Kayıtlar

Çocuklarını Haramdan Koruyan Adam

Çocuklarını Haramdan Koruyan Adam              Çocuklarını çok seven bir babaydı. Her sabah erkenden kalkar, camiye koşar, ama giderken de çocuklarını rahatsız etmemeğe dikkat ederdi.  Camide Peygamberimizin okuduğu Kuran'ı huzurla dinler, herkesten sonra çıkardı.              Ne var ki, birkaç gündür, bu halini terk etmişti. Sabah namazında Peygamberimiz selam verince tesbih dualarını ancak yapıyor, okunan sın Kuran'ı dinlemeden aceleyle çıkıp gidiyordu.  Bu alışmadık hali, birkaç gün devam edince Peygamberimiz yanına çağırıp sordu:             -Sen camiye herkesten önce gelir, yine herkesten sonra çıkardın. Ama görüyorum ki birkaç gündür sonra bir hal oldu. Herkesten sonra geliyor ama herkesten önce de camiyi terk ediyorsun. Sanki dışarıda acele bir iş yapıyormuş gibi telaşlı bir halin var?             Hem mahcup hem de üzüntülü olan baba bunun sebebini şöyle anlattı:             -Ya Rasulullah! Şimdi hurmaların dallar da olgunlaşarak yerlere düştüğü

Bir Letonya Hikâyesi

Bir Letonya Hikâyesi Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış. İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da: “Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım!” demiş. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş.

Borcum Vardı

Borcum Vardı Oldukça yaşlı bir adam, kendisi gibi kamburlaşıp yere yanaşmış bir Ağacın altında ağlıyordu. Biraz önce iri kıyım bir genç yanına sokulmuş ve kendisinden içki parası istedikten sonra bir de tokat atmıştı. Yaşlı adamın yere yıkıldığını görenler, hemen yardımına koşup: - Geçmiş olsun dede, dediler. O serseri ne istedi ki senden? Adamcağız bir şey olmamış gibi toparlanmaya çalışırken: - Eski bir borcum vardı, onu istedi, dedi. Yapması gerekeni yaptı sadece... Çevresindekiler, ihtiyar adamı yerden kaldırdıktan sonra eline bastonunu tutuşturup aceleyle işlerine koşuştular. Herkes ayrıldığında, hadiseyi başından beri görmüş olan bir delikanlı onun koluna girerek: - Fazla hırpalandınız, dedi. Ağacın gölgesinde biraz oturalım mı? Yaşlı adam yorgun bakışlarını yukarıya yöneltip: -Benim bu ağacın altında dinlenmeye hakkım yok yavrum dedi. Ölünceye kadar da olmayacak. Delikanlı, söylenenden bir şey anlamamıştı. Meraklı gözlerle kendisine bakarken, onun tekrar hı

Hidayet Duası دُعَاءِ الْهِدَايَةِ

Hidayet Duası دُعَاءِ الْهِدَايَةِ Abdullah ibni Mes’ûd Radıyallahu Anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: عَن ابنِ مسْعُودٍ رَضِي اللهُ عنْهُ أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كَانَ يَقُولُ: ”اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ  وَ الهُدَى وَالتُّقَى  وَ العَفَافَ وَالغِنَى“ Okunuşu: “Allâhümme innî es’elüke’l-hüdâ ve’t-tükâ ve’l-afâfe ve’l-gınâ! Anlamı: Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.” Kaynak: (Müslim, Zikir 72; İbn Hıbbân Ed’ıye no: 900; Tirmizî, Daavât 72; İbni Mâce, Duâ 2)

Arş-ı Ala ve Yedi Kat Yeri ve Gökleri Titreten Çok Güçlü Dilek Duası

Arş-ı Ala ve Yedi Kat Yeri ve Gökleri Titreten Çok Güçlü Dilek Duası أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ. بِسْـمِ اللهِ الرَحْمٰنِ الرَحِيْمِ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ حَمْدًا يُوَافِي نِعَمَهُ، وَيُكَافِئُ مَزِيدَه. اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفَاتِحِ لِمَا اُغْلِقَ وَالْخَاتِمِ لِمَا سَبَقَ. نَاصِرِ اْلحَقِّ بِالْحَقِّ وَاْلهَادِى إِلٰى صِرَاطِكَ المُسْتَقِيمِ. وَعَلٰى اٰلِهِ حَقَّ قَدْرِهِ وَمِقْدَارِهِ الْعَظِيمِ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الأَحَدٍ الاعَزَّ وَأَدْعُوكَ. اَللَّهُمَّ بِاسْمِكَ العَظِيمِ الوِتْر وَأَدْعُوكَ. اَللَّهُمَّ بِاسْمِكَ الْكَبِير المُتَعَال الَّذِي مَلَاَ الْأَرْكَانَ كُلَّهَا أَنْ تَكْشِفَ عَنِّي مَا أصْبَحْتُ وَمَا أمْسَيْتُ فِيهِ  [Burada hacetinizi ister aşağıdaki salâtı yapar âmin dersiniz!] اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ مَا اخْتَلَفَ اْلمَلَوَانِ وَتَعَاقَبَ اْلعَصْرَانِ وَكَرَّرَ اْلجَدِيدَانِ واسْتَقْبَلَ الْفَرْقَدَانِ وَبَلِّغْ رُوحَهُ و

