Kayıtlar

Allah’ım Kulların Cehennem’de Yanmasın!

Allah’ım Kulların Cehennem’de Yanmasın! Eski büyüklerimizden bir kutub varmış. Kutbun kendisi demirciymiş. Bayezid-i Bestâmî'nin devrinde. Bayezid-i Bestâmî Cenâb-ı Hakk'a dua etmiş: "– Yâ Rabbi, bu zamanın kutbunu bana bildirir misin?" demiş. "– Filân yerde bir demircidir." demiş. Gitmiş. Bakmış, adam demir dövüyor. "– Selâmün aleyküm!" "– Ve aleyküm selâm..." Adama sormuş; Kur'an okumasını bilmiyor adam, cahil. "Yâ Rabbi, bu adam nasıl kutup oldu böyle?.." Bu ona zor gelmiş. Meğer adam, çekici kaldırıp indirirken; "Yâ Rabbi şu ümmet-i Muhammed'i, insanları cehenneminden koru, yanmasınlar!" dermiş. Bu demirdeki yanıklık acısını görüyor da, "Bu senin kulların yanmasın cehennemde..." diye vururmuş. Ezan okunurken, müezzin "Allâhüekber!" dediği vakitte, eli havada bile olsa, öyle dururmuş ezan bitinceye kadar. Allah'ü Teâlâ’nın da hoşuna gitmiş t

Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı

Resim
Kalbe Atılan İmza; Kalpteki Allah Lafzı      Büyükdoğu Dergisi’nde Dr. Haluk Nurbaki’nin yıllarca unutulmayan ve çok ses getiren şu yazısı yayınlandı: Dünyanın en tanınmış tablolarına bakınız. Üzerlerinde ressamlarının imzasını göreceksiniz. İnsanı hayran bırakan sanat eserlerini, meselâ bir camiyi inceleyiniz. Üzerinde onu yapan mimarın ismini bulacaksınız. Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltınız. Sonunda her sanat eserinin, onu yapan sanatkârın ismini veya imzasını taşıdığını göreceksiniz. İşte insan da, bu kâinatın en muhteşem sanat eseridir ve kendisini yaratan Yüce Sanatkârın imzasını mutlaka taşıyacaktır Evet, bu imza atılmıştır ve insanoğlu onu, kalbinin en kıymetli yerinde taşımaktadır. Zobota atlasını karıştırırken gördüğüm bir resim, damarlarımdaki kanı âdeta dondurmuştu. Çünkü o resimdeki kalbin âdeta tam kalbinde, has ismiyle Rabbimizin ismi yazıyordu. Hayâl gördüğümü zannediyor ve resme değercesine yakından bakıyordum. Yazı sa

Ahiret Günü ve Ahirete İman

Ahiret Günü ve Ahirete İman Ahiret, sözlükte “son, sonra olan ve son gün” anlamlarına gelir. Terim olarak ahiret, İsrafil’in (a.s.) Allah’ın emriyle, kıyametin kopması için sura ilk defa üflemesiyle başlayacak olan ebedi hayata denilir. İsrafil (a.s.) sura ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra dünyadaki iman ve amellerine göre ceza ve mükafat görecek, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek ve orada kalacaklardır. Ahirete iman, iman esaslarından olup genellikle Kur'an'da "el-yevmü'l-ahir" (son gün) şeklinde, Allah'a imanla yan yana zikredilmiştir. Bu da ahiret inancının iman esasları arasında çok önemli olduğunu göstermektedir. Al­lah'a ve O'nun birer yol gösterici olarak peygamberler gönderdiğine inanmak, insanların sorumlu olduğuna inanmayı da gerekli kılar. İnsandaki sorumluluk duygusu da kişiyi, yaptıklarının karşılığını göreceği ahiret hayatına inanmaya götürür. Ahirete inanmayan kimse K

Kevser Havuzu (Havz-ı Kevser)

