Kayıtlar

âlim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Medine Yahudîlerinin İleri Gelen Âlimlerinden Biri Olan Abdullah Bin Selâm Nasıl Müslüman Olmuştur?

Medine Yahudîlerinin İleri Gelen Âlimlerinden Biri Olan Abdullah Bin Selâm Nasıl Müslüman Olmuştur? Yahudilerin buna tepkisi ne olmuştur? Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın sülâlesinden olan Abdullah b. Selâm Radiyallahü Anh, Medine Yahudilerinin ileri gelen âlimlerinden biri idi. Büyük bir âlim olan babası Selâm'dan birçok şeyle birlikte, Tevrat'ı ve tefsirini de öğrenmişti. Ayrıca, babası, âhir zamanda gelecek peygamberin sıfat ve alâmetleri ile yapacağı işleri de kendisine anlatmış ve, "Eğer o, Harun neslinden gelirse, ona tâbi olurum, yoksa tâbi olmam." demişti. Selâm, Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem henüz Medine'ye gelmeden önce de vefat etmişti. Resûl-i Kibriya Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem Medine'ye gelişini Müslümanlara müjdeleyen Yahudînin sesini Abdullah b. Selâm da işitmiş ve kendisini tutamayarak, "Allahü Ekber!" deyip tekbir getirmişti. Bunu duyan halası, "Allah, seni umduğuna erdirmesin! Vallahi, Musa Peyga

İlimsiz Âlim

İlimsiz Âlim             Zamanın birinde, bir adamla karısı, büyük bir şehrin kenar bir mahallesinde yaşarlarmış. Adamın elinden bir iş gelmezmiş. Kurttan aç, yılandan çıplaklarmış…             Gecelerden bir gece kadın demiş ki: "Ey efendi… Bunca yıldır hangi işe el attınsa eline geldi… Zamanında okumuş yazmış olsaydın; şimdi padişahın has adamı olurdun. Bak, rüya tabir edenlere bile padişah ne ihsanlarda bulunuyor..."             Adam, dayanamamış.             "Hatun" demiş. "Ben cahil bir adamım. Padişah beni ne yapsın? Rızkı veren Allah'tır. Yüce Rabbim hiç deldiği boğazı aç mı koyar?"             Kadın:             "Onu bunu bilmem" demiş. "Yarından tezi yok sen de rüya yorumcusu olacaksın… Tellal çıkıp da padişahın rüya gördüğünü söyler söylemez, hemen sarayın yolunu tutacaksın…"             O sabah tellalın sesiyle sıçrayıp kalkmışlar... Tellal davula üç tokmak vurup, kükrüyormuş:             "Duyduk

Âlim ile Zalim

Âlim ile Zalim Vakti zamanında bir zalim vardır. Adam dizi dizi haksızlıklar etmiş, nice zavallıları acımasız zulmüyle pençesi altında inim inim inletmiştir. Sayısız derecede yoksul ve düşkünlerin ocaklarını söndürmüş ve ettiği zulümleriyle ülkesinde adını azgın zalime çıkarmıştır. İşte bu zalim, bir gün işi icabı etrafında saygı ve sevgiyle anılan Allah bağlısı bir âlime ziyarete gider. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde dünyadan el-etek çekmiş bulunan âlim, kendisini görmesin diye yüzünü örter. Kapıyı açan oğlu zalimin zulmünden korktuğu için, - Kusura bakmayın, babam, çok hasta, ne yaptığını bilmiyor. Her halde farkında olmadan yüzünü örtmüş olacak. Yoksa sizin teşrif ettiğinizi bilseydi hiç yüzünü örter miydi? Babamın namına sizden özür dilerim, der. Bunları tek tek duyan Allah aşığı âlim ortaya atılarak şöyle haykırır: - Oğlum, neden yalan söylüyorsun? Ben hasta masta değilim. Allah'a şükürler olsun hiçbir şeyim yok. Fakat böyle zulmüyle destanlar yazan kötü k

İlim Başka, Âlim Başka; İrfan Başka, Arif Başka...

İlim Başka, Âlim Başka; İrfan Başka, Arif Başka... Ömer Seyfettin’i tanıyanlar derler ki üstat bazen kavramlara takılıp kalırdı. Bir keresinde de ilim, irfan kavramlarına fena takılmıştı. Durup durup "ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka" diyordu. Bu ne demek diye sorulunca da: "Cancağızım Anadolu âlim değildir, lakin ariftir. Bunu size ispat edeceğim" diyordu. Bir gün çalıştığı okula gelip öğretmen arkadaşlarına "Avusturya’dan birkaç vagon şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak" diye haber verdi. Ömer Seyfettin’in İttihat ve Terakki Parti Merkezi’ne sürekli uğradığını bilenler haberin doğruluğundan şüphe bile etmediler. Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok sevindi. O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi verdi Ömer Seyfettin. Hademe: "İnanma beyim yem borusudur o. Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?" deyince Ömer Seyfettin sevinerek öğretmen arkadaşlarına

Paylaşılmayan Mal Mundardır

Paylaşılmayan Mal Mundardır.             Paylaşmanın Hakkını Vermek Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir." (Âl-i İmran, 92) Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 92) Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin arif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibadete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner; ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Mahir elleriyle kapları kalayladığı gibi sözleriyle de insanların ruhunda bir aydınlık, ferahlık sağlarmış. Kalaycı Dede kimden alışveriş ederse, o günün gözde dükkânı o olur, halkta o dükkânı tercih edermiş. Dükkân sahipleriyse, O, dükkâna girince hem âlim bir zatın

Arif Olmak

Arif Olmak Hak dostuna sormuşlar: -Âlim kimdir? -Bildiğini Bilen -Ya arif kimdir? -Bilmediğini bilen…

Temel Bir Gün Ünlü Bir Âlime Sormuş

Temel bir gün ünlü bir âlime sormuş Temel bir gün ünlü bir âlime sormuş. -“Hocam ben namaz kılmam, oruç tutmam; camiye, cumaya gitmem. Rakı, içki, uyuşturucu içerim. Şunu, bunu, (Ne kadar haram, pis şeyler vs. varsa hepsini saymış…) hepsini de yaparım. Ben Cennet’e gider miyim?” Âlim demiş ki; -“Sen Ankara bileti alsan, İstanbul’a mı gidersin, yoksa Ankara’ya mı? Sen gideceğin yolun biletini çoktan almışsın. Eğer Cennet’e gitmek istersen bir an önce tövbe et biletini Cennet biletine değiştir. O zaman Cennete gidersin!

Şükürün Manası Nedir?

Şükürün Manası Nedir? Cüneyd-i Bağdadi "Kuddise Sirruh", henüz çocuk idi. Dayısı Sırrı Sekati hazretleri Onu yanına alıp hacca gitti. Mescid-i haramda dört yüz âlim toplanmış, şükrün tarifini yapıyorlardı. Bir kenara oturup dinlediler. Dört yüz tarif yapıldıysa da, yine de tam tarifi yapılamamıştı. Sırrî Sekati hazretleri, yeğenine; - Kalk Cüneyd, sen de bir tarif yap, dedi. Hazret-i Cüneyd; - Peki, dayıcığım, deyip kalktı. Ve yüksek sesle; - Şükür, Allah’ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri, O'nun emrettiği yerde kullanmaktır, dedi. Âlimler, bu tarifi çok beğenip; - Şükrün manası şimdi tamam oldu, dediler.

