İlimsiz Âlim


İlimsiz Âlim

            Zamanın birinde, bir adamla karısı, büyük bir şehrin kenar bir mahallesinde yaşarlarmış. Adamın elinden bir iş gelmezmiş. Kurttan aç, yılandan çıplaklarmış…
            Gecelerden bir gece kadın demiş ki: "Ey efendi… Bunca yıldır hangi işe el attınsa eline geldi… Zamanında okumuş yazmış olsaydın; şimdi padişahın has adamı olurdun. Bak, rüya tabir edenlere bile padişah ne ihsanlarda bulunuyor..."
            Adam, dayanamamış.
            "Hatun" demiş. "Ben cahil bir adamım. Padişah beni ne yapsın? Rızkı veren Allah'tır. Yüce Rabbim hiç deldiği boğazı aç mı koyar?"
            Kadın:
            "Onu bunu bilmem" demiş. "Yarından tezi yok sen de rüya yorumcusu olacaksın… Tellal çıkıp da padişahın rüya gördüğünü söyler söylemez, hemen sarayın yolunu tutacaksın…"
            O sabah tellalın sesiyle sıçrayıp kalkmışlar... Tellal davula üç tokmak vurup, kükrüyormuş:
            "Duyduk duymadık demeyin ey ahaliii! Padişahımız bir rüya görmüş. Her kim ki, rüyayı tâbir etmek dilerse saraya gelsin. Duyanlar duymayana iletsiiin!.."
            Adam bir karısına bakmış, bir sokakta haykıran tellala… Düşmüş yola… Şehre girerken biraz soluklanmak, biraz da düşünüp cesaret toplamak için bir taşın üzerine çökmüş… Birden bir ses duymuş… Adam bakmış ki, bir yılan, kendisine sesleniyor… Önce korkmuş, sonra dinlemiş… Yılan:
            "Merhaba yabancı" demiş. "Seni bu kapıdan girerken hiç görmedim… Yoksa rüya tabir etmeye mi gidiyorsun?.."
            "Hee" demiş adam. Yılan ıslık gibi gülmüş: "Fukara ve acemi birine benziyorsun… Yaklaş, yaklaş da sana yardım edeyim ey darda kalmış adam…"
Adamcağız sesini çıkarmadan yılana yaklaşmış. Yılan başlamış konuşmaya:
            "Buradan doğruca saraya git" demiş. "Padişaha de ki, 'Rüyanızda koyun görmüşsünüz. Çevrenizdekiler koyun gibidirler… Sizin çalacağınız ıslığa göre hareket ederler… Bunların iyi bir eğitime ihtiyaçları var.' Buradan geçerken, padişahtan aldığının yarısını bana vereceksin…"
            Adam, yılana teşekkür edip, sarayın yolunu tutmuş… Yılanın dediklerini aynen yapmış.
            Padişah hayretler içinde kalmış…
            "Rüya tabirinize bir diyeceğim yok ama, kimseye anlatmadığım rüyamı nasıl bildiniz efendi?.." demiş.
Padişah sakalını avuçlamış, hayranlıkla bu adama bakmış, bakmış… Ve iki kese altın vermiş.
            Bizimki, sevinçle tutmuş evinin yolunu… Yavaşça yılanın bulunduğu göçüğe gitmiş. Bir kese altını göçüğün içine atarak yola koyulmuş… Eve geldiğinde de altın dolu keseyi atmış hanımının eteğine, kadının somurtuk yüzü dönmüş bal peteğine…
            Bir süre bu altınları harcayarak güzel bir hayat sürmüşler… Akarsu yüzünde saman durur mu? Gel zaman, git zaman, paralar suyunu çekmiş… Hazıra dağ dayanmaz… Kolay kazanılırsa, kolay gider… Ama padişah bir rüya daha görmüş…
            Adam düşmüş yola… Şehre girerken göçüğe yaklaşmış. Başlamış yalvarmaya:
            "Aman yılan kardeş, yaman yılan kardeş… Bir rüya daha görmüş padişah… Rızkı veren Allah ama, sebebi de inkar etmek günah… Çıkar şuracıktan başını, sevindir kardeşini…"
            Yılanın başı görünmüş:
"Merhaba dostum" demiş… "Sen sözüne sadık biriymişsin. Sana yardım etmek görevim… Yine aynı şartlarla, sana yardım edeceğim…"
            Yılan, padişahın gördüğü rüya ile tabirini bir güzel anlatmış…
Bizimki yola düşmüş… Onu hemen padişahın huzuruna çıkarmışlar. Padişahı hürmetle selamlayan adam, bilgiç bilgiç başlamış konuşmaya:
            "Sevgili padişahım... Rüyanda, dişleri kanlı kurt görmüşsün... Kurt canavardır... Adamlarınız kurt gibi düşünmeye başlamışlar... Birbirlerini parçalamak, yemek ve zarar vermek istiyorlar..."
            Padişah, bizim sahte yorumcuya tam on kese altın vermiş... Altınlarını alan adam, sevinçle evinin yolunu tutmuş. Doğruca yılanın bulunduğu yere gelmiş. Yılan, duvarın göçüğünde bekliyormuş...
            "Geldin mi?" diye gülmüş. "On kese altın almışsın. Beşini şu deliğe atıver de git..."
            Adam, sözde keselerden beşini ayırmak için altınları yere koymuş ve yerden kaptığı irice bir taşı, yılanın kafasına fırlatmış... Yılan, atak davranıp, başını delikten içeri çekmiş... Adamın attığı taş boşa gitmiş ama aklı da başına gelmiş... Yaptığına pişman olmuş... Ama neye yarar? Oturmuş başlamış ağlayıp yalvarmaya. O kadar yalvarmış ki, sonunda yılan başını delikten çıkarmış...
            "Üzülme dostum" demiş. Sana bir nasihatim olacak ve bir daha da beni göremeyeceksin... Şimdi beni iyi dinle..."
            Yılan, adamın daha önce deliğe attığı altınları çıkarmış ve demiş ki:
            "Birine dost diyeceksen, sözün yalan olmasın. Zamanında zulüm görmeyen kolay kolay zalim olmaz... İlimsiz âlim olmaz... Taşıma suyla değirmen dönmez. Yaslandığın en sağlam duvar bile bir gün yıkılır. Çıktığın merdiven ne kadar dik olsa, bir gün oraya da çıkılır... Al, bu verdiğin de senin olsun. Lakin aklını başına topla... Bilmediğin şeyde bilir görünme. Yarından ötesine uzanmayan gaye, gaye değildir... Beni dinlersen şu altınlarını da al ve bu şehirden git. Ticaretten anlarsan, sana sermaye olur. Aza kanaat etmezsen, çoğu bulamazsın. Vermeye razı olmazsan, asla alamazsın. Emeğini harca, alın terine acıma. Helal kazan, helal ye... Bana bir daha güvenme. Elveda dostum..."
            Bizim ilimsiz âlim, altınlarını ve altın değerindeki öğütlerini almış, bir başka şehre giderek, bu altınları sermaye yapmış ve ölünceye kadar mutlu ve dürüst bir hayat sürmüş...

Hazırlayan: Betül Bozali



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)