Kevser Havuzu (Havz-ı Kevser) Kıyamet gününde peygamberlere ihsan edilecek havuzlar bulunacaktır. Müminler bunların tatlı ve berrak suyundan içerek susuzluklarını gidereceklerdir. Kur'an-ı Kerim'deki "Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik" (el-Kevser 108/1) ayetinde geçen Kevser, genellikle havuz olarak anlaşılmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber'in kıyametteki havuzu için "Havz-ı Kevser" denilmiştir. Hadis-i Şerifler’de bildirildiğine göre kıyamet günü her peygamberin bir havuzu olacaktır. Bu havuzdan o peygamberin kendisi ve ümmeti içecektir. Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın havuzu çok geniş, suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzel, kadehlerinin sayısı da gökteki yıldızlardan daha çoktur. Ondan bir kere içen bir daha ebediyen susamayacaktır (Buharî, "Rikak", 53; "Fiten", l; Müslim, "Fezail", 9; Tirmizî, "Kıyamet", 14, 15) www.zehirli.org

A'raf

A'raf "Dağ ve tepenin yüksek kısımları" anlamına gelen a'raf, cennetle cehennemin arasında bulunan surun ve yüksek kısmın adıdır. Bilginler, a'raf ve a'raflıkların kimler olacağı konusunda farklı iki görüşe sahip olmuşlardır: 1. Herhangi bir peygamberin tebliğini duymamış olarak ölen insanlarla, küçükken ölen müşrik çocukları a'rafta kalacaklardır. 2. A'raflıklar, iyi ve kötü amelleri eşit olan müminlerdir. Bunlar cennete girmeden önce cennetle cehennem arasında bir süre bekletilecekler, sonra Allah'ın lutfuyla cennete gireceklerdir. Kur'an'da a'rafta bulunanlarla ilgili olarak şöyle buyurulur: "İki taraf (cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve a'raf üzerinde herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak, cennet ehline selam size diye seslenirler. Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce: Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğu ile berab

Amel Defterlerinin Dağıtılması

Amel Defterlerinin Dağıtılması İnsanlar hesaplarının görülmesi için toplandıktan sonra, kendilerine dünyada iken yaptıkları işlerin yazılı bulunduğu amel defterleri dağıtılır. Bu defterlerin mahiyeti bilinmemektedir. Onlar dünyadaki defterlere benzetilemez. “Kiramen Katibîn” adı verilen melekler tarafından yazılan bu defterler hakkında Kur'an'da şöyle buyurulur: "Kitap ortaya konmuştur. Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. Vay halimize derler, bu nasıl kitapmış. Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez" (el-Kehf 18/49). Amel defterleri cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verilir. Defteri sağdan verilenlere "ashab-ı yemin" , soldan veya arkadan verilenlere "ashab-ı şimal" adı verilir. Defterin sağdan verilmesi bir müjde, soldan verilmesi ise azabın habercisidir. Rabbimiz cümlemizin amel de

Evlenmek İsteyen Güzel Kadın

Resim
Evlenmek İsteyen Güzel Kadın Evlenmek isteyen çok güzel bir hanım vardı. Bu hanım çok dindar bir eş istiyordu, öyle ki bu adam her gün Kur’an-ı Kerim’i hatmedecek, yılın her günü oruç tutacak ve geceleri uyanık kalıp sürekli ibadet edecekti. Bu hanım çok güzel olduğundan, birçok talibi çıktı fakat hiçbiri bu istekleri karşılayabileceğini söyleyemiyordu. Ta ki bir adam çıkıp tüm bunları yapacağını söyleyene kadar... Böylece imam onları evlendirdi. İlk geceden sonra hanımı baktı ki eşi ne Kur’an’ı hatmediyor, ne oruç tutuyor ne de gece ibadetiyle uykusuz kalıyordu. Hanımı ona süre tanımak istedi, birkaç hafta içinde belki durumu değişirdi. Eşi durumunu değiştirmedi ve hanımı boşanmak için mahkemeye başvurdu. İkisi de hâkim karşısına çıkarıldı, hâkim sordu: ‘Evliliğin koşulları nelerdi?’ Adam cevap verdi: ‘Benim her gün Kur’an-ı Kerim’i hatmetmem, yılın her günü oruç tutmam ve bütün gece Allah’a ibadet etmemdi. Hâkim s

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Ev İşlerindeki Hali

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Ev İşlerindeki Hali Vefatından sonra eşi ve bütün inananların annesi Hz. Ayşe Radiyallahü Anha'ya sorarlar: “Allah'ın Elçisinin evdeki hali nasıldı?” Hz. Ayşe Radiyallahü Anha şöyle cevaplar: “O kendi işini kendi görmekten hoşlanırdı. Arkadaşları bütün işini yapmaya hazır olmalarına rağmen bunu istemezdi. Evdeyken, elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlar ve yemlerini verirdi. Ayrıca, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir eder, hizmetçilere de yardım ederek onlarla birlikte hamur yoğururdu. Çarşıdan yiyeceğini kendi taşır, birisi "Ey Allah'ın Elçisi! İzin ver ben taşıyayım." dediğinde: "Her mümin, taşıyabiliyorsa kendi yükünü kendi taşısın." derdi.[1] [1] Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.132. (Alıntı)

Harika Bir Hikâye

Harika Bir Hikâye Yaşlı ve huysuz bir kadındı o. Komşuları onun şerrinden korkar, sokakta gördüklerinde bile yollarını değiştirirlerdi. Birisinin yardıma ihtiyacı olduğunda, aklına en son gelecek kişiydi. Kalbi sanki taştandı. Sürekli, başına gelenlerden şikâyet eder, insanların kendisine yaptığı bir haksızlığa bin ekleyip anlatır, ama çok daha büyük haksızlıkları işlemekten çekinmezdi. Ağzından "Allah'a şükür" sözünü işiten olmamıştı daha. Merhametsizin biriydi. Bu kadının akrabaları vardı, ama huysuzluğu ve hoşgörüsüzlüğü nedeniyle hepsini küstürmüştü. Komşuları vardı, ama affetmeyi bilmediği için, onları da sudan bahanelerle kendisinden uzaklaştırmıştı. Evinde bir başına yaşıyordu. O yüzden de, güya yalnızlığına çare olarak evinde bir kedi besliyordu. Ama aslında beslemiyordu! Hayvancağızın yemeğini çoğu kez vermeyi unutuyor, ihmal ediyor, ya da tembelliğinden umursamıyordu. Çoğu kez çarşıya-pazara giderken onu evde aç acına hapsediyor, zavallı hayvan o

Cennete Önce Girecek Olanlar

Cennete Önce Girecek Olanlar 1- Dünyada göz nûrundan mahrum olan âmâlar, 2- Ey dünyada dert ve belâ sâhibi olanlar, cüzzamlılar, hastalık çekenler! Dert ve belâlara sabreden, îmân ehli kimseler, 3- Harâm işlemeye gücü yettiği, imkânı bulunduğu hâlde, nefislerine hâkim olup harâm işlemeyenler, 4- Allah’ü Teâlâ rızâsı için birbirlerini sevenler, bu sevgiyi her şeyin üzerinde tutanlar, 5- Dünyada ıssız yerlerde, Allah’ü Teâlâ için ağlayanlar, Allah’ü Teâlâ rızası için gözyaşı dökenler, 6- Dünyada kanını sırf Allah’ü Teâlâ rızası için kanlarını akıtanlar, Teâlâ rızası için şehîd düşenler, 7- Dünyada fakir olup, çeşit çeşit sıkıntılara, Allah’ü Teâlâ rızâsı için, mükâfatını âhirette almak için sabreden fakirler, 8- Şükreden zenginler…

Alabilirsen Al

Alabilirsen Al Hacı Bayram-ı Velî'nin doğduğu Zülfadl (Sol-Fasol) köyünden bir genç askere çağrılmıştı. Yetim olan bu temiz genç, babasından kalma birkaç altınını, annesinden kalan hâtıra bilezik ve küpleri emânet edecek bir kimse bulamadı. Hepsini küçük bir çekmeceye koyup, Hacı Bayram-ı Velî'nin türbesine getirdi. Türbeyi ziyâret edip; "Yâ hazret-i Hacı Bayram-ı Velî! Beni vatanî vazifemi yapmak için çağırdılar. Annemden ve babamdan kalma şu hâtıraları emânet edecek bir kimse bulamadım. Bu küçük çekmeceyi zâtı âlinize emânet bırakıyorum. Eğer askerden dönersem, gelir alırım. Şâyet dönemezsem, istediğiniz bir kimseye verebilirsiniz!" diye münâcaat etti. Sonra çekmeceyi sandukanın kenarına koyarak ayrıldı. Aradan yıllar geçti. Gencin askerliği bitti ve emânetini almak üzere Hacı Bayram-ı Velî'ye geldi. Ziyâretini yapıktan sonra, çekmeceyi koyduğu yerde buldu. Hiç dokunulmamıştı. Orada türbeyi bekleyen türbedâra; "Bu çekmece benimdir. Askere g

Âlim ile Zalim

Âlim ile Zalim Vakti zamanında bir zalim vardır. Adam dizi dizi haksızlıklar etmiş, nice zavallıları acımasız zulmüyle pençesi altında inim inim inletmiştir. Sayısız derecede yoksul ve düşkünlerin ocaklarını söndürmüş ve ettiği zulümleriyle ülkesinde adını azgın zalime çıkarmıştır. İşte bu zalim, bir gün işi icabı etrafında saygı ve sevgiyle anılan Allah bağlısı bir âlime ziyarete gider. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde dünyadan el-etek çekmiş bulunan âlim, kendisini görmesin diye yüzünü örter. Kapıyı açan oğlu zalimin zulmünden korktuğu için, - Kusura bakmayın, babam, çok hasta, ne yaptığını bilmiyor. Her halde farkında olmadan yüzünü örtmüş olacak. Yoksa sizin teşrif ettiğinizi bilseydi hiç yüzünü örter miydi? Babamın namına sizden özür dilerim, der. Bunları tek tek duyan Allah aşığı âlim ortaya atılarak şöyle haykırır: - Oğlum, neden yalan söylüyorsun? Ben hasta masta değilim. Allah'a şükürler olsun hiçbir şeyim yok. Fakat böyle zulmüyle destanlar yazan kötü k

İmam-ı Birgivi Ve Hanımı

İmam-ı Birgivi Ve Hanımı Büyük İslâm âlimlerinden İmam-ı Birgivî Hazretleri, ömrünün çoğunu ilim yolunda geçirdiği için, bir hayli yaşlandıktan sonra evlenmişti. Bu sebepten kendisi yaşlı olmakla beraber, hanımı daha genç ve çok da güzeldi. O yıllarda Aydınoğlularının beylik merkezi de İmam-ı Birgivî hazretlerinin bulunduğu Birgi nahiyesi idi. Aydınoğlularının beylerinden biri, İmam'ın genç ve güzel hanımının ismini duymuş ve birçok yerde onu beğendiğini söylemişti. Beyin kalben kendisine yakınlık beslediğini duyan Birgivî Hazretlerinin hanımı da, içten içe böyle bir evliliğin olmasına arzu duyuyor fakat kimseye sezdirmemeye de gayret ve dikkat ediyordu. Manevî radarlarla hanımın bu halini sezen Birgivî, bir gün helâya abdest bozmaya gittiği zaman, tuvaletteki su testisini kasten kırıyor ve helâdan ağlayarak çıkıyor. Hocanın ağlayarak heladan geldiğini gören hanımı: «Hoca hazretleri niye ağlıyorsun?» diye soruyor. O, tuvalette kullandığı testinin kırıldığını ve onun içi

Rabbinden Korkanlar İçin İki Cennet Vardır!

Rabbinden Korkanlar İçin İki Cennet Vardır! Hz. Ömer Radiyallahü Anh döneminde Mescide gelip giden bir genç vardır. İbadet-ü taatında derin mi derin...  Başını secdeye koyduğunda güller açıyor. Seccadesini gözyaşlarıyla ıslatıyor. Islata ıslata inliyor, dualar ediyor...  Mescide gelip giden bu genç… Hz Ömer Radiyallahü Anh’ın de dikkatini çekmiş. Öyle çekmiş ki; yokluğu mescitte bir yokluk, bir boşluk meydana getiriyor. Bu genç bir gün gelmez olur mescide...  Ve sorar koca halife: “Falan nerede, filan genç vardı, nerede o...?” der. Evine gelip giderken şerli bir kadın musallat olmuştur. Bu genç kaşını kaldırıp da bakmaz bile. O kadının, her köşe başında günaha çağıran pusularına aldırış dahi etmez. Fakat kadın, vazgeçmiyor; şehvet başını bulandırmış, adeta gencin bir boşluğunu arıyor. Bir sendelemesini bekliyor, onu şeytanın tuzağına kıskıvrak yakalayıverecek; iffet abidesi ağlama insanı o genci ebedi hedefinden saptıracak… Ve o aldırış etmeyen, o boşluk vermeyen genç; b

Bir Allah’tır, Bir Allah!