Huzurlu Bir Aile Yapısı

Huzurlu Bir Aile Yapısı Değerli dostlar günümüzde boşanmalar, kadın cinayetleri çoğaldı… Refah seviyesi çok yükseldi ama toplumda huzur kalmadı. Âlim bir zatın güzel bir hanımı vardı. Bu hanımın fiziği çok güzeldi ama huyu çok kötüydü. Zenginlik hayalleri içinde yüzüyordu. O beldede görgüsüz zengin bir adam yaşıyordu. O zengin adam âlimin güzel hanımını eş olarak almak istiyordu. Fakat boşanmadan alamıyordu. Araya cadı bir kadın koydu. Cadı kadın adeta âlim zatın hanımının beynini yıkıyordu. Âlimin hanımı: -Olur, ama eşim beni kolay kolay boşamaz ki! Dedi. Cadı kadın hazırlıklıydı. -Sürekli eşini terslersin, en masum isteklerini bile reddedersin, sevmediği yemekleri yaparsın. Hep asık suratlı olur, evdeki eşyaları kırarsın. Sonunda mecbur kalır seni boşar. Sen de zengin adamla evlenirsin! Dedi. Huysuz kadın artık kocasına sert davranıyor, evde çanak çömlek ne varsa kırıyordu. Eve yorgun gelen âlim zat asık suratla karşılanıyor, her gün bir kırık dökük haberiyle yıpratılıyord

Akıl Okulu

Resim
Akıl Okulu    Değerli dostlar eğitim o kadar önemli ki… O’nun önemini anlatmak için kütüphaneler dolusu kitap okusak; bir o kadar da kitap yazsak yine anlatamayız. Size şu hikâyeyi anlatmaya karar verdim.       Bir gün ülkenin küçük kasabalarından olan Yitan'da şöyle bir haber yayılmış:       -Güzel başkentimizde bir “ Akıl Okulu” varmış. Her kim o okula giderse orada akıl öğretiliyormuş. Herkes bu haberi şaşkınlıkla birbirine anlatıyormuş. Kasabanın en zenginlerinden olan bir adam da bu haberi duyunca kahkahalarla gülmeye başlamış:       -Efendim, hayatımda hiç bu kadar komik bir şey duymamıştım. Akılın okulu mu olur? Bir insan akıllıysa akıllıdır. Sonradan akıl kazanılır mı hiç? Olacak şey midir? Bu adam çok zengin olduğu için çocuklarının hiçbirisini okutmamış. Öyle çok parası varmış ki, istese kasabanın tamamını satın alabilirmiş. Fakat çocuklarına devamlı şöyle diyormuş:       -Şükürler olsun çok paramız var. Yine de paramıza para katmalıyız. Ne kadar çok kaza

Huzurlu Bir Aile Yapısı

Huzurlu Bir Aile Yapısı Değerli dostlar günümüzde boşanmalar, kadın cinayetleri çoğaldı… Refah seviyesi çok yükseldi ama toplumda huzur kalmadı. Âlim bir zatın güzel bir hanımı vardı. Bu hanımın fiziği çok güzeldi ama huyu çok kötüydü. Zenginlik hayalleri içinde yüzüyordu. O beldede görgüsüz zengin bir adam yaşıyordu. O zengin adam âlimin güzel hanımını eş olarak almak istiyordu. Fakat boşanmadan alamıyordu. Araya cadı bir kadın koydu. Cadı kadın adeta âlim zatın hanımının beynini yıkıyordu. Âlimin hanımı: -Olur ama eşim beni kolay kolay boşamaz ki! Dedi. Cadı kadın hazırlıklıydı. -Sürekli eşini terslersin, en masum isteklerini bile reddedersin, sevmediği yemekleri yaparsın. Hep asık suratlı olur, evdeki eşyaları kırarsın. Sonunda mecbur kalır seni boşar. Sen de zengin adamla evlenirsin! Dedi. Huysuz kadın artık kocasına sert davranıyor, evde çanak çömlek ne varsa kırıyordu. Eve yorgun gelen âlim zat asık suratla karşılanıyor, her gün bir kırık dökük haberiyle yıpratılıyordu