışlar. En büyük korku İslâm korkusu. İslâm korkusunun sebebi ise Osmanlı ruhu tekrar dirilir tehlikesi. Müslümanlık tamamen yok edilebilirse dış sömürgecilerin ve iç uşakların tüm hayalleri gerçekleşir. Türkiye’de istedikleri sonucu alıncaya kadar teröre devam ederler. Pkk, İşid, diğer terör örgütleri ve darbe destekçisi cemaatler adi birer taşerondur. Siyonizm’in Arz-ı Mev ’ ud projesi için birer piyondur. Türkiye’nin stratejik önemi çok büyük... Türk

Yetenek Yok, Gözü Yükseklerde…

Resim
Garcia'ya Mektup Ellberd HUBBART Bu hafta sizinle bir mektup paylaşacağım. Çok uzun süredir aklımdaydı bunu yazmak. Bu hafta sıra geldi. ‘Garcia’ya Mektup’ Harp Okullarında öğrencilere öğretilen ve paylaşılan bilgilerden en önemlilerinden birdir bana göre. Çok uzun olmasın diye konu ile ilgili haftaya da başka bilgileri paylaşacağım. 1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde ‘Garcia’ya Götürülecek Mektup’ başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen Çarlık Rusya’nın Demiryolları Nazırı’nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus Demiryolları mensuplarının hepsini üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının oku