Hayâ Utanma Duygusu

Hayâ Utanma Duygusu
   
   Ar, utanma duygusu. Edeb, mahcubiyet, utanmak; ar ve namus; nefsin çirkin şeylerden sıkılması ve bunun için kötü şeyleri terk etmesi. Hoş ve güzel olmayan bir olayın ortaya çıkmasından kalbte meydana gelen bir incelik ve ızdırabtır. Hayâ herkese nasib olmayacak kadar değerlidir.
Ahmet Rıfat da Tasvir-i Ahlâk adlı sözlüğünde şunları söyler: "Bu güzel duygu, biri fıtrî, diğeri dinî olmâk üzere iki türü kapsamaktadır. Fıtri olan, halk yanında açılması haram olan yerleri açmamak gibi şeyler olup, dinîsi, halk ve Halık huzurunda edeb ve hürmet müntehi olur".
    Fahri âlem efendimiz, "Hayâ imandan bir şubedir" buyurdular. "Utanmıyorsan dilediğini yap" nebevi hadisi de varid olmuştur ki, hikmetle damgalanmış bu hadis dünya ve içindekileri değer icazla düzenlenmiş bir kelâmdır.  İmam Ali -Allah onun yüzünü keremli kılsın ve ondan razı olsun-, "Bir kimse Hayâ elbisesini giyinse, yani Hayâyı kendisine prensip edinse halk o kimsenin ayıbını göremez" buyurdular. Gerçekten de Hayâ öyle onur ve şeref verici bir elbisedir ki, onu giyinenler ayıp ve eksikliklerini örtmekle birlikte herkes tarafından saygı ve ikram görürler. Hayâ elbisesini giyinmeyen kimseler ise ne kadar haysiyetli ve itibarlı olursa olsunlar kendilerinden aşağı kimselerden bile hakaret görürler. Hayâ özellikle kadınlar için çok gereklidir. Çünkü sahip oldukları yüz güzelliği bir kat daha artırır. Hatta Aristotales, "Kadınlarda en çok sevilecek şey nedir?" sorusuna "Yüzlerinde Hayâdan dolayı ortaya çıkan kırmızılık" cevabını vermişti.

Çirkin ve ahlaksız bir manzara ile karşılaştığında utanan, başını öne eğen ve yüzü kızaran bir insan utanma duygusu taşıyan (Hayâ sahibi) kimsedir. Çünkü insanlık şerefiyle bağdaşmayan bu manzaradan kalbi sıkıntı duymuş, duyguları incinmiş, vicdanı rahatsız olmuştur.

Hayâ sırf hayır ve hayra vesiledir. Buna karşılık hayâsızlık ve çirkin söz de şer ve şerre götürücüdür. Allah Rasulü -salat ve selam ona ve âline olsun- "Hayâ ile sükût iman ağacının iki dalı, çirkin söz ile beyan da münafıklığın iki budağıdır" buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.

İmam Maverdî Hayâyı üç kısma ayırır: "1- Allah’tan utanmak, 2- İnsanlardan utanmak, 3- Kendi nefsinden utanmak." Maverdî, Allah’tan utanmayı şöyle tanımlar: "O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır."

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, bir gün ashaba, "Allah’tan gerektiği gibi Hayâ ediniz" demişti. Onlar, "Yâ Rasulallah, Allah’a hamd olsun, Hayâ ediyoruz" cevabını vermeleri üzerine, "Gerçek Hayâ o değildir. Fakat gerçek anlamda Hakk’tan Hayâ eden başını (tüm duyu organlarını) ve başın (içindeki düşüncelerini) korusun, karnını ve karnının ihtiva ettiğini (yeme ve içmesini) kontrol etsin, ölümü ve musibetleri hatırlasın, âhireti isteyen dünya Hayâtının süsünü terketsin, böyle yapanlar Allah’tan hakkıyla Hayâ etmiş olurlar" buyurmuştur.

Rivâyete göre Alkame b. Ulase, "Ya Rasulallah, bana nasihat et" deyince Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem "Kavminin etkileyici kişilerinden utandığın gibi Allah’tan da utan" buyurmuştur. Allah, bütün yarattıklarını sürekli görüp gözetlemektedir. Kur’ân’da "Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?" (el-Alak, 96/16) buyurulmuş, Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem de ünlü Cibril hadisinde, ihsanı, Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek olarak tanımlamış ve eklemiştir: "Sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyordur" Şüphesiz Allah’ın kendisini gördüğünün bilincinde olan bir kimse O’ndan utanır, O’nun emir ve yasaklarına karşı gelemez. Kuşeyrî, "Ândolsun kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbi’nin doğruyu gösteren delilini görmeseydi, Yusuf da onu arzu etmişti" (Yusuf, 12/24) âyetinin tefsirinde şöyle bir kıssa anlatıldığını nakleder: "Zeliha evinin bir köşesinde bulunan putun üzerini örtmüş (sonra hadi demiş), fakat Yusuf Aleyhisselâm sormuştu; "Şu yaptığın işin manası nedir?" Zeliha, "Puttan utanıyorum" deyince Yusuf, "senin puttan utandığından ziyade ben Hak Teâlâ’dan utanmaktayım" demişti.

Allah’a karşı olan Hayâsı, Yusuf Aleyhisselâm’ı fuhuş ve kötülükten korumuştur. Gerçekten de Hayâ, özellikle Allah’tan utanma duygusu dinin kuvvetinden ve imanın sağlamlığından ileri gelmektedir. O nedenle Allah Rasûlü, ve "Hayâ imandandır" (Buharî, İman, 16; Müslim İman, 57-59) buyurmuştur. Allah’tan gereği gibi utanmamak, Hayâ duygusunun azlığı Allah’ın emirlerine muhalefet sonucunu doğurduğu için giderek insanı küfre kadar götürebilecek tehlikeli bir yoldur. Bir başka hadisinde de Rasulullah şöyle buyurarak, iman ile Hayânın ilişkisini ortaya koymuştur: "Hayâ, imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca parçaları darma dağın olur her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm’ın ahlâkı da Hayâ’dır" (İbn Mâce, Zühd, 17).

Maverdî, Hayânın ikinci kısmı olarak ifade ettiği insanlardan utanmayı da şöyle tanımlar: "Kişinin insanlardan utanması ise, insanlara ezâ ve açıktan açığa kötülük etmemesidir." Nitekim Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem "Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır" buyurmuştur.

Maverdî’ye göre kişinin kendi nefsinden utanması, Hayâ etmesi ise, iffetli olması ve yalnızlığında günahlardan sakınmasıdır. Hayânın bu kısmı, nefsin erdemlerinden ve ahlâkın güzelliğinden ileri gelmektedir. O halde insanın Hayâsı bu üç yönden tam olursa onun hayır nedenleri de tam ve kötülük nedenleri kendinden uzaklaşmış olur. Kuşeyrî, Hayânın birçok çeşidinden söz etmiştir. Maverdî’nin tasnifinden tamamen farklı olan bu bölümleme de şöyle:

Cinayet (günah işlemek) Hayâsı: Adem Aleyhisselâm bunun örneğidir. Hz. Adem, "Benden firar mı ediyorsun?" denilince, "Hayır, tersine senden Hayâ ediyorum" cevabını vermişti. Kusur Hayâsı: "Seni tesbih ve tenzih ederiz, sana hakkıyla ibadet edemedik" diyen meleklerin Hayâsı gibi.
Ta’zim (iclâl) Hayâsı: Aziz ve celil olan Allah’tan Hayâ ettiği için kanadını kapayan İsrafil Aleyhisselâm’in Hayâsı gibi.

Kerem Hayâsı: Ümmetinden Hayâ ettiği için "evden çıkın" diyemeyen Rasûlullah’ın Sallallahü Aleyhi Vesellem Hayâsı gibi. Aziz ve Celil olan Allah bu konuda, "Ey mü’minler, Peygamber’in evlerine yemeğe çağrılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeği yiyince dağılın, söze dalmayın. Bu haliniz Peygamber’i üzüyor, fakat o size bir şey söylemekten utanıyordu. Ama Allah gerçeği söylemekten utanmaz" (el-Ahzab, 33/53) buyurmuştur.

Haşmet Hayâsı: Hazreti Ali’nin Hayâsı gibi. Hazreti Ali, Resulullah’ın kızı Fatıma ile evli olduğu için, “mezi”nin çıkmasının dini hükmünü Rasûlüllah’a soramamış ve bunu sormasını Mikdat bin Esved’den rica etmişti.

Hakir görme (istihkar) Hayâsı: Musa Aleyhisselâm’ın Hayâsı gibi. Hazreti Musa, "Dünyevi bir ihtiyacım zuhur ediyor, fakat bunu izale etmesini Rabbimden dilemekten Hayâ ediyorum" demiş; Yüce Allah da ona, "Hamurunun tuzuna ve koyununun otuna varıncaya kadar her şeyi benden iste" buyurmuştu.

Nimet Hayâsı: Bu, Rab Teâlâ’nın Hayâsıdır. Sırat (köprüsünü) geçen kula mühürlü bir mektup verir, kul açar bakar ki içinde, "Sen yaptığını (ve yapmak istediğini) yaptın, fakat ben bu konuda aleyhinde bir açıklama yapmaktan Hayâ ettim, hadi (Cennete) git, affıma mazhar olduğun hususunda şüphen kalmasın" ibaresi yazılıdır (Kuşeyrî Risalesi, s. 314-315).

Cüneyd’e "Rabbini ne ile buldun?" diye sorarlar; şöyle der: "Azametini hatırlar, O’ndan Hayâ eder ve günahtan kaçınırım" Bu, insanın Allah’ı kendisine yakın bilerek günah işlemekten Hayâ etmesi, marifet sahibi olduğunun alâmetidir demeye gelir. İbn Ata da, "En büyük ilim heybet ve Hayâdır. (Bir kimsenin kalbinden) heybet ve Hayâ (duygusu) gitti mi, artık onda hayır kalmaz" demiştir. Hayâ ile ilgili olarak Sırrıyyı es-Sakatî’nin şöyle dediği rivayet edilir: "Hayâ ve üns kalbin kapısını çalarlar, eğer burada zühd ve verâ bulursa konaklarlar, aksi takdirde geçip giderler."
"Hayâ Allah’ın nimetlerini görmektir, ibadet ve ameldeki kusurları görmektir. Bu iki görüş arasından bir hal doğar ve ona Hayâ adı verilir.
" Hayâ, kalbi bozan günahlara karşı bir engeldir.
     Hayâ, insanın iman kuvvetini ve edep miktarını belirler.
     Hayâ, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin temel unsurudur.
     Batıla göz yuman Hayâ sahibi olamaz.
     Hayâ sahibi, Hakk’a cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.
     Müslüman dilini, batıla dalmaktan ve konuşmaktan; gözünü avret yerlerine şehvetle bakmaktan; kulağını başkasının sırlarını dinlemekten ve insanların ayıp yerlerini ortaya çıkarmaktan korumalıdır.
     İslamsız Hayâ ve faziletsiz bir insan, kendi şahsiyetini silmiş, şerefini yıkmış ve kötü arzularının esiri olmuştur.
     Rabbim, bizleri Hayâ ve faziletten mahrum etmesin! (Alıntı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)