Kayıtlar

O Erler ki...

O Erler ki...   O erler ki gönül fezasındalar, Toprakta sürünme edasındalar. Yıldızları tesbih, tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar.   Günü her dem dolup, her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Her rengin silici aşk ötesi renk; O rengi kavuran beyzasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar.   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Sor Bakalım Nefsine!

  Sor Bakalım Nefsine!   Sor bakalım nefsine! Bugün Allah’ü Teâlâ için ne yaptın? Belki nefsine, belki dünyaya taptın? Biz niyetlerimizi düzeltelim ki Allah'ü Teâlâ da halimizi düzeltsin! Güne bir selâ düşer; toprağa cansız bir beden ! Ömür dediğin nedir ki? Bir kundak bir beyaz kefen ... “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!” “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'ü Teâlâ’ya aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz! Uyanıver ölüm uyandırmadan… Allah’ü Teâlâ’ya ulaştıracak, dostlar edinelim! Rabbimiz her anımızı; şuurlu yaşayanlardan eylesin!

Önce Kendi Nefsine Nasihat Et!

  Önce Kendi Nefsine Nasihat Et! Vehbi Tülek "Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennemden biri, seni beklemektedir!" Muhammed bin Alî Nîşâbûrî hazretleri Şâfiî fıkıh âlimidir. Nîşâbur ve Rey’den başka Bağdat, Kûfe, Basra, Hicaz, Kahire, Halep ve Şam’a ilim yolculukları yaparak zamanının önde gelen âlimlerinden ders aldı. Memleketine dönerek talebe yetiştirdi. 384 (m. 994)’de Nîşâbur’da vefat etti. Bir dersinde buyurdu ki: Nefis yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur ve hep tembellik etmek ve şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefislerimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan, doğru yola çevirmeyi emir buyuruyor. Bu vazîfemizi başarabilmek için, onu bâzen okşamamız, bâzen zorlamamız ve bâzen söz ile, bâzen de iş ile, idare etmemiz lâzımdır. Çünkü, nefis, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna kavuşmakta iken rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saadete kavuşmasına mâni olan en büyük perde, g

Ömür Dediğin Nedir ki Gülüm?

  Ömür Dediğin Nedir ki Gülüm?   Kundakla kefen arasında geçen zaman Gelirken ana karnından çıkarsın, Şaplatırlar silleyi ağlarsın tepe üstü Toplanırlar etrafında sevinir herkes Arkasından emeklersin, yürürsün Sonra bin bir eziyet çile çekersin Sanırsın ki yaşadım hayatı   Gün gelir Azrail çöker yakana, alır canını Sarıp sarmalarlar üçbeş metrelik beze Ağlaşırlar, ağıt yakarlar etrafında Koyarlar bir metrelik toprağa   Geldiğinde ağlamışsın, gittiğinde ağlatmışsın İşte ömür dediğin budur gülüm   İki beyaz arasına sıkışıp geçen bir zaman Gelirken beyazlar içindesin kundaklamışlar Giderken de beyazlar içindesin kefenlemişler   Dinçer Demirel

Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

  Yâ Rabbî! Bana İlim Ver

Küfrân-ı Nîmet

Küfrân-ı Nîmet Niçin küfrân eder insân, Hudâ ni’met verir iken, Utanmayıp eder isyân, kamûyu ol görür iken. Beher an hamdü şükretmez, dahî ihsânı fikretmez, Hergün Hakkı zikretmez, bedende cân durur iken? KÜFRÂN-I NÎMET: Nîmete nankörlük etmek. Nîmeti kullanırken, nîmetin sâhibini unutmak. Allahü teâlâya verdiği nîmet ile âsî olmak yâni nîmeti yerinde kullanmamak. İslâm dîninin emir ve yasaklarına uymak şükür, uymamak küfrân-ı nîmettir. (İmâm-ı Rabbânî rahmetullahi aleyh) Büyük bir nimet olan malı israf, Allahü teâlânın nimetine kıymet vermemek, nimeti elden kaçırmak, küfran-ı nimet, yani şükretmemek olur. İnsanın düşünmesi ve Allahü teâlâdan aralıksız olarak kendisine gelen nîmetleri görmesi, bilmesi ve bunun netîcesi olarak da, şükrü kendine vâcib bilmesi lâzımdır. Nîmetler bu yolla artar. Ancak insanların çoğu kendini nîmet içinde gördükleri hâlde küfrân-ı nîmette bulunurlar. Nitekim Allahü teâlâ bundan haber veriyor ve Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Biz insana (sağlık ve genişlik gibi)

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!

