Rabbü’l-Âlemîn Alemlerin Rabbi
Rabbü’l-Âlemîn Alemlerin Rabbi
Cenâb-ı Hak buyuruyor
“…Onlar ki, öfkelerini yutarlar ve insanları
affederler. Allah da muhsinleri (iyilik ve ihsan sahibi kullarını) sever.”
(Âl-i İmrân, 134)
Rasûlullah (sav) buyurdular
“Ben bir söz biliyorum, eğer bu (öfkeli) kişi onu
söylerse, üzerindeki kızgınlık hâli geçer. Eğer o «İlâhî rahmetten kovulmuş
şeytandan Allâh’a sığınırım.» derse, üzerindeki bu hâl kaybolur.” (Buhârî,
Bed’ü’l-Halk 11, Edeb 44, 76)
Beşinci Abbâsî Halîfesi Hârun Reşid, bir hâdiseden
dolayı ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlere çok kızar. Bu öfke ile, etraflıca
düşünmeden; “müslüman olmadıkları takdirde, gayr-i müslimlerin Abbâsî mülkünü
terk etmelerini emreden” bir ferman yazdırır.
Halîfenin bu emri üzerine çaresiz kalan gayr-i
müslimler, büyük bir endişe ve hüzün içerisinde Behlül Dânâ Hazretleri’nin
kapısına gelir ve hâdiseyi anlatarak kendisinden yardım isterler. Behlül Dânâ
da gereğini yapacağını söyleyerek onları teskin eder ve nezâketle uğurlar.
Daha sonra da vakit kaybetmeden halîfenin huzûruna
çıkar. Behlül Dânâ Hazretleri’ni karşısında gören Hârun Reşid pek sevinir. Zira
o da gönlünde ağırlığını hissettiği hâlde, sebebini bir türlü anlayamadığı
sıkıntısını giderip huzura kavuşmak istemektedir. Hemen bir sohbet meclisi
kurulur. Sualler, cevaplar birbirini takip eder. Sohbetin iyice derinleştiği
bir anda Behlül Dânâ, Halîfe Hârun Reşid’e şöyle sorar
“–Halîfe Hazretleri söyler misiniz, namazda Fâtiha
Sûresi’ni okurken «Rabbü’l-âlemîn» lâfzı «Rabbü’l-mü’minîn» şeklinde tilâvet
olunsa ve bile bile bu hata üç kez tekrar edilse ne yapmak lâzım gelir”
Hârun Reşid
“–«Rabbü’l-âlemîn
Âlemlerin Rabbi» lâfzı «Rabbü’l-mü’minîn
Mü’minlerin Rabbi» diye okunursa mânâ değişir. Bunu da bilerek üç kez
tekrar etmek tabiî ki namazı bozar. Bu sebeple de namazın yeniden îfâsı
gerekir!” diyerek cevap verir.
Fakat daha bu cümleyi kurarken, Behlül Dânâ’nın bu
mevzuları zaten bildiğini ve bunu bir hikmet gereği sorduğunu anlar. Sözlerini
bitirir bitirmez bu defa Hârun Reşid, Behlül Dânâ’ya tebessümle sorar
“–Şimdi sen söyle bakalım Behlül! Sen bu sormuş
olduğun hususun câhili değilsin. Bilâkis bu hususta sen bizden de ârifsin. Bu
suâli sormak nereden îcâb etti”
Behlül Dânâ Hazretleri, söyleyeceği hakîkatin
halîfenin gönlünde mâkes bulacağı vaktin geldiğini düşünerek şöyle der
“–Peki Efendim, «Rabbü’l-âlemîn» yerine
«Rabbü’l-mü’minîn» okununca, namazın bozulduğunu biliyorsunuz da, müslüman
değildir diye gayr-i müslimleri yurtlarından sürüp atmanın dîninize zarar
vereceğini bilmiyor musunuz!”
Bu sözler üzerine yaptığı hatayı anlayan Halîfe
Hârun Reşid yazdırdığı fermanı derhal iptal ettirir. (Osman Nûri Topbaş, Şebnem
Dergisi, Mart-2015)
Kısa Günün Kârı
Şiddetli bir kızgınlık hâli olan öfke, akıl
nîmetinin devre dışı kaldığı geçici bir cinnet durumudur. Dolayısıyla kızgınlık
ânında alınan kararlar, ekseriyetle yanlış kararlardır. Mü’minler olarak, hâl
ve davranışlarımızda dâimâ İslâm’ın şahsiyet ve karakterini sergilemeli,
muhataplarımızla Kur’ânʼın telkin ettiği üslûb ile konuşmaya gayret etmeliyiz.
Zira gönüllere girebilmenin en güzel yolu; tatlı dil, yumuşaklık ve tevâzûdan
geçmektedir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi)
Yorumlar
Yorum Gönder