Kayıtlar

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

Bir derviş, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır: “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir. “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine: “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara tevazuyu öğretmek, onları kibirden kurtarmaktır. Se

Tövbeye Gel Tövbeye

  Dünya’ya mağrur kişi, Tövbeye gel tövbeye! Uçmadan ömrün kuşu, Tövbeye gel tövbeye!   Ey halk içinde ulu, Olmuş nefsinin kulu, İşit hey yaman havli, Tövbeye gel tövbeye!   Sakalına baka bak, Kara iken oldu ak, Dünya sana kurdu fak, Tövbeye gel tövbeye!   Ulu kıyamet kopa, Düz ola dere tepe, Niceler yoldan sapa, Tövbeye gel tövbeye!   Kaça gide can kuşu, Kuru kala ten dahi, Yunus Emre sen dahi, Tövbeye gel tövbeye!   Yunus Emre Kuddise Sirrûh   Dünya’ya mağrur kişi, Tövbeye gel tövbeye! Uçmadan ömrün kuşu, Tövbeye gel tövbeye!   Ey halk içinde ulu, Olmuş nefsinin kulu, İşit hey yaman havli, Tövbeye gel tövbeye!   Sakalına baka bak, Kara iken oldu ak, Dünya sana kurdu fak, Tövbeye gel tövbeye!   Ulu kıyamet kopa, Düz ola dere tepe, Niceler yoldan sapa, Tövbeye gel tövbeye!   Kaça gide can kuşu, Kuru kala ten dahi, Yunus Emre sen dahi, Tövbeye gel tövbeye!   Yunus Emre Kuddise Sir

Müminin Ölümü 2

Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Medineli arkadaşlarından birinin başucunda, onun son nefeslerini verişini takip etmektedir, ümmetine karşı şefkatle dolu olan kalbi çok hüzünlüdür Hz. Azrail Aleyhisselâm”a. “Ey melek benim arkadaşıma yumuşak davran, çünkü o bir mümindir!” Ölüm meleği cevap verir: “Ey Nebi sen rahat ol gözün aydın bulunsun ben bütün müminlere yumuşak davranırım.” Herhangi biri ölürken, muhakkak ona beraber oturmakta olduğu meclis arkadaşları, eğer o arkadaşları oyun eğlence ahalisi iseler oyun halkı olarak, eğer onlar zikir topluluğu iseler, zikir topluluğu olarak kendisine gösterilir. Ölüme doğru ilk adımını atarken baştan sona bütün hayatı ile yüzleştirilir. Ölmekte olan kişinin yanında Kuran okunuyor olması bu sıkıntısını hafifletecektir. En büyük kolaylaştırıcıları ise Kuran ve sünnete uygun yaşanmış ihlaslı bir ömürdür. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hadisinin işaret ettiği gibi yaşarken dine sahip çıkıp maddi, manevi himmet ettiyse

Ölümü Sevmek

  Ölümü Sevmek   Ölüm güzel şey, budur perde arkasından haber; Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!   Yazıma Necip Fazıl’ın bu güzel sözleriyle başlamak istedim. Bütün hak dostları ölümü güzel görmüşlerdir. Çünkü ölüm yüce Allah’ımıza kavuşmaktır. Kafesteki kuşun kafesten kurtulup özgürlüğe ulaşması gibi ölümle ruh da beden kafesinden kurtulup özgürlüğüne, geldiğimiz aleme uçacaktır. Bir hak dostu talebesine sordu: Bir dakika sonra öleceğini bilsen ne yapardın? Hemen kelimeyi tevhit getirir, salavat getirir, sürekli Allah’ü Teâlâ’yı zikrederdim. Peki, bir saat sonra öleceğini bilseydin? Saydıklarıma ek olarak hemen abdest alır çevremdekilerle helalleşir, borçlarımı öder, malımı Allah’ü Teâlâ için dağıtırdım. Son dakika gelince namaza dururdum. Peki, bir hafta sonra öleceğini bilseydin? Günah işlememeye çalışır, boş söz konuşmazdım. Ailemden başlayarak Kuran ve sünnetin emirlerini duyurur, kötülükten insanları uzak durmaya çağırırdım ve hak dostlarının dua

