İstanbul Kartal’da Yaşanmış Gerçek Bir Olay!

İstanbul Kartal’da Yaşanmış Gerçek Bir Olay!
          (Sadece isimler değiştirilmiştir!)

          Bir gün, bir öğrenci velim; okulda beni görmek istemiş. Buyursun gelsin dedim. Tesettürlü genç bir hanım geldi.
          “Buyurun! Hoş geldiniz! Kimin velisisiniz? Dedim.
          “Ben iş adamı Sami Bey’in sekreteriyim! Sami Bey’in selâmları var. Kendisi gelemedi, kızı Selma’nın durumunu görüşmek için geldim.” Dedi.
          Selma’nın notlarını ve durumunu görüştük. Selma iyi bir öğrenciydi. Başarı durumu ortanın biraz altındaydı. Sami Bey Selma’nın annesini boşamış genç bir hanımla ikinci evliliğini yapmıştı. Selma ile evde hiç ilgilenen olmadığını anlamıştım.”
          Sami Bey Selma’yı özel okulda okutuyor, bol para veriyordu ama Selma ile kimse ilgilenmiyordu. Selma anne baba hasreti çeken; sevgi ve şefkate ihtiyacı olan bir öğrenciydi.
          Sekreter hanıma durumu anlattım. “Selma’ya siz de anne sevgisi ve şefkati gösterebilirsiniz!” dedim. O da çok güzel anlamıştı.
          Benim konuşmalarımdan oldukça etkilenmişti. Bana “Hocam sana benim kapanma hikâyemi anlatayım mı?” dedi. Buyurun dedim.
          -Yalnız hocam İsmimi vererek bu hikâyeyi başka bir yerde anlatmayın!” dedi. “Eşimin inancı biraz zayıf! Kendisi Erenköy’de bayan kuaförü… Eşimi seviyorum. Beni boşayabilir. İki çocuğum var. Sizi inançlı, güvenli ve samimi gördüm. Onun için anlatıyorum.
          -Tamam dedim. Rahatlıkla anlatabilirsiniz…
          “17 Ağustos 1999 depreminden yaklaşık bir ay önceydi. Bir rüya gördüm. O zamanlar tesettürlü değildim. Yüksek bir yerde oturuyordum. Oradan geçenler bana şımarık şımarık bakıp gülüyordu. Nefsim olukça kabarmıştı. Biraz sonra nur yüzlü bir hoca ile talebeleri geçti. Hocanın da talebelerinin de yüzünden sanki nur fışkırıyordu. Öyle parlak yüzlü kimseleri hiç görmemiştim. Beni öyle görünce hepsi gözlerini kapayarak geçtiler.
          Hoca efendi,
          -Bu kardeşimize yazık oldukça iyi niyetli de birine benziyor! Dedi. Öyle utanmıştım ki…”
          “Uyanır uyanmaz ne yapacağımı şaşırdım. Tekrar uyudum. Tekrar benzer rüyayı peş peşe birkaç defa gördüm. Artık kararlıydım. Tesettüre girmeye karar verdim. Durumu eşime açtım. ‘Eğer örtünürsen yemin olsun seni boşarım!’ dedi. Çaresiz vazgeçtim. Çevremde de kapalı kimse yoktu ve beni kimse desteklemiyordu.
          17 Ağustos 1999 gecesi yine benzer bir rüya gördüm. Ölmüştüm ve beni mezara indirdiler. Sevenlerim beni terk edince iki melek geldi.
          Dünyada duyduğum benzeri kabir sualleri sordular. Birçoğunu bildim. Meleklerin birisi dedi ki;
          -Bunu ne yapalım?
          Öteki de dedi ki bu kadın dünyada tesettüre dikkat etmiyordu. Allah’ü Teâlâ’nın emirlerine göre değil nefsine ve modaya göre giyiniyordu.
          -Peki, ne cezası nedir? Dedi öteki melek.
          O da dedi ki “Kaç kişi bu kadına baktıysa, oraları o kadar yanacak?”
          -Ne kadar kişi görmüş ki! Dedi öteki de…
          -Örtünme farz oluğundan, öldüğü güne kadar… Pek çok kişi…
          -O zaman bu kadını o kadar yakacağız! Dediler.
          -Hiç kapanmamış mı, hiç tövbe etmemiş mi? Dedi öteki melek.
          -Bir iki defa cenazede örtünmüş, birkaç kere de tövbe etmiş!
          -O zaman son tövbesini bozduğu günden başlayalım!
          Öyle korktum ki… Mezarım şimşek gibi ışıdı. Kollarım bacaklarım saçlarım tutuşmuştu.
          Öyle dehşete kapılmıştım ki… Kan ter içinde çatırtılarla