Kayıtlar

Allah’a Güvenin!

Allah’a Güvenin! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talâk, 3) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kim çok istiğfar ederse Allah Teâlâ ona her türlü kederi için bir ferahlık, her türlü sıkıntısı için bir çıkış yolu ihsan eder ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır.” (Ebû Davud, Vitr 26; İbn Mace, Edeb 57; Müsned, I, 28) Hz. Ömer (ra)’ın hilâfeti zamanında bir adam geldi ve ondan hilâfet meclisinde yerine getirmek için valilik işi istedi. Hz. Ömer (ra) adama: “Kur’ân biliyor musun?” diye sordu. Adam: “Bilmiyorum, okumadım” diye cevap verdi. Hz. Ömer (ra): “Biz Kur’ân bilmeyene iş vermeyiz” dedi. Adam geri döndü, Hz. Ömer (ra)’ın kendisine bu işi vermesi için, zorluklarla beraber büyük bir azim ve gayret içinde kendisini Kur’ân öğrenmeye verdi. Kur’ân öğrenip onu hıfzettiğinde Kur’ân’ı okumanın ve bilmenin bereketiyle öyle bir

Kimsenin Gizli Hallerini Araştırmamalı

Kimsenin Gizli Hallerini Araştırmamalı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin…” (Hucurât, 12) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Başkalarının ayıplarıyla uğraşmayıp kendi ayıplarıyla meşgul olan kimseye müjdeler olsun!” (Ali el-Müttakî, XV, 865/43444) Allah Teâlâ “Birbirinizin gizli hallerini araştırmayınız” buyurdu. (Hucurât, 12) Peygamber Efendimiz de; başkalarının konuştuklarını dinlemeyi, ayıplarını araştırmayı yasakladı. Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkmanın onların ahlâkını bozacağını bildirdi. Müslümanların gıybetini yapıp ayıplarını araştıranları “diliyle îmân eden, ama îmân henüz gönüllerine girmeyen kimseler” diye uyardı ve onlara bu kötü huydan vazgeçmelerini söyledi. Kim Müslümanların ayıbını araştırırsa, Allah Teâlâ da onun ayıbını araştırır, buyurdu. Sonra şu acı gerçeği söyledi: “Ey

Fânîyi Bâkiye Tercih Etme!

Fânîyi Bâkiye Tercih Etme! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ve şöyle de: Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Neml, 93) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse siyah nokta artırılır ve netîcede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29) Hikâye edilir ki İbrâhim b. Edhem bir gün saltanatından ve erdiği nimetlerden dolayı sevindi. Sonra uyuyup rüyasında bir kimsenin kendisine bir kitap verdiğini gördü. Bir de ne görsün kitapta şöyle yazılıydı: “Fânîyi bâkiye tercih etme. Saltanatına da aldanma. İçinde bulunduğun yok olucu olmasa, pek büyük bir şeydir. O halde Allah’ın emrine koş. Çünkü O: “Rabbinizden bir mağfirete ve cennete koşun…” (Âl-i İmran, 133) buyuruyor.”

Mehmet Akif Ersoy anlatıyor...

Resim
Mehmet Akif Ersoy anlatıyor...   Mehmet Âkif bir yaşlı zâtı anlatıyor: Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum. O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Nihayet bir gün yanına sokuldum: “Muhterem Efendim!” dedim. Allah’ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?” Bana: “Beni konuşturma!” dedi, kalbim duracak? Ben çok ısrar edince ağlaya ağlaya anlattı… Dedi ki: “Ben Abdulhamid Cennet mekânın devrinde orduda bir binbaşıydım. Benim de bir birliğim vardı. Annem babam vefat edince, servetimiz payimal olmasın diye sadarete bir istifa dilekçesi gönderdim. Dedim ki; “Annem babam vefat etti falan yerdeki mağazalarımız, filan yerdeki gayrimenkullerimiz... Bunl

Kâinâtın Gözbebeği

Kâinâtın Gözbebeği Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteyeceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12) Sahâbe-i kirâm hazarâtının Allâh Rasûlü (sav)’e duydukları dâsitânî aşk ve muhabbetin yanık tezâhürleri sayısızdır: Enes bin Malik (ra) anlatıyor: Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e bir adam geldi ve: “–Yâ Rasûlallâh! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (sav): “–Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da: “–Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz: “–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular. Enes (ra) bu rivâyetin devâmında der ki: “İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah!

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır...” (Azhâb, 6) Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin olsun ki; sizden biriniz, ben kendisine anasından, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça hakikî mânâda îmân etmiş olamaz.” (Buhârî, Îman, 8) Ab­dul­lâh bin Hi­şâm’ın an­lat­tı­ğı şu ri­vâ­yet, Ra­sû­lul­lâh’a mu­hab­be­tin han­gi se­vi­ye­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni gös­ter­me­si ba­kı­mın­dan çok mâ­ni­dâr­dır: “Bir defâsında Rasûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Rasûl-i Ekrem, orada bulunanlardan Hz. Ömer’in elini avucunun içine almış oturuyordu. O sırada Ömer (ra): “–Yâ Rasûlullah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin!” diyerek Rasûlullah’a olan muhabbetini ifâde etti. Onun bu sözüne karşılık Rasûlullah (sav) Efendimiz: “–Hayır, ben sana canından da sevgili olmalıyım!” buyurdu. Hz. Ömer (ra) hemen: “–O hâld

Gönül Temizliği

Gönül Temizliği Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey Peygamber! Hevâ ve hevesini ilâh hâline getirenleri gördün mü?...” (Furkân, 43) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kalp, rüzgârların çölde bir sağa bir sola savurduğu kuş tüyü gibi şekilden şekle girer.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed, IV, 408, 419) Kelime-i Tevhîdi tam olarak idrâk etmek gereklidir. Yani “lâ ilâhe” denildiğinde kalpten ilâhlar çıkarılacak ki, kalpte cemâlî sıfatlar tecellî etsin. Çünkü kalp perişan bir hâlde, pasaklı fikirlerin tasallutu altındayken, boş felsefelerin girdabında ve çıkmaz sokaklarında iken onda cemâlî sıfatlar zuhur etmez. Dolayısıyla öncelikle kalpten menfî hislerin, menfî huyların ve menfî alışkanlıkların silinmesi şarttır. Gönül temizliğinin ve tezkiye-i nefsin bu derece mühim olmasının sebebi, kalbin îmâna merkez olması itibarıyladır. Yani îmânın merkezi kalptir. Çünkü îmânın his ve kökü, kalp toprağında yeşerir. Onun için îmânın kalpte derinleşmesi zarûrîdir. Bu sebepledir ki îmân edilen

Eğer İzin Verirsen!

Eğer İzin Verirsen! Hâce Muhammed Mâsum hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğludur. Bu zât şöyle anlatıyor: Efendimiz aleyhisselâm, Eshâb-ı kirâma buyurmuşlar ki: Hava sıcak olduğunda, Allahü teâlâ kullarının kalplerine bakar. Yer ehlini dinler. Gök ehlini dinler. Bir kişinin  “ Lâ ilâhe illallah! Bugün ne kadar da sıcak! Allah ’ı m! Beni cehennemin harâretinden koru ”  dediğini işitir. Merhamet eder. Ve cehenneme; “ Ey cehennem! Kullarımdan biri, senin harâretinden korkup bana yalvarıyor. Şâhit ol, ben o kulumu senin harâretinden korurum ”  buyurur. Hava soğuk olduğu zaman da Allahü teâlâ yine kullarını dinler. Bir kimsenin; “ Lâ ilâhe illallah! Bugün hava ne kadar da soğuk! Allah ’ı m! Beni cehennemin zemherîr ’ inden muhafaza eyle ”  dediğini işitir. Ona da çok acır. Merhamet eder. Ve cehenneme; “ Ey cehennem! Kullarımdan birisi senin zemherîr ’ inden kurtarmamı istiyor. Şâhit ol, ben onu o azaptan kurtaracağım ”  buyurur. Eshap dinlerler.

Beş Zümreye Beş Şeyi Sordum

Beş Zümreye Beş Şeyi Sordum Muhammed bin al-Haris Radiyallahü Anh der ki: Beş zümreye beş şeyi sordum, hepsi de aynı cevabı verdiler: 1- Hekimlere “Devaların en şifalısını” sordum: "Açlıktır ve az yemektir", dediler. 2- Hikmet ehline: "Allah’a ibadete bize en fazla yardımcı olan nedir?" , diye sordum: "Açlıktır ve az yemektir" dediler. 3- Zahitlere, "Zühde en fazla kuvvet kazandıran nedir?" diye sual ettim. "Açlıktır ve az yemektir" , dediler 4- Âlimlere, "İlim hıfzında bize en fazla yardımcı olan nedir?" diye sordum, "Açlıktır ve az yemektir" , dediler. 5- Sultanlara, "Her vakit dikkatli bulunmanın çaresi ve en güzel, en lezzetli nimet nedir?" diye sual ettim, "Açlıktır ve az yemektir" , dediler.

Sen Büyük Bir Ahlak Üzeresin

Sen Büyük Bir Ahlak Üzeresin Cenab-ı Hak buyuruyor: "(Ey Rasûlüm!) Muhakkak ki senin için tükenmeyen Bir mükafat Vardır. Şüphesiz sen Büyük Bir ahlak üzeresin. "(Kalem, 3-4) Resulullah (sav) buyurdular: “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-huluk, 8) Peygamber Efendimiz (sav), hadîs-i şerîflerinde buyurmuşlardır: “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne güzel yaptı.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 12)  “Kıyâmet günü, mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62) “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” (İmâm Mâlik, Muvattâ, Hüsnü’l-hulk, 8)  Târihte, hâyâtının tamamı en ince teferruâtına kadar tesbît edilebilen tek peygamber ve tek insan, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’dir. Onun bütün söz, fiil ve duyguları anbean kaydedilerek târihe bir şeref levhası hâlinde geçmiştir. Hz. Peygamberdeki “üsve-i h

Rahmet Peygamberinin Mucizesi

Rahmet Peygamberinin Mucizesi Cenab-ı Hak buyuruyor: "O'na Rabbinden sana indirilseydi Mucizeler! dediler. De ki: Mucizeler ancak Allah katındadır, ben imkb sadece sadece açık Bir uyarıcıyım. Kendilerine okunup duran kitabı Sana indirmiş (Mucize Olarak) mil onlara yetmez olmamız? Elbette îmân eden Bir kavim Için onda rahmet ibret vardir ettik. "(Ankebut, 50-51) Resulullah (sav) buyurdular: "Gönderilen onu peygambere, İnsanların hidâyetine vesile olacak Bir Mucize muhakkak verilmiştir. Bana Verilen de allah'ın bana vahyettiği Kelâm nev'inden Olan Kur'ân-ı Kerîm'dir. Bu sebeple kıyamet günü ümmetimin Diğer ümmetlerden sayıca daha çok Olmasını Ümmîd ediyorum. "(Buhârî, İ'tisam 1, Fedâilü'l-Kur'ân 1; Müslim, iman, 279) Cenab-ı Hak kullarını Hidayete ulaştırmak için onlara lütfettiği birtakım üstün vasıflara ilâveten, bir de aralarından Müstesna yaratılışlı Sâlih insanları rehber Olarak vazifelendirmiştir. Böyle Sâlih kim

Şefkatliler Şefkatlisi

Şefkatliler Şefkatlisi Cenab-ı Hak buyuruyor: "And olsun boyutu kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, göster sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, boyut çok düşkün, müminlere Karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. "(Tevbe, 128) Resulullah (sav) buyurdular: "Hiç şüphesiz Ben boyutu Bir babanın evlatlarına Olan Durumu gibiyim." (EBU Davud taharet, 4; Beyhakî Sünen-i Kübra, I, 91.) Ebû Hüreyre (RA), peygamber Efendimiz (sav) 'e hiç kimsenin sormaya cesaret edemediği seyleri sormak husûsunda son derece cesur davranır, hiç çekinmezdi. Birgün Fahr-i Kainat Efendimiz'e: "-Ya Rasulallah! Nübüvvetle alâkalı ilk gördüğünüz alâmet nedir? "Diye sordu. İki cihânın saadet'ait rehberi Olan Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurdu: "-Ey Ebû Hüreyre! Madem, Söyleyeyim sordun. yaşlarındayken birgün sahrâda idim, Ben. Başımın üstünden gelen Bir sesle irkildim. Bir adam diğerine sordu: "-Bu, O mudur?" Öteki cevap

Allah İçin Sevmek

Allah İçin Sevmek Cenâb-ı Hak buyuruyor “Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.” (Fetih, 29) Rasûlullah (sav) buyurdular “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar Allah ve Rasûlünü, bu ikisinden başka herkesten ve her şeyden daha çok sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi

Mehmedçiğin Destânı

Mehmedçiğin Destânı Cenâb-ı Hak buyuruyor “…Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır. (Âl-i İmrân, 126) Rasûlullah (sav) buyurdular “Ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, hepsine katılırdım. Allâh yolunda şehîd olmak, sonra diriltilmek tekrar şehîd olmak yine diriltilip tekrar şehîd olmak isterdim.” (Buhârî, Îman, 26; Müslim, İmâre, 103, 107) Ciltlerle yazılsa anlatılamayacak bu “Çanakkale Destânı” hakkındaki takdirkârlıklardan küçük bir numûne O yıllarda bir taraftan Kafkasya ve Galiçya’da Ruslarla, Filistin ve Sûriye havâlisinde İngilizlerle diğer taraftan da Çanakkale’de İngiliz, Fransız ve İtalyan asker ve donanmasıyla harbeden Osmanlı’nın müttefiki Almanlar, bizim Galiçya cephesine iki tümen göndermiş olmamıza rağmen, bize ancak birkaç generalle destek olmuşlardır. Bunlardan birisi Liman Von Sanders’tir ki, önce Çanakkale sonra da Sûriye cephesinde, cephe kumandanlığını deruhte etmiş olması sebe

Rabbü’l-Âlemîn Alemlerin Rabbi

Rabbü’l-Âlemîn Alemlerin Rabbi Cenâb-ı Hak buyuruyor “…Onlar ki, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da muhsinleri (iyilik ve ihsan sahibi kullarını) sever.” (Âl-i İmrân, 134) Rasûlullah (sav) buyurdular “Ben bir söz biliyorum, eğer bu (öfkeli) kişi onu söylerse, üzerindeki kızgınlık hâli geçer. Eğer o «İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allâh’a sığınırım.» derse, üzerindeki bu hâl kaybolur.” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk 11, Edeb 44, 76) Beşinci Abbâsî Halîfesi Hârun Reşid, bir hâdiseden dolayı ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlere çok kızar. Bu öfke ile, etraflıca düşünmeden; “müslüman olmadıkları takdirde, gayr-i müslimlerin Abbâsî mülkünü terk etmelerini emreden” bir ferman yazdırır. Halîfenin bu emri üzerine çaresiz kalan gayr-i müslimler, büyük bir endişe ve hüzün içerisinde Behlül Dânâ Hazretleri’nin kapısına gelir ve hâdiseyi anlatarak kendisinden yardım isterler. Behlül Dânâ da gereğini yapacağını söyleyerek onları teskin eder ve nezâketle uğurlar. D