Kayıtlar

Bana etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Söyle Bana

  Söyle Bana   Ey tabip ayrılık derdine çare var mıdır söyle bana Aşk narı yanında acep cehennem nar mıdır söyle bana   Ne zaman bir güzel sevmeye kalksak âlem bizi tan eyler Hulusi gönülden sevmek sevilmek ar mıdır söyle bana   Her kim ki sevene olursa engel zanlar içinde kalır Her kim ki sevmese itikadımca kinler içinde kalır   Ne vakit goncaya dokunsa bülbül kanlar içinde kalır Dünya âşıklara gülşen mı yoksa har mıdır söyle bana   Sevdikçe aşk derdi boylanıp büyür içimde ur misali Gönül kalesinde hakikat budur yıkılmaz sur misali Fikrinde zikrinde enelhak diyen Hallaç Mansur misali SADIK MİSKİNÎ’ye reva görülen dar mıdır söyle bana   Âşık Sadık Miskinî

Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

  Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

Bana Kulum Desin Bir Şey İstemem

  Bana Kulum Desin Bir Şey İstemem   Götür ilticamı şahlar şahına Bana kulum desin bir şey istemem Merhamet eyleyip bu ahvalıma Bize iman versin bir şey istemem   Ruhtaki bu hicran sanma ki yeni Naçar kalmış, yoktur gelip gideni Nefis bu dünyaya bağladı beni Zincirleri kırsın bir şey istemem   Görenler âlemde gizli cevheri Düşüne düşüne oldur serseri Muhammed elinden Havz-ı Kevser’i Bize layık görsün bir şey istemem   Yardım eyleyince hasbeten lillah Yanmazmış odlara ol Halilullah Çağırdığım zaman "Meta Nesrullah" Gelip halim sorsun bir şey istemem   Belli ki cahiliz, yok şuurumuz Bizi yerdan etti bu gururumuz Günaha bulanmış aciz ruhumuz Cennetine girsin bir şey istemem   Ondaki ihtişam ondaki kudret Dünya gözü'ile görülmez elbet Ezelden verdiği aşkı muhabbet Kalbimizde dursun birşey istemem   Çiledir dünyanın bugünü dünü Bilmeyiz ki nedir arkası önü Kalender mahşerde Kıyamet günü Cemalini görsün bir ş

Ya Rabbi Aşkını Ver Bana Efendim

  Ya Rabbi Aşkını Ver Bana Efendim   Yarabbi aşkını ver bana efendim! Hu diyeyim Allah Allah döne döne… Aşkın ile yana yana efendim! Hu diyeyim Allah Allah döne döne…   Çağ he duşdüm, Yusuf gibi efendim! Derde düşdüm Eyyüp gibi… Ağlayayım Yakup gibi efendim efendim! Hu diyeyim Allah Allah döne döne…   Mevlam koma beni bana efendim! Al gönlümü, Allah Allah senden yana… Müştakın oluben sana efendim! Hu diyeyim Allah Allah döne döne…   Seyyid Nizam onun kuludur efendim! İster güldür Allah Allah ister öldür… Aşkınla gönlümü doldur efendim! Hu diyeyim Allah Allah döne döne…

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver!

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver!   Çözülür dizimin bağı çözülür, Sultanım ismini duyduğum zaman… Gözyaşlarım sıra sıra dizilir, İsmini ağzıma aldığım zaman… Ezilir bedenim ruhum ezilir, Sultanım ismini duyduğum zaman…   Sultanım kapında bana da yer ver, Sancağın altına girdiğin zaman… Ne olur boynumu bükük bırakma, Mahşer günü sana geldiğim zaman… Ne olur boynumu bükük bırakma, Mahşer günü sana geldiğim zaman…   Bükülür ellerim dilim tutulur, Yüreğime kızgın hançer sokulur, Kurur dudaklarım nutkum alınır, İsmini ağzıma aldığım zaman… Ciğerlerim parça parça bölünür, Sultanım ismini aldığım zaman…

Bana Bu Ten Gerekmez

Bana Bu Ten Gerekmez Bana bu ten gerekmez, can gerektir, Ol bakî Cennete iman gerektir. Zehi mürşit ki bizi Hak’ka iletür, Aşık canı ana kurban gerektir. Bular kat, geçti kurban gerektir, Didâr göstermeye Sultan gerektir. Niderim uçmayı yahut huriyi, Bana dergâhına seyran gerektir. Eğer Muhammed’e ümmet olursan, Dilinde zikr ile Kur’an gerektir. Namaz ü vird ü teşbih, zikr ü Kur’an, İnayet bunlara Hak’tan gerektir. Hakikat şerbetin içen âşıklar, Başı açık, teni üryan gerektir. Âşık Yunus bu sırrı arzulayanın, Ciğeri püryan, gözü giryan gerektir. Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Ben Rabbimle Beraberim O Bana Bir Çıkış Yolu Gösterir

Ben Rabbimle Beraberim O Bana Bir Çıkış Yolu Gösterir (İnne meıye Rabbi, seyehdîn!) Bu ayeti celileyi dağlara taşlara haykırmak, her gördüğüm yere yazmak istiyorum BÜYÜK HARFLERLE... “İNNE MEIYE RABBİ, SEYEHDİN!” Belki bir çoğumuz ilk defa işittik Rabbimizin bize böyle bir vahiy indirdiğini... Belki yüzlerce mukabeleye gittik, defalarca kendimizde okuduk ama birazdan ilk defa işiteceğiz... Kıymetli kardeşlerim; Bir kaç zamandır kimi görsem ruhsal sorunlar yaşıyor, sürekli depresif ve üzüntü içerisinde... Toplumumuzun neredeyse %90’ı depresyonda desem, abartmış sayılmam... Hep bir ağızdan “ölsem, kurtulsam” diyoruz ama, dertlerimizi Kuran’a arz ettiğimizde utanır mıyız acaba? Şuara Suresine derdimizi anlatalım mesela... Haydi, şuan yüreğimizin baş köşesine oturtup, uykularımızı kaçıran sıkıntıyı fısıldayalım... Sonra dönüp ayeti celileyi okuyalım... Şuara suresi bizlere Musa Aleyhisselam’dan bahsediyor. Düşünün ki, bir gruba

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı???

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı??? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti, dikkat edin çanlar çalıyor... Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama bu ülkede, hukuk ve hâkimler de varmış. Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış. Uzun uzun da yankılanırmış. Eşraftan birisi ölürse çan iki defa, büyük bir devlet adamı ölürse üç defa çalınırmış. Ya kral? O öldüğünde, çan dört defa çalınırmış. Gel zaman git zaman… Şehirde bir olay olur, iş mahkemeye intikal eder… Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen, davadan sürpriz bir karar çıkar. Sanık para cezasına mahkûm olmuştur. Hâkim sorar: "- Bir diyeceğin var mı?" Sanığın cevabı: "- Hayır!" Mahkeme biter. Dinleyiciler dağılır. Kafalarda bir kaygı! Kısa bir süre so

Bana Bu Ten Gerekmez

Bana Bu Ten Gerekmez Bana bu ten gerekmez, can gerektir, Ol bakî Cennete iman gerektir, Zehi mürşit ki bizi Hak’ka iletür. Aşık canı ana kurban gerektir… Bular kat, geçti kurban gerektir, Didâr göstermeye Sultan gerektir, Niderim uçmayı yahut huriyi, Bana dergâhına seyran gerektir… Eğer Muhammed’e ümmet olursan, Dilinde zikr ile Kur’an gerektir. Namaz ü vird ü teşbih, zikr ü Kur’an, İnayet bunlara Hak’tan gerektir… Hakikat şerbetin içen âşıklar, Başı açık, teni üryan gerektir. Âşık Yunus bu sırrı arzulayanın, Ciğeri püryan, gözü giryan gerektir… Yunus Emre

Bana Bir Kurtuluş Yolu Göster

Bana Bir Kurtuluş Yolu Göster Bir gün eski Belh Sultanı İbrahim bin Edhem Kuddise Sirrûh Hazretlerine bir adam geldi: “- Ey doğruluk ırmağı, dedi, ben günah işleyip duruyorum. Bana bir kurtuluş yolu göster ki, o belâdan kurtulayım.” Velîler velisi tatlı bir tebessümle dedi ki: “- Madem günah işliyor, Rabbine isyan ediyorsun.” O halde Allah’u Teâlâ'nın senin için vermiş olduğu rızıklardan yeme.” Adam birden titredi: “- İyi ama dedi, Allah'ın bana verdiği rızıklardan yemezsem, nasıl yaşarım?” “- Madem öyle! Allah'ın senin için takdir ettiği sudan içme.” “- Bu hiç mümkün değil! Su içmeden yaşanır mı?” “- O halde, Allah'ın yarattığı havayı teneffüs etme.” “- Hayır, hayır! Buna da imkân yok!” “- Sana daha ne diyeyim? Madem Öyle! Allah'ın mülkünden çık git. Kendine bir başka mülk edin!” Günahkâr adamın aklı uçacak gibi oldu ve dedi: “- Neler diyorsun ey Pir? Allah'ın mülkünden başka mülk var mı ki, gidip oraya sığınayım?” Büyük velini

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın!

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın! Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda pa paz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "- İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın!" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. "- Kaç paraysa veririz?" diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş Ermeni'ye: "- Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helâli hoş olsun! Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümümü?" Demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş.

Baba Bana Muz Alır mısın?

