Kayıtlar

Mi'rac Kandili

Mi'rac Kandili Resulullah 'Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz: “Ben Kâbe’de, Hicr-i İsmail'de, uyku ile uyanıklık arasında bulunduğum bir sırada, bir de baktım, Cibril Aleyhisselâm’ı bana Burak'ı getirdi...” Böylece başlayan yolculuk bir gece içinde tamam olmuştur. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Mescid-i Aksa'da iki rekât namaz kılmıştır. “Bana peygamberler gösterildi, onlara, imâm olarak namaz kıldırdım,” diyerek Mescid-i Aksa'daki namazı ta'rif etmiştir. Sonra yine Cebrail Aleyhisselâm ile birlikte semâya yükselerek “Sidre't-ül-Müntehâ” denilen kısma geldiği zaman Cebrail Aleyhisselâm sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e: “­-Yâ Resûlullah, artık ben ileri gidemem. Eğer bir parmak ileri gidersem yanarım. Daha ilerisi Allah’ü Teâlâ’ya ve Habibine aittir.” demiştir. Bundan sonra Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem “Refref» adı verilen vasıta ile bu ulvî seyahate devam ederek Arş, Kürsî, Cennet, Ceh

Baban O Elmayı Isırmasaydı…

Baban O Elmayı Isırmasaydı… Hanefî Mezhebinin imamı olan İmâm-ı Âzam namıyla mâruf Numan b. Sabit’in babası Sabit hazretleri, henüz gençlik yıllarında daha evlenmemiş iken, günün birinde bir dere kenarında abdest alıyordu. O sırada derenin sularına kapılıp gelen irice, kıpkırmızı bir elma gördü. Elmayı canı çekti ve gayri ihtiyari olarak uzanıp elmayı aldı ve ısırdı. Isırdığı anda kafası dank etti. Çünkü helâl yiyecek konusunda son derece hassas olan, yediğine ve içtiğine azami derecede dikkat eden Sabit hazretleri; nereden geldiğini, kime ait olduğunu bilmeden, sahibinden izinsiz olarak bu elmayı ısırmıştı. Fevri hareket ettiği için hata ettiğini anladı, elmanın sahibini bulup helâlleşmesi gerektiğini düşündü. Zira o ısırıkla beraber az da olsa elmanın suyunu yutmuştu. Hemen elmanın sahibini bulmak için harekete geçti. “Bu elmayı dere getirdiğine göre, belli ki derenin kenarındaki bir bahçede bulunan elma ağacından düşmüştür” diye düşündü. Ve suyun geldiği yöne doğru yürüdü

Abid Kadınla Recep Ayı

Abid Kadınla Recep Ayı Vakti zamanında bir kadın vardı. Zamanını devamlı olarak Kâbe'de ibadet etmekle geçiriyordu. Recep ayı girdiğinde de, Allah’ü Teâlâ’a olan sonsuz sevgi ve saygısını dile getirmek için, günde on bir defa ihlâs sûresini okuyordu. Ayrıca Recep ayına karşı beslediği saygısını ifade için de atlas elbisesini çıkarıp, en değersiz elbisesini giyiyordu. Abid kadın bir Recep ayında hasta düştü. Çok sevdiği oğluna da öldüğü takdirde kendisini üzerindeki değersiz elbisesiyle defnetmesini vasiyet etti. Nihayet kadın bir gün ruhunu teslim edip bu fani âlem veda etti. Oğlu, sanki annesinin vasiyeti yokmuş gibi, ötekine berikine gösteriş olsun diye, annesini en şık ve pahalı elbisesiyle defnederek onun son sözünü yerine getirmedi. Ölümünden sonra bir gece rüyasında annesini gören oğlana annesi, "Sevgili oğlum, niye vasiyetimi tutmadın? Ben senden razı ve hoşnut değilim" diye şikâyette bulunuyordu. Sabah uykudan uyanan oğlan gece rüyasında gördüğü a

