Kayıtlar

Bir Karıncayı Dahi İncitme

Bir Karıncayı Dahi İncitme Şâir Firdevsî de Şehnâme adlı eserinde, bir karıncanın bile hukukunu koruyacak kadar hassas bir gönle sahip olmanın lüzumunu ne güzel ifade eder: “Bir yem tanesi çeken karıncayı dahi incitme! Çünkü onun da canı vardır. Can ise, tatlı ve hoştur.” Velhâsıl bu imtihan dünyasında, âdeta bir mayın tarlasında yürüyormuşçasına büyük bir dikkat ve rikkatle hareket ederek, Cenâb-ı Hakk’ın rızasının bazen büyük, bazen orta, bazen de küçük bir şeyde gizli olduğunu unutmamak lâzımdır. Gazabı için de aynı durum geçerlidir. Bu sebeple Cenâb-ı Hakk’ın rahmetini celbedecek en ufak bir hayrı bile ifaya gayret göstermeli; Allah’ü Teâlâ muhafaza buyursun! O’nun kahrını tecelli ettirecek en küçük bir yanlış hareketten de şiddetle kaçınmalıyız. Cenâb-ı Hak, bizleri, gönüllerini “tâzim li-emrillah” ve “şefkat alâ halkıllah” düsturuyla tezyin ederek Hakk’a vuslat yolunda mesafe kat eden kâmil müminlerden eylesin! Âmin… KAYNAK: Osman Nûri TOPBAŞ, 40 Soru 40 Cevap,

Yolu Görmeden Yola Ayak Basılmaz

Yolu Görmeden Yola Ayak Basılmaz Eğer tam bir cehaletler yolculuk edersen, padişah bile olsan yoksul sayılırsın. Önce Hak yolunda istikametlenmek, sonra da mesafe almak gerek. Çünkü yolu görmeden yolculuk olmaz. Yolu görmeden yola ayak basarsan, sonunda baş aşağı olursun. Yolda körü körüne gidersen, diğer mahlûkattan akıl bakımından ne farkın olur. Yol eri isen, ayağını hesaplıca bas! Çünkü bu âlemde gökteki aydan, deryadaki balığa kadar her şey hesaplanmıştır. Eğer fermansız adım atarsan, dermansız dertlere uğrarsın. Burada bir adımlık yol yürürsen, mezarda koca bir âlemi yürümene lüzum kalmaz. Burada bir adımlık yol yürüyeni öbür âlemde yüzlerce cihan mesafe kat etmiş gibi görmek gerek. Buradaki şaşkınlık bir anlıktır ama orada yüzlerce âleme bedeldir. Burada masumane bir adım atarsan toprak içinde yüz fersah yol alman gerekmez. Mademki her an böyle bir kâr elde etmen mümkün, öyleyse niçin vaktini tembellikle ziyan ediyorsun? (Ferîdüddîn Attâr, İlâhînâme, s. 74-76)

Bir Karınca İçin Gökler Mateme Boğuldu

Bir Karınca İçin Gökler Mateme Boğuldu Ferîdüddîn Attâr Hazretleri de, Mahlûkata karşı sahip olunması gereken gönül hassâsiyetini, naklettiği bir kıssada, temsîlî bir üslûb ile şöyle ifade etmektedir: Hazret-i Ali Radıyallahu Anh bir gün yolda aceleyle giderken farkına varmadan bir karıncayı incitti. İncinen karınca, acılar içinde yerde çırpınmaktaydı. Hazret-i Ali Radıyallahu Anh, karıncanın içine düştüğü durumu görünce pek üzüldü. O Allah’ın arslanı, bir karıncanın incinmiş hâlinden dolayı perişan oldu. Karıncanın kendine gelip yürümesi için bir hayli emek sarf etti, birçok çareye başvurdu. Fakat nafile… O gece Hazret-i Ali Radıyallahu Anh, rüyasında Rasûlullah Sallâllâhu Aleyhi Vesellem Efendimiz’i gördü. Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi Vesellem ona şöyle buyurdular: “Ey Ali! Yolda acele etme! İki gündür bir karınca yüzünden gökler mateme boğuldu. Buna da sen sebep oldun. Yoldaki karıncayı incittin. Öyle bir karıncayı incittin ki, o Allah’ın nârin ve hassas bir mahlûkuydu.

Tasavvufun Elifbası

Tasavvufun Elifbası Sâmini Hazretlerinin İmam Efendi Nezdinde Bütün İnsanlığa Nasihati Hâfız! Bir çocuk tahsîl çağına geldiği zaman, okuyup yazmaya nasıl harfleri öğrenmekle başlarsa, Hakk’a ermek de tavsiye edeceğim şu hususlara uymakla gerçekleşir: 01-   Allah’ü Teâlâ’yı tanımak, 02-   Muhabbetullah (Allah’ü Teâlâ’ya muhabbet), 03-   Gönlü toplamak, 04-   Teslîmiyet, 05-   Nefsin arzularına uymamak, 06-   Bu yolda gayret göstermek, 07-   Kesrette vahdet. Halk içinde Hak ile olmak, 08-   Çok salevât okumak, 09-   Kelimei tevhîdi çok söylemek, 10-   Az yemek, 11-   Temiz giyinmek, 12-   Halka faydalı olmak, 13-   Mütehallik, güzel ahlâk sâhibi olmak, 14-   Mürşide, yol göstericiye, hocaya itâat, 15-   Arkadaşlarına şefkat, sevgi, 16-   Âleme ibret nazarı ile bakmak, 17-   Vaktin kıymetini bilmek, 18-   Hükûmete itâat, 19-   Hasedden ârî, uzak olmak, 20-   Kimseye buğz ve düşmanlık etmemek, 21-   Komşu hakkını ileri tutmak, 22-   Sözün

Namazda Bulunan 10 Güzellik

Namazda Bulunan 10 Güzellik Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır.” İşte namazda bulunan on güzellik: Ebû Hureyre Radiyallahü Anh”ın bildirdiğine göre; Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır.” 01. Yüzü güzelleştirir. 02. Kalbi nurlandırır. 03. Bedeni dinlendirir. 04. Kabirde arkadaştır. 05. Rahmetin inmesine sebeptir. 06. Gök kapılarının anahtarıdır. 07. Ahirette günah ve sevapları ölçen terazide sevap kefesini ağırlaştırır. 08. Rabbi hoşnut ve memnun eder. 09. Cennete giriş için ödenecek ücrettir. 10. Cehennem ateşine karşı bir kalkandır. Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh şöyle dedi: Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem”i: "Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten k

Çok Gülmek

Çok Gülmek Sual: Çok gülmenin mahzuru var mıdır? Cevap: Tebessüm etmek, güler yüzlü olmak çok iyidir. Kahkahayla gülmek mekruhtur. Birkaç hadis-i şerif meali: “Eğer Cennet ve Cehennemi görseydiniz, az güler çok ağlardınız.” (Müslim) “Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.” (Buhari) “Çok gülmek kalbi öldürür ve müminin değerini düşürür.” (Tirmizi) “Allahü teâlânın kendinden razı olup olmadığını bilmeden kahkahayla gülene şaşılır.” (E. Nuaym) “Mescidde gülmek, kabirde karanlıktır.” (Deylemi) “Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.” (Ebu Nuaym) Bir âyet-i kerime meali: “Az gülsünler, çok ağlasınlar!” (Tevbe 82) Resulullah, Hazret-i Mikail’in gülmeyişinin sebebini Hazret-i Cebrail’e sual eder. O da, “Cehennem yaratıldığından beri hiç gülmemiştir” cevabını verir. “İ. Ahmed” “Çok gülenin heybeti azalır, çok şaka yapan hafife alınır”. “Hazret-i Ömer” “Ömrümde bir defa güldüm, ona da pişmanım”. “İmam-ı A'zam” Dört şey, mümi

İstanbul’da Evliya Var mı?