Dünyaya Geliş Sebebimiz

  Dünyaya Geliş Sebebimiz   Allah’ü Teâlâ ruhları yarattığında sordu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” İlk tasdik eden sevgili peygamberimizin ruhu oldu. Ondan sonra diğer ruhlar da: “Evet sen bizim Rabbimizsin” dediler. Allah’ü Teâlâ da bizlerin sözümüzde ne kadar sadık olduğumuzu sınamak için belirli bir süre için bu imtihan dünyasına gönderir. Bakalım bana verdikleri sözde durup bana itaat ve kulluk edecekler mi yoksa dünyalıkla meşgul olup nefislerine mi uyacaklar. Kısacık bir dünya hayatımız var ve her anımızda imtihandayız. İnşaallah’ü Teâlâ itaat edenlerden oluruz ve sonsuz cennet hayatını kazanırız. Hiç kimse ameliyle cenneti hak edemeyecektir. Cennet Allah’ü Teâlâ’nın itaatkâr kullarına bir ikramı olacaktır. Bizim yaptığımız ibadetler bu dünya nimetlerinin karşılığı bile olamaz. Allah’ü Teâlâ bize her an ikram etmekte. Allah’ın üzerimizde o kadar çok nimetleri var ki saymakla bitiremeyiz. En büyük ikramı da cennet ve cemali olacak. Cennetlikler cennete girdikleri va

Muhabbetle Bakmak

  Büyük âlim ve velilerden Fahreddin-i Razi Rahmetullahi Aleyh hazretleri Bir gün, birkaç sevdiğiyle bir araya gelmişti. Onlara bir müddet muhabbetle baktıktan sonra; “- Şu anda çok sevinçliyim!”, buyurdu. “- Neden efendim?” Dediler. “- Size sevgiyle baktım. Günahlarım af oldu, onun için sevinçliyim.” “- Bir mümin, bir müminin yüzüne “Allah’ü Teâlâ için” sevgiyle bakarsa, Cenab-ı Hak onun bütün günahlarını affediyor!" buyurdu. Sonra şunu anlattı: Mahşerde, güneş bir mızrak boyu alçalacak. Herkes buram buram ter dökerken, bir grup insanlar, Arş-ı âlâ altında gölgelenecekler. Mahşer halkı meleklere soracak: “- Bunlar Peygamber midir?” “- Hayır”, diyecekler. “- Evliya mıdır?” “- Hayır!” “- Ya kimdir bunlar?” “- Bunlar, ahir zaman ümmetinden olup, birbirlerini Allah’ü Teâlâ için seven Müslümanlardır!” Şöyle bitirdi: “-Allah’ü Teâlâ için olan sevgide birlik vardır, bereket vardır, kuvvet vardır, başarı vardır, her iyilik vardır!” Sohbetin sonunda;

Yalan Haberlere Rağbet Var… Ama Gerçeklere…

  Adamın biri çıkıyor: “- Yağ stokları bitti, zam gelecek!” diyor. Millet marketlere koşuyor yağları kapışıyor fiyatları 2-3 katına çıkarıyor. Adamın biri: “- Bu gece deprem olacak!” diyor. Herkes evlerden kaçıyor. Allah’ü Teâlâ ve Rasûlü: “- Ölüm var! Kabir var! Kıyamet var! Son durak ya Cennet ya Cehennem!” Buyuruyor. Çok az kişi hariç, kimse kılını kıpırdatmıyor. Ahlâksızlık, cinayetler, yalancılık, dolandırıcılık, içki, zina… Aldı başını gidiyor…   Ya Rabbi! Bizleri, bir an bile Rabbini unutmayan, Rasûlünün sünnetlerini hakkıyla yaşayan, ölümü unutmayan ve hazırlıklı olan uyanık kullarından eyle!

