Kayıtlar

Olma etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Tasavvuf, İlâhi Takdirden Memnun Olma Sanatıdır

Tasavvuf, İlâhi Takdirden Memnun Olma Sanatıdır “Ey huzura kavuşmuş insan! رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً / Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30) Mevlânâ Hazretleri buyurur: “Eğer dünyadayken cennette bulunmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma! Çünkü bir kardeşini dostlukla anarsan, dâimâ sevinç içinde olursun. İşte o sevinç, Dünya cennetinin tâ kendisidir. Eğer bir kimseyi kin ile anarsan, dâimâ üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da cehennemin tâ kendisidir.” Mevlânâ Hazretleri, oğlu Bahâeddîn Veled’e şöyle nasihat eder: “Bahâeddîn! Eğer dünyadayken cennette bulunmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma! Çünkü bir kardeşini dostlukla anarsan, dâimâ sevinç içinde olursun. İşte o sevinç, dünya cennetinin tâ kendisidir. Eğer bir kimseyi kin ile anarsan, dâimâ üzüntü içinde olursun. İşte bu gam da cehennemin tâ kendisidir. Dostları andığın vaki

İngilizlerin Dünyaya Hâkim Olma Stratejisi

İngilizlerin Dünyaya Hâkim Olma Stratejisi 16. Yüzyılda I. Elizabeth döneminde, Walter Raleigh bir çeşit deniz emperyalizminin teorisini ortaya koymuş ve bu teoriyi şu sözlerle özetlemiştir: “Denize hâkim olan, ticarete de hükmeder; ticarete hâkim olan ise dünya zenginliklerine hükmeder, yani dünyaya hâkim olur.” Raleigh’in ortaya koyduğu bu tez İngiliz sömürgeciliğinin temelini oluşturmuş ve 16. Yüzyıldan itibaren İngilizler bu doğrultu da hareket etmişlerdir. 19. Yüzyıla gelindiğinde yukarıda da belirtildiği üzere Berlin konferansında Afrika topraklarının, Avrupalı güçler arasında paylaşılmasından sonra, İngiliz sömürgeciliği Afrika da etkisini arttırmıştır. İngiltere, Hindistan ile olan ticaretinin güvenliğini sağlamak için bu bölgede Somali’yi ele geçirmek adına uğraşlar vermiş ve nihayetinde 1886 yılında, Somali’nin ileri gelen kabileleriyle yaptığı antlaşmayla birlikte kuzey bölgesini tamamı ile hâkimiyeti altına almıştır. Afrika’nın, Berlin konferansı ile paylaşılmasın

Dervişin Gönlü Çatal Olmamalı

Dervişin Gönlü Çatal Olmamalı Yaycı Mustafa Dede isminde birisi, Şeyh Ünsî Hasan Efendinin sohbetlerine gelir giderdi. Nerede bir şeyh görse gider onunla görüşür, ona hizmet eder, ona meyl ve sevgi beslerdi. Bir gün onu Ünsî Efendiye methettiler. O ise, onun bu hâlini beğenmezdi. Yaycı Mustafa Efendi, birçok kimse peşinde koşmuş ama teslim olmamıştı. Bir gün Ünsî Efendi sohbetinde; "Dervişin gönlü çatal olmamalıdır. Zîrâ gönülde ikilik, şirktir. Dervişin hocasına sevgisi sağlam olmalı. Şöyle ki: Bütün âlem şeyh ve mürşid dolsa, Allah’ü Teâlâ’nın feyzi bana ancak hocamdan gelir demelidir. O kişi mahrum kalmaz. Lâkin onun şeyhim dediği İslâmiyet tam mâniasıyla uymalıdır. Yoksa nefs ve şeytana tâbi şeyh sûretindeki kimseler şeyh olamazlar." buyurdu. Sohbetini dinleyenler bu sözlerin niçin, neden söylendiğini önce anlayamadılar. Yine bir gün Ünsî hazretleri; "Yaycı bu senin zannettiğin şey âdetullaha aykırıdır, olmaz. İmkânı dahi yoktur. Böyle bir mürşide k

Olma!

Olma! Dinle sana bir nasihat edeyim, Hatırdan gönülden geçici olma! Yiğidin başına bir iş gelince, Onu yâd ellere açıcı olma! Mecliste arif ol kelamı dinle, El iki söylerse sen birin söyle, Elinden geldikçe sen eylik eyle, Hatıra dokunup yıkıcı olma! Dokunur hatıra kendisin bilmez Asilzadelerden hiç kemlik olmaz Sen iylik etde ozayi olmaz Darılıp ta başa kakıcı olma! El ariftir yoklar senin bendini, Dağıtırlar tuzağını fendini, Alçaklarda otur gözet kendini, Katı yükseklerden uçucu olma! Muradım nasihat bunda söylemek, Size layık olan onu dinlemek, Sev seni seveni zay etme emek, Sevenin sözünden geçici olma! Karacaoğlan söyler sözün başarır, Aşkın deryasını boydan aşırır, Seni bir mecliste hacil düşürür, Kötülere konup göçücü olma! Karacaoğlan

Mağrur Olma!

Mağrur Olma! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.” (Nahl, 23) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Hiçbir kimse yoktur ki onun başında biri yedinci kat göğe giden, diğeri yerin yedinci katına doğru giden iki zincir bulunmasın. Kişi tevazu gösterdiğinde, Allah onu yedinci kat semadaki zincirle yüceltir. Kibirlendiğinde ise yedinci kat yerdeki zincirle alçaltır.” (Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VII, 158) Küçük bir fâre kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden: “–Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu. Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidâr bir şekilde:

Temiz Kalbe Sahip Olmanın Şartları

Temiz Kalbe Sahip Olmanın Şartları Mânevî tezkiye ve tasfiye netîcesinde selîm ve münîb bir kalbe ve mutmain bir nefse sâhip olabilmek için riâyet edilmesi gereken birtakım şartlar vardır. Onların başlıcaları şunlardır: 1- Helâl gıdâ, 2- İstiğfar ve duâ, 3- Kur’ân okumak ve ahkâmına tâbî olmak, 4- İbâdetleri huşû ile edâ etmek, 5- İnfak, 6- Geceleri ihyâ etmek, 7- Zikrullâh ve murâkabe, 8- Resûlullâh’a muhabbet ve salevât-ı şerîfeye devâm etmek, 9- Tefekkür-i mevt, 10- Sâlih ve sâdıklarla beraber olmak, 11- Güzel ahlâk sâhibi olmak… Bütün bu şartlar üzerinde ciddiyetle durulup, gayretle yaşanması neticesinde elde edilen kalb-i selîm, mâsivâdan arınmış ve mücellâ bir ayna gibi Hakk’ın cemali sıfatlarının tecellîgâhı hâline gelmiştir. Hak Teâlâ, kulunun kalbinde cemâlî sıfatlarının tecellîlerini görünce onu sever ve ondan râzı olur. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

Âhirette Korku ve Hüzünden Emîn Olmanın Şartı

Âhirette Korku ve Hüzünden Emîn Olmanın Şartı Kıyâmet Şuuruyla Yaşamak Ebedî Fecre Her zaman ve mekânda kıyâmet mührü! Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’den ilk vahiyde bizlere şöyle buyurdu: اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1) Şu imtihan dünyasında nereye baksak, neyi seyretsek, yani kâinat kitabının hangi sayfasını çevirsek; kalp gözüyle temâşâ edebildiğimiz, Yaratan Rabbimiz’in adıyla okuyabildiğimiz takdirde; hepsinde fânîlik görürüz. Her yerde kıyâmetin mührüne şahit oluruz. İşte hayat… Hep O’nun mülkünde… Bir taraftan geliş, bir taraftan gidiş… Her gün milyonlar geliyor, milyonlar gidiyor. Yüz milyonlar, hattâ milyarlar Allâh’ın mülkünde yaşıyor, O’nun rızkıyla rızıklanıyor. Ecel, yani takdir edilen vakit geldiği zaman; bu dünyada ölüm ve ikinci bir âleme doğuş başlıyor. Düşündüğümüz zaman görürüz ki bu dünyaya gelişimiz de böyleydi: Ana karnında bedenimiz yaratıldı. Hiçbir şeyi bilmiyor,