Dervişin Gönlü Çatal Olmamalı
Dervişin
Gönlü Çatal Olmamalı
Yaycı Mustafa Dede isminde birisi, Şeyh Ünsî Hasan Efendinin
sohbetlerine gelir giderdi. Nerede bir şeyh görse gider onunla görüşür, ona
hizmet eder, ona meyl ve sevgi beslerdi. Bir gün onu Ünsî Efendiye methettiler.
O ise, onun bu hâlini beğenmezdi. Yaycı Mustafa Efendi, birçok kimse peşinde
koşmuş ama teslim olmamıştı.
Bir gün Ünsî Efendi sohbetinde;
"Dervişin gönlü çatal olmamalıdır. Zîrâ gönülde ikilik,
şirktir. Dervişin hocasına sevgisi sağlam olmalı.
Şöyle ki: Bütün âlem şeyh ve mürşid dolsa, Allah’ü Teâlâ’nın
feyzi bana ancak hocamdan gelir demelidir. O kişi mahrum kalmaz. Lâkin onun
şeyhim dediği İslâmiyet tam mâniasıyla uymalıdır. Yoksa nefs ve şeytana tâbi
şeyh sûretindeki kimseler şeyh olamazlar." buyurdu.
Sohbetini dinleyenler bu sözlerin niçin, neden söylendiğini önce
anlayamadılar.
Yine bir gün Ünsî hazretleri;
"Yaycı bu senin zannettiğin şey âdetullaha aykırıdır,
olmaz. İmkânı dahi yoktur. Böyle bir mürşide kavuşamazsın. İstifâden hiç olmaz.
Sonra pişmanlığın faydası yoktur. Bektâşî sûretinde, hevâ ve arzulara tâbi,
dilinin dîne aykırı sözlerini fazîlet zannedersin. Peygamber efendimizin
beğenmediği kimseler içinde olmaktan sakınmak lâzımdır." buyurdular.
Öteden beri Ünsî Hasan Efendinin söylediği sözlerin kimin için
olduğu anlaşılmış oldu. Daha sonra durumu öğrenenler, Yaycı Mustafa'dan tövbe
etmesini ve bir büyüğe tâbi olmasını söylediler.
Yaycı bu söylenenlere sükût etti.
Oradakiler; "Yaycıda maya yok!" dediler.
Bir zaman sonra Yaycı Mustafa birisiyle Ünsî Efendinin huzuruna
geldi. Bir ara getirdiği kişi abdest almak istedi. Yaycı hemen kalkıp ona
hizmette bulundu. Bunun üzerine onun kim olduğu kendisinden soruldukta, hal
sahibi biri olduğunu bildirdi.
O zaman Ünsî Efendi ona;
"Yaycı senin gönlünde bunun sevgisi var. Bize olan sevgi
dışarı çıkmış. Senin arzun kimde ise onun hizmetine koş!" buyurdu.
Yaycı Mustafa üzgün bir şekilde oradan ayrıldı. Bir daha
görünmedi. Ünsî Hasan Efendinin vefatlarından dört sene geçtikten sonra Yaycı
Mustafa'nın bozuk yollara düştüğü, yüzündeki nurun gittiği, haşâ Kur'ân-ı Kerîm’e
nazîre yazmaya bile cüret ettiği görüldü, sonu da helâk oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder