Kayıtlar

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (1)

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (1) “Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki sizden biriniz onda birini terk etse helâk olur. Sonra öyle bir emrolunduğu şeylerin zaman gelecek ki sizden kim emr olunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizî, Fiten, 79/2267) “Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacaktır: Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Heysemî, I, 172)  “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7) Ebu Said el-Hudrî’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. onlar Kur’ân okurlar, fakat okudukları boğazlarından aşağı geçmez. onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar...” (Buhârî, Fedâilü’l

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (2)

Hadis-i Şeriflerle Ahır Zaman (2) Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki: “-İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” “-Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “-Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56) Zübeyr İbnu Adiy rahimehullah anlatıyor: “Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikayet ettik. “-Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlunüz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den işittim.” (Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün: “-Bana kaç Müslüman olduğunu sayıverin” buyurdular. Biz: “-Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yedi yüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?” dedik.

Usta ile Çırak

Usta ile Çırak Hadisi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz…” (Enbiyâ, 35) Günün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün FotoğrafıGünün Makalesi Bir zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden, hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış. Bu ustanın da, hayata dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güleryüzlü ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş. Günlerini, dünyaya gelişin imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak, başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve mutsuzl

Kuşun öğüdü...

Kuşun öğüdü... Tamahkâr biri, küçük bir kuş yakalar. Kuş dile gelip der ki: - Beni ne yapacaksın? - Kesip yiyeceğim. - Benim bir lokmacık etimle ne karın doyar, ne de derde deva olur. Beni bırakırsan sana 3 mühim nasihatte bulunurum. - Nasihatleri söyle bırakırım. - Birini, elindeyken, ikincisini şu ağaca konunca, üçüncüsünü tepeye varınca söylerim. - Peki, birincisini söyle! - Elinden çıkan şeye üzülüp hasretini çekme! Ağaca konunca der ki: - Olmayacak şeylere inanma! Kuş tepeye varınca da der ki: - Sen ne ahmaksın. Benim kursağımda 50’şer gramlık 2 inci vardı. Beni kesseydin bunlara mâlik olacaktın. İnci sözünü duyar duymaz, tamahkâr adam, hemen oraya yıkılıp kalır. Eyvah, diyerek dövünmeye başlar. Sonra der ki: - Haydi son nasihatini söyle! - Sen 2 nasihati hemen unuttun. Son sözün faydası olmaz. - Söyle belki bunu unutmam. - (Elden çıkan şeye üzülme!) dedim, beni bıraktığına üzüldün. (Olmayacak şeye inanma!) dedim, etimle, kemiğimle, 100 gram,

Zamanı Kuşanmak

Zamanı Kuşanmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Nihâyet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür, 8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “İki nimet vardır ki insanların çoğu onların kadrini bilmez. Bu iki nimet sıhhat ve boş zamandır.” (Buhârî, Rikak, 1, İbn Mâce, Zühd, 15) İnsanı kuşatan sosyal ve fiziki çevrenin üçüncüsü zamandır. Zaman âlemin varoluşundan sona erişine kadar geçmiş, gelecek ve ikisi arasındaki “hâl” dediğimiz ânlardan ibarettir. Zaman; dehr, vakt ve ân gibi kavramlarla da ifâde edilir. İnsana verilen ömür sermayesi, ister nefeslerle sınırlı olsun, isterse vakitle belirlenmiş olsun, zaman idrâkinin cereyan ettiği en önemli alandır. İnsan, hayatı bir zaman ve vakit ölçüsü ile idrak etmektedir. Bu yüzden hayat, zamanı kullanma ve değerlendirme ameliyesi sayılabilir. Medeniyet tarihi yorumcuları medeniyetleri zaman ve mekân medeniyetleri olarak ikiye ayırmaktadır. Mekânı temel alan ve onu merkezine yerleştiren B

Şeb-i Arûs

Şeb-i Arûs Cenâb-ı Hak buyuruyor: “De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cum’a, 8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “…Mü’mine Allah’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti müjdelendiği zaman Allah Teâlâ’ya kavuşmak ister; işte o zaman Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kâfire Allah’ın azâbı, gazabı haber verildiği zaman Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz; Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Müslim, Zikir 14-17. Buhârî, Rikak 41; Tirmizî, Cenâiz 67, Zühd 6; Nesâî, Cenâiz 10; İbni Mâce, Zühd 31) Hazret-i Mevlânâ Kuddise Sirrûh ölümünü şöyle ifade eder: “Vefâtımdan sonra benim kabrimi aç ve gönlümün ateşi sebebiyle kefenimden nasıl duman yükseldiğini gör!”  “Ölüm gününde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın dert ve gamı var sanma! Dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum zannetme!” “Sakın ola ki, öldüğüm için bana ağlama! «Yazık oldu, yazık o