Müslümanlar Ne Zaman Uyanacak!   Ali Hayri Çelik Ramazan ayının yarısını aşmış bulunuyoruz. Ramazan ayı Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği, unutulan kardeşliği, evrensel ümmet bilincini inşa etmesi gerekirken; İslam dünyasında Ramazanın bu diriltici ruhunu görmemiz şöyle dursun, Müslümanların vurdumduymazlığı, birbirlerine karşı düşmanca sinsi planları kurmaları ve bize merhamet yükleyen Ramazan ayında tekbirlerle Müslümanları katletmeleri bizleri kahrediyor. Müslümanlar emperyalistlerin oyuncağı olmuş, Haçlıların ve Siyonistlerin belirlediği planlar çerçevesinde onursuzca bir hayata mahkûm ediliyor. Gündemlerimizi onlar belirliyor, hangi pencereden bakmamız gerektiğini onlar öğretiyorlar. Bizi basit ve sığ küçük siyasetin basit hesaplarını yapmaya ve bunu da güya bizim için büyük davanın parçası kabul ettiriyorlar. Güç ve kuvvetin yalnızca Allah'a ait olduğunu, onun dışında hiçbir güce boyun eğmemiz gerektiği bilincini kazandıran Kur'an-ı Kerimle yürüyen sa

Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş

  Hırsızlıkla Suçlanan Gemideki Derviş   Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı. Gemi suların üzerinde akıp giderken, bir ara gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, bulamadılar; biri de o dervişi gösterdi. Ve: “- Şu uyuyan fakiri arayalım.” dedi. Para sahibi, derdinden dolayı, yok yere onu uyandırdı. O masum dervişe itham dolu bakışlarla: “-Bu gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradık; bulamadık. Sıra sende! Hırkanı çıkar, soyun da halkın şüphesi kalmasın!” Dedi. Derviş: “- Ya Rabbi! Masum kulunu suçlu buluyorlar, halimi Sana arz ediyorum! Diyerek Hakk’a iltica etti. Gemidekiler, dervişe gönül kırıcı bir şekilde davranmışlardı. O temiz gönlün sahibi, yani Hak Teâlâ ise, onun kırılmasına razı olmadığından, balıklara emretti ve o anda denizin her tarafından sayısız balık başını çıkardı. Her birinin ağzında, çok kıymetli iri bir inci vardı. Her biri

Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı

  Medeniyetin İnce Çizgisi: Hat Sanatı   “Sen çalış, sîneye sığmaz deme, âsâr-ı ulûm, Bir küçük âyinede aks-ı semâ zâhir olur.” Mehmed Akif Ersoy   Altından çizgiler koyu yeşil zemin üzerinde nazlı nazlı ve âhenk içinde dans ediyor sanki sınırları yokmuş gibi… Ihlamur ağacından kasnağını aşıp ilâhî bir vecd ile Ayasofya kubbesini dört dönecekmiş gibi… Lafzatullah’ı, muazzam terkîbi ile bütün dünyâya haykıracakmış gibi…   Nizâmı, endâzesi, noktalama hesaplarıyla kusursuz, ecdâdın en güzeline ulaşma çabası ile ilmek ilmek işlediği medeniyetin tek bir bakışta tezâhürü… Asırlara meydan okuyan Ayasofya Câmii’nde Kazasker Mustafa İzzet Efendi imzâlı, Allah lafzının da içinde bulunduğu levhalar hat sanatının en değerli örneklerindendir.   Levhalar, 7,5 metre çapında dünyânın sanat eseri kategorisindeki ilk celî yazısı olarak kabûl edilmektedir. Zerendud tekniğinde, altın uygulanarak hazırlanan yazının kalem ağzı genişliği 35 santimdir. Takım hâlinde yazılan Hulefâ-i Râşidî

Bir Tehassür

  Bir Tehassür   Âşıkım Kur’ân’ına ey girdigâr, Ver bu yolda aşkıma cây-ı karâr!   Lutfedip bu aşkıma kandır beni, Hizmetinde dâim eyle bendeni!   Rûhuma sindir kelâm-ı hikmetin, Anda fer bulsun hitâb-ı izzetin!   Kaplasın feyzin ilâhi cismimi, Defter-i ebrâra yazdır ismimi!   Yâ ilâhi fâriğ etme Kur’ân’dan, Son nefeste sen ayırma îmandan!   Üstâd Kemal Batanay

