Kayıtlar

Rus Kız Namazdan Etkilendi, Müslüman Oldu

Resim
Rus Kız Namazdan Etkilendi, Müslüman Oldu Namaz kılan arkadaşından etkilenen Rus kız, Müslüman oldu. Antalya'nın Alanya ilçesinde bir otelde çalışan Rus kız, iş arkadaşının namaz kılmasından etkilenerek Müslüman oldu. Edinilen bilgilere göre, yaklaşık 2 yıl önce tatil için geldiği Alanya'ya hayran kalan Marıa Zıveyra (24), iş teklifi alarak bir otelde çalışmaya başladı. Bir süre sonra otelde çalışanlarla arkadaşlıklarını ilerleten Zıveyra, bir arkadaşının günde 5 vakit abdest alarak namaz kılması ve Ramazan ayında oruç tutmasından etkilendi. Neden namaz kılındığını ve abdest alındığını arkadaşına soran Zıveyra, zamanla İslam dinine ilgi duymaya başladı. Müslümanların yaşantısı ve ibadet yerlerine hayran kalan Rus kız, internet ve dini kitaplardan İslam dinini detaylı bir şekilde araştırmaya başladı. Namaz kılan arkadaşından da bilgiler alan Rus, Müslüman olmaya karar vererek Alanya Müftülüğü'ne başvurdu. Rus Zıveyra, için Alanya Müftülüğü'nde tö

Eşinin Namazından Etkilenip Müslüman Oldu

Resim
Eşinin Namazından Etkilenip Müslüman Oldu           Osmaniye'de, Alman vatandaşı Nicole Stephanie, eşinin namaz kılmasından etkilenerek Müslüman oldu.           Osmaniye Müftülüğü'nde düzenlenen ihtida töreninde konuşan Nicole Stephanie, Osmaniyeli Murtaza Turşucu ile 2004 yılında Almanya'nın Freiburg kentinde öğrenciyken tanışıp, evlendiğini söyledi.           Evlendiğinden beri eşinin namaz kılmasından, Almanya'da ikamet eden Müslüman komşularından ve İslamiyet’le ilgili okuduğu kitaplardan etkilendiğini belirten Stephanie, kendi isteğiyle İslam dinini seçtiğini, bu konuda eşinden herhangi bir baskı görmediğini dile getirdi.           Müftü Vekili Abdulhamit Öveç ise İslam dini adına çok anlamlı bir ana şahitlik ettiğini ve bu durumdan dolayı çok mutlu olduğunu belirterek, şunları kaydetti:           “Şimdi tertemiz, yeniden doğmuş gibi gıpta edilecek bir insansınız. İslam dinini kabul ettiğiniz andan itibaren, geçmiş günahlarınızı Allah

Onlar, Resulullah Efendimizin Komşularıdır

Onlar, Resulullah Efendimizin Komşularıdır Eyyûp Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki: Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet’e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. - Durun, okumayın, beni oturtun! Buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. - Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin! Buyurdu. Ertesi gün vefat etti. İşte, Osmanlı sultanlarının ahlakı, hayâsı ve dine saygıları böyle idi.

Bu Milletin Hiçbir Kâğıdını Abdestsiz İmzalamadım

Bu Milletin Hiçbir Kâğıdını Abdestsiz İmzalamadım İkinci Abdülhamid Han Hazretleri Rahmetullahi Aleyh, siyasal bilgileri birincilikle bitirene, her sene sarayda görev verir, böylece, gençleri çalışmaya teşvik ederdi. Kâtip seçilen Esad Bey, Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sani kitabında diyor ki: Bir gece yarısı şifre yazdım. İmza için, sultanın yatak odası kapısını çaldım. Açılmadı. Bir daha vurdum. Yine açılmadı. Üçüncüyü vuracağım anda, kapı açıldı. Karşıma çıkan sultan, havlu ile yüzünü siliyordu. - Evlat, seni beklettim. Kusuruma bakma, ilk çalışta kalkmıştım. Gece yarısı, mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestsiz idim. Bu milletin hiçbir kâğıdını abdestsiz imzalamadım. Abdest almak için geciktim! Dedi. Besmele çekerek imzalayıp; - Hayırlı olsun inşallah! Dedi. İşte Osmanlı sultanları İslamiyet’e böyle bağlı, böyle saygılı idi.