Hacı Bayram-I Veli

Hacı Bayram-I Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. “Engürü’deki şeyhi getirdik efendim!” der, “Ama ...”  -Aması ne?  -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli.  -Nereden biliyorsun peki?  İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlar. “Şu kadarını söyliyeyim” der, “kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri’nin halifesi!”  -Sen ne diyorsun!  -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, “Haydi evladım” dedi,  “Zincirleyin beni!”  -N’aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene.  -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik.  -Gönlünü hoşça tutaydınız.  -Tutmaz mıyız. Buruk Tanışma II. Murat ilim meclislerinin yabancısı değildir. Molla Yegân, Molla Gürâni, Molla Hüsrev gibi büyüklerden çok şey kapar. Hani altının değerini sarraf bilir derler ya, Hacı Bayram Veli hazretl
Er Çilesi  Büyük mutasavvıf Hacı Bektaş Veli'ye müridleri bir gün "Sizinle beraber biz de erbaine (çileye, kırk günlük nefsi terbiye edici perhiz) girelim" dediler Hacı Bektaş kendilerine sordu: - Er çilesine mi, kadın çilesine mi? Müridler bundan bir şey anlamayınca açıkladı: - İsterseniz 40 gün bir şey yemeden riyazet (perhiz) yapalım, bu kadın çilesidir İsterseniz 40 gün tuzlu et yeyip su içmeyelim, bu da er çilesidir Müridler bağış dilediler: - Efendimiz biz bu ikincisine dayanamayız...

Gerçek Zenginlik

Gerçek Zenginlik  Başlangıçta Türkistan taraflarında bir bölgenin hükümdarı yani dünya sultanı iken vâkî olan bazı ikazlarla hükümdarlığını bırakıp maneviyat sultanı olmaya azmeden, bunu da gerçekten başaran İbrahim Edhem (VIII. yüzyıl) dünya malına karşı o kadar tenezzülsüzdü ki kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine  rastlanamazdı. Birgün büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: - Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi: - Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. İbrahim Edhem: - Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi. Belhi sordu: - Peki siz ne yapıyorsunuz? - Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz. Bizim İbrahim Edhem Hazretleri hakkında söylemek istediğimiz bu değil. İbrahim Edhem'in, amaç edindiği ve ulaşmayı başardığı yokluk ve mahrumiy

Basra’nın Güllerinden Biri... Hasan-I Basri

Basra’nın Güllerinden Biri... Hasan-I Basri Bir gün Basra’da...  Basra’lı Şem’ûn kendi halinde bir mecusidir. Müslümanlarla içli dışlıdır ve bir sürü güzel haslet edinir. Kimseyle uğraşmaz, yalan söylemez, sözünde durur ve cömerttir. Sonra o gülyüzlü komşusunu (Hasan-ı Basri Hazretlerini) çok beğenir, uzaktan bile görse ayağa kalkar, hürmetle yol verir. Hasan-ı Basri, Şem’ûn’un Müslüman olmasını çok ister. Hatta bazı geceler sabahlara kadar yalvarır onun ve onun gibiler için hidayet diler. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz bu duaları kâbul eder ve mübareğin tebliğ için beklediği fırsatı önüne çıkarır. Nasıl mı? Anlatalım.  Şem’ûn amansız bir hastalığa yakalanır. Birkaç gün içinde mum gibi erir ki artık öleceğinin farkındadır. Hasan-ı Basri biraz süt, biraz hurma alır, komşusunun kapısını tıklatır. Şem’ûn onu görünce çok duygulanır. Ağlamakla gülmek arasında gidip gelen bir sesle “Ey asil komşum” der “niye zahmet ettin ki?”  -Ne zahmeti, vazifemiz değil mi?  -Biliyor musun b

Bir Farenin Bile Emanet Edilemeyeceği Kişiye İsm-i Azam Hediye Edilir mi?

Bir Farenin Bile Emanet Edilemeyeceği Kişiye İsm-i Azam Hediye Edilir mi? Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti.  Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı.  Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek;  "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi.  Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı.  Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile talti

Nefisle Bağlantı Kurma Yolları

Nefisle Bağlantı Kurma Yolları İman sahibi, iman ettikten sonra her şeyin henüz başlayacağını bilir. Yani inanan için, iman etmekle, Allah Celle Celâlüh yolunda ilerleme başlamış olur. Kul için imtihanlar, iman ile başlar. Kulun Allah-ü Tealâ’ya varmasına, tanımasına, bilmesine en büyük engeller de nefisten gelir. İşte nefsin taşkınlıklarına ve kötülüğü emretmesine karşı koyabilmek için; insanın nefsi ile alâkasını koparmaması lâzımdır. Daima nefsinin olduğunun farkında olması ve onun oyunlarından ve hilelerinden haberdar ve bilgi sahibi olması gerekir. Ve de nefsi ile baş edebilmek için, kuvvetli olma ve baş etme yollarını öğrenmesi lâzımdır. İman sahibi, nefisleri ile ilgili olan bu bağlantıyı (murabatayı) ve kontrolü altı türlü yapar: 1) Müşarate: Nefis ile anlaşma yapmaktır. 2) Murakabe: Nefsi denetleme, bakma, gözetmedir. 3) Muhasebe: Nefsini hesaba çekmedir. 4) Muakabe: Nefsi kınamadır. 5) Mücahede: Nefsi ile cihad etmek, terbiyesiyle uğraşmaktır. 6) Muatebe: