Kayıtlar

Cehennem Ateşini Ne Söndürür?

Cehennem Ateşini Ne Söndürür? Ahlak-I Hamide'yi İçine Alan Mevıza-i Hasene الموعظةالحسنةالتى تجمع مكارم اﻻخلاق هذا الحديث جاء في (كنز العمال) باختلاف عما جاء هنا ونصه: كما جاء في الجزء 16 من كتاب (كنز العمال) تحت الرقم 44154 قال الشيخ جلال الدين السيوطي رحمه الله تعالى: وجدت بخط الشيخ شمس الدين بن القماح في مجموع له عن أبي العباس المستغفري قال: قصدت مصر أريد طلب العلم من الإمام أبي حامد المصري والتمست منه حديث خالد بن الوليد فأمرني بصوم سنة ثم عاودته في ذلك فأخبرني بإسناده عن مشايخه إلى خالد بن الوليد قال : قال: خالد بن الوليد رضى الله تعالى عنه: ((جاء رجلٌ إلى النبيِّ صلَّى اللهُ عليهِ وسلَّمَ فقال: إني سائِلُك عمَّا في الدنيا والآخرةِ فقال له: سلْ عمَّا بدا لك،   1- قال يا نبيَّ اللهِ أحبُّ أنْ أكونَ أعلمَ الناسِ   قال: اتقِ اللهَ تكنْ أعلمَ الناسِ 2- فقال: أحبُّ أنْ أكونَ أغنى النَّاسِ قال: كن قنِعًا تكنْ أغنى الناسِ . 3- قال: : أحبُّ أن أكونَ خيرَ الناسِ فقال: خيرُ الناسِ من ينفعُ الناسَ فكن نافعًا لهم . 4- فقال: أحبُّ أن أكونَ أعدلَ الناسِ قال

Cömertlik Yarışı

Cömertlik Yarışı Bir zamanların Yemen hükümdarı, oldukça cömert biri idi. Hatim-i Tai ’ nin c ö mertli ğ inden bahsedilmesine tahamm ü l edemez ve onu ö ld ü rtmeye karar verir. Bu i ş i ç in y ü kl ü bir para ile bir gen ç kiralar. Gen ç , Tay kabilesine gelir. G ü ler y ü zl ü , kendisi gibi yi ğ it bir gen ç le kar şı la şı r. “Ç ok yorgun oldu ğ un anla ş ılıyor. Bu gece misafirim ol! ” diyerek evine g ö t ü r ü r. Gece, misafirine ç ok ikram ve ihsanda bulunur. İ yilik ve hizmet etmekten zevk duydu ğ u anla şı lan ev sahibi der ki: “- Buradaki i ş in nedir, sana acaba bir yard ı m ı m dokunabilir mi?” “- Ey asil ki ş i, sen ç ok cömertsin, iyilik seversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatim isimli birini arıyorum. Onu öldürmek için geldim. Acaba tanıyor musun? Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü? “- Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerime uyarsan tere yağından kıl çekmiş gibi zahmetsiz olur. Çünkü Hatim de senin gibi yiğit biridir. Bel

Deveci İle Filozof

Deveci İle Filozof Bir bedevî devesine iki çuval yükler, kendisi de üzerine binerek yola koyulur. Yolda, üstü başı perîşân bir filozofa rastlar. Laf arasında, filozof bedevîye sorar: - Devenin üzerindeki çuvallarda ne var? Bedevî: - Birinde buğday dolu, diğerinde kum. Neden kum doldurdun? Bedevî cevap verir: - O çuval boş kalmasın, devenin üzerinde dengeyi tutsun diye… Filozof bedevîye: - Akıllılık edip de buğdayın yarısını bir çuvala diğer yarısını da öteki çuvala koysaydın hem devenin yükü hafiflerdi hem de çuvalların, der. Bedevî bu fikri çok beğenir. - Hakkın var, düşünemedim… diyerek öyle yapar… Yapar ama, bu derece akıllı adamın hâline şaşar. Nasıl olur da bu akılla bu adam böyle perîşân gezer, diye düşünür. Merâkını yenemez, sorar: - Ey akıllı adam. Sende bu akıl, bu fikir varken, niye böyle yaya yürüyor yoruluyorsun? Böyle bir akılla sen ya sultânsın, ya vezir. Doğru söyle nesin sen? - İkisi de değilim, halktan bir kimseyim. Bedevî tekrar sorar

Söyle Bakalım, Avucumda Ne Vardır?

Söyle Bakalım, Avucumda Ne Vardır? Padişahın biri, oğlunu esrarengiz ilimlerle meşgul bir topluluğa verir. Amacı onun astroloji, reml gibi bilgileri öğrenip gaipten haber verme, geleceği tahmin etme gibi sahalarda yetişmesini sağlamaktır. Çocuk son derece aptal yaradılışlı olmasına rağmen, becerikli hocaları onu çok iyi yetiştirirler ve gerekli bilgileri ona fazlasıyla öğretirler. Sonunda çocuk, o sahada tamamen üstat olarak babasının yanına döner. Bir gün padişah oğlunu imtihan etmek ister ve avucunun içine bir yüzük saklar: “- Söyle bakalım, avucumda ne vardır?” Diye sorar. Çocuk düşünür: “- Avucundaki yuvarlak, ortası delik, sarı bir şeydir!” Der. Padişah sevinir. “- Özelliklerini doğru bildin, şimdi de ne olduğunu söyle” , deyince Çocuk: “- Avucundaki kalbur olması lâzım!” Der. Padişah çok üzülür ve şöyle söylenmekten kendini alamaz: “- Aklı hayretler içinde bırakan bu kadar özelliği bilgi ve tahsil sâyesinde söyledin, fakat kalburun avuca sığma

Unutulanlardan Olacağını Unutma

Unutulanlardan Olacağını Unutma Ey insan! Bir gün, unuttuklarından bir "unutulmuş" olacağını unutma! Unutma ki, pek yakında ölüm gelecek, senin de kapını tıklayacak... Belki bazı belirtilerle sezdirecek gelişini. Ve belki ansızın beliriverecek karşında. Gecenin bir vaktinde, ya da gündüzün bitip tükenmez uğraşlarıyla boğuşurken karşına çıkıveren ölüm meleğine, son kez açacaksın gözlerini... Şunu bil ki, o mutlaka bir gün gelecek... Ve bu geliş, senin umduğun kadar pek de uzak olmayacak. Çünkü "gelecek olan her şeyi gelecektir ve bütün gelecek olanlar yakındır" Düşün! Sen yerinde durağan değilsin. Zaman su gibi akıp gitmekte ve bu akış, her saniye senin bulunduğun noktadan ileri taşımakta, gelecek olana yaklaştırmakta, çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluğa, olgunluktan ihtiyarlığa hızla giden bir yolcusun sen... Bu evrenlerin hiç birinde kalıcı değilsin... Uyanık ol! Etrafındaki akışa dikkatlice bir bak... Bu akış kâinatın seyridir...

Ahirette Hesaba Çekileceğiz

Ahirette Hesaba Çekileceğiz Yazar:  Seyda Muhammed Konyevi Allah-u Zülcelâl insanın dünyadaki bütün konuşmalarından, davranışlarından kıyamet gününde sorguya çekecektir. Bu konuda Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36) İnsan gözlerinden, kulaklarından hatta kalbinden dahi sorguya çekilecektir. Bunun için Allah-u Zülcelâl’in emir ve nehiylerine dikkat etmek suretiyle, bu azalarımızla nasıl amel yapmamızı emretmişse onları yerine getirelim, haram ettiği şeylerden de muhafaza edelim. Eskiden bir insan Arapça öğrenmese ilim olarak bir şey bilmezdi. Bugün ise hemen hemen bütün ilimleri, fıkıh istersen fıkıh ilmini, tefsir istersen tefsir ilmini, ne istersen iste, tercüme etmişler, okuyabiliyorsun. Onun için şimdi bilmemek mazereti de kalmamıştır, insan okuyup öğrenmekten mesuldür. Bu hazırlanan eserleri okuyacak ve elinden geldiği

Allah'ü Teâlâ’nın Emir ve Nehiylerine Hürmetkâr Olalım

Allah'ü Teâlâ’nın Emir ve Nehiylerine Hürmetkâr Olalım Yazar:  Seyda Muhammed Konyevi Allah-u Zülcelâl hiçbir kulunun amelini zayi etmez. İnsan ne yaparsa Allah-u Zülcelâl kıyamet gününde onun mükâfatını ona verecektir. Bu konuda Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilsin ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz.” (Kehf, 30) Allah-u Zülcelâl zerre kadar insanın amelini zayi etmez. Ne yaptıysa muhakkak önüne gelecektir. Öyleyse bize düşen, hem fiili olarak hem kavli olarak Allah-u Zülcelâl’in istediği şekilde davranmaktır. İnsan kıyamet gününde neyle ferahlanırsa bu dünyada onu yapması lazımdır, neyle mahzun olacaksa onu da yapmaması lazımdır. Mümin olarak hepimize Allah-u Zülcelâl akıl vermiştir. O aklı kullanarak ferahlanacağımız şeyi yapmak lazımdır, bize zarar verecek, sıkıntı verecek şeyleri de yapmamız lazımdır. Her şeyin bir özü, cevheri vardır. İnsanın cevheri de ak