Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye: Ölümden Kurtaran Yemek
Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye:
Ölümden Kurtaran Yemek
Çok yakın bir arkadaşım anlattı…
Mücahit Bey kendi halinde herkese iyiliği
dokunan birisiydi. Kimseye yağ çekmez, eğriye eğri doğruya doğru dediğinden,
kaypaklık yapmayı bilmediğinden insanlar onu pek sevmiyordu. Akrabaları
komşuları onu küçük görüyor, çağın gerisinde kalmış zavallı birisi diyorlardı. O
yüzden eş dost davetlerine onu çağırmıyorlar, nişan düğün gibi para toplanacak
yerlere çağırıyorlardı. En çok iyilik yaptığı yakınları ona darbe vurdukça
gülüp geçiyor “Rabbim bilsin, yeter!” diyordu.
Bu dışlamalar gide gide can sıkıcı bir hal
aldı. En yakın akrabaları bile nice ilgisiz kişileri iftara çağırıyor Mücahit
Bey’i çağırmıyorlar, davetine de katılmıyorlardı. Mücahit Bey uzak bir ilçeden düğüne
davet edildi. Hanımı ile o düğüne gittiler.
Orada uzun yıllar görmediği birçok arkadaşını
gördü. Mücahit Bey’i el üstünde tutuyorlardı. Hele Mahmut Bey isimli arkadaşı bir
sürü dil dökerek Mücahit Bey’i misafir etti. Çok güzel yemekler hazırlatıp ikramlarda
bulundu. İki arkadaş geçmişteki hatıralarını yâd ederek hasret giderdiler. Yakın
dost ve arkadaşlarını telefon listesini çıkararak birbirlerine verdiler.
Mahmut Bey ve eşi Ayşe Hanım misafirlerine çok
iyi davranıyorlar adeta başlarında pervane gibi dönüyorlardı. Mücahit Bey’in
yakınlarından gördüğü kötü muameleleri adeta unutturtmuşlardı. Ertesi gün
Mücahit Bey ayrılırken ben de sizi davet ediyorum dedi. Üzüntü ile
birbirlerinden ayrıldılar.
Üç dört ay sonra Kurban Bayramında Mücahit Bey
kendisine gelen gelmeyen tüm akraba eş ve dostlarının bayramlarını kutladı. Son
olarak ta kendisini misafir eden Mahmut Bey’i ve hanımı Ayşe hanımları aradı.
Fakat telefona kimse cevap vermiyordu. İçinden; “Galiba onlar köye gittiler!”
deyip vazgeçecek oldu. O yıllarda hep ev telefonu vardı. Cep telefonu daha yeni
çıkıyordu.
Hanımı da;
“Onlar köye gitmiştir. Ne arayıp duruyorsun?”
Diyordu.
Mücahit Bey’de bırakmak istiyor fakat içinden
bir ses;
“sakın bırakma aramaya devam et!” diye Mücahit
Bey’i telefon başına kilitliyordu. Mücahit Bey uzun telefon aramalarından sonra
kapatmaya karar verdiği sırada telefondan ölü gibi cılız bir kadın sesi duydu.
Bu ses sanki derin bir kuyunun dibinden geliyordu. Şok yaşayan Mücahit Bey;
“Ayşe Abla sen misin?” Dedi.
“Evet, benim, konuşacak halim yok!” dedi.
Mücahit Bey;
“Hasta mısın?” Dedi.
“Yok, hasta değilim” deyince
“Yoksa siz kömürden mi zehirlendiniz?” dedi.
Zehirlenme sözüne şaşıran Ayşe Hanım;
“Hayır, zehirlenmedik!” dedi.
“Peki, Mahmut Bey nasıl?” dedi.
“Bilmiyorum yatakta baygın yatıyor! Belki de
ölmüştür!” deyince kaygılanan Mücahit Bey;
“Ayşe abla pencereleri ve kapıları derhal aç!”
dedi.
İçinden bir ses kumandayı ele almış Mücahit
Bey’i yönlendiriyordu. Zehirlenme olayı, pencere ve kapıları açtırmak nereden
aklına gelmişti.
Ayşe Hanım;
“Hayır, ferim kesildi, açamam!” dedi.
Mücahit Bey;
“Sürüne sürüne git kapıyı aç, ben size yardım
gönderiyorum!” dedi.
Hemen telefon kılavuzunun kapağına koyduğu
Mahmut Bey’in verdiği listeyi çıkardı. Hemen Mahmut Bey’in karşı komşusu Ali
Bey’i aradı. Telefona Ali Bey’in gelini çıktı. Mücahit Bey;
“Kardeş karşı komşunuz Mahmut Bey ve hanımı Ayşe
Hanım zehirlenmişler. Ali Ağabeye de söyle hemen yetişin!” dedi.
Ondan sonra Mücahit Bey telefonu kapatır.
Olaylar şöyle gelişir.
Ayşe Hanım sürünerek gider salona açılan dış
kapıyı açar. Pencereleri açmaya muvaffak olamaz. Karşı komşu Ali Bey
pijamalarla sokağa fırlar. Dış kapıyı açtıramayınca Mahmut Bey’in kiracılarına
kapıyı açtırır. Yoğun bir karbondioksit kokusu evin her tarafına sinmiştir.
Kapı girişinde baygın yatan Ayşe Hanımı ve Yatağında bayılan Mahmut Beyi
ambulansa bindirirler. Derhal acil servisten yoğun bakıma alınan hastalar uzun
süreli oksijen ve serum tedavisine alınırlar. Üçüncü gün yavaş yavaş gözlerini
açan hastalar yüzde yüz ölümden kurtulurlar.
Mücahit Bey daha sonra yaptığı telefon
konuşmalarından olayların akışını izlemektedir. Daha sonra arkadaşı Mahmut Bey
ve hanımına yaptığı geçmiş olsun ziyaretinden sonra her şeyin nasıl geliştiğini
daha iyi anlar.
Mahmut Bey ve Ayşe Hanım;
“Allah’ü
Teâlâ senden razı olsun sen bizi yüzde yüz ölümden kurtardın!” derler.
Mücahit
Bey ise:
“Hayır, ben ne yaptım? Sizi Rabbim kurtardı!”
Der. Bir taraftan da onların misafirperverliği ve ikram ettikleri yemekler aklına
gelir. Fakat;
“Sizi verdiğiniz ikramlar ve
misafirperverliğiniz kurtardı!” demez.
Onlar her seferinde “Sen bizi kurtardın!”
demelerine karşılık;
“Hayır, ben ne yaptım? Belki verdiğiniz bir
sadaka veya bir yemek sizi kurtarmıştır!” diyerek onları mihnet altında
bırakmak istemez.
Gerçekten de onları “Misafirperverlikleri ve
verdikleri yemekler” kurtarmıştır.
Not: İsimler
değiştirilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder