Kayıtlar

Melekler Her Sözü Kayda Geçiriyor!

Melekler Her Sözü Kayda Geçiriyor! "Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, konuşmalarına dikkat etsin. Ya doğru konuşsun veya sussun. Çünkü ağızdan çıkan bütün sözler melekler tarafından kaydedilir ve hesabı da görülür." Konuşabilme kabiliyeti, insanlara verilen en büyük nimetlerdendir. Hayvanların dili, bizim dilimizden çok daha büyük olmasına rağmen onlar konuşamıyorlar... Konuşmakla derdimizi daha rahat anlatabiliyoruz, ilim öğreniyor ve öğretiyoruz. Daha sayılamayacak kadar çok faydaları var. Bunun yanında, dilimizden dolayı büyük sıkıntılar da başımıza gelmiyor değil... Dilin cirmi küçük ama cürmü büyüktür, demişler atalarımız. İnsanı cennete de götürür, cehenneme de. Nice insanlar yaptıkları konuşmalarla öldürülmüş veya yıllarca hapis yatmıştır. Niceleri de, yaptıkları güzel konuşmalarla takdir toplamış, yüksek makamlara çıkmış, büyük nimetlere kavuşmuştur... Bunun için dilimize sahip olmalıyız. Konuşmaya başlamadan, konuşacaklarımızı kontrol etmeliy

İstanbul Kartal’da Yaşanmış Gerçek Bir Olay!

İstanbul Kartal’da Yaşanmış Gerçek Bir Olay!           (Sadece isimler değiştirilmiştir!)           Bir gün, bir öğrenci velim; okulda beni görmek istemiş. Buyursun gelsin dedim. Tesettürlü genç bir hanım geldi.           “Buyurun! Hoş geldiniz! Kimin velisisiniz? Dedim.           “Ben iş adamı Sami Bey’in sekreteriyim! Sami Bey’in selâmları var. Kendisi gelemedi, kızı Selma’nın durumunu görüşmek için geldim.” Dedi.           Selma’nın notlarını ve durumunu görüştük. Selma iyi bir öğrenciydi. Başarı durumu ortanın biraz altındaydı. Sami Bey Selma’nın annesini boşamış genç bir hanımla ikinci evliliğini yapmıştı. Selma ile evde hiç ilgilenen olmadığını anlamıştım.”           Sami Bey Selma’yı özel okulda okutuyor, bol para veriyordu ama Selma ile kimse ilgilenmiyordu. Selma anne baba hasreti çeken; sevgi ve şefkate ihtiyacı olan bir öğrenciydi.           Sekreter hanıma durumu anlattım. “Selma’ya siz de anne sevgisi ve şefkati gösterebilirsiniz!” dedim. O da çok güzel an

Bu da Geçer Ya Hû!

Bu da Geçer Ya Hû! Dervişin biri,uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini tavsiye ederler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından Şakirin bölgenin en zengin kişilerinden biri olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında başka bir çiftlik sahibidir. Derviş Şakir’in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de aileside hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır… Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “Böyle zengin olduğun için hep şükr et.”der. Şakir ise şöyle cevap verir: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu da geçer…” Derviş Şakir’in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu sö

Alay Etmenin Cezası

Alay Etmenin Cezası Gavs-ül-Memdûh hazretleri, bir gün dergâhın önünde otururken Abdürrahîm Efendiyi huzûr-ı şerîflerine çağırdı. Şam'a gidip gitmediğini sordu. O da; "Gitmedim efendim" deyince; "Şu tarafa bak bakalım ne göreceksin?" buyurdu. İşâret ettiği yöne baktığında, yemyeşil bahçeleriyle, Şam'ın karşısında durduğunu hayretle gördü. Şam'ı merakla seyrettiğini gören Gavs-ül-Memdûh; "Abdürrahîm! Boşi köyü buradan uzakta mıdır görülebilir mi?" buyurunca, rüyâdan uyanır gibi Şam gözlerinden silindi ve hocasına; "O köy buraya uzaktır, görünmez efendim." diye cevap verdi. Bunun üzerine; "Doğu tarafına bak!" buyurdu. O anda küçük bir tepenin yamacında kurulmuş olan Boşi köyü gözünün önüne geldi. O anda köyün bir kenarında, Gavs-ül-Memdûh'un talebelerinden birkaç tânesi oturmuş sohbet ediyorlardı. Köy bekçisi de yanlarında sırt üstü uzanmış yatıyor, talebelerle alay ediyordu. Gavs-ül-Memdûh; "

Endonezya Nasıl Müslüman Oldu

Endonezya Nasıl Müslüman Oldu Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya’ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu – Hangi kumaştan sattın – Şu kumaştan efendim. – Metresini kaça verdin – On akçeye. – Nasıl olur” diye hayret etti, – Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu. – Ne demekti hakkını helâl et Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı. Kral

Sütçü İmam

Resim
Sütçü İmam 31 Ekim 1919'da düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam, Kahramanmaraş’ta Kurtuluş hareketini başlatmıştır. Geçimini temin etmek için süt sattığından adı Sütçü İmam olarak anılmaktadır. Mondros Mütarekesi taksim projesine göre; Antep, Maraş ve Çukurova bölgesi Fransız işgal bölgesi olarak taksim edilmişti. 2 Şubat 1919'da çoğunluğu Hintli askerlerden oluşan İngiliz askerleri Maraş'ı işgal etmişler ve şimdiki Ticaret Lisesinin yanındaki kışlaya yerleşmişlerdir. 29 Ekim 1919 tarihine kadar bu bölgede kalan İngiliz askerleri, Ermenilerin sürekli başvuruları ve bu yöndeki girişimleri sonucu Fransız askerleri ile yer değiştirmişlerdir. Maraş halkının, bu yer değiştirmeye mani olmak için yaptığı başvurular ise, o sırada Osmanlı hükümetinin zayıf oluşu ve yöneticilerin ilgisizliği nedeni ile başarılı olamamıştır. 29 Ekim 1919 akşam vakti Yüzbaşı Jülie komutasındaki öncü birlikler, Ermenilerin taşkınlıkları ve teza

Allah’ın Verdiği Nimetlere Şükretmeyenin Sonu

Allah’ın Verdiği Nimetlere Şükretmeyenin Sonu     Zengin adamın biri yemek yiyordu, sofrasında pişmiş tavuk vardı. Bir dilenci gelip, kendisinden bir şey istedi. Dilenciye bir şey vermeyip, onu eli boş geri çevirdi. Adam çok mal ve servet sahibi idi...     Bir gün karısı ile arası açılıp, boşandılar. Karısı başka kocaya vardı. Kadının ikinci kocası yemek yerken bir dilenci ondan bir şeyler istedi. Sofrasında pişmiş tavuk bulunan adam karısına:     - "Pişmiş tavuğu alıp dilenciye verdi. Kadın dilenciyi görünce, kendisine yabancı gelmedi. Biraz düşündü ve ilk kocası olduğunu anladı. Durumu ikinci kocasına bildirdi.     İkinci kocası:     "Allah’a yemin ederim ki, o adamdan bir şeyler isteyen fakir dilenci ben idim. Allah da onun mal ve servetini alıp, bana verdi" dedi.

Adapazarı’nda Yaşanmış Gerçek Bir Olaydır

Adapazarı’nda Yaşanmış Gerçek Bir Olaydır Kısa bir süre önce cehaletten hattını aşacak biçimde örtüsüz ve uygunsuz biçimde gezen Züleyha kardeşimiz günün birinde kendisine hakkı ve doğru yolu gösteren bir arkadaşı sayesinde içtenlikle tesettüre girer. Ama bu tesettür onun için kısa bir süre olmuştur. Züleyha’nın annesi kızını tesettürden uzaklaştırmış'' sen onlar gibi olmayacaksın'' Züleyha daha fazla annesinin baskısına dayanamayarak yine eski hayatına geri dönmüştür. Züleyha ve annesi yakınlarının düğününe gitmek için hazırlık yaparlar. Düğüne giderler Ve Züleyha oyuna kalkar Annesi onu büyük bir coşkuyla Alkışlamakta Züleyha ise oynamaktadır. O sırada bir tabancadan çıkan kursun Züleyha’nın sonu olmuştur. Kanlar içinde Züleyha yere düşmüş ve oracıkta can vermiştir. Züleyha’nın ölümünden 3 gün geçmiştir. 3 gün sonra sabah ezanında Züleyha annesinin kapısına dayanır. Haykıran bir sesle; anne aç kapıyı ben geldim; diye defalarca seslenir annesine. Mahalle halkı

Hayâ Utanma Duygusu

Hayâ Utanma Duygusu        Ar, utanma duygusu. Edeb, mahcubiyet, utanmak; ar ve namus; nefsin çirkin şeylerden sıkılması ve bunun için kötü şeyleri terk etmesi. Hoş ve güzel olmayan bir olayın ortaya çıkmasından kalbte meydana gelen bir incelik ve ızdırabtır. Hayâ herkese nasib olmayacak kadar değerlidir. Ahmet Rıfat da Tasvir-i Ahlâk adlı sözlüğünde şunları söyler: "Bu güzel duygu, biri fıtrî, diğeri dinî olmâk üzere iki türü kapsamaktadır. Fıtri olan, halk yanında açılması haram olan yerleri açmamak gibi şeyler olup, dinîsi, halk ve Halık huzurunda edeb ve hürmet müntehi olur".     Fahri âlem efendimiz, "Hayâ imandan bir şubedir" buyurdular. "Utanmıyorsan dilediğini yap" nebevi hadisi de varid olmuştur ki, hikmetle damgalanmış bu hadis dünya ve içindekileri değer icazla düzenlenmiş bir kelâmdır.  İmam Ali -Allah onun yüzünü keremli kılsın ve ondan razı olsun-, "Bir kimse Hayâ elbisesini giyinse, yani Hayâyı kendisine prensip edinse halk o k

Müslüman Gençlerin Aslî Kimliği

Müslüman Gençlerin Aslî Kimliği Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzâb, 21) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allah çocukça (lâubâlî) davranışları olmayan, hayra yönelip hevâ ve hevesi terk eden vakar sahibi olgun genci sever.” (Ahmed, IV, 151) Müslüman bir gencin, aslî kimliğini koruyup yaşatabileceği yegâne kültür ise, Kur’ân ve Sünnet kültürüdür. Fakat gerek televizyon, gerek internet ve modalar, Kur’ân ve Sünnet kültüründen mahrum yetişen gençlerimize, Batı’nın, İslâm ahlâkından uzak kültürünü empoze etmektedir. Kendi büyük değerlerini yeterince ve lâyıkıyla tanıyamayan genç dimağlar da, hazin bir aşağılık kompleksi içerisinde, öz değerlerine yabancılaştırılmaktadır. Böylece global kültür ve güç odaklarının kuklası hâline getirilmektedir. İngiltereʼnin eski başkanlarından William Ewart Gladstone’un (v. 1898) Lordlar Kamarasıʼnda pervâ

Şükür Elhamdülîllâh…

Şükür Elhamdülîllâh… Alınan her nefese, Eşşükrülillâh! Verilen her nefese, Elhamdülillâh! Lâilâhe illallah, Muhmemmed Rasûlâllah! Her zerreyi yaratan, Nakış nakış donatan, Her an varlıkta tutan Rabbe Elhamdülîllâh… Devaranı döndüren! Zalimleri söndüren! Mazlumları güldüren! Rabbe Elhamdülîllâh… Alemlere rahmeden! Günahları affeden! Sayısız nimet veren! Rabbe Elhamdülîllâh… Sa’deti iman için, Ruha gelen tad için, Akleden idrak için… Şükür Elhamdülîllâh… Miracı namaz için, Kulluktaki haz için, Her dua niyaz için, Rabbe Elhamdülîllâh… Hakk’ı gören göz için, Hakk’ı öven söz için, Hakk’a çöken diz için, Rabbe Elhamdülîllâh… Yarab bize ihsan et! En güzel Müslüman et! Cennetini ikram et! Rabbe Elhamdülîllâh… Alınan her nefese, Eşşükrülillâh! Verilen her nefese, Elhamdülillâh! Lâilâhe illallah, Muhmemmed Rasûlâllah! Yaşar AKKAŞ

Canlara Kıymayın Efendiler…

Canlara Kıymayın Efendiler… Kâinatın yaratıcısı yüce Allah, zaman ve mekânla kayıtlı olmadığı (münezzeh) gibi, bütün günler ve geceler de O’na aittir. Belli gün ve gecelerin, belli şeylere tahsis edilmesinin çok da anlamlı olmadığını düşünüyorum. Fakat yine de bu makalemi "anneler günü" vesilesi ile Türkiye’nin " akla ziyan " ortamından bir nebzecik de olsa sıyrılıp bir annenin yavrusuna yazdığı mektuptaki satırlara bırakmak istiyorum. "Yavrum! Bedenimde olduğunu ilk fark ettiğimde, beni ve babanı nasıl bir tarifi imkânsız sevince boğduğunu bir bilsen... Sen, bana ait olan her şeyi paylaşarak gelişip, minik bir insan hüviyetine büründükçe, sana olan sevgim de günden güne kat be kat arttı. İlk tekmelerini karnımda hissettiğimde, bir an evvel seni kollarıma alabilmek için sabırsızlandım. Sen doğmadan evvel yüzünü, kokunu, sıcaklığını hissetmesem bile hesapsız, karşılıksız bir sevgi yerleşmişti yüreğime. Yatağın, minik giysilerin, oyuncakların dâhi

Duygu Reklâmı

Duygu Reklâmı REKLÂM, Gerçeği bir bakıma da bir başka türde süslemek hayâl ettirmektir. REKLÂM, Gerçeği iyimser bir açıdan dile getirmektir... Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde "Doğuştan Kör" yazılı imiş. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir REKLÂMCI bunu görmüş. Tabelayı almış, arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış. Ne olduysa olmuş... Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, habire para atmaya... Bir cümle yetmiş, onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına... "Güzel bir bahar günü... Ama ben baharı görmüyorum!" (Alıntı)

Duygular Adası

Duygular Adası Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dâhil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi,  adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş. Çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk, yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş. Zenginlik, "Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!" "Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş Kibir. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim..." "Off, Aşk, o kadar üzg

Sana yandım

Sana yandım Aynalarda soldu o gülen yüzüm, Ay yüzlü peygamber sende öksüzüm… Geceler çok soğuk olmuyor gündüzüm, Himmet eyle sana yandım ya resul… Şu gönlüm aşkınla yanıyor için için, Ay yüzlü peygamber gözyaşım senin için… Al beni yanına ne olur Allah için. Himmet eyle sana yandım ya resul… Dinmiyor gözyaşım bitmiyor acım, Derdimin ilacı başımda tacım… Olmuyor sensiz gel sana muhtacım, Himmet eyle sana yandım ya resul… (Alıntı)