Şükürler Olsun

  Şükürler Olsun   Yaşlı kadın oldukça dini bütün bir insanmış. Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş. “- Allah’ım bize verdiklerin için sana şükürler olsun!” Ve ardından her seferinde de yan komşusunun sesi duyulurmuş: “- Allah’ü Teâlâ yok kadın! Allah’ü Teâlâ yok!” Yaşlı teyze ne kadar sinirlense de yine her sabah dua edermiş. Öteki komşu da inadından her seferinde ona öyle bağırırmış.   Neyse...   Bir akşam, komşusu yaşlı teyzeye bir oyun etmeye kalkmış… Markete gidip bir sürü meyve sebze ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı teyzenin kapısının önüne bırakmış...        Ertesi sabah teyze kapıyı açıp da yiyecekleri görünce çok şaşırmış ve sevinçle bağırmış:        “- Sana şükürler olsun Allah’ım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler olsun!” Ve ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş: “- Allah’ü Teâlâ yok kadın; Allah’ü Teâlâ yok! O yiyecekleri ben aldım!” Yaşlı teyze hiç istifini bozmamış: “- Yüce Allah’

Dua

  Dua   Dünyaca ünlü Türk cerrahı Dr. Mehmet Öz; “Dua etmek insani iyileştirir. Ben inançlı biriyim. Her ameliyatımda mutlaka dua ederim. Bence duanın meditasyon, şifa gibi, iyileştirici özelliği var. Ameliyat sonrası hastalarıma da mutlaka dua ettiriyorum. Bunun sağlıklarına çabuk kavuşmalarında müthiş bir etkisi var!” diyor.   Dindar insanların kalp hastalığı ve kanserden ölme ihtimali yüzde 40 daha az. Dindarlar daha seyrek depresyon yaşıyor, depresyona girince de daha çabuk düzeliyorlar. Güne dua etmekle başlamak, tansiyonun düşmesine yardımcı oluyor.   Müslümanların bu zor günlerinde dua silahımızı kuşanalım. Bir dua edelim. Yürekten âmînler arasında bir dua. Sonra yalvaralım o mühür sahibine. Ve O'ndan yardım isteyelim.   Bir selâm verelim. Bir salâvat getirelim… Ve ne yaparsak yapalım Allah’ü Teâlâ için yapalım. Bir gül yetiştirelim. Bir Bilâl olalım ve göğsümüzde taş yeşertelim… Bir Sümeyye olalım ve kalbimizde ağırlayalım acımasız mızrakları.   Ellerimi

Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim (Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye)

  Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim    Bir gün çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle manava girer. Dükkân sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. “- Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu…” söyler. Manav ona ters bir şekilde bakarak; derhal dükkânını terk etmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek: “- Lütfen efendim!” der. “Paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim!” Manav: “- Kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını…” söyler.        O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçeriye girerek manava yaklaşır ve: “- Ben o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.” Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve: “- Bir alışveriş listen var mıydı?” Diye

En Güzel Dua

  En Güzel Dua   Bir baba ile oğul oltalarını göl kenarına atıp otele döndüler. Bir saat sonra gittiklerinde oltaya dört beş balığın takıldığını gördüler. Çocuk: “- Ben balıkların oltaya takılacaklarını biliyordum!”, dedi. Babası sordu: “- Nereden biliyordun?” “- Dua ettim de onun için!”, dedi çocuk. Cevaptan babası hoşnuttu. Oltayı yeniden hazırladılar, ikisi de hallerinden memnun öğle yemeği yemek için otele döndüler. Yemekten sonra göle gittiler. Yine birkaç balık yakalanmıştı. Çocuk: “- Böyle olacağını biliyordum!”, dedi. , “- Nereden biliyordun?”             “- Dua ettim de onun için!”             Baba oğul oltayı tekrar göle attı ve otele gittiler.             Yatmadan önce, göle gidip oltaya baktıklarında bu defa bir tek balığın bile oltaya takılmadığını gördüler.             Çocuk yine ama bu kez:             “- Ben oltaya balık gelmeyeceğini biliyordum!”, dedi.             Babası gelecek cevabı tahmin eder gibi sordu:             “- Nerede