Kayıtlar

Müminler Arasında Sevgi

Müminler Arasında Sevgi Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırınız." (Müslim, İman 93.) Hadisten Öğrendiklerimiz 1. İman Cennetin anahtarıdır. Cennete mü'min olanlardan başkası giremeyecektir. Her pey¬gamberin ümmeti içinde mü'min olup, cennete girecekler vardır. Ancak İslâm'dan sonra diğer dinlerin hükmü ortadan kalkmıştır. 2. Sevgi iman’ın temelidir. Mü'minlerin birbirlerini sevmeleri dînî bir mecburiyettir. Karşılıklı sevgi gerçekleşmeden kâmil mü'min olunamaz. 3. Sevgi, kuru bir sözden ibaret değildir. O, kişiye yerine getirilmesi gereken bir takım sorumluluklar yükler. 4. Müminler arasında sevginin yayılması için çalışmak gerekir. 5. Sevginin yayılmasının birçok yolu vardır.

İmanın Tadını Taddıran Üç Özellik

İmanın Tadını Taddıran Üç Özellik Enes İbni Malik Radıyallahu Anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek." (Buhârî, Îmân 9, 14; Müslim, Îmân 67.) Hadisten Öğrendiklerimiz 1- İmanın tadını çıkarabilmek için Allah ve Rasûlünü her şeyden fazla sevmek, sevdiklerini Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek ve böylesi bir bilinç içinde olmak gerek¬mektedir. 2- Bir kimseyi Allah için sevmek, onu karşılıksız sevmek demektir. 3- Küfre dönmesi için karşılaştığı baskılara direnen kimse, böyle davranmayandan daha üstündür.

Lüksten Uzak Bir Hayat Yaşamak

Lüksten Uzak Bir Hayat Yaşamak Hazret-i Ömer Radıyallâhu Anh’ın halîfeliği zamanında, Sûriye, Filistin, Mısır gibi beldeler fethedilmiş ve İran toprakları, baştanbaşa İslâm devletinin sınırlarına dâhil olmuştu. Bizans ve İran’ın zengin hazineleri Beytüʼl-mâlʼe akmaya başlamış, mü’minlerin refah seviyesi iyice yükselmişti. Fakat mü’minlerin emîri Hazret-i Ömer, devletin ihtişâmına, Beytü’l-mâlʼin zenginliğine ve ulaşılan refah seviyesine tamamen müstağnî bir gönül zirvesinde, yamalı elbisesiyle hutbe okuyordu. Bâzen borçlanıyor, sıkıntı içinde hayatını idâme ettiriyordu. Çünkü o, hazineden ancak kifâyet miktarı bir tahsisât almayı kabul ediyor ve bununla da zor geçiniyordu. Ashâbın ileri gelenleri, onun bu hâline daha fazla dayanamadılar. Halîfenin nafakasını artırmayı düşündüler. Fakat bunu teklif etmekten çekindikleri için Hazret-i Ömer’in kızı ve Allah Resûlü Sallâllâhu Aleyhi Vesellem’in zevcesi Hazret-i Hafsa Radıyallâhu Anhâ Vâlidemiz’e başvurdular. İsimlerini vermey

İman ve İslâm Hadis-i Şerif

İman ve İslâm Hadis-i Şerif Ömer İbnü'l - Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamberin yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini peygam¬berin dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve; “- Ey Muhammed, bana İslâm'ı anlat!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “- İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, Ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kabe'yi ziyaret (hac) etmendir" buyurdu. Adam: “- Doğru söyledin!” dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam: “- Şimdi de imanı anlat bana!”, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "- Allah'a, melekle

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler İstanbul'un manevî sultânı, halk arasında “Eyyûb Sultân” diye meşhûr olan Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî Radıyallahü Anh, bir gün Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip dedi ki: “Ya Resûlallah! Bana öyle az ve öz bir nasîhat et ki, onu hem kafamda tutabileyim, hem de onunla amel edebileyim.” Peygamber efendimiz Aleyhisselâm Buyurdular ki: 01-   Halkın elinde olanlara göz dikme ve onlardan ümidini kes. Bu, zenginliğin ta kendisidir. 02-   Tamahtan sakın. Zira tamah peşinen fakirliktir. 03-   Namazı öyle kıl ki, sanki bu senin en son namazındır ve artık diri kalıp da diğer namazı kılamayacaksın. 04-   Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın. 05-   Kendin için istediğin (arzu ettiğin, sevdiğin) şeyi din kardeşin için de iste (arzu et, sev).”

