Kayıtlar

Sıkıntı Olduğu Zaman Okunacak Tespihler

Sıkıntı Olduğu Zaman Okunacak Tespihler En aşağı 100 defa. Daha fazla da olabilir. اَللّٰهْ اَللّٰهْ قُرْبَةِ يَا رَسُولَ اللّٰهِ فَرِّجْ كُرْبَةِ Allah, Allah gurbeti ya Rasulullah ferric kürbeti. 21 adet   يَا رَق۪يبُ   Ya Ragibu 16 adet    يَا حَف۪يظُ   ya Hafizu 7 adet   يَا مٰلِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِ إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ   ya Maliki yevmiddin iyyakenağbudu ve iyyake nestain 3 adet Gul euzu bi Rabbil felak suresi 3 adet Gul euzu bi Rabbinnas suresi 100 adet   لٰٓاإِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ Lailahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin. Ayrıca en az günde 100 defa olmak üzere: حَسْبُنَ اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلِ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرِ Hasbunallahu ve ni’mel vekil ni’mel Mevla ve ni’men nasir. Bunlar sıkıntıların def’i için okunur. (Alıntı)

Ben Osmanlıyım

Resim
Ben Osmanlıyım Dinle evlât! Sana bir çift söylenecek sözüm var; Beni bilmek ister isen Hakka bağlı özüm var. Neslim bana bühtân etmiş, yüreğimde sızım var. Bu sayfalar tanır beni, ha bu kitaplar tanır; Şanlı tarih dile gelse, bütün dünya utanır! İlim, irfan, medeniyet yaymak için büyüdüm, Kuru kavga için değil, hizmet için yürüdüm. Bir küçücük beylik idim, üç kıtayı bürüdüm! Bu tepeler tanır beni, ha bu ufuklar tanır; Şarktan güneş doğduğunda, gölgem garba uzanır. Mazlumların gözyaşını şefkat ile silmişim, Vatan, namus, din ve devlet kıymetini bilmişim, Irzıma göz dikenlerin haklarından gelmişim! Bu hisarlar tanır beni, ha bu kal'alar tanır, Nal sesimi işitenler, kıyamet koptu sanır!.. Hanefi Söztutan

Alışılmadık Bir Taht Kavgası

Alışılmadık Bir Taht Kavgası        Orhan Gazi, babasının vefatından sonra riyaset yükünün ağır mesuliyetinin idraki ile büyük bir asalet ve nezâket göstererek onu ağabeyi Alâeddin’e teklif etti:        “Babamın bıraktığı tahta buyur sen otur!” dedi. Tarihte eşine çok ender rastlanan bu tahta dâvet teklifi üzerine ağabeyi Alâeddin de, kendisinin almış olduğu manevi ve yüce terbiye icabı gerçeği takdir ederek:        “Hayır! Cennet-mekân babamız bu vazifeyi sana tevdi buyurdu. Onun dua ve himmetleri senin üzerindedir. O, kendi zamanında seni nasıl askerin başına serdar yaptıysa, şimdi dahi aynı vazife senindir; beylik sana yaraşır…” dedi. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

Kâlû Belâ nedir? Neden hatırlamıyoruz?

Kâlû Belâ nedir? Neden hatırlamıyoruz? Kâlû Belâ, bir Kur’an-ı Kerim deyimidir. İnsanların, ebediyet âleminde birer zerre halinde yaratılarak İlâhî programa girdiği ilk zamanda gerçekleşen bir olaya ışık tutar.1 Söz konusu olay, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda insanların ilk duruşları, Allah’ın sorgusuna ilk muhatap oluşları, ilk imtihanları ve Rabb-i Rahîm’e verdikleri ilk ve tek sözleri ile ilgilidir. O gün orada ihtilaf yoktur, inkâr yoktur, şüphe yoktur, tereddüt yoktur. Orada eksiksiz bir teslîmiyet vardır, gerçek bir kulluğun farkında oluş vardır, Allah’ın sözünü tasdik vardır. Şöyle ki: Ebed tarafında, zerreler âleminde iken Rabb-i Rahîm: “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye sordu. Bütün ruhlar ittifakla, huzur içinde ve kesin bir tasdik ve îmân ile: “Elbette yâ Rab! Sen Bizim Rabb’imizsin. Biz buna şâhidiz” dediler. Kur’ân bu ahitleşmeyi haber verdikten sonra, bunun hikmetini şöyle izah eder: “Onlara böylece şâhitlik ettirdik ki, kıyâmet gününde, “Biz Rabb’imiz ola

Ne Çekiniyorsun? "Ben Osmanlıyım" Demekten!

