Kâlû Belâ nedir? Neden hatırlamıyoruz?
Kâlû Belâ nedir?
Neden hatırlamıyoruz?
Kâlû Belâ, bir
Kur’an-ı Kerim deyimidir. İnsanların, ebediyet âleminde birer zerre halinde
yaratılarak İlâhî programa girdiği ilk zamanda gerçekleşen bir olaya ışık
tutar.1 Söz konusu olay, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda insanların ilk duruşları,
Allah’ın sorgusuna ilk muhatap oluşları, ilk imtihanları ve Rabb-i Rahîm’e
verdikleri ilk ve tek sözleri ile ilgilidir. O gün orada ihtilaf yoktur, inkâr
yoktur, şüphe yoktur, tereddüt yoktur. Orada eksiksiz bir teslîmiyet vardır,
gerçek bir kulluğun farkında oluş vardır, Allah’ın sözünü tasdik vardır. Şöyle
ki:
Ebed tarafında,
zerreler âleminde iken Rabb-i Rahîm: “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” diye
sordu.
Bütün ruhlar
ittifakla, huzur içinde ve kesin bir tasdik ve îmân ile:
“Elbette yâ
Rab! Sen Bizim Rabb’imizsin. Biz buna şâhidiz” dediler.
Kur’ân bu
ahitleşmeyi haber verdikten sonra, bunun hikmetini şöyle izah eder: “Onlara
böylece şâhitlik ettirdik ki, kıyâmet gününde, “Biz Rabb’imiz olan Allah’ın
varlık ve birliğinden ve O’nun hükümlerinden habersizdik” demeyin. Yâhut,
“Atalarımız bizden önce Allah’a ortak koşmuşlardı. Biz de onların arkalarından
gelen nesilleriz. Atalarımızın bâtıl işleri yüzünden bizi helâk eder misin?” de
demeyin.”2
Bu olayı
niçin hatırlamadığımıza gelince
1-Hatırlamayışımız,
her şeyden önce, bizim hâfıza ve hatırlama melekemizin zayıflığını gösterir.
Biz nasıl geçmiş hayatımızın ayrıntısını unutabiliyor isek, nasıl bir yaşındaki
hastalığımızı veya annemizin sütüne şiddetli ihtiyaç duyduğumuz anları
hatırlamıyor isek, nasıl anne rahminde kaldığımız dokuz aylık süreden hiçbir
kesit hatırlamıyor isek; zerreler âleminde yaratılışımızdan hiçbir şey
hatırlamıyor oluşumuz da bizim hâfıza ve hatırlama gücümüzün zafiyetindendir.
2- Ruhumuzu
başlangıçta bir zerre, dünyaya gelişimizde ise tomurcuk halinde bir çiçek farz
ettiğimizde; imanla yaşadığımız her günde bu tomurcuğun iman toprağı ve
İslâmiyet suyu ile açılıma geçtiğini ve imanda ihlâs ve amelde istikametle bu
açılımı sürdürüyor olduğunu söylemek mümkündür. Bu açılım sürmelidir. Açılımın
bir yerinde nasıl ki çiçekler tekrar tohuma yöneliyorlarsa; açılım kazanmış
ruhun da çekirdek halinde verdiği söz ve ahdi hatırlaması akıldan uzak
değildir. Nitekim ayetin beyanına göre, bir hakikat âlemi olan âhirette bu ahdi
hatırlamak mümkün olacaktır. Üstad Saîd Nursî Hazretlerinin ifâde ettiği gibi,
mademki, îmân hayata hayat olsa, o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar,
îmânın nûruyla ışıklanır ve vücud bulur. Şimdiki zaman gibi, geçmiş ve gelecek
zamanlar da insanın rûh ve kalbine îmân noktasında ulvî zevkler ve yüksek vücud
nurları kazandırır.3 Öyleyse, îmânî bir açılım ve yükseliş kazandığımızda,
rûhumuz kendisi için hedeflenen kemâl ve olgunluk seviyesine ulaştığında bu
ahdi hatırlamamız mümkün olabilir.
3- Dünya
itibariyle unuttuğumuz bu vaad ve ahdimizi, âhirette hatırlamamız mümkün ve
vâki olacak; bu hatırlama “îmân ve ibâdet, hayatımıza hayat olmadığı” takdirde
kendimizle ne kadar çeliştiğimizi apaçık ortaya koyacaktır.
4- Dünyada
rûhumuzun ve vicdânımızın iyilikten, hayır ve hasenâttan, güzel ahlâktan,
olgunluktan hoşlanması ve huzur bulması; inkârdan, günahlardan, haramlardan,
kusurlardan ve kabahatlerden ise sıkılması ve huzursuz olması, ezeldeki ‘elest’
bezmine, yani Rabb-i Rahîm’e verilen bu ahde olan sadâkatin içimizdeki bir
göstergesi ve şâhididir. Bu yüksek olayın vicdânî hatırdan uzak tutulmaması
halidir. Çünkü bu yüksek olay bizim öz varlığımızın ve fıtratımızın hamuru
mahiyetindedir.
5- Şimdilik bu
hadiseyi hatırlamamak bizi sorumluluklardan uzaklaştırmaz, bizi sorumsuz
kılmaz, bizi başına buyruk yapmaz. Çünkü o gün teslimiyetimiz var idiyse, şimdi
de irâdemiz var, aklımız var, şuurumuz var, vicdânımız var, korkumuz var,
muhabbetimiz var. O zamana nisbetle çok önde ve gelişmiş bir ruh yapısına ve
eksiksiz bir yaratılışa sahibiz. O zaman bir taslaktan ibâret idiysek, şimdi
bir vücuda sahibiz.
Dipnot:
1- Sözler, s.
105;
2- A’râf
Sûresi, 7/172, 173;
3- Sözler, s.
133
Yorumlar
Yorum Gönder