Kayıtlar

emanet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sabah Olunca, Karşına İlk Çıkanı Ye!

Sabah Olunca, Karşına İlk Çıkanı Ye! Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kullarından biri bir rüya görür; rüyasında kendisine şöyle denir: -Sabah olunca, karşına ilk çıkanı ye, ikinci çıkanı sakla, üçüncü çıkanın dileğini kabul et, dördüncü geleni üzme, beşinciden de kaç! Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı. Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi: Rabbim bana bunu yememi emretti. Sonra şöyle dedi: Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez. Onu yemeye karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, baldan tatlı buldu. Allah’ü Teâlâ’ya hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı. Şöyle dedi: Rabbim, bunu da saklamamı emretti. Bir çukur kazdı, onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı. Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü. Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yine toprak üstüne

Emanetin Hikâyesi

Emanetin Hikâyesi Cenâb-ı Hak buyuruyor “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” (Ahzâb, 72) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular “Münafığın alâmeti üçtür Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” (Buhârî, Îmân 24; Müslim, Îmân 107-108.) Allah Teâlâ emaneti yaratınca, onu önce göklere, yere ve dağlara teklif etti; emanetin sorumluluğunu hiçbiri yüklenmek istemedi; fakat insan emaneti yüklenmekten çekinmedi. Böylece insanoğlu hem büyük bir sorumluluğu üstlendi hem de Allah’ın emirlerine muhatap olduğu için üstün bir şeref kazandı. Mü’min; emanetin önemini, değerini, şerefini bilir ve emanete riâyet eder. Abdesti olmayanın namazı olmayacağı gibi, emanete riâyet etmeyenin de îmânından söz edilemeyeceğini bilir ve emanete kesinlikle hıyânet etmez. Emaneti göz

Fare Emanet Bırakılmazsa

Fare Emanet Bırakılmazsa Büyük velilerden, Zünûn-u Bısrî'ye biri: — Bana ismi azamı emanet edip de öğretsen, der dururmuş. Zünnûn bunun ısrarına dayanamayarak bu adama mendil içinde sarılı bir şey verir ve: — Uç güne kadar sende kalsın emanet olarak, sonra senden alırım, der. Adam mendili alıp eve götürür ve evde merak edip dayanamayarak mendili açınca mendilden bir fare çıkar ve fare kaçar. Hemen Zünnûn'a gider ve sitemde bulunur. Zünnûn da adama ben seni imtihan etmiştim ki kaybettin. Sen bir fare emanetini elinde tutamıyorsun, nasıl olur da ismi Azam'ı sana emanet ederim, demiş. (Alıntı)

Bir Farenin Bile Emanet Edilemeyeceği Kişiye İsm-i Azam Hediye Edilir mi?

Bir Farenin Bile Emanet Edilemeyeceği Kişiye İsm-i Azam Hediye Edilir mi? Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti.  Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı.  Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek;  "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi.  Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı.  Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile talti

Hey! Kim Var Orada?

Hey! Kim Var Orada? Küçük Ali dedesi ile tarlaya gitmişti. Dedesi öküzlerle çift sürerken bir taraftan da Ali’yi izliyordu. Ali’de ormanın kenarında oynuyordu. Ali, bir ara ormandan sesler duydu. Hemen ormana dönerek; -“Hey kim var orada?” diye seslendi. -“Hey kim var orada?” diye cevap geldi ormandan… Ali şaşırmıştı; yeniden; -“Kimsin ortaya çık!” diye tekrar seslendi. -“Kimsin ortaya çık!” diye cevap geldi ormandan… -“Oraya gelirsem, seni çok fena döverim!” diye seslendi, sinirli bir şekilde.             -“Oraya gelirsem, seni çok fena döverim!” diye cevap geldi ormandan, sinirli bir şekilde… -“Haydi! Gel de ağzını, burnunu dağıtayım!” diye seslendi, çok daha sinirli… -“Haydi! Gel de ağzını, burnunu dağıtayım!” diye cevap geldi ormandan, çok daha sinirli… Ali daha da kızmıştı. -“Sen çok kötü, kaba birisin… Ne olacak, orman ayısı!” diye seslendi. -“Sen çok kötü, kaba birisin… Ne olacak, orman ayısı!” diye cevap geldi ormandan… Ali sinirinden ağlamay

Küçük Hafız Kız

Küçük Hafız Kız İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda: "Fatma", dedi. Hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi: "Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum". Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebessümle: "Korkmayın küçük hanım siz isteyin hafız da yaparız, hoca da..." O küçük gözlerinin içi parıldadı birden. Annesi: "-Hoca hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara cennette taç giydirilecek demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte". "-Tabi teyze ne demek, keşke herkes sizin gibi duyduklarından etkilense de teslim olsa... Siz hiç merak etmeyin kızınız önce Allah'a sonra bize emanet." Kadıncağız elime yapıştı, öpecekken geri çektim, utandım. Tuttum,

Vatan, Vatan! Canım Vatan! Sen Gitme, Canım Gitsin!

Resim
Vatan, Vatan! Canım Vatan! Sen Gitme, Canım Gi tsin! Kıymetli Dostlar; imandan sonra en kıymetli şey vatandır. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki “Hubbul vatan, minel iman! Vatan sevgisi imandandır.” (Acluni, Keşfu’l-Hafa, 1/345, no: 1102) Vatan öyle kutsal, öyle güzel ve önemli ki… Anlatmak için cilt cilt kitaplar yetmez. Müslüman’ın en büyük görevi imandan sonra vatanını korumaktır. 1492’de İspanya Engizisyon’undan kaçan Yahudilere Osmanlı Devleti kapılarını açtı. Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizi Saddam korkuttu. Binlercesine sınırımızı açtık. Suriye’de Esad Kürt, Türk, Arap milyonlarca kişiye katliam yaptı, sınırımızı açtık. Komünizm sonrası Ruslar ve Romenler aç kaldı; binlercesine kapımızı açtık. Bu örnekler saymakla bitmez… Artık savaşlar cephede değil, cephe gerisinde yapılıyor. Emperyalizmin adı örtülü emperyalizm oldu. Zaten her gün; Siyonistler, Haçlılar, Dış güçlerin piyonları: Dış güdümlü Terör örgütleri, (Dhkp/C, Pkk, Pyd, İşid… vb.), Dış güdümlü İşadamları, D

Bayrağım

Resim
Bayrağım Atalarım “Al!” dedi; aldım ben bu bayrağı, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim. Yıkacağım engeli; yaracağım her yanı, Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim. Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Hainler kırılacak, kalleşler vurulacak, Sapık fikir, kültürün; defteri dürülecek. İşbirlikçi haydudun, hesabı sorulacak. Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Sinsi iç-dış düşmanlar; önüme takılmayın, At nalımı öptünüz, çok çabuk unutmayın! Artık ben de uyandım, daha çok sayıklayın! Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim, Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim! Geceler ışıyacak, nur saçacak yıldızlar; Uzaylara kaçacak; bölücüler, soysuzlar; “Korksun!..” benim dinime, dil uzatan arsızlar; Bu kutsal emaneti, oğluma vereceğim; Söz verdim, yemin ettim; menzile dikeceğim!.. Nice hanlar, hakanlar; en yükseğe çektiler; Fatih, Yavuz, Süleyman; cihana hük