Bir Allah’tır, Bir Allah! Yeri, göğü yaratan, Ağaçları donatan, Çiçekleri açtıran, Bir Allah’tır, bir Allah! Doyuran her hayvanı, Yaşatan her insanı, Koruyan şu âlemi Bir Allah’tır, bir Allah! Allah her yerde hâzır; Ne yaparsam O görür; Ne söylersem işitir; Bir Allah’tır, bir Allah! Ben Allah’ı severim, Her sözünü dinlerim. Yardımını dilerim Bir Allah’tır, bir Allah!

Medine Kahramanı

Medine Kahramanı Güneri Cıvaoğlu Medine’yi 2 yıl 7 ay boyunca koruyan Osmanlı Kuvvetleri’nin komutanı Fahreddin Paşa “efsane askerdi.” “Türk Kaplanı”, “Çöl Kaplanı”, “Medine Kahramanı” lakaplarıyla anılırdı. Iraklı bir “densiz” tweet atmış. “Fahreddin Paşa’nın Medine’deki kutsal emanetleri çaldığını, İstanbul’a kaçırdığını” iddia etmiş. Ve şöyle bir küstahlıkta bulunmuş: “İşte Erdoğan’ın dedelerinin, Müslüman Araplarla ilişkisi buydu!” BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed de edepsizliği bu tweet’i paylaşarak sürdürmüş bulunuyor. Bu saldırganlık Türkiye’yle Suudi Arabistan ve BAE arasında makasın açılmakta olduğunun bir yeni göstergesidir. ....................... Önce... İşin aslı... İngilizlerin kışkırttığı, silah ve parayla desteklediği Şerif Hüseyin Osmanlı’ya isyan bayrağını açmıştı. Ünlü casus Lawrence’ın başrolü aldığı bu oyunda Şerif Hüseyin’e “Arabistan Krallığı” vaat edilmişti. Şerif Hüseyin’in başını çektiği Arap

İstemez misin Ey Ömer?

İstemez misin Ey Ömer? Hz. Ömer Radiyallahü Anh, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in dinlenmekte olduğu odaya, sessizce girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü'nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer Radiyallahü Anh'in hıçkırıkları O'nu Sallallahü Aleyhi Vesellem’i uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer Radiyallahü Anh ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem hayretle sorar: “Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?” “Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni...” Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi Sallallahü Aleyhi Vesellem’i, g

Oyna ya Bilal!

Oyna ya Bilal! Bir gün mescitte Bilal-i Habeşi Radiyallahü Anh hazretleri oynuyordu. Hazret-i Ömer Radiyallahü Anh, –  Ya Bilal, burası mescid, ne yapıyorsun, burada oynanır mı?  Dedi. Bilal-i Habeşi hazretleri, Resulullahı göstererek; –  Buranın sahibi var, sen çık aradan!  Dedi. Hazret-i Ömer Radiyallahü Anh, taaccüp edip;   –  Ya Rasulallah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Bilal mescidin içinde oynuyor!  Dedi. Peygamber efendimiz onu çağırarak, –  Ya Bilal, bu ne hâl, niye oynuyorsun?  Diye sordular.   –  Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah Sallallahü Aleyhi Vesellem!  Dedi,   –  Bu benim Allah’ü Teâlâ’ya özel teşekkürüm. Allah’ü Teâlâ, her şeyi senin için yarattı, sana her şeyi verdi, sadece bir şeyi vermedi. İşte bu sebepten sevincimden oynuyorum!  Dedi. Peygamber efendimiz tebessüm buyurup,   –  O sebep nedir ki ya Bilal, seni sevinçten oynatıyor?  Diye sordular.   –  Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah Sallallahü Aleyhi Vesellem! Cenab-ı Ha

Balgam Söktürmek için ‪Elma Çayı

Balgam Söktürmek için  ‪ Elma Çayı Elma kabukları ile yapılan çay, hem göğüsü yumuşatır, hem de, balgam söktürür. Elmanın kabuklarını soyun, İçine biraz  ‪ ‎ tarçın,  ‪ ‎ zencefil ve  ‪ ‎ karanfil atılır. 10 dak demlendirdikten sonra, için. Belki de en rahatsız edici hallerden biridir sürekli öksürük. Eğer gıcık haline gelen öksürüğünüz varsa bu karışımları deneyin. Gıcık haline gelen öksürüğü geçirmek için bu doğal karışımlardan faydalanabilirsiniz...