Kayıtlar

yemek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İmam-I Muhammed'in Yemek Yiyişi

İmam-ı Muhammed'in Yemek Yiyişi İmam-ı A'zam'ın en kıymetli talebelerinden İmam-ı Muhammed, son derece âlim ve fazıl bir zat olmakla beraber, dünyalık bakımından da tam aksine fakir bir kimse idi. Arkadaşı İmam-ı Ebu Yusuf Rahmetullâhi Aleyh ise, ilmiyle beraber varlıklı ve zengin bir kimse idi. Bir gün İmam-ı Ebu Yusuf Rahmetullâhi Aleyh, İmam-ı Muhammed'i evine davet etti. Evde aile efradına gelen zatın faziletlerinden bahsedip âlim ve fazıl bir kimse olduğunu söylemişti. İmam-ı Muhammed eve geldi, onu misafir odasına aldılar ve Allah ne verdi ise ikram ettiler. Bu arada İmam-ı Ebu Yusuf Rahmetullâhi Aleyh’ın kızı babasının medhettiği adamın nasıl yemek yediğini merak etmiş, anahtar deliğinden bakmaya karar vermişti. Baktı ki, babasının üstün faziletlerinden bahsettiği adam, önündeki yemekten avurdu patlarcasına yiyor ve tabaklarda yemek bırakmıyor. Kız, babası dışarı çıktığında: — Baba, efendi ve fazıl bir zat dediğin adam bu mu? Nasıl yemek yiyor o öyl

Haram Lokma, Haram Yemek, Helal, Helal Rızık

Haram Lokma, Haram Yemek, Helal, Helal Rızık Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: “— Ey iman edenler, karşılıklı rıza ile yapılan bir ticarete dayanmaksızın birbirinizin malini meşru olmayan yollarda aranızda yemeyin” (Nisa Sûresi - 29) Ayette gecen “gayri meşru yollardan” ifadesinden ne kastedildiği hakkında çeşitli görüşler vardır. Kimi bu ifadeden maksat “faizdir”, kimi “kumardır,” kimi “zorla ev soymadır”, kimi “hırsızlıktır”, kimi “emanete hıyanettir,” kimi “yalancı şahitliktir” ve kimi de “yalan yere yemin ederek başkasının malini almaktır” der. İbni Abbas “Suredeki maksat, karşılıksız olarak ele geçirilen her çeşit maldır” der. İleri sürüldüğüne göre yakardaki ayet indikten sonra sahibiler başkasının evinde bir şey yemekten kaçınmaya başladılar da üzerine: “Amanın, topalın, hastanın ve kendinizin evinizden, babanızın, arsanızın, kardeşinizin, kız kardeşinizin, amcalarınızın, dayılarınızın, anahtarı elinize verilmiş, yakın dostlarınızın evlerinden yemek yem

Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye: Ölümden Kurtaran Yemek

Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye: Ölümden Kurtaran Yemek Çok yakın bir arkadaşım anlattı… Mücahit Bey kendi halinde herkese iyiliği dokunan birisiydi. Kimseye yağ çekmez, eğriye eğri doğruya doğru dediğinden, kaypaklık yapmayı bilmediğinden insanlar onu pek sevmiyordu. Akrabaları komşuları onu küçük görüyor, çağın gerisinde kalmış zavallı birisi diyorlardı. O yüzden eş dost davetlerine onu çağırmıyorlar, nişan düğün gibi para toplanacak yerlere çağırıyorlardı. En çok iyilik yaptığı yakınları ona darbe vurdukça gülüp geçiyor “Rabbim bilsin, yeter!” diyordu. Bu dışlamalar gide gide can sıkıcı bir hal aldı. En yakın akrabaları bile nice ilgisiz kişileri iftara çağırıyor Mücahit Bey’i çağırmıyorlar, davetine de katılmıyorlardı. Mücahit Bey uzak bir ilçeden düğüne davet edildi. Hanımı ile o düğüne gittiler. Orada uzun yıllar görmediği birçok arkadaşını gördü. Mücahit Bey’i el üstünde tutuyorlardı. Hele Mahmut Bey isimli arkadaşı bir sürü dil dökerek Mücahit Bey’i misafir etti. Çok güze

İnsanlardaki sıfatlar

İnsanlardaki sıfatlar… Yüce Rabbimiz insanları dört sıfatla yaratmıştır: 1- Hayvanlara mahsus sıfatlar: Yemek, içmek, uyumak, nefsanî arzularını tatmin etmek gibi… 2- Yırtıcı hayvanlara ait sıfatlar: Saldırmak, parçalamak, üstünlük sağlamak ve galip gelmek arzusu gibi… Bu iki sıfat dünya hayatında mevcuttur. İnsan ölünce bu her iki sıfat da insanda yok olur. Artık ne yemek içmek arzusu ve ne de saldırma, galip gelme isteği kalır! Ölen bir insanda hareket etme kabiliyeti kalmaz. 3- Meleklerin sıfatları: İman etmek, güzel ahlâk sahibi olmak, cömertlik, şefkat ve merhametli olmak gibi… 4- Şeytanların sıfatları: Küfür, kötü huy, yalan, cimrilik, katı kalpli olmak gibi… Son iki sıfat kalıcıdır. Ölümle son bulmazlar. Kabirde de, ahirette de insanla beraberdir. Ya sahibini nimete kavuşturur veya azap çektirirler… Bu iki sıfat birbirine zıt güçlerdir, sürekli savaşırlar. Savaş meydanı ise insanların kalbidir. Bu muharebeyi hepimiz az veya çok hissederiz, şöyle ki: Bir faki

54 FARZ

54 FARZ 1. Allah Teâlâ'yı bir bilip zikir etmek, 2. Helalinden kazanıp, yemek içmek, 3. Abdest almak, 4. Beş vakit namaz kılmak, 5. Cünüplükten yıkanmak, 6. Kişinin rızkına Allah'ın kefil olduğunu inanmak, 7. Helâlden temiz elbise giymek, 8. Allah'ü Teâlâ'ya tevekkül etmek, 9. Kanaat etmek, 10. Nimetlerin mukabilinde Allah’ü Teâlâ'ya şükür etmek, 11. Allah'ü Teâlâ'dan gelen kazaya razı olmak, 12. Allah'ü Teâlâ'dan gelen belâya sabretmek, 13. Günahlardan tövbe etmek, 14. İhlasla Allah'ü Teâlâ'ya ibadet etmek, 15. Şeytanı düşman bilmek, 16. Kur'an-ı Kerim’i kesin delil kabul edip hükmüne razı olmak, 17. Ölümü hak bilmek, 18. Allah’ü Teâlâ'nın sevdiğini sevip, sevmediğinden uzak durmak, 19. Ana-babaya iyilik etmek, 20. İyiliği emretmek (Emr-i maruf), kötülükten sakındırmak (nehy-i münker), 21. Akrabayı ziyaret etmek, 22. Emanete hıyanet etmemek, 23. Gücü yetenler için hacca gitmek, 24. A

Unutulan Sünnetler

Unutulan Sünnetler Bir hadis-i Şerif’te; “Terk edilip, unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana, yüz şehid sevabı verilecektir.” buyuruluyor. Günümüzde terk edilen sünnetler hangileridir? Bilirsek başkaları yapmasa da biz yapıp şehid sevabına kavuşuruz. Özellikle şu sünnetler daha çok terk ediliyor: ·         Müsafeha etmek, yani sünnete uygun tokalaşmak unutulmuştur. ·         Sakal, sünnet üzere bırakılmıyor. ·         Namazlarda başı örtmeye önem verilmiyor. ·         Abdestte eller ve ayaklar üç defa yıkanmıyor. Parmak araları üç defa hâllenmiyor. ·         Aksıran (Elhamdülillah) demiyor. Başkası, dinde öyle bir şey olmadığı halde, “çok yaşa” diyor. Hâlbuki elhamdülillah demesi sünnet, bunu duyan Müslümanın da (Yerhamükellah) demesi farzdır. ·         Yalnız tanıdıklara selam vermek, kıyamet alametidir. Selam sünnete uygun verilmiyor. Bir odada oturulurken, bir kimse o odaya on kere girip, on kere çıksa, her giriş ve çıkışta selam vermesi sünnettir. Bu sünnet