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın!

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın! Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda pa paz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "- İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın!" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. "- Kaç paraysa veririz?" diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş Ermeni'ye: "- Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helâli hoş olsun! Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümümü?" Demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş.

Abdullah Harrâz Rahmetullahi Teâlâ Aleyh Buyurdular ki:

Abdullah Harrâz Rahmetullahi Teâlâ Aleyh Buyurdular ki: ·      “Dünyâya gelen bir canlı Allahü teâlâdan ümid ettiği şeye kavuşunca hayâtını vermiş ne ehemmiyeti var?” ·      “Bizim yolumuz fütüvvettir (cömertliktir). Yâni kimseden bir şey istemek değildir.” ·      “Kulların en aşağısı, namazını ve tesbîhini kendi gözünde büyülten, yaptığı ibâdetler sebebiyle, Allahü teâlâ katında kıymeti olduğunu zanneden kimsedir. Eğer Allahü teâlânın ihsânı ve rahmeti olmasaydı, peygamberlerin (aleyhimüsselâm) işlerinin bile ne kadar zor olduğu görülürdü. Nasıl böyle olmasın. Peygamberlerin en üstünü ve Allahü teâlâya en yakın olan Resûlullah efendimiz bile, Allahü teâlânın rahmetinin kendisini örttüğünü buyurmuşlardır.” ·      “Kulluğun en güzeli, kulun Allahü teâlânın verdiği nîmetler karşısında, şükürden âciz olduğunu bilmesidir.” ·      “Sabrın alâmeti şikâyeti terk, musîbet ve sıkıntıları gizlemektir.” ·      “Açlık zâhidlerin, dünyaya düşkün olmayanların; zikir âriflerin gıdâsıd

Nasıl Namaz Kılarsın?

Resim
Nasıl Namaz Kılarsın? Birisi Hâtim-i Esâm Rahmetullahi Aleyh’e; “Nasıl namaz kılarsın?” diye sordu. O da şöyle buyurdu: “Namaz vakti gelince temiz bir kalp ile niyet ederek abdest alırım. Abdest uzuvlarımı yıkar, kalben de tövbe ederim!” “Sonra câmiye giderim. Mescid-i Harâm’ı gözümün önüne getirir, Makâm-ı İbrâhim’i iki kaş arasında tutar, Cennet’i sağımda, Cehennem’i solumda, sıratı ayaklarımın altında, can alıcı meleği arkamda düşünür, Kalbimi Allah’ü Teâlâ’ya ısmarlar, sonra ta’zîmle Allah’ü ekber der, hürmetle kıyam, heybetle kırâat, tevâzuyla rükû, tazarru ile (kendini alçaltarak) secde, hilm ile cülus (tehıyyattaki oturuş), şükürle selâmı yerine getiririm. Benim namazım böyledir.”

Dertlerin, Belaların Gitmesi İçin...

Dertlerin, Belaların Gitmesi İçin... ·      İstiğfar, insanı her murada, afiyete kavuşturur. Şifa için; tövbe etmeli, istiğfarı çok okumalı. ·      Molla Ca’fer hazretleri bir dersinde şunları anlattı: ·      Günah işleyince, hemen [kalb ile] tövbe ve [dil ile] istiğfar etmelidir! Kalbe gelen her sıkıntı ve karartı; tevbe, istiğfar ve pişmanlık ile ve Allahü teâlâya sığınarak kolayca giderilebilir. ·      Fakat, bu alçak dünya için gelen karartı, leke, kalbi büsbütün karartır. Bunu temizlemek çok güç olur. “Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır!” hadis-i şerifi bunu göstermektedir. ·      Hazret-i Ali (radıyallahu anh) buyuruyor ki: Ebu Bekir Radıyallahü Anh doğru sözlüdür. Ondan işittim ki, Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem “Günah işleyen biri, pişman olur, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse, Allahü teâlâ, o günahı elbette affeder. Çünkü Allahü teâlâ, Nisa sûresi yüz onuncu âyetinde: ‘Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, A