Resim
Baba Bana Muz Alır mısın?   “- Baba bana muz alır mısın?” dedi. Adam sessizce “- Söz kızım para kalırsa bu hafta alacağım sana” deyip ilerledi, ama tam arkasındaki beni fark etmedi. Pazarcı abiye dedim ki; “- Bu adam ile çocuğuna iyi bak. Şimdi 2 kilo muz tart. Birazdan senin tezgâhın önünden geçerse ve durup muz almazsa abi diye seslen. Sonra ona; "Hani geçen hafta bozuk yok diye para üstü verememiştim ya. İstersen muz vereyim, helâlleşelim" diyeceksin. O baba çocuğun yanında rencide olmasın. Ama canı muz çekmiş, aklında kalmasın. Eğer böyle yaparsan hem sevaba girersin, hem de bereketlenirsin. Söz fazla fazla vereceğim, 10 kilo da ben alıp götüreceğim. Şimdi ben arka taraftan sizi seyredeceğim... Abi kızını diğer tarafa almış, geçiyor. Kızı muz tezgâhını görmesin istiyor. Pazarcı abi tam da dediğimi yaptı. O küçük kız o poşeti babasına bırakmadı, kendisi taşıdı. Aslında babası anlamıştı. Pazarcı bir hayır yapmak için bu oyunu tasarlamıştır diye sanmışt

Hayıf Bana, Yazık Bana, Vah Bana!

Hayıf Bana, Yazık Bana, Vah Bana! Muradıma maksuduma ermezsem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Kadir Mevlâm cemalini görmezsem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Daima isyandır hep benim işim, Nic'olur kabirde ol garip başım, Duadan unutman eşim yoldaşım, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Âsi kulum defterine bak derse, Yüzün karaları gör ne çok derse, Yerim göğüm arasından çık derse, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Okumayıp defterimi şaşırsam, Mahşer yerlerinde derde düşürsem, Mümin kullarından ayrı düşersem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Derviş Yunus Arasat’a varırsam, Yüzüm karaların anda görürsem, Defterimi sol elime alırsam, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Yunus Emre

Ganimet Hissem İçin Kim Bana Bineğini Verir?

Ganimet Hissem İçin Kim Bana Bineğini Verir? Vâsile bin Eskâ Radıyallâhu Anh şöyle anlatır: Tebük Seferi’ne çıkılacağı günlerde (sefere katılabilmek için ne maddî gücüm ne de bir bineğim vardı. Bu mübarek seferden mahrum kalmamak için) Medine meydanında Müslüman kardeşlerime şöyle nidâ ettim: “–Ganimet hissemi vermek karşılığında kim beni bineğine bindirir?” Ensâr’dan yaşlı bir zât, bineğine sırayla binmek suretiyle beni savaşa götürebileceğini söyledi. Bu hayırlı arkadaşla yola çıktım. Allah ganimet de nasip etti; hisseme bir miktar deve isabet etti. Develeri o yaşlı zata götürdüm. O ise bana: “–Develerini al götür.” dedi. “–Başta yaptığımız anlaşmaya göre bunlar senin.” dediysem de Ensârî: “–Ey kardeşim! Ganimetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevabına, yâni uhrevî kazancına iştirâk etmeyi düşünerek ve Hakk’ın rızâsını umarak seni buraya getirdim.)” karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 113/2676) Böylece o mübârek Ensârî de, o

Hayıf Bana, Yazık Bana, Vah Bana!

Hayıf Bana, Yazık Bana, Vah Bana! Muradıma maksuduma ermezsem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Kadir Mevlâm cemalini görmezsem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Daima isyandır hep benim işim, Nic'olur kabirde ol garip başım, Duadan unutman eşim yoldaşım, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Âsi kulum defterine bak derse, Yüzün karaları gör ne çok derse, Yerim göğüm arasından çık derse, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Okumayıp defterimi şaşırsam, Mahşer yerlerinde derde düşürsem, Mümin kullarından ayrı düşersem, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Derviş Yunus Arasat’a varırsam, Yüzüm karaların anda görürsem, Defterimi sol elime alırsam, Hayıf bana, yazık bana, vah bana! Yunus Emre

Adam

Adam Ayasofya Câmii’nin yanında kendi adına bir medresesi bulunan Câfer Ağa, ahbaplarını evine dâvet etmek için uşağını birine yollamış... Uşak adamın evine varmış, kapıyı süratle çalarak. -Kalk, kalk; hemen toparlan... Ağa seni istiyor!” şeklinde kaba davranışlarda bulunmuş,  Adam: - Ağanın bana gönderecek bir adamı yok muydu ki, senin gibi bir eşeği yolladı? deyince, uşak cevabı yapıştırmış: - Câfer Ağa diğer adamlarını öteki “adamlara” gönderdi. Beni de “sana” yolladı!