Hadimül Haremeyn

Hadimül Haremeyn Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendine de Sultanül Haremeyn diyen hatibe, - Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül Haremeyn deyin! Buyurmuştur.

Zaman Hesabı

Zaman Hesabı   Farz edin ki, bir banka size her gün 86,400 dolarlık bir hesap açıyor. Yalnız, önceki günden bir sonraki güne hesabınızı aktarmıyor. Her gün 86,400 dolarlık yeni bir hesap. Ve her akşam ne kadarını kullandığınıza bakmadan hesabınız kapatılıyor. Bu durumda ne yapardınız? Bütün parayı kuruşuna kadar hepsini çekip kullanmak isterdiniz muhakkak. Hepimizin böyle bir bankası var: “Zaman Bankası” Her sabah, hesabımıza 86, 400 saniye yatırılıyor ve her gece hesabımız kapatılıyor. Hayırlı bir amaç için kullanıp kullanmadığınıza bakılmaksızın, her gün bu devran böyle dönüyor. Bir günden diğer güne bir saniye bile eklenemiyor. Her sabah yeni bir hesap... Her gece sıfırlanan ve kapatılan hesap... O günkü hesabınızı layığınca kullanamadıysanız, bu sizin zararınıza. Geriye dönüş yok, "yarın"dan borçlanma imkânı da yok! Kısacası, bugünün mevduatını kullanmaktan başka çaremiz yok. Onu en güzel yatırımlarla sonsuzluğa köprü yapmak elimizde ama… • Bir yılın değerini anlamak için

Adli Tıp Uzmanın İbretlik Rüyası

Adli Tıp Uzmanın İbretlik Rüyası -   Benim başım açık, tesettürlü bir insan değilim. Ama şükür imanım var. Namazımı kılıyor, orucumu tutuyorum şükür. Rabbim kabul etsin. Tesettürlü insanları seviyorum, imrenerek bakıyorum ama henüz nefsim hazır değil. Sürekli erteliyorum. Bunda geçirdiğim çocukluğumun büyük etkisi var. Babam ordu mensubu idi. O dönemde namaz kılanı, eşi kapalı olanı ordudan atıyorlardı. Zavallı annem babam atılmasın diye ağlaya ağlaya açıldı. Hiç unutamıyorum açıldığı günü. Öyle çok gözyaşı döktü ki babam: -   Üzülme hanım, şurada emekliliğime ne kaldı. Örtünürsün, beraber hacca gideriz derdi. Hem sen evdesin bak namazların geçmiyor. Birde beni düşün derdi. Zavallı babam kılamadığı kaza namazlarını kılmadan ne kadar yorgun olursa olsun yatmazdı. Eve misafir gelince ihbar olur diye onların yanında kılamaz tek tek yatak odasına gidip kapıyı kilitleyip öyle kılarlardı. Evdeki seccade ve tesbihler bile suç unsuru sayılırdı. İyice saklar, bize de tembih ed

Dervişin Gönlü Çatal Olmamalı

Dervişin Gönlü Çatal Olmamalı Yaycı Mustafa Dede isminde birisi, Şeyh Ünsî Hasan Efendinin sohbetlerine gelir giderdi. Nerede bir şeyh görse gider onunla görüşür, ona hizmet eder, ona meyl ve sevgi beslerdi. Bir gün onu Ünsî Efendiye methettiler. O ise, onun bu hâlini beğenmezdi. Yaycı Mustafa Efendi, birçok kimse peşinde koşmuş ama teslim olmamıştı. Bir gün Ünsî Efendi sohbetinde; "Dervişin gönlü çatal olmamalıdır. Zîrâ gönülde ikilik, şirktir. Dervişin hocasına sevgisi sağlam olmalı. Şöyle ki: Bütün âlem şeyh ve mürşid dolsa, Allah’ü Teâlâ’nın feyzi bana ancak hocamdan gelir demelidir. O kişi mahrum kalmaz. Lâkin onun şeyhim dediği İslâmiyet tam mâniasıyla uymalıdır. Yoksa nefs ve şeytana tâbi şeyh sûretindeki kimseler şeyh olamazlar." buyurdu. Sohbetini dinleyenler bu sözlerin niçin, neden söylendiğini önce anlayamadılar. Yine bir gün Ünsî hazretleri; "Yaycı bu senin zannettiğin şey âdetullaha aykırıdır, olmaz. İmkânı dahi yoktur. Böyle bir mürşide k

Cömertlik Böyle Olur!