ibretlik Bir Hikâye: Alın Teri

ibretlik Bir Hikâye: Alın Teri Bir zamanlar, bir genç herkes gibi evlenmek istiyordu. Bu niyetini ailesine açtığında, babası ona şöyle dedi: "Elbette oğlum, elbette evlenebilirsin. Bana kendi alın terinle kazandığın bir altın getirdiğinde, seni hemen evlendireceğim." Delikanlı babasının bu sözlerine gülümsedi. Ne kadar da kolay bir sınavdı bu böyle! Ertesi gün, istenilen altın lirayı götürüp gururla babasının avucuna koydu. Babası hiçbir şey söylemeden, altını evlerinin yanından akan nehre fırlattı. Çocuk, altının düştüğü nehre şaşkınlıkla bir-iki saniye baktıktan sonra, babasına döndü ve sordu: "Şimdi evlenebilirim, değil mi babacığım?" Babası başını iki yana salladı: "Hayır oğlum. Sana kendi alın terinle ve emeğinle kazandığın bir altın getirmeni söylemiştim. Bu altını sen kazanmamışsın ki." Genç delikanlı babasının gerçeği nasıl keşfettiğini anlayamamıştı. Ertesi gün bu defa annesinden bir altın borç aldı ve parayı babası

Ah Bu Kocalar

Ah Bu Kocalar Kadın sinir içinde cep telefonundan kocasını aramış: - Saat kaç oldu. Hangi cehennemdesin? - Aşkım... O hiç unutamadığın harika elmas gerdanlığın bulunduğu kuyumcu var ya. Hani o zaman param yoktu alamamıştım ve bir gün mutlaka alacağım sözünü sana vermiştim... Hatırladın mı? Bu sözleri duyan kadın birden yumuşamış, heyecandan titreyen bir sesle: - Evet, evet, bir tanem hatırlamaz olur muyum? Demiş. Ama adamın cevabı hiç de beklediği gibi olmamış: - Evet aşkım... İşte o kuyumcunun hemen yanındaki kahvede arkadaşlarla oyundayım! (Alıntı)

Kur'an'dan Bir Nokta

Kur'an'dan Bir Nokta Bir gün Evliyalar Şahı Hazreti îmamı Rabbani Kuddise Sirrûh, sür'atlice abdesthâneye girdiler. Fakat girmeleri ile çıkmaları bir oldu. Hemen ibrikteki su ile elini yıkadı sonra tekrar abdesthâneye girdi. Çıktıktan sonra kendisine bunun sebebi soruldu. Buyurdular ki: — Biraz; önce kalemin yazıp yazmadığını denemek için tırnağıma bir nokta yazmıştım. Abdesthâneye girince bunu fark ettim, hemen dışarı çıkarak onu yıkadım. Ondan sonra içeri girdim. Çünkü o nokta Kur'anı Kerîm'dendir, Onunla abdesthanede bulunmayı edebe uygun görmedim, buyurdular. (Alıntı)

Bu Can O Uğurda Fedadır

Bu Can O Uğurda Fedadır Uzun Hasan Fatih'ten sulh talep ederek Çemişkezek Hâkimi Şeyh Hüseyin ile annesi Sâre Hatunu elçi olarak Fatih'e göndermeye mecbur olduğu zaman, genç hükümdar at geçmez yarlardan, geçit vermez dağlardan aşıp Trabzon'un fethi için giderken Sâre Hatun, Padişahın yorgunluğundan istifade etmeyi düşünerek: — Padişahım, bunca zahmet bir kal'a fethi için değer mi? dedi. Fatih: — Vali de, valide... İslâm Kılıcı benim elimdedir. Bu can o uğurda fedadır. Meşakkatten nice korkarım? Cevabını verdi. (Alıntı)