Yüreklere dokunan sözler

Resim

Çocuklar Cennet’in Çiçekleridir

Çocuklar Cennet’in Çiçekleridir Bugün sınıfta öğretmenimiz cenneti anlattı bize ve çocukların cennet çiçekleri olduklarını. Peygamber efendimiz öyle söylemiş: "Çocuklar cennetin çiçekleridir!" demiş. Okul çıkışı sizin için topladığım, hani o çok sevdiğiniz, rengârenk, mis kokulu çiçeklerle gelecektim yanınıza koşa koşa. Gelemedim! Son bir kez daha sarılıp öpemedim, koklayamadım sizi. Küçük adımlarım yetm edi bombalardan kaçmaya, nefesim yetmedi. Canım annem, canım babam! Sakın üzülmeyin! Belki elimde çiçeklerle gelemedim size ama… Ben şimdi sizi cennette Peygamber efendimizin söylediği gibi cennetin bir çiçeği olarak bekliyorum. Sizin çiçeğiniz olarak bekliyorum. Yine birbirimize sarılıp doya doya koklaşacağımız anı bekliyorum... (Alıntı)

Müslüman Ayağa Kalkarsa...

Resim
Müslüman Ayağa Kalkarsa... İspanya'nın başkenti Madrid'deki ARCO Çağdaş Sanat Fuarında yer alan İspanyol sanatçı Eugenio Merino'nun heykeli geçtiğimiz yıllarda oldukça tartışılmıştı... “Sanatçı Merino'nun  'Cennete giden merdiven'  adını verdiği heykel, üst üste ibadet eden Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi'den oluşuyor. Heykelde dikkat çeken bir başka özellik ise papazın elinde Tevrat, hahamın elinde Kur'an-ı Kerim olması ve secde eden Müslüman'ın alnını koyduğu yerin yanında da İncil'in bulunması. Heykelin yanında ise makineli bir silahın namlusunun ucuna geçirilmiş Museviliğin sembollerinden olan yedi kollu şamdan bulunuyor. Müslüman ayağa kalkarsa... Bu heykel İspanya'da bir müzede sergileniyordu. Ziyaret eden bir Yahudi, heykelden rahatsız olmuş ve organizatörlere tepki göstermiş. "Siz en üsttesiniz, neden rahatsız oldunuz?"  demişler. Cevap oldukça isabetli... "Müslüman ayağa kalkarsa hepimiz yıkılırız"  de

Cennet Çiçekleri’nin Terbiyesi

Cennet Çiçekleri’nin Terbiyesi Şebnem: Efendim, bu sohbetimizin mevzuu, anne-baba ve çocuk ilişkileri üzerine olsun istiyoruz. Arzu ederseniz önce çocuklardan başlayalım… Bir ana-baba olarak çocuğa bakışımız nasıl olmalı? Osman Nuri Topbaş: Evvelâ şunu ifade etmelidir ki, çocuklar, bizlere ilâhî birer emanet ve öz varlığımızdan teşekkül etmiş kıymet filizleridir. Duygulu gönüllere göre; evlerin ilk seâdet mûsikîsi, doğan çocukların gönüllere huzur veren sadâları ile başlar. Hadîs-i şerîflerde beyan buyurulduğu vechile çocuklar, "cennet çiçekleri", "kalb meyveleri", "ilâhî ihsân ve rızıklar"dır. Bu itibarla çocuklar, Rabbimizin ne güzel lutuf ve ihsânıdır. İlk çocuğumuz dünyaya geldiğinde ana-baba olmanın taze hatırası hiç unutulur mu? Onların gülüşlerindeki zevk ü safâ ışıkları cennet parıltılarına benzer. Bir anne için en güzel meşgale onu yetiştirmek ve terbiye etmek, topluma armağan etmektir. Emek verilip yetiştirilen sâlih evlâtlar, âhı