Şeytan Yenik Düşünceye Kadar…

  Biri, Hz. Ali Radiyallahü Anh'a sorar: “- Günah işledim, ne yapayım?” Hz. Ali Radiyallahü Anh: “- Tövbe et!”, der. O zat: “- Tövbe ettim, yine günah işledim!”, deyince; Hz. Ali Radiyallahü Anh: “- Yine tevbe et!”, der. O zat sorar: “- Ne zamana kadar tövbe edeyim?” Hz. Ali Radiyallahü Anh: “- Şeytan yenik düşünceye, senden ümidini kesinceye kadar tövbe et!”.

Gayret ve Cihad Ruhu…

84 yaşındaki Ebû Eyyûb el-Ensârî Radiyallahü Anh Hazretlerinin İstanbul’da ne işi vardı? Ölmeden önce daha çok cihad ederek; Allah’ü Teâlânın yüce adını; yeryüzünün her noktasına, her insana ulaştırmak; Hakkı hakim kılmak… İslâmiyet’in nurlarını her kula yaymak, yaşatmak Cennetteki derecesini yükseltmek … Allah’ü Teâlâ bizlere de Eyyûbi El Ensari Radiyallahü Anh Hazretlerindeki gayret ve cihad ruhunu versin! Allahümme âmîn!

Osmanlı Devleti Nasıl Yıktırıldı? -1-

  Bir gece, İstanbul’daki, İngiliz sefiri, Londra’ya tarihî mektubunu yolladı. “-Buldum! Buldum... Osmanlı ordularının ilerleme sebebini buldum. Onları durdurmanın yolunu buldum!” diyor. Şöyle yazıyordu: “- Osmanlılar ele geçirdikleri her yerde din, ırk farkı gözetmeksizin, seçtikleri çocukların zekâlarını ölçüyor, ileri zekâlıları ayırarak, medreselerde okutup, İslâm terbiyesi ile yetiştiriyorlar. Bunlar arasından da seçtiklerine, saraydaki “ENDERUN” denilen yüksekokulda, o zamanın en ileri bilgilerini veriyorlar. İşte, Osmanlı siyaset adamları, başkumandanları, böyle seçilen, yetiştirilen keskin zekâlı şahsiyetlerdir. Sokullular, Köprülüler, böyle yetişmiştir. Osmanlı akınlarını durdurmak, Hristiyanlığı kurtarmak için biricik çare, Enderun mekteplerini ve medreseleri dağıtmak, onları içerden yıkmaktır”. Bu mektuptan sonra, İngiltere’de (Müstemlekeler nezareti) kuruldu. Burada yetiştirilen casuslar ve Hristiyan misyonerleri ve masonlar, yalan propaganda ve yaldızlı vadelerle

Ne Kadar Malım Mülküm Çok Olsa da…

    Hasan efendi adıyla meşhur bir ihtiyar vardı. Yaratılış gayesini iyi bilirdi. Ömrünü dinine hizmet etmekle geçirmişti. Mum dibine ışık vermez misali oğluna ne kadar nasihat etmişse de oğlu söz dinlememişti. Ölüm döşeğindeyken oğlunu çağırıp der ki: “- Oğlum bugüne kadar hiç bir nasihatimi dinlemedin. Son bir arzum var onu bari yerine getir!” Oğlu merakla sorar: “- Son arzun nedir baba?” Ben ölünce yıkandıktan sonra daha kefenlenmeden hocadan müsaade iste babamın vasiyeti var de ayaklarıma çorap giydir? “- Baş üstüne babacığım. Bir çift çorabın ne kıymeti var. Söz veriyorum vasiyetini yerine getireceğim.” İhtiyar baba sevdiği bir arkadaşını da çağırıp ona der ki: “- Bu mektubu ben ölüp defnedildikten sonra oğluma vermeni rica ediyorum.” Arkadaşı kabul ederek mektubu alır. Gün gelir ihtiyar Hasan Efendi fâni dünyadan baki âleme göç etmek üzere vefat eder. Meyyit yıkanıp kefenleneceği zaman oğlu elinde bir çift çorapla gelir. Hoca efendiye babasının vasiyetini an