Anselmo Turmeda'nın Müslüman Oluşu

Anselmo Turmeda'nın Müslüman Oluşu Akdeniz'de Balear takımadalarının en büyüğü olan Mayorka adasında, bir ailenin tek çocuğu olan Anselmo Turmeda isimli biri vardı. Altı yaşında iken bir papazdan din ilmini öğrenmek üzere tahsile başladı. Sonra ilmini ilerletmek üzere Katalan'da, Larde şehrine gitti. Din ilmini hayli ilerleten Anselmo, daha da ilerletmek için Nebuniye şehrine gitti. Burada ilmi çok yüksek, kadri kıymeti büyük bir papazın himayesi ve hizmetinde uzun müddet kaldı. Nikola Mertil ismindeki bu papaz, bir gün hasta olduğundan derse gelmedi. O gün talebeler kendi aralarında müzakerelerle meşgul oldular. Akşam olduğunda Anselmo, papaz Mertil'in evine vardığında papaz: — Bugün ne ile meşgul oldunuz? Diye sordu. Anselmo ise, arkadaşları ile bazı ders müzakerelerinde bulunduklarını fakat Incil'in bir yerinde Hazreti İsa'nın “Benden sonra bir Peygamber gelir, onun ismi Paraklit'tir” sözü üzerine hayli tartışma yaptıklarını söyledi. Pap

Ön Yargıyı Kırmak Çok Zordur…

Ön Yargıyı Kırmak Çok Zordur… Bir Arife sormuşlar: -Efendim, Dünyada en çok kimi seversiniz? -Terzimi Severim diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar: -Aman Efendim, Dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Demişler. Ârif: -Evet, Dostlarım, ben en çok terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde; “Şişmanladı mı, zayıfladı mı, uzadı mı, kısaldı mı diye…” ölçümü yeniden alır. Diğerleri öyle değil… Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar bana hep aynı ölçü nazarıyla bakarlar...

Güneşin Mecali

Güneşin Mecali Hazreti Fatih ve ikinci Beyazıd devirlerinde yaşamış büyük âlimlerden Molla Fenari Hazretleri, son derece mütevazı ve lüzumsuz yere hiç konuşmayı sevmeyen bir zattı. Aynı zamanda manevî ilimlerle de mücehhez olan Mevlânâ Fenarî, Şeyh Hacı Halife Hazretlerinin müridlerindendi. Onun talebeleri çok az konuştuğunu, ancak Padişahlardan bir bahis açıldığı zaman bülbül kesildiğini söyleyerek şöyle anlattığını nakletmişlerdir: — Bir gün sıcak bir Ramazan günü idi. Sultan Beyazıd Hazretleri ben âcizi de yanlarına alarak şöyle ferah bir yere çıkmış güneşin batmasını ve iftar vaktini bekliyorduk. Gurup vaktini seyreden Sultan Hazretleri bana dönerek şöyle söyledi: — Görüyor musun Molla! Galiba orucun bitkinliği ve sıcak, güneşe de tesir etmiş ki yürümeye bile mecali kalmamış. (Alıntı)

Dağları Bile Yerinden Oynatırlar

Dağları Bile Yerinden Oynatırlar Hazreti Ömer Radiyallahü Anh radıyallahu anh zamanında, İran'a harp ilân edilmişti, İran Hükümdarı Yezdecerd, Çin Hükümdarından yardım istedi. Çin Hükümdarı, İran'dan gelen elçilere savaşacakları düşmanın vasıflarından sual etti. Elçiler de, bildikleri kadarıyla Müslümanların vasıflarından anlattılar! “İçki içmezler, kumar oynamazlar, yalan söylemezler, birbirlerine yardımlarını hiç esirgemezler, zina etmezler, birbirlerinin namuslarına saygılıdırlar” dediler. Çin Hükümdarı uzun uzadıya sorduklarına müspet cevaplar alınca, eline kalemini alarak İran Hükümdarına şöyle bir mektup yazmıştı: — “Azizim Yezdecerd! Sana bir ucu Merv'de bir ucu da Çin'de olan muazzam ordular gönderebilirdim. Fakat karşındaki düşmanın vasıflarını öğrendikten sonra, bundan vazgeçtim. Düşmanların olan müslümanlar, bu ahlâk kaideleri üzere bulundukları müddetçe, dağları bile yerinden oynatmak isteseler yine de oynatırlar. Sen bunlarla dost geçinmeye bak. B

