Kayıtlar

hikâye etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Günah Var mı Karıncayı Kırınca?

  Günah Var mı Karıncayı Kırınca?               İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman Kuddise Sirrûh’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları

Vefa Hakkında Bir Hikâye قصة عن الوفاء

  Vefa Hakkında Bir Hikâye قصة عن الوفاء   Yaşlı bir adama sokakta yürürken bir bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış. عندما كان يمشي رجل مسن في الشارع صدمته دراجة وكان قد أصيب بجروح خفيفة Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler. اخبره الممرضات انهم سيقومون بعمل صور اشعة ويدققون فيها ليروا ان كان هناك كسر او شعر Yaşlı adam huzursuzlanmış. ضاق صدر الرجل المسن Acelesi olduğunu, röntgen istemediğini söylemiş. أخبرهم انه في عجلة من أمره ولا يريد الأشعة Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. أثار فضول الممرضات وسألوه عن سبب عجلته Eşim huzur evinde kalıyor. زوجتي تقيم في دار العجزة Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum.” Demiş. قال صباح كل يوم اذهب لتناول الفطور معها، ولا أريد أن اتاخر Hemşire: ”Eşinize habe

Ana Baba Hakkı Hakkında Çok Acıklı Bir Hikâye…

  Ana Baba Hakkı Hakkında Çok Acıklı Bir Hikâye…   Çin'de, evliliğinden çok uzun zaman sonra bir oğlu olur adamın. Elli beş yaşındadır o yıllarda adam... Öyle çok sever ki oğlunu... Mutlu olsun diye elinden ne geliyorsa yapar... Eşi bir trafik kazasında ölünce, küçük yaştan itibaren hem anne hem de baba olur oğluna. Öperken burnunun direği sızlamaktadır... Yıllar hızla geçer... Çocuk büyür ve evlenir.. Çin'de yaşlıları yalnızlığa terk etme âdetine hiç düşünmeden o da uyar. Evlenince babasını yalnız bırakıp eşiyle yeni evine taşınır. Artık seksen yaşlarında olan babasının yanına gitmediği gibi, sadece ölüp ölmediğinden haberdar olmak için telefona benzer bir çağrı düzeneği yaptırır.. Yaşlı babası her gün bir defa koltuğunun az ilerisinde duran butona basıp "Ölmedim. Hayattayım." der gibi çağrı göndermektedir oğluna, gözyaşlarıyla... Aradan uzun yıllar geçse de oğlu bir kez olsun babasının yanına uğramaz... Fakat babasından günde birkaç çağrı

Stanford Üniversitesi’nin Kuruluş Hikâyesi Doğru mu?

Resim
  Stanford Üniversitesi’nin Kuruluş Hikâyesi Doğru mu? İnternetin ilk kurulduğu yıllardan beri pek çok yerde rastladığımız bir hikâye var. Hikâyeye göre, Stanford, taşralı bir karı koca tarafından, ölen oğulları anısına yaptırılmış. Peki, bu hikâye doğru mu? Efendim, hikâye, kaba saba, soluk, yıpranmış kıyafetler giymiş yaşlı bir çiftin Boston treninden inmeleriyle başlıyor. Çift, soluğu Harvard Üniversitesi’nin Rektörlük binasında alıyorlar. Rektörün bürosundan içeri girer girmez, rektör sekreteri masasından fırlayarak önlerini kesiyor. Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralılar Harvard gibi bir üniversitede ne arıyorlar?   Adam yavaşça rektörü görmek istediklerini söylüyor. Sekreter işi yokuşa sürüyor “İşte bu imkânsız. Rektörün bugün size ayıracak bir saniyesi bile yok.” gibi bir şeyler geveliyor. Yaşlı kadın çekingen bir tavırla, “Bekleriz” diye mırıldanıyor… Taşralıların biraz bekledikten sonra gideceklerini uman sekreter, sesini çıkarmadan masasına dönüyor. Saatl

Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim (Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye)

  Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim    Bir gün çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle manava girer. Dükkân sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. “- Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu…” söyler. Manav ona ters bir şekilde bakarak; derhal dükkânını terk etmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek: “- Lütfen efendim!” der. “Paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim!” Manav: “- Kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını…” söyler.        O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçeriye girerek manava yaklaşır ve: “- Ben o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.” Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve: “- Bir alışveriş listen var mıydı?” Diye

Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye

Resim
  Bir Annenin Evladı İçin Katlandığı Fedakârlıkları, Karşılığında Oğlundan Gördüğü Vefasızlığı Anlatan Ağlatan Hikâye     Ertesi gün ameliyat olacağı için gündüzden bütün evi dipten bucaktan temizlemiş, pırıl pırıl yapıp duşunu almış ve biraz uyumak için yatağına uzanmıştı. Annesi: “- Bir kadının evi her zaman temiz olmalı temizlik diriye de ölüye de lazım!” derdi. Annesi aklına gelince dudaklarına acı bir tebessüm gelip yerleşti ve içinden: “- Haklısın canım annem bak ben de evimi temizledim. Ölürsem herkes evimi temiz görecek, yaşarsam da kendim evime gelip tertemiz oturacağım!” diye düşündü. Son zamanlarda hiç iyi değildi yemek yiyemiyor, hızla kilo kaybediyordu. Gittiği doktorlar, karaciğer kanserisin mecburen ameliyat olman lazım demişlerdi. İlk önce kabul etmemiş gittiği yere kadar demiş ama ağrıları dayanılmaz olunca mecburen kabul etmişti. Oğluna üzülmesin diye kanser olduğunu söylememişti. Fidan elli iki yaşında adı gibi fidan bir kadındı. Babası başlık par

Bu Vatan Böyle Kurtuldu

Bu Vatan Böyle Kurtuldu   Eski Bir İstanbul Hanımefendisi Anlatıyor… Yıl 1919. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim . Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar . Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum . Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum . Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı . Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum . Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu… Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık . Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu 1924 yılıydı... Artık ülkemiz özgürdü . Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı . Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi . Saygı göstererek durdu önümde . “- Vaktiniz varsa s