Resim
Ne Çekiniyorsun? "Ben Osmanlıyım" Demekten!   Çekinme! Senin ataların; ataların en şereflisi, en adaletlisi ve en medeniyetlisidir... "Osmanlı gibisi yok" derken taraflı gibi gözükebilirsin olsun hiç sorun değil... Ne mutlu! Tarafsızın taraflı gibi gözükmesi... Çünkü her millete nasip olmaz bu. Allah bu şerefi Türk’e nasip etmiştir... Her millet övünemez böyle geçmişiyle çünkü övünse de yarısı hayal mahsulüdür... Ataların; Allah’ın yolundan gitmiş ve 600 küsur sene boyunca zalimlerin sırtlarında at koşturmuştur. Yoo Osmanlı öyle kolay değil kitaplara da sığamaz, birkaç sayfasına hele hiç sığamaz! Sen bakma bizim aktardıklarımız ummandan bir kaç damla... Çekinme! "Ben Osmanlıyım" demekten... Ataların bugün bile dünyaya örnek olacakta nitelikte, atalarının yönetim modelini taklit etmekte o özenilen Avrupa bile! Geçmişini kötüleyen, geçmişinden utanan, hatta inkâr eden bizim gibi bir millet az bulunur; belki de hiç yoktur... Birçok fark

Kalu bela ne demektir

Kalu bela ne demektir Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, {أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى} “elestü birabbiküm” Buyurdu. Ruhlar da بَلَى “bela” Diye cevap verdiler. Elestü birabbiküm? “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demektir. Kâlû Bela ise, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” dediler” demektir. “Kalu Beladan beri Müslümanım” demek, “Ruhlarımızın "Evet" dedikleri zamandan beri Müslümanım” demektir. “Neam” da, “Bela” da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için “neam” değil, bela kullanılır. Mesela, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “neam” denirse, “Evet sen bizim Rabbimiz değilsin!” denmiş olur. Bela denirse, “Evet sen bizim Rabbimizsin!” denmiş olur. Ben sizin Rabbiniz değil miyim? أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ Allah “Celle Celâlüh” Besleyen, Terbiye eden… رَبِّ Sizin! كُمْ “ile-e-a” با Evet, dediler! [Ruhlarımızın "

Nefsinin Oyunlarına Alet Olma

Nefsinin Oyunlarına Alet Olma Sakın kıyaslama kendini başkalarıyla! “Ama ben... “ “Ama benim şu kadar” Sakın sakın deme! Şeytan da böyle demedi mi? “Ben! “ dedi... “Üstünüm ondan! “ dedi, Kıyasladı kendini, gururlandı… Ve kovulmuşlardan oldu! Sen de, eğer böyle dersen; hidayeti için dua ettiklerin varsa mesela, Asla kabul olmaz duaların! İstersen gece-gündüz namazda, Oruçta, ibadette ol, “Ben!” dediğin, başkaları hakkında hüküm verdiğin, Kıyas yaptığın, O’nun makamına göz diktiğin müddetçe Hiçsin! Çünkü O; “Ben” diyene değil, “Sen” diyene, rahmet nazarıyla bakıyor... O, önünde iki büklüm gözyaşlarıyla durana kapılarını açıyor... Aşağıla nefsini! Bil ki sen alçaldıkça yükseltirler seni... Karı-koca ilişkilerinde olsun, tüm diğer beşeri ilişkilerde olsun, Sakın kibirlenme! Gururlanma! Kendini üstün görme kimseden! Bil ki şeytan sana bu yolla yanaşır ve mağlup eder seni... Perde olur, O’nunla arandaki rabıtaya... Vuslatına eremezsin! Daim gurbetlerde kalırsın..

Un Haline Dönen Kum Taneleri

Un Haline Dönen Kum Taneleri Allah erenlerinden Dinar oğlu Malik devrinde iki kardeş yaşamaktadır. Bu iki kardeşten biri yetmiş, diğeri de tam otuzbeş yıl ateşe taparak hiçbir muratlarına kavuşamadığını anlayan küçük kardeş bir gün ağabeyine dert yanar, der ki: “Ağabeyciğim! … Bu kadar yıldır ateşi ilah bilerek ona tapındık. Fakat bakıyorum ki hiçbir dileğimize erişemedik. O yüzden bende ateşin ilah olmadığına dair bir şüphe uyandı. Bu şüphemde haklı olup olmadığımı araştırmak için seninle bir denemeye girişelim. Eğer ateş başkalarını yaktığı gibi bizi de yakarsa, kendisine bir daha asla tapınmayalım. Yok eğer yakmazsa ölünceye kadar ilahlığına iman ederek ibadetten geri durmayalım. “ Bu karardan sonra iki kardeş bir ateş yakarlar. Küçüğün büyüğüne “Ateşe ilk önce elimizi hangimiz uzatacağız. Sen mi yoksa ben mi? “ diye sorar. Ağabeyi, “Sen uzatacaksın” deyince küçük kardeş elini hemen ateşe yaklaştırır. Bakar ki ateş elini yakıyor, hemen çeker. Ardından da “Ey ateş! …” der “

İki Davacı Bir İbret

İki Davacı Bir İbret Davud Aleyhisselâm bir çok kadınla evlenmişti 99 tane karısı vardı. Günlerden birgün bir gün sarayının otururken, güzel bir kadın gördü, eşlerinin sayısını yüze tamamlamayı ve onunla da evlenmeyi arzu etti. Fakat kadının evli olması, buna mani oluyordu. Ne yapabilir? Birgün namaz kılmak üzere ibadet odasına girdi, kendisini ibadete verdi, o sırada sarayın önüne iki adam geldi, hükümdarla görüşmek için içeri girmek istediklerini söylediler. Saray muhafızları onlara: Bugün hükümdar sizinle görüşemez, çünkü bugün onun ibadet günüdür, dediler ve onların içeri girmelerine engel oldular. Bunun üzerine bu adamlar bir kolayını bulup duvardan atladılar, hükümdarın ibadet odasına kadar girdiler. Davud Aleyhisselâm namaz kılıyordu; odada iki kişinin kendisini beklemekte olduğunu fark edince, biz, biri diğerinin hakkına tecavüz eden iki davacıyız. Şimdi sen bizim aramızda adaletle hüküm et, dediler. Davud Aleyhisselâm davanızı bana anlatınız, dedi. Bir tanesi söze

Yolculuk...

Yolculuk... Sokrates'e bir dostu,  -"Dertliyim, yolculuğa çıktım iyi geçmedi!" demiş.  Sokrates, -"Kendini de birlikte götürmüşsündür de, ondan!" diye cevaplamış. 

Ruhu batırmamak için...

Ruhu batırmamak için... Sokrat'ın hayranlarından zengin bir tüccar, bütün serveti olan bir çuval altını kendisine bağışlamıştır. Tüccarın ölümüne kadar altınlardan hiçbirine dokunmadan saklayan Sokrat, tüccar öldükten sonra, bu bir çuval altını, bir kayığa yükletip, denizin ortasına götürür ve teker teker denize atar. Atarken de; -"Ey altınlar! İşte sizi denize atarak batırıyorum ki benim ruhumu kirletmeyesiniz ve batırmayasınız!" der.

Namaz Uykudan Hayırlıdır!

Namaz Uykudan Hayırlıdır! "Esselatu hayrun minen nevm" “Namaz uykudan hayırlıdır.” "Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz", Bilâl-i Habeşi Radiyallahü Anh sabah namazı okurken uyanamamış. Bilal Radiyallahü Anh kapıyı şiddetle vurarak; -'Esselatu hayrun minen nevm, Ya Resulallah!" diye iki defa seslenmiş. Resulü Ekrem hemen uyanmış ve hücresinden kapıya çıkarak; -Bu çok güzel Ya Bilâl! Daima söyle! Demiştir. Resulü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem sabah namazının vaktinin kıymetini anlatmak için (Allah tarafından) uyanamamış. “Esselatu hayrun minen nevm ” lafzının Ezan-ı Muhammediye’ye eklenmesine vesile olmuştur… Bu hadise çok mühim bir hadisedir. Bunları bilmek gerek. O vakit için kılınan namaz sana o vakte kavuşmanı temin ediyor. Onun için namaz uykudan hayırlıdır. Burada (Hayır), devamlı bulunan Allah'ın mağfiretine çarpılmak ‘Hayr’dır. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel her şey başkadır... Gökyüzü, yıldızlar, rüz