Kayıtlar

Ahlâki Erozyon: Flört

Ahlâki Erozyon: Flört Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 32) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Bir kadınla bir erkek bir yerde baş başa kaldıklarında üçüncüsü şeytandır.” (İbn-i Hanbel, Müsned, I, 227; III, 339) “Flört” , bize Batıdan geldi, kanser gibi bizi de sardı. Batı’da daha önce bu beraberliklere şöyle bir bakış açısı vardı: “Evlilik öncesinde fertlerin birbirlerini tanımalarını sağlayan, olgunlaşmada bir basamak olan, bir çeşit duygusal ilişki... Gençlerimizin flörtle aradıkları sevgi huzur ve mutluluk, nikâh çatısı altında en güzel şekliyle gerçekleşiyor. Hangi yollarla gerçek mutluluğa varılacağını, Yaratan mı bilir, yoksa sınırlı görüş açısına sahip insan mı?  Sınırsız merhamet sahibi Rabbimiz, insanın her türlü ihtiyacını bilerek fıtratına uygun bir hayat tarzı olan dinimizi göndermiştir. Nikâh çatısı altında da muhabbet meylinin tatmini sağlanmıştır. Bunu, Alla

Yoldaki Kutlu Gün

Yoldaki Kutlu Gün Gün gelecek… Güneşin doğup battığı mekânlarda, Ve küfrün çığlık attığı mekânlarda, Bizim türkülerimiz okunacak… Gün gelecek… Tomurcuklar taşacak kılıfından, Ve kılıçlar sıyrılacak kınından, Edepsizler edebini takınacak… Gün gelecek… Ne zalimler kalacak ne zulüm, Ve o gün yoldadır gülüm, Hak ayağa yekinecek… Gün gelecek… İnsanlar yiyecek ayılar bakınacak, Eğriler doğrulardan sakınacak, Gönül kilimleri adalet üzre dokunacak, Namusluların yakındığı kadar da Namussuzlar yakınacak… Abdurrahim KARAKOÇ

Açık Mektup-2

Açık Mektup-2 Doktorsuz, ilaçsız bir dağ köyünde Siz sancı ne bilebilir misiniz? Yirmi beş yaşında bayram gününde Siz açlıktan ölebilir misiniz? *** Boz ekmeğe katık edip soğanı, Ve içerek üzerinden ayranı, Temmuz ortasında öğle zamanı Siz mercimek yolabilir misiniz? *** Okunurken şu mübarek ezanlar, Kelle çekip İslamlığa kızanlar, Ey haksızlık kitabını yazanlar Siz hak nerde bulabilir misiniz? *** Size göre, mezar yokluk kapısı; Bize göre ebedilik tapusu Öte dursun sebeplerin hepisi; Siz ölürken gülebilir misiniz? *** Üstümüzde bulut bir öfke, bir kin; Görmedik şavkını tekniğin, ilmin, Ezildik altında baskının, zulmün; Siz... Çağırsak gelebilir misiniz? Abdurrahim KARAKOÇ

Babadan Gelin Kızına Öğütler

Babadan Gelin Kızına Öğütler Gelin arabasında âdeta cenaze havası vardı. Gelin ve damadın ikisi de bir karış suratla, hiç konuşmadan oturuyorlardı. Düğün az önce bitmiş, evlerine gidiyorlardı. Arabaya oturana kadar düğünde ikisi de zoraki gülümsemişlerdi. Artık bütün enerjileri bitmişti. Oysa bu günü ne çok beklemişlerdi… İki yıl olmuştu tanışmalarına. Çok sevmişlerdi birbirlerini. Düğün günü ömrünün en mutlu günü olacak diye düşünmüştü Mehlika. Bu yüzden bugünü burnundan getiren kayınvalidesini bir kaşık suda boğmak istiyordu. Kayınvalidesi hiç kimseyi dinlememiş, ucuza gelsin diye kendi istediği düğün salonunu tutmuştu. Salon davetlilere küçük gelmiş, ayakta kalanlar olmuştu. Mehlika ve annesi “Ele güne mahcup olduk!” diye çok fena sinirlenmişlerdi. Mehlika düğün boyunca söylenmese Abdullah için bir problem yoktu. Anne babası aksaklıkları gidermek için uğraşıyorlardı. Ayakta kalanlara sandalye ve masa ayarlamaya çalışıyorlardı. Düğün bittiğinde Mehlika salonda anne

Hasan-ı Basri Rahmetullahi Aleyh Gıybetçiyi Nasıl Susturdu?

Hasan-ı Basri Rahmetullahi Aleyh Gıybetçiyi Nasıl Susturdu? Hasen-i Basrî Rahmetullahi Aleyh’e bir kimse, “Filanca senin hakkında kötü söylüyor!”  deyince, “Sen onu nerede gördün?”  buyurdu. O da, “Evinde gördüm!”  deyince, “Orada ne yapıyordun?”  diye sordu. O kimse, “Orada misafirdim!”  diye cevap verdi. “Misâfirlikte ne yediniz?”  O kimse yediklerini söyledi. Bunun üzerine Hasen-i Basrî Rahmetullahi Aleyh, “Ey nâmerd! Bu kadar yemeği karnında sakladın da, bir sözü saklayamadın. Doğru söylüyorsan, benim onunla dört işim vardır. 1. Dilimle ondan şikâyet etmem. 2. Kalbimden ona kin tutmam. 3. Dünyâ ile ona mükâfat vermem. 4. Kıyâmette ona hasım olmam, hak talep etmem. Belki onsuz Cennete girmem. Kalk ey fâsık! Getirdiğini geri götür. Çünkü getiren, götürücü olur, yani söz getiren, söz götürücü olur!”  buyurdu. (Alıntı)

Sabır

Sabır İbrahim Aleyhisselam’ı ateşe attılar, yakmak istediler, kendi öz ve biricik evladını kurban etmesi ile emir olundu. Bu çok ağır bir imtihan idi... Dense idi ki; “Birine kestir!” veya “Dağdan yuvarla, parçalansın!”, yine bir derece kolaydı. Emir: "Kendi ellerinle keseceksin!" şeklindeydi... Yakup Aleyhisselam en çok sevdiği ve en mübarek evladı Yusuf Aleyhisselamdan ayrı düştü. Bu hasretle o kadar gözyaşı döktü ki mübarek gözleri kapandı... Musa Aleyhisselamın Firavun'dan çektikleri malum; memleketinden çıkarılışı, yıllarca gurbette çobanlık yapması... Eyyûb Aleyhisselamın hastalığı ve gösterdiği sabır dillere destandır. Kendisine iman eden birkaç kişi tekrar mürted oldular. "Peygamber olsaydı bunlar başına gelmezdi!" dediler. Hanımı yalnız kalmıştı, bir gün kendisine dedi ki: "Sen Allah'ın resûlüsün, dua edersen kabul eder; bir dua etsen, sen de kurtulursun bu sıkıntıdan biz de..." O da hanımına sordu: "Kaç

Hz. Hızır Aleyhisselâm’ı Görmek İsteyen Kadın

Hz. Hı zır  Aleyhisselâm ’ı Görmek İsteyen Kadın Sultan II. Mahmud Han zamanında yaşlı bir kadıncağız duymuş ki, Hazreti Hızır her gün yatsı namazında, Yeni Câmî'de görülürmüş. Kendisi de zâten Hızır Aleyhisselâm'ı görmeyi öteden beri çok istermiş. Duyduğu söz üstüne ertesi gün kocasına durumu bildirip, ondan izin alarak yatsı namazına Yeni Câmî'ye gitmiş. Namaz çıkışında, avluda bir kenara çekilmiş ve başlamış çıkanlara dikkatli dikkatli bakmaya. O pür dikkat çıkanları tâkip ederken, karşısından bir yaşlı amca çıkagelmiş. -Neye bakarsın hâtun? -Dediler ki, bu câmîde her gece Hızır Aleyhisselâm görünürmüş. Onu görmeye geldim. -Peki onu görsen nasıl tanıyacaksın? -Bilmem. -O zaman buradan geçse, sen onu tanıyamazsın. -Doğru, nasıl da akıl edemedim. -Bak öyleyse, sana onu nasıl tanıyacağını öğreteyim. -Olur -Arkamdaki câmîyi görüyor musun? -Evet -Işıklarına bak. Söndü mü şimdi? -A evet, söndü. -Şimdi bir daha bak, ışık

İki Hurmanın Hakkı

İki Hurmanın Hakkı İbrahim Edhem Rahmetullahi Aleyh Hazretleri derler, o yüce kişi, Kâbe’ye varmıştı. Bir gün hurma satan bir adamın dükkânına gitti. Birkaç akçelik hurma istedi. Satıcı, tartıp verdi. Sonra başka müşterilerle ilgilenmeye başladı. Beri yanda İbrahim Edhem hazretleri Rahmetullahi Aleyh, hurmaları cebine katıyordu. Baktı, tezgâhın üzerinde iki hurma kalmış, “Bunlar benimkilerden düşmüş...” Diyerek, iki hurmayı cebine koydu. Sonra hepsini yedi. Yolu Vara-Vara Kudüs’e Dayanmıştı. İbrahim Edhem Rahmetullahi Aleyh orada ilk gecesinde bir rüya gördü. Rüyada melekler birbirleriyle söyleşiyorlardı. İçlerinden biri: - “Hayır!” Dedi, “İbrahim Edhem artık yüce kişi, Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kulu değildir.” - “Niçin?” - “Çünkü kendi hakkı olmayan haram iki hurma yedi. Hurmalar onun değil hurmacınındı!” İbrahim Edhem Hazretleri uyandı, kan-tere batmıştı. Sabahı zor etti. Şafakla beraber yola düştü, Kâbe’ye doğru... Güneş altında günlerce pişti. Kalbi pa

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın Abdullah b. Mübarek anlatıyor: “Hac farizasını eda edip Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da; - “Onlara (cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır” (Yâsîn S. 58) ayetiyle karşılık verdi. Ona; -Allah iyiliğini versin, bu mekânda yalnız başına ne yapıyorsun? Diye sorunca, yaşlı kadın; -‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’ (el-‘A’raf, 186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum: -Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın; -‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim d

Bir Annenin Kızına Evlilik Nasihati

Bir Annenin Kızına Evlilik Nasihati Aralıksız çalan kapının zili, Mübeccel hanımı eski ahşap merdivenlerden hızla aşağı indirmek için zorluyordu. Fakat yaşlanmıştı artık. Dizlerinin ağrısı artmış, ona ağır hareket etmesini söylüyor gibiydi. — Geldim, geldim… — Kim o! — Benim anneciğim, kızın Neriman. — Neriman! Mübeccel Hanım 2 yıl önce gelin etmişti kızını, iyi bir insandı damadı bir de torunu vardı. Ne güzel şeydi torun sevgisi. — Hayırdır kızım ne bu acele peş peşe basıyorsun şu zile. Gel gel, bakalım içeri, ver bakayım şu kucağındaki yavrucağı. —Bıktım artık anne bıktım, dayanamıyorum. Dönmeyeceğim o eve bir daha. —Sakin ol bakalım! Geç içeriye. Kapıda konuşulmaz böyle şeyler. Ben bir çay atayım ocağa, hem konuşur hem de bir şeyler yer içeriz. —Tamam, anne ben çocuğu yatırayım. Mübeccel Hanım, ocağa çay koyarken düşünüyordu; ne oldu acaba? Damat bir şey mi yaptı, deli kız kim bilir neye sinirlendi yine. —Anlat bakalım kızım hayırdır inşallah. Nedir seni