Cömertlik Böyle Olur!           Hazret-i Hasan, hazret-i Hüseyn ve bir de hazret-i Abdullah bin Ca’fer Radiyallahü Anhüm hacca gittiler.           Yolda develeri bir yerde otlamaya bıraktılar. Aç ve susuz idiler, İhtiyar bir kadının yanına gidip;           “- İçecek bir şey var mı?” dediler.           “- Var”, dedi.           Bir koyunu vardı. Sağdı ve sütünü onlara verdi.           “- Yiyecek bir şeyin var mı?” dediler.           - “Yoktur bu koyunu kesin, yiyin” dedi.           Kestiler, yediler ve:           “- Biz Kureyş’teniz, bu seferden dönünce yanımıza gelirsen, sana iyilik ederiz” dediler ve gittiler.           Kadının kocası eve dönünce kızdı ve “- Koyunu tanımadığın insanlara verdin.” dedi.           Bir zaman geçti ihtiyar kadın ve kocası fakirlik yüzünden Medine-î Münevvereye geldiler, Yiyecek: bir şey satın almak için deve gübresi toplayıp sattılar. Günlerini böyle geçiriyorlardı. Bir gün ihtiyar kadın bir mahalleye gitti. Hazret-i Hasan evin kap

Halife, Bekçilik Yapıyor!

Halife, Bekçilik Yapıyor! Müslümanlar, bulundukları yerlerde oturan gayri müslim halkı korumaları altına aldıkları gibi, turist olarak gelen veya ticari maksatla gelmiş olan gayri müslimleri de sınırları dâhilinde koruma altına alırlardı. Onların zarar görmemesi için, her türlü tedbiri alırlardı. Bunun geçmişte sayısız örnekleri vardır. Meselâ, Halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh zamanında, bir ticaret kervanı gelip, gece Medine‘nin dışında konakladı. Yorgunluktan hemen uyudular. Bu sırada, herkes uyurken, Halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh, şehri dolaşıyordu. Dolaşma esnasında bunları gördü. Hz. Ömer Radiyallahü Anh, Abdurrahmân bin Avf Radiyallahü Anh‘ı da yanına alarak sabaha kadar nöbetleşe, bu kervanı beklediler. Sabah namazında mescide gittiler. Kervanda bulunan bir genç, o sırada uyanmıştı. Bunları takip edip, arkalarından gitti. Soruşturup, kendilerine bekçilik eden şahsın Halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh ile arkadaşı olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına anlattı. İn

Aynı Yolu Takip Eden Üç Kişi

Aynı Yolu Takip Eden Üç Kişi Hz. Ömer Radiyallahü Anh, devlet başkanı seçildiğinde, Hz. Ebu Bekir Radiyallahü Anh‘a tayin edilen maaş kadar ücret alıyordu. Bu şekilde bir müddet devam edildi. Daha sonra, Hz. Ömer Radiyallahü Anh, geçim sıkıntısına düştü. Bu durumu gören, Ashabın büyüklerinden bazıları toplanıp, bu durumu görüştüler. Zübeyr bin Avvam Radiyallahü Anh, kendisine söyleyerek maaşını artırma teklifinde bulundu. Hz. Ali Radiyallahü Anh: ‘Bu teklifi kabul edeceğini zannetmiyorum. İnşallah kabul eder. Gidip teklifi bildirelim‘ dedi. Bu arada, Hz. Osman Radiyallahü Anh söz alıp buyurdu ki: ‘Ömer‘in hak ve adalette ne kadar tavizsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu teklifimizi bizzat kendimiz değil, kendisini kıramayacağı birine söyletelim. Bunu, kızı Hafsa teklif etsin!‘ Hz. Hafsa Radiyallahü Anha, babasının yanına varıp teklifi bildirince, çok hiddetlendi. Sonra kızı Hz. Hafsa‘ya sordu: ‘Sen Resûlullah‘ın evinde iken, Allahın Resulünün giydiği en kıymetli elbise ney

Şerefi başka yerde aramayın!