İstanbul’da Evliya Var mı? Bir gün Padişah, vezire sorar; – Vezir İstanbul’da evliya var mı? – Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir, evliya olmaz mı hiç! – Öyleyse bir kaç tanesini ziyaret edelim. – Sultanım, arzu ederseniz tebdil- i kıyafet ile şehri dolaşalım. Vezir ve padişah köylü kıyafetine girip, yola çıkarlar. Önce Mısır çarşısına girerler. Orada bir kumaşçı dükkânına girip selam verirler. Dükkân sahibi büyük bir edeple selamı alır ve müşterilerine iltifatta bulunarak; – Hoş geldiniz, safa geldiniz, maşallah Allah’ın ne güzel kulları var, buyurun efendim der. Vezir, biraz kumaş lazım olduğunu ve kumaş almaya geldiklerini söyler. Kumaşçı, hangisinden alacaklarını sorar. Vezir; – Şu topu, şu topu, şu topu indir. Diyerek topların yarısından fazlasını indirir. Sonra da: – Şundan yarım metre, şundan bir metre, şundan iki metre kes. Diyerek indirttiği bütün toplardan kestirir. Kumaşçı: – Allah’ın ne güzel kulları var, ya Rabbi! Sana şükür d

Anadolu Toprağı

Anadolu Toprağı Senelerce sana hasret taşıyan, Bir gönülle kollarına atılsam. Ben de bir gün kucağında yaşayan, Bahtiyarlar arasına katılsam... Yalnız senin tatlı esen havanda, Kendi milli gururumu sezerim. Yalnız senin dağında ve ovanda, Başım gökte, alnım açık gezerim. Hürüm derim, eskisinden daha hür, Zincirinle bağlansa da ayağım. Şimdikinden daha ferah görünür, Zindanında bile olsa durağım... Bir gün olup kucağına ulaşsam, Gözlerimden döksem sevinç yaşını. Sancağımın gölgesinde dolaşsam, Öpsem... Öpsem toprağını taşını. Orhan Seyfi Orhon

Puta Tapan Biri

Puta Tapan Biri Abdullah bin Zeyd (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır: “Bir gemiyle yolculuğa çıkmıştık. Gemi rüzgâra kapılıp bir adaya doğru sürüklendi. Adaya yaklaşınca, yanaşıp indik. Adada puta tapan bir adam gördüm ve dedim ki: - Neden bu puta tapıyorsun? Bu put, ne fayda sağlar, ne de zarar. - Siz kime taparsınız? - Her şeyi yaratan, her şeye mâlik olan, her şeye gücü yeten Allah’ü Teâlâ’ya ibâdet ederiz. - Bunu size kim bildirdi? - Allah’ü Teâlâ bize kerîm bir Peygamber gönderdi. Onun vasıtasıyla bize bildirdi. - O Peygamber nerededir? - Bize Allah’ü Teâlâ’nın gönderdiği dini bildirip tebliğ vazifesini tamamladıktan sonra vefat etti. Allah’ü Teâlâ’ya kavuştu. - Ondan size hiçbir alâmet kaldı mı? - Evet, O, Allah’ü Teâlâ’dan bir kitap getirdi. Şimdi o Kitap (Kur’ân-ı Kerîm) bizim yanımızdadır. - Bana gösterin. Kur’ân-ı Kerîm’i ona gösterdim. Bakıp dedi ki: - Ben bunu okumasını bilmiyorum. Kur’ân-ı Kerîm’i açıp ona bir sûre okudum. Ben okudum, o ağladı. Sûreyi ok

Hazret-i Sâre Validemiz Radıyallahü Anha'nın Duası

Hazret-i Sâre Validemiz Radıyallahü Anha'nın Duası Mısır’ı Firavun âilesi idâre ediyordu. Bunlar zâlim ve kibirli kimseler idi. Huduttan, yabancı ve güzel bir kadın şehre girdiği zaman hemen Firavun’a bildirilirdi. Evli ise kocası öldürülür, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. İbrâhîm Aleyhisselâm, yanında Sâre vâlidemiz olduğu hâlde huduttan geçince, yine saraya haber gitti. Cemâl sâhibi bir kadının Mısır’a girdiği bildirildi. Sâre vâlidemiz, İbrâhîm Aleyhisselâm’dan soruldu. O da “dîn kardeşi” mânâsına “kardeşimdir” dedi. Bunun üzerine İbrâhîm Aleyhisselâm’a dokunmadılar. Sâre’yi alıp saraya götürdüler. Bu hususla alâkalı olarak Buhârî’de geçen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur: “Sâre saraya girince, hemen abdest alıp iki rekât namaz kılmak üzere huzûr-ı ilâhîye durdu. Namazı bitirince Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etti: “Ey Allâh’ım! Ben Sana ve Sen’in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem

Abdülkâdir-i Geylânî Kuddise Sirrûh Hazretlerinin Oğlu Abdurrezzâk’a Vasiyeti

Abdülkâdir-i Geylânî Kuddise Sirrûh Hazretlerinin Oğlu Abdurrezzâk’a Vasiyeti Ey oğlum! Allah’ü Teâlâ bize ve sana ve bütün Müslümanlara tevfîk (muvaffakiyet) ihsân eylesin! Sana Allahtan korkmanı ve O’na tâat üzere olmanı, dînimizin emir ve yasaklarına riayet etmeni ve hududunu gözetmeni vasiyet ederim. Ey oğlum! Allah’ü Teâlâ bize, sana ve Müslümanlara tevfîk versin! Bizim bu tarikatımız, Kitâb ve Sünnet üzere bina edilmiştir. Kalbin selâmeti, el açıklığı, cömertlik, cefâ ve ezaya katlanmak ve din kardeşlerinin kusurlarını affetmek üzere kurulmuştur. Ey oğlum! Sana vasiyet ederim! Dervişlerle beraber ol. Meşâyıha hürmeti gözet! Din kardeşlerinle iyi geçin! Küçük ve büyüklere nasihat üzere ol. Dinden başka şey için kimseye düşmanlık etme! Ey oğlum! Allah’ü Teâlâ bize ve sana tevfîk versin! Fakrın hakikati, senin gibi olana muhtaç olmaman, zenginliğin hakikati ise, senin gibi olandan bir şey istememendir. Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile de ele geçme

Arasât Meydanı

Arasât Meydanı ARASAT: Kıyamet gününde insanların toplanacağı yerin bir adı. Arsa kelimesinin çoğulu olan arasât, “Üzerinde bina bulunmayan boş arazi parçaları” anlamına gelir. Kur'an'da zikredilmeyen bu kelime, hadislerde sözlük manasıyla kullanılır. (bk. Buharı, “Meğâzî”, 8.) Arasat , ilk devir kelâm kaynaklarında (bk. Kâdî Abdülcebbâr, s. 425.) ve daha sonraki bazı eserlerde, kıyametin kopmasından sonra diriltilecek olan insanların dünyada yaptıkları bütün fiillerden sorguya çekilmek üzere sevk edilecekleri yerin adı olarak kullanılmış ve dinî kültürümüzde bir terim haline gelmiştir. (bk. İbn Kesîr, en-Nihâye, I, 261: a.mlf., Tefsîr, III, 470.) Öldükten sonra insanların ve diğer canlıların diriltilip toplanacakları meydan. Buraya mevkıf ve mahşer de denir. (Bkz. Mahşer) Kıyâmet günü eshâbımdan her biri, kabirlerinden kalkarken, vefat ettiği memleketin bütün mü'minlerinin önlerine düşerek ve onları nûr ve ışık saçarak Arasât meydanına götürür. (Hadîs-i

Salavat-ı Muza’afat (100 Milyon Salavata Denk Salavat)

Salavat-ı Muza’afat (100 Milyon Salavata Denk Salavat) اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَنَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ النَّبِىِّ اْلأُمِّىِّ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِه۪ وَسَلِّمْ تَسلِيمًا بِقَدَرِعَظَمَةِ ذَاتِكَ وَفِي كُلِّ وَقْتٍ وَحِينٍ Okunuşu: Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Abdike ve Nebiyyike ve Resulikennebiyyil Ummiyyi ve Ala Alihi ve sahbihi ve sellim ve tesliymen bilkaderi ve Azemeti zatike ve fiy külli vaktin vahiyn." Anlamı: Ey Allah'ım! Kulun, peygamberin ve resulün olan o nebiyyi ümmi efendimiz Muhammed'e ve ali ashabına, her an ve zaman Sen'in zatının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salat ve selam eyle! Kaynak: Ahmed İbni Acibe

Allah’ü Teâlâ Zalimleri Sevmez!

Allah’ü Teâlâ Zalimleri Sevmez! Rivâyete göre hükümdârın biri, ihtişamlı bir saray yaptırır. Bir Allah’ü Teâlâ dostunu dâvet edip sarayın her yerini kemâl-i edeple gezdirir. Sonra da: “‒ Efendim, sarayı nasıl buldunuz, bir eksiği-kusuru var mı?” diye sorar. O Allah’ü Teâlâ dostu: “‒ Sarayın dünyevî ihtişâmı gerçekten de göz kamaştırıyor. Kısaca her şey mükemmel. Yalnız bir eksiği var.” der. Bu cevâbı hiç beklemeyen hükümdar şaşırır ve hayret içinde sarayın ne eksiği olduğunu sorar. O Allah’ü Teâlâ dostu, şu ibretli cevabı verir: “– Bekâsı yok!..” Ardından da şu îkazda bulunur: “‒ Şâyet sen bu sarayı kendi mülkünle yaptırmış isen, bil ki Allah’ü Teâlâ israf edenleri sevmez. Yok eğer, devlet hazinesinden masraf ederek yaptırdıysan, bu takdirde de unutma ki Allah’ü Teâlâ zâlimleri sevmez!..”

Yirmi Dokuz Maddede Ölüme Hazırlanmak…

Yirmi Dokuz Maddede Ölüme Hazırlanmak… Doğum ile dünyaya geldik, ölüm ile dünyadan çıkacağız. Hayat, bir rüya ve hayâlden ibarettir. Bugüne kadar yaşadıklarımız hep hayal ve rüya oldu. Şimdiden sonra yaşayacaklarımız da hayal ve rüya olacaktır. Ölüm ise; zenginliğe-fakirliğe, güzelliğe-çirkinliğe, makam ve mevkie, hazır olup olmadığımıza bakmaz; her an gelebilir. Ölümü geri çevirecek hiçbir güç ve kuvvet de yoktur. Geçen zamanı geri getirmek ve öldükten sonra dirilmek ve hayatı tekrar yaşamak mümkün değildir. Sonsuz pişmanlık duymamak için; “ÖLÜM” hiç unutulmamalı ve sonsuz ahiret için hazırlık yapılmalı. Gaflete düşerek ebedi hayat tehlikeye atılmamalı, hayatın her anı şuurlu ve ölüme hazırlıklı geçirilmeli. 01-   Önce iman ve itikad ehlisünnet inancına göre düzeltilmeli. İman ve itikadı bozuk olanların hiçbir ameline sevap verilmez. 02-   Allah’ü Teâlâ’nın, emrettiği farzları yapmalı ve yasakladığı haramlardan kaçılmalı. 03-   Hem Dünya hem de ahiret için çalışılmalı