Yüz Suyu

Yüz Suyu 1735 1808 yılları arasında yaşamış Hoca Neş'et adıyla ma'ruf bir âlim vardı. Bu âlim varlıklı bir kimse olduğu için gelen geçen herkese iyilik etmeyi çok sever, hatta kendisinde olmazsa, başkalarından isteyerek, gene de ihtiyaç sahibinin işini görürdü. Bir defasında kendisine: — Hocam şunun bunun işi için ona buna yüzsuyu döküyorsun. Kendin elinden geleni yapıyorsun. Bir de yüzsuyu dökmek niye? Diye söylenmişlerdi. Hoca Neş'et şu cevabı verdi: — Yüzsuyu ile değirmen dönmez ya, yüzsuyu ile ancak iş görülür, ben de onu yapıyorum. (Alıntı)

Hikâyenin Hikâyesi

Hikâyenin Hikâyesi Osmanlı şair ve nüktedanlarından Cenanî'ye, zamanın padişahı, anlattığı fıkra ve hikâyeleri bir kitap halinde toplamasını söylemişti. Cenanî bildiklerine kendi uydurduklarını da ekleyerek bir kitap yazdı. Kitabı güzel yazı yazan birine verip temize çektirdikten sonra yaldızlanması ve ciltlenmesi için ciltçiye vermişti. Böyle bir kitabın yazılıp ciltçiye verildiğini duyan padişahın nedimlerinde Derviş Eğlence, isimli bir hikâyeci Cenanî'den habersiz olarak daha ciltçide iken baştan sona okuyup ezberledi. Derviş Eğlence, padişaha hikâye ve nükteler anlatır ve onu eğlendirirdi. Cenanî'nin yazdığı kitabı baştan sona padişaha anlattı. Olup bitenlerden habersiz Cenanî, kitabını ciltciden almış ve padişahın takdirini kazanacağı ümidiyle saraya getirip, Kapı Ağası aracılığı ile padişaha gönderdi. Cenanî, dışarda heyecanla padişahtan gelecek ihsanı bekliyordu. Biraz sonra Kapı Ağası Gazenfer Ağa, huzurdan çıktı ve: — Beyim, gerçi bizim Derviş

Kabul Olan Üç Dua

Kabul Olan Üç Dua Mevlânâ Fenarî Hazretleri bir gün medresede talebe okuturken şöyle demişti: — Allah'a hamd ü senalar olsun ki, bu zamana kadar ne istedimse hiç birini reddetmedi. Yalnız üç dileğim var, inşallah onlar da kabul olunur. Bunlardan birincisi; evimde benden evvel kimsenin vefat etmemesi, ikincisi; hastalığım uzun sürüp ölümümün zor olmaması, üçüncüsü ise; îmanla göçüp ahirette saadeti ilâhînin müyesser olmasıdır. Hazretin bu dualarından ilk ikisi tahakkuk etmiş, kendisinden evvel ailesinden kimse irtihal etmemiş, ikindi abdestini alıp namaz için camiye doğru gittiği bir sırada ruhunu teslim etmiştir. Allahü a'lem üçüncü dileği de kabul olunmuştur. Allah şefaatinden mahrum etmesin! Âmin! (Alıntı)

Arapça Günlük Konuşma العربية الَمحَادَثَة اليَوميّة

Arapça Günlük Konuşma  العربية الَمحَادَثَة اليَوميّة  Günlük Arapça Konuşmada Kullanılan Temel Kelimeler… Kelimati esasiyeti fi tekellem yevmiyyeh. كلمات اساسية في تكلم يومية Merhaba! Merhaban. مَرحباً. Hayırlı sabahlar! sabâhu’lhayr. صَباحُ الخَير. Sana da merhaba, hayırlı sabahlar! Sabahu’nnur; marhaban bik. مَرحَباً بك. صَباحُ النّور. Hayırlı akşamlar! Mesâu’lhayr. مَساءالخَير. Sana da merhaba, hayırlı akşamlar! Marhaban bik; mesau’nnur. مَرحَباً بك. مَساءُالنّور. Esselamu aleyküm! Nasılsınız? Esselâmu aleyküm; keyfe halukum. السّلام عليكم ، كَيف حَالُكُم. Ve aleyküm esselam ve rahmetüllah-i ve berekâtuhu, Allah’a hamd olsun, iyiyim! Ve aleyküm-ü’sselam ve rahmetullah-i ve berakatuhu; bi hayr vel-hamdülillah. وعليكم السّلام ورَحْمَة الله وبَركاتهُ، بِخَير والحَمدلله. Görüşmek üzere. Selametle! İlellikâ; m’aasselame.