Şerefi başka yerde aramayın! Şam yolculuğunda, Hz. Ömer Radiyallahü Anh ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı. Şehre girişte, sıra köleye gelince, Halife devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp dereden geçti. Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halife, devenin yularını çeken Hz. Ömer Radiyallahü Anh‘i de köle zannediyordu. Bunu gören ordu komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrâh dedi ki: "Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler." Hz. Ömer Radiyallahü Anh buyurdu ki: "Ey Ebu Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allah Teâlâ, bizleri Müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allah Teâlâ bizi zelil eder, her şeyde

Osmanlı Askeri Ve Papazlar

Osmanlı Askeri Ve Papazlar Kanuni Sultan Süleyman Han Belgrad seferine çıkmıştı. Kaleye iki günlük mesafede son defa mola verdiler. Askerler, çevredeki çeşmelerden istifade edip abdest tazelemeye, su ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlardı. Çeşmelerden birinin yakınında bir manastır vardı. Bu manastırın başrahibi, Osmanlı askerinin durumunu öğrenip haçlı ordusunu haberdar etmek için, manastırdaki rahibelerden birkaçını süsleyip, ellerine verdiği testilerle çeşmeye gönderdi. Rahibelerin geldiğini gören Osmanlı askeri, hemen çeşme başından ayrılıp rahibelere sırtlarını döndüler ve testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadı. Rahibeler gelip durumu anlatınca, hemen kâğıt kalem istedi ve haçlı ordusu kumandanına şunları yazdı: “Ey Haçlı Kumandanları! Siz bu orduyla nasıl başa çıkabilirsiniz? Bu insanlar, hiç düşünmeden canlarını Allah yolunda, kumandanları emrinde çekinmeden can veriyorlar. İnanıyorlar ki, gidecekleri yer Cennettir. Kadına kıza ehemmiyet vermiyor

İhlasla Yapılan Bir Amel

İhlasla Yapılan Bir Amel Hakk’ın; “İlle de çok kazanın!” diye bir emri yoktur. Cenâb-ı Hak, helâl ve meşrû yoldan kazanıp imkân nisbetinde infakta bulunmamızı istemektedir. Hayır-hasenâtın ecrinin de, onların miktarına değil, infak edilişindeki fedakârlık seviyesine bağlı olduğunu bildirmektedir. Nefis ve şeytan, kalbî zaafları bulunan kimi insanları da, sûret-i haktan görünerek aldatır: “Sen çok kazanmalısın ki çokça hayır-hasenat yapabilesin.” telkininde bulunur. O da nefsine hoş gelen bu fikri, dînî bir sâikle benimsiyormuş gibi, kendince birtakım gerekçeler üretir: “Ben çok kazanıp daha çok hayır-hasenat yapacağım.” der. “Zor durumdaki Müslümanlara infâk etmek için çok kazanmam lâzım.” der. “Görmüyor musunuz yeryüzündeki Müslümanların perişan hâlini? Biz de Müslümanları sömürenler gibi kazanıp güçlü olmalıyız ki onlarla baş edebilelim…” der. Sonra da; “Ne yapalım, piyasanın şartları böyle…” diyerek şer’î ölçülerden tâvizler vermeye başlar; fâize, karaborsacılığa,

Neden Kendine Hiç Ayırmadın?

Neden Kendine Hiç Ayırmadın? Hz. Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu: – Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı? Köle sıkılarak cevap verdi: – İşte bu üç parça ekmek... – O halde neden kendine hiç ayırmadın? – Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim. – Peki, sen ne yiyeceksin şimdi? – Oruç tutacağım. Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu