Hac yolunda
Hac yolunda
(Bu yazı aylık Yeni Dünya Dergisinde
yayınlanmıştır.)
Bir kıssa anlatılır;
Topal karınca Hacc’a niyet etmiş ve o mübarek
yolculuğa çıkmış…
Görenler, “Ya hu, sen bu halinle oraya
varamazsın!..” demişler..
O da cevaben ; “Varamazsam da, hiç olmazsa o
yolda ölürüm!” demiş…
Takva ehli bir insan, İslam’ın şartlarından birini,
örneğin namaz kılmayı ihmal eder, keza oruç tutmaz veya Hacc’a gitmekten
sakınır ise, ahıret yaşamında başına ne iş geleceğini çok iyi bilir.
Dolayısıyla üzerine düşeni yapar ve tedbirini alır. Esasen anlatılanlar her Müslüman
için geçerlidir.
“Henüz daha çok gencim, yaşlanıp dünya hayatından
elimi eteğimi çeker öyle giderim. Zira dönüşte “Hacı”lık misyonuna ters
bir harekette bulunmak istemem. Önce beğendiğim arabayı alayım, veya başımı
sokacak bir evim yok, şu çocuğu da baş göz etsek sıra ona gelir, Allah nasib
ederse…” gibi Hacc’a gitmeye mani olabilecek bahaneler “şeytani bir ilka”
dan başka bir şey değildir..
İslam, ahıret hayatında bize çok elzem olan ve
günahlardan arınma operasyonunu temin edecek en önemli fırsatı “HAC”
göreviyle bizlere sunmuştur.
Bir kimsenin mali gücü yerinde olup Hacc’a gitmekten
kaçınırsa tahmin edilemeyecek şekilde neticesine katlanır. Olay münafıklığa
kadar varır. Yine hali vakti yerinde olan bir insan niyetlenir de Hacc’a gidemezse,
bu niyet onu Hacc’a gitmemenin “vebalinden” kurtarır.
Bu nedenle, iman sahibi her aklın, bahaneleri bir
tarafa bırakarak, bedenini Kâbe yollarına girmeye zorlaması gerekmektedir..
«HAC»da öyle bir sır yatmaktadır ki, Resûlullah'ı
«Gidecek binek ve azığı olup da, gitmeyen yahudi veya hristiyan gibi ölür»
mânâsına gelen son derece ağır uyarıyı yapmak mecburiyetinde bırakmıştır.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) başka bir hadisinde;
“Bir çocuk on defa Hacc’a gitse, buluğ
çağına eriştiğinde, ona yine bir Hac farzdır” diyerek
Hacc’ın farziyetine değiniyor.
Muhkem ayetler kapsamında bulunan ve her biri insanı,
tefekküre, neticede Allah’ın varlığına ulaştıracak farzların bünyesinde Hacc’ın
önemi, gerçekten geniş tabanlıdır.
Önce Kur’an’da, Evrensel boyutları içeren bu
konu ile ilgili ayetleri hatırlayalım.
“Şüphe yok ki, Saf’a ile Merve, Allah’ın
koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre yaparsa
onları tavaf etmesinde, kendisine bir günah yoktur. Her kim, gönüllü olarak bir
iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve yapılanı hakkıyla bilir.” (Bakara
58)
“İnsanlar arasında Hacc’ı ilan et ki,
gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer
üzerinde, kendilerine ait birtakım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine
rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde belli günlerde Allah’ın
ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kabe’ye) gelsinler. Artık ondan
hem kendiniz yiyin, hem de yoksula fakire yedirin.” (Hac 27-28)
“Ey iman edenler! Akitlerin gereğini
yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size
okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helal kılındı. Allah dilediğine
hükmeder.” (Maide 1)
“Hem size hem de yolculara fayda olmak
üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı.
İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız
Allah’tan korkun.” (Maide 96)
Hac'cın farz olmasının şartlarını şöyle
sıralayabiliriz;
Müslüman olmak, akıllı olmak, (deli olmamak) hür olmak, Hacc’ın farz olduğunu bilmek, zahiri
ihtiyaçları dışında Hacc’a gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü
olduğu kimselerin (aile efradı) içtimai durumlarına uygun maddi güce
servete sahip olmak, hac farizasını eda edebilecek bir “vakte
erişmiş” olmak şeklinde sıralanabilirken, İmam-ı Şafi
haricindekiler, Hacc’ın mutlaka ve acilen yapılması gerektiği konusunda
hemfikirdirler.
İmam-ı Şafi, bir senelik tehir edilmeyi uygun görmüş, ancak tehir akabinde Hacc’a gidiş
şartlarında kesinlikle bir koşul tanımamıştır.
İmam-ı Hanefi ise sadece, “binecek binit ve yiyecek azık” kuralı ile Hacc’a
gidilmesi gerektiğine temas etmiştir.
Haccın kısımları olarak kabul edilen İFRAD, TEMETTÜ
ve KIRAN Haccı ise kişinin yapısına uygun olarak yerine getirilir.
Şimdi de konuyu başka bir cihetiyle incelemeye
çalışalım.
Şayet nefahat-ül Üns isimli eser sizde mevcut ise,
evliyaullah’dan Cüneyd-i Bağdadi'nin talebesi Ebu Bekr Şibli'nin
hayat hikâyesini mutlaka okumuşsunuzdur. Şibli’ye atfen şöyle bir menkıbe anlatılır;
Bir adam adı geçen zata gitmiş Şibli
ona;
- Nereye gidiyorsun?
- Hacc’a!
- Öyle ise iki çuval götür, onlara orada
rahmet doldur ve onları giy, bize getir ki, hacc’dan nasibimiz olsun, kalana
onu verelim, ziyaret edeni onunla ağırlayalım.
Adam dedi ki "Huzurundan vedalaşıp
çıktım, döndüğüm zaman Şibli bana sordu"
- Haccettin mi?
- Evet!
- Haccetmek için ne amel yaptın?
- Guslettim, ihrama girdim, iki rekat
namaz kıldım ve telbiye (hacıların "lebbeyk allahümme lebbeyk"
demesi) ettim.
- Bununla haccı akdettin mi? (İhrama
girmişsen önceki akitlerini bozdun mu)?
- Evet!
- Peki, yaratıldığından beri bu akdine
muhalif bütün akitleri bozdun mu?
- Hayır!
- Sen akdetmemişsin (bağlanma)
- Sonra elbiseni çıkardın mı?
- Evet!
- Yaptığın her işten de soyundun mu?
- Hayır!
- Sen elbiseni çıkarmamışsın!
- Sonra temizlendin mi?
- Evet!
- Bu temizlenmenle sende bulunan her
illeti giderdin mi?
- Hayır!
- Sen temizlenmemişsin!
- Sonra sen telbiye ettin mi? (buyur
geldim dedin mi)?
- Evet!
- Aynen telbiyenin cevabını aldın mı?
(cevap; Hakk’ın o şuurun sende olması)
(cevap; Hakk’ın o şuurun sende olması)
- Hayır!
- Sen telbiye etmemişsin.
- Sonra sen Harem'e girdin mi?
- Evet!
- Hareme girmekle her haramı terk etmeye
ahdettin mi? (Harem, korunan yer anlamındadır. Yasak bölge, korunmuş yer)
- Hayır!
- Sen hareme girmemişsin.
- Sonra Mekke'yi gördün mü?
- Evet!
- Mekke'yi görmekle Allah’dan sana bir
hal geldi mi? (Mekke, emin belde)
- Hayır!
- Sen Mekke'yi görmemişsin
- Kâbe’yi gördün mü?
- Evet!
- Allah için kastettiğin gayeye erdin
mi?
- Hayır!
- Sen Kabe'yi görmemişsin!
- Hacer'i Musafaha (el sıkışma)
ettin mi?
- Evet!
- Hani denilir ki Hacer'i musafaha eden
Hakk'ı musafaha eder. Hakkı musafaha eden de güven mahallindedir. Binaenaleyh
sende güven alameti gördün mü?
- Hayır!
- Sen Hacer'i musafaha etmemişsin!
-İki rekât namaz kıldın mı?
- Evet!
- Allah Azze ve Celle'nin önünde durur
gibi, olduğun yerde durup niyetini O'na gösterdin mi?
- Hayır!
- Sen Namaz kılmamışsın
- Safa'ya çıkıp orada durdun mu? (halka
nisbet edilen sıfatlardan soyunma)
- Evet!
- Ne amel ettin
- Orada tekbir ettim
- Safa'ya çıkmakla sırrın saflaştı mı?
Rabbını tekbir etmekle ekvan (varlıklar, alemler) gözünde küçüldü mü?
- Hayır!
- Sen Safa'ya çıkmamışsın ve tekbir de
etmemişsin. (Kabe’yi selamlama)
- Sa'yinde hervele (koşma) ettin
mi?
- Evet!
- O'ndan O'na kaçtın mı?
- Hayır!
- Sen Hervele (iki yeşil ışık
arasında koşma) ve Sa'y (yürüme) etmemişsin.
- Merve'de durdun mu?
- Evet!
- Merve'de iken üzerine huzurun indiğini
gördün mü? (ilahi isim ve sıfat kadehlerinden doya doya içmek)
- Hayır!
- Sen Merve'de durmamışsın
- Arafat'a çıktın mı? (hak makamında
bulunmak)
- Evet!
- Halk edildiğin ve varacağın yeri
bildin mi? Bildin mi ki Rabbın kimdir ve inkar etmekte olduğun o Zatı Kibriya
kimdir? Ve Hak sana, havassı aşina kıldığı bir hal gösterdi mi? (men arefe
sırrına işaret)
- Hayır!
- Sen Arafat'a çıkmamışsın.
- Şeytana taş attın mı?
- Evet!
- Sendeki cehaleti attın mı ve bu
suretle sende ilim zuhur etti mi?
- Hayır!
- Sen taş atmamışsın.
- Ziyaret ettin mi? (Hacc ettin mi)
- Evet!
-Sana Hakikatten bir şey keşfedildi mi?
Yahut ziyaret sebebiyle ikramların arttığını gördün mü? Çünkü Rasûlullah
(S.A.V.) şöyle buyurmuştur; "Hacılar ve Umre yapanlar, Allah’ın
ziyaretçileridir. Ziyaret edilenin kendisini ziyaret edene ikram etmesi bir
Hak'dır."
- Hayır!
- Sen ziyaret etmemişsin
-İhlal (bozma, sakatlama) ettin
mi?
- Evet!
- Helal yemeğe azmettin mi?
- Hayır!
- Sen ihlal etmemişsin.
- Ved'a ettin mi?
- Evet!
- Nefsinden ve Ruhundan Bilkülliye
çıktın mı?
- Hayır!
- Sen Ved'a etmemişsin, Hacc da
etmemişsin.
Topal karıncanın hac yolundaki aşkı, Hac farizasının
önemi ve Şibli’nin Hac anlayışı bizlere örnek olmalıdır.
Allah
Muin’iniz olsun.
Ahmet F. Yüksel
Yorumlar
Yorum Gönder