Kayıtlar

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin Duası

Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’nin Duası Yastığım seccade olsun, uykum namaz kılsın, soluğum zikir çeksin Allah'ım. Ayağımdan başıma, doğduğumdan bu yaşıma bütün günahlarıma tövbe ya Rabbi! Öleceğime bütün kalbimle inanıyorum, Azrail'i karşıma güler yüzle çıkar ya Rabbi! Gözümün ışığını, beynimin dimağını, elimin, kolumun, ayaklarımın direncini, tüm vücudumun güç ve kuvvetini elimden alma ya Rabbi! Bakışım ibadet, sükûtum tefekkür olsun. Konuşmam zikir yapsın. Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsin elinde bırakma ya Rabbi! Her nefeste dilimi zikirden, kalbimi şükürden, beynimi fikirden ayırma ya Rabbi! Aileme kötülük yapmak isteyenlere mani ol Allah'ım. Allah'ım, günahlarını affettiğin sıddıklardan eyle. Onların sohbetlerine, zikirlerine ilhak eyle ya Rabbi! Yeni doğmuş sübyan gibi karşına çıkarmayı nasip eyle! Bizleri salih kulların arasına katıver. Defterimin kapanmayacağı hayırlar yapmayı nasip et. Naim cennetinin varislerinden eyle. Annemi ve b

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh)

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh) Bilindiği üzere, târihî olaylar ve tarîhî şahsiyetler kendi dönemleri içinde ele alınır ve öyle değerlendirilirler. Yûnus Emre de târihî bir şahsiyettir, târihin belli bir döneminde yaşamış, bir misyon icrâ etmiş ve her fânî gibi o da mukadder vakit gelince, emânetini Hakk’a teslim ederek ebediyete intikâl etmiştir. Fakat o öyle bir şahsiyettir ki, küçücük cirmine rağmen, Şeyh Gâlip’in ifâdesiyle “merdüm-i dîde-i ekvân” olan yâni “varlık âleminin gözbebeği olan İnsan” ı ve onun tüm sorunlarını dert edinmiş, bu kutlu varlığın şu dünyâ denilen fânî âlemde acı ve ızdırap çekmesine gönlü râzı olmamış; onu, bu içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmanın yollarını aramış; bulduğu hakîkatleri, karşılaştığı her insanla paylaşmış; şu âleme “hoş bir sedâ” bırakarak, görevini tamamlamanın mutluluğu içinde ebediyete yelken açmıştır. Araştırmalar, Yûnus Emre’nin 1240-1320 târihleri arasında yaşadığı ve 80-82 yaşında öldüğü şeklin

Her Neysen Onun En İyisi Olmalısın

Her Neysen Onun En İyisi Olmalısın Dağ tepesinde bir çam olamazsan Vadide,  bir çalı ol, Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot parçası ol, Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan bir saz ol, Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmağa mecburuz. Dünyada hepimiz için birer şey var, Yapılacak büyük işler, küçük işler var. Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir. Cadde alamazsan patika ol, Güneş olamazsan yıldız ol; Kazanmak ya da kaybetmek ölçü ile değildir. Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın! Douglas Malloch Ya olduğun gibi görün veya göründüğün gibi olmalısın! Herkese karşı saygılı, mesafeli, edepli olmalısın. Hazreti Ali Radiyallahü Anh: “Dostlarınıza, bir gün düşmanınız olacakmış gibi, düşmanlarınıza bir gün dostunuz olacakmış gibi hareket edin, itidalden ayrılmayın, ifrata gitmeyin”   buyuruyorlar. Ömer Radiyallahü Anh buyuruyorlar ki; “Mümin aldatıldığı

Kuş Cıvıltısını Görebilmek

Kuş Cıvıltısını Görebilmek   Bir adam, ilk kez gittiği küçük bir kasabada tam bir yabancı olarak geziniyordu. Yol kenarında duran bir arabanın yanına gitti ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa sordu: - Parkın hemen yanı başında bir fırın varmış, onu arıyorum. Buraya çok yakın bir yerde olduğunu söylediler.   Çocuk, arabanın pencerisini iyice açtı ve bir süre sonra cevap verdi: - Ben de yabancısıyım buraların ama galiba sağ tarafa doğru gitmeniz gerekiyor. Adam bu kez başka bir soru sordu çocuğa: - Madem sen de yabancısın, söyler misin, böylesi bir tahminde nasıl bulunabildin? Bu soruya çocuk, gülümseyerek cevapladı: - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Bakın, kuş cıvıltıları da o yönden geliyor zaten. Çocuğun bu cevabını adam yeterli bulmadı: - İyi ama, dedi, bu ıhlamur kokusu ve bu kuş cıvıltıları, yalnızca bir ya da iki ağaçtan da gelebililir. Onların geldiği yönde ille de bir park bulunması gerekmez ki... Çocuk, bir kez daha gülümseyerek karşılık verdi: - Bir

Kuş Yemi

Kuş Yemi Beyazıt kıraathanelerinden birinde bir arkadaş bekliyordum. Burası pek tenha idi. İki üç kişi, sönmüş sobanın yanında alçak sesle dertleşiyor, bir ihtiyar memur, burnunda gözlük, elinde bir gazete ile uyukluyordu. Kahvenin ortasında siyah Şam kumaşından tarihi çarşaf giymiş altmışlık bir büyük hanım gözüme ilişti. Yanında altın başlı bir erkek çocuğu, çocuğun elinde bir kafes vardı. Bu hanımda bir İstanbul hanımı tipi vardı.  Kahveciye yavaş sesle bir şeyler söylüyor, küçüğün elindeki kuş kafesini gösteriyordu.  Kahveci gazetenin üstünde uyuklayan ihtiyara seslendi: - Abidin Efendi! Sen kuş meraklısısın. Ucuz bir saka var, alır mısın? İhtiyar adam kuş sesini işitince gözlerini açtı; çocuğu yanına çağırarak kafesi eline aldı, dudaklarını bükerek: - Yaramaz, dedi. Büyük hanım üzgün ve manalı bir bakışla ihtiyarı süzdü: - Satacak değildik ama... Maaş çıkmadı da... - Orası öyle hanım... kuşa yaramaz dedim ama, yarasa da alacak değilim. Onlara dikkatle baktığımı gören kahveci

İki Çam Ağacı

İki Çam Ağacı   İki çam ağacı, gözbebeği iki kızkardeş ormanda büyüdüler. İkisi dik, dirençli, yaprakları yeşil, dalları süslü. Yaz boyunca kuşlar dallarına konmuş, atlayıp sıçramış, sonra da uçmuşlardı. Bir kış günü ormandan güçlü, elinde baltasıyla ormancı geçiverdi. Ağaçlardan biri:  - Ah, iyi yürekli amca, rica ederim beni kes, dedi. Burası çok usanç! Bense o kadar güzelim ki hayret. İnsanlar güzelliğime hayran kalmalıdır. Kes iyi yürekli amca ve beni kente götür. Benim yerim ordadır. Ben yeni yılın celbedici çam ağacı olmak istiyorum.  Oduncu bir hamlede çam ağacını yere düşürdü. Oysa yeni ve ilginç yaşamın başladığından kıvançlıydı. Kızkardeşine:  - Ya sen, güzelim, sen de benimle gelmiyor musun? diye sordu. Gel, birlikte yılbaşı ağacı oluruz. İnsanlar etrafımızda şarkı söyleyecek, bizimle bayram yapacaklar!  Teşekkür ederim, sen gidebilirsin. Benim burası hoşuma gidiyor. Rica ederim, iyi yürekli amca, beni kesmeyin. Ben burda kalmak istiyorum!  Kaldı çam ağacı, kökleşti.

Her Şey Aslına Rücu Eder

Her Şey Aslına Rücu Eder Vakti zamanında padişahlarımızdan biri Britanya'ya ziyarete gider... Britanya kralıyla bizim padişah bir tartışmaya tutulurlar... Asalet mi önemli yoksa terbiye mi... Britanya kralı ısrarla terbiye asaletin önündedir... Terbiye ettiğiniz bir canlı zaten asil olur der... Padişahımız ısrarla karşı çıkar... Her şey aslına döner sonunda der... Kral, bak der... Ben bir kedi terbiye ettim ki bir gör... Kedi demeye bin şahit ister... Bir şak şak eder... O da ne! İkramı getirene bak... Bir kedi... Elinde çay tepsisi... Parmaklarının ucunda tıngır mıngır nazik bir şekilde ben ben diyen hanımefendilere taş çıkarırcasına geliyor… Ve yine nazik bir reveransla eğilip ikramını yapıyor... Padişah çok etkilendim der... Gerçekten fikirlerimden caysam mı acaba... Şu terbiyenin ettiklerine bak... Bu arada vezirinin kulağına eğilir ve der ki; git bana bir fare bul... Vezir fareyi bulur gelir... Padişahımız krala döner ve ya... Bu kediden çok etkilendi

Her Şey Aslına Çeker

Her Şey Aslına Çeker Bir padişah Hızır Aleyhisselâm’ı görmek istiyordu. Bir gün bunun için tellallar çağırttı: -Kim bana Hızır Aleyhisselâm'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım, dedi. Birçok oğlu uşağı olan fakir bir adam bu işe talip oldu. Karısına dedi ki: -Hanım ben padişaha Hızır Aleyhisselâm'ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk günün sonunda Hızır Aleyhisselâm'ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz. Adamın karısı kanaatkâr biriydi: - Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten, dedi. Ama adam kafaya koymuştu. Padişaha gidip Hızır Aleyhisselâm'ı bulacağını söyledi. Bunun için kırk gün izin istedi. Hızır Aleyhisselâm'ı bulmak için koşuşturacağı kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit

Her şey O’nun (Celle Celâlüh) Elinde

Her şey O’nun (Celle Celâlüh) Elinde Büyük ariflerden Şeyhu’l-İslam Ahmed Cami Hz.lerinin huzuruna bir Türkmen beyi geldi. Yanında ailesi de vardı. Kadının elinde son derece güzel yüzlü bir çocuk bulunuyordu. Çocuğun iki gözü de kördü. Anne-baba büyük bir ızıdırap içindeydiler. Üzüntü ile Ahmed Cami Hz.lerine yaklaştılar ve: “Efendim! Bu bizim tek oğlumuz; her şeyi güzel, fakat iki gözü görmüyor. Dünyayı gezdik, pek çok doktora gittik, bir çare bulamadık. Dua edecek birçok veliye ve ulu kişiye gittik, fakat sonuç alamadık. Bizim malımız çoktur; bu yolda hepsini feda etmeye hazırız. Sizin dualarınızın Allah katında kabul edildiğini işittik; kapınıza geldik. Lütfen şu oğlumuza bir nazar ve dua edeniz de gözleri açılsın; bütün malımızı size hediye edelim. Eğer siz de himmet etmezseniz, biz kendimizi yerden yere vurup helak olacağız. Bizi boş çevirmeyin!” diye yalvarmaya başladılar. Ardından yüksek sesle ağlamaya başladılar. Ulu veli böyle bir istek karşında irkildi. Çünkü kendis

Allah Her Şeyi Görür

Allah Her Şeyi Görür Öğretmen öğrencileri içinde en çok Hasanı seviyor ve onu diğerlerinden üstün tutuyordu. Arkadaşları Hasanın kendilerinden daha çok sevilmesini çekemiyorlardı. Öğretmen bu durumu anlamakta gecikmedi. Öğretmen sevdiği öğrencinin üstünlüğünü diğerlerine anlatmak için her birine birer elma verdi. Ve “bunları hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyip gelin.” diye tembih etti. Elmaları alan öğrenciler gizli bir yer bulabilmek için koşa koşa gidip, gözden kayboldular. Herkes elmayı kimsenin görmediği bir yerde yiyerek geri döndü. Yalnız Hasan elmayı aldığı gibi geri getirdi. Öğretmen diğer öğrencilere sordu: - Elmaları ne yaptınız? Öğrenciler hep bir ağızdan: - Hiç kimsenin görmediği bir yerde yedik, dediler. Öğretmen bu sefer Hasan’a döndü ve: - Sen niçin elmayı yemeden geri getirdin? Diye sorunca, Hasan şu cevabı verdi: - Siz bize hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyin demiştiniz. Oysa ben nereye gittiysem, Allah’ın beni gördüğünü hissettim ve bu yüzd

Mevlana Hazretlerinin Çok İçli Bir Yakarışı

Mevlana Hazretlerinin Çok İçli Bir Yakarışı “Rabbim, senin firkatinden(senden ayrı düşmekten) daha acı hiçbir şey olamaz. Senin dergâhından gayrıya yönelmek kördüğüm olmaktır, hiçliktir. Ey ihsanının en azı, dünya mülkü olan Allah’ım. Sen kalplerde gizli olanı dahi bilirsin. Ben ne söyleyeyim? Ey yardım isteyenlerin yardımcısı! Bizi hidayete çıkar. Bilgilerimiz ve mallarımız bizim için iftihar edilecek şeyler değildir. Ya Rabbi! Lütfunla hidayete erdirdiğin kalbi, dalalete, sapıklığa meylettirme. Takdir kaleminin yazdığı şer ve belaları bizden çevir ve değiştir. İlahi! Dünyada yüz binlerce tuzak ve dane var. Biz ise, aç kalmış hâris kuşlar gibiyiz. O daneler için tuzaklara atılıyoruz. Her birimiz, doğan ve zümrüt-ü anka kuşları gibi yüksekten uçsak da, yine her an, yeni bir tuzağa tutuluyoruz. Ey daima bizim ihtiyaçlarımızın melcei! Biz yine yolumuzu şaşırdık. Ya Rabbi, Senden başka sığınacak kimsemiz, barınacak yerimiz yoktur. Ya Rabbi! Bize bakma ve

Tazarru

Tazarru Rabbim bize acı ve şefkat et, ta ki tembellik ve gaflet bizim elimizi kolumuzu bağlayan, adeta büyü gibi bize tesir eden iki habis olamasınlar. Sana fiili ve kavli duada bulunmaktan, bunu tekrar be tekrar yapmaktan, yorulunca yine yapmaktan bizleri uzak tutma. Yoksa sadece kavli duada bulunan, teşebbüssüz tevekkül eden ya da sadece fiili olarak kanunlarına riayet ederek ef'aline güvenenlerden eyleme bizi. Sana karşı hak dava etme ahmaklığından bizleri koru. Bizi naz yolundan niyaz yoluna geçir. لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Ey Rabbimiz, her türlü israftan ve aşırılıktan sana sığınırız! Sen Bâsit'sin hikmetle genişletensin vaktimizi, imkânlarımızı, hasletlerimizi, Senin yolundaki amellerimizi geniş eyle. Bizleri zamanı tüketenlerden değil, zaman sürekli devinip değişirken, zamanla birlikte müspet manada değişen ve iki günü birbirine eşit olmayanlardan eyle. İnsanlara faydalı olacak ameller işlemeyi nasip

Dedim: Buyurdun ki...

Dedim: Buyurdun ki... أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطاَنِ الرَّجِيمِ  بِسْمِ ﷲِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم   اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينْ Allah’ü Teâlâ’nın rahmetinden kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’ü Teâlâ’ya sığınıyorum. Rahman ve Rahim Allah’ü Teâlâ’nın adıyla başlıyorum. Allah’ü Teâlâ’ya hamd, Rasûlune salât ve selâm Aline ve ashabının tümüne olsun. (Tirmizî, Deavât, 64/3476)  (Bkz. Tirmizî, Vitir, 21/486)  (Bkz. İsrâ Sûresi - 17:44)   01- Dedim: “Çok yalnızım, sıkılıyorum!” Buyurdun ki: وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ “Rasûlüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasına icâbet ederim. Öyleyse onlar da benim dâvetime uysunlar ve bana iman etsinler. Böyle yaparlarsa, en doğru yolu bulmuş olurlar.” (Bakara Sûresi – 186)   02- Dedi