Babanın Son Öğüdü

Babanın Son Öğüdü Bir adamın on iki erkek evladı varmış. Yıllarca çalışmış, didinmiş evlatlarını yetiştirmiş. Evlatlarına iyiyi, doğruyu, güzel ahlakı aşılamaya çalışmış. Ne yazık ki oğlanlar sürekli birbirleriyle didişiyorlarmış. Elbette ki kimseye kalmayan dünya ona da kalmayacakmış. Baba hastalanıp ölüm döşeğine düşmüş. Evlatları, babalarının başından bir an olsun ayrılmıyor; bir ihtiyacı, arzusu olursa yerine getirmek için birbirleriyle yarışıyorlarmış. Ancak birbirleriyle didinmeden de duramıyorlarmış. Baba içlerinden birini çağırıp kardeşlerini toplamasını istemiş. Kısa sürede on iki evlat babalarının başına toplanmış. Baba, her birinin bahçeye çıkıp, birer tane odun getirmesini istemiş. Ne çok ince ne çok kalın. Evlatlar babalarının isteğine bir anlam veremese de; bahçeye çıkıp birer tane odun bularak getirmişler. Tam ihtiyar adamın istediği gibi “Ne çok ince ne çok kalın”. Baba bir de ip isteyip; on iki evlattan gelen on iki odunu üst üste koyup birbirine gücü yettiğ

Yeni Evli Çift

Yeni Evli Çift Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde: -“Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar. “Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder: -“Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz. Dinleyenlerden biri: -“Peki, birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?” diye

Ebedi Hayat Hazırlığı

Ebedi Hayat Hazırlığı Haşr suresi 18. Ayet يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْنَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ:   Meali: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır. ” (Haşr Suresi – 18. Ayet)   Aldığımız her nefes bizi dünyadan bir soluma müddeti kadar ayırmakta ve ahiret hayatına yaklaştırmaktadır. Geçirdiğimiz her gün hayat takviminden kopan bir yaprak mesabesinde olup katre katre ömür sermayesini eksiltmektedir. Ölüm hadisesini ortadan kaldırmak beşerin kudreti dâhilinde değildir. Kabrin kapısını kapatmanın çaresi ve imkânı yoktur. Ölüm her canlı için mukadderdir. İnsan bu âleme devamlı yaşamak üzere gelmemiş olup insanı kemalata erişmek, dua ve ibadet etmek ve tek kelimeyle Allah’a kulluk liyakatine erişmek için gönderilmiş bulunmaktadır.   Toprak, sinesine serpilen buğda

Küçük Kızın Duası

Küçük Kızın Duası Afrika’nın uzak ve fakir ülkelerinin birisinde doktorluk yapıyordu. Erkeklerin bile gelmekten ürkecekleri bu ücra yerde para kazanmak için değil, yardıma muhtaç insanlara elinden geldiğince yardım etmek için bulunuyordu. Bir de beraber yaşadığı 8-9 yaşlarında bir kızı vardı. Bir gece doğumhanede genç bir annenin doğumunda bulunmuştu. Saatler süren çabalara rağmen kadıncağız ölmüş ve ardında mini minnacık erken doğmuş bir bebekle sürekli ağlayan iki yaşında bir kız çocuğu bırakmıştı. O ve arkadaşları bebeği hayatta tutmak zorundaydı ama kuvözleri bulunmadığı için bu iş çok zordu. Aslında kuvözleri olsa bile bu aleti çalıştıracak elektrikleri dahi yoktu! Bebeği beslemek için gerekli aletlerden de eser yoktu. Bulundukları yer ekvator üzerinde, geceleri oldukça soğuk geçen bir yerdi. Hastanede çalışan öğrenci ebelerden birisi, yeni doğan bebekler için kullandıkları bir kutu ile pamuklu battaniye getirdi. Bebeği bu battaniyeye sarıp kutuya koydular. Bir diğe

Tevbe Edebilecek misin?

Tevbe Edebilecek misin? Bit talebesi hocasına sormuş. - Hocam ben ölürken tevbe ederek güzel bir ölümle ölmek istiyorum. Ne yapmalıyım? Mübarek hocası da demiş ki: - Evlâdım, neden halâ tövbe etmiyorsun da günahlı hayata devam ediyorsun? "Nasıl olsa can boğaza gelinceye kadar tevbenin vakti var. O zaman tövbe eder, kurtulurum!" demiş talebesi. Allah dostu sormuş: - Sen ne iş yapıyorsun? - Hocam ben terziyim! - Sen kaç senedir terzilik yapıyorsun? - Otuz senedir. - Bu kadar zaman içerisinde elin en çok neye alıştı? - Makasla kumaş kesmeye. Allah dostu sormuş: - Canın boğaza geldiği anda eline bir makas verseler yine kolayca kumaş kesebilir misin? Omuzlarını silkmiş 30 senelik terzi: - Öylesine korkulu bir anda nefes bile alamazken kumaşı doğru kesemem ki! Allah dostu taşı gediğine koymuş: - Peki, 30 senedir yaptığın bir işi o anda doğru yapamıyorsun da, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi nasıl yapacaksın? O zam

Caiz mi?

Caiz mi? Zamanında bir kız sevmiştim. Hala seviyorum. Adı Gülçiçek. Çok güzel biriydi. Dinine düşkündü, dinde sürünüyordu adeta. Başörtülü bir kızdı. Karşı apartmanda oturuyordu ve balkonları, bizim camın en köşesinden biraz da olsa görünüyordu. Her akşam, gölge gelince balkonda kitap okurdu. Saatlerce. Bazen Kur'an okuduğuna da şahittim. Değişiyordu elindeki kitaplar. Sesi de çok güzeldi. Çok'u ve Güzel’i sadece Gülçiçek için yan yana kullanabilirdim. Bir gün, cesaretimi toplayıp karşısına çıktım. Bakkaldan eve dönüyordu. Elinde poşetler. Centilmenlik yapıp alayım dedim, yardımcı olayım, izin vermedi. "Sizinle konuşmak istiyorum" dedim. "Sadece on dakika, biraz, lütfen..." Başı öne eğikti. Yüzüme bakmıyordu. Gözlerinin gözlerime dokunduğunu hiç görmedim. Hiç hissetmedim nasıl bir titreme hali olduğunu. "Ne amaçla?" dedi. "Size aşığım" dedim, çıkıverdi ağzımdan. Belki biraz daha ağırdan almalıydım. Hoşlandım des

İslam Benim Dinim

İslam Benim Dinim Fransa da Peçe'li bir bacımız süper markette alışverişini bitirdikten sonra ücretini ödemek için sırada bekler... Birkaç dakika sonra sıranın kendisine gelmesiyle kasiyere doğru ilerler... Kasadaki bayan tesettürsüz bir Müslümandır... Bu bayan çarşaflı peçeli bayanın eşyalarını birer birer kasadan geçirmeye başlar, bir müddet sonra müşterisine kendini beğenmiş bir üslupla, "Bizim bu ülkede birçok problemimiz var ve senin peçen de bunlardan biri... Biz gurbetçiler ticaret için buradayız, dinimizi veya tarihimizi göstermek için değil... Eğer dinini yaşamak ve çarşafını giymek ve peçeni takmak istiyorsan, Arap ülkene geri dön, orada ne yapmak istiyorsan onu yap... Peçeli kardeşimiz elindeki poşetleri yere koyarak yüzündeki örtüyü kaldırdı... Kasiyer bayan tamamen şok halindeydi, kadın Sarışın ve mavi gözlüydü ve şunları söyledi. "Ben bir Fraksızım, Arap değilim, hele bir göçmen hiç değilim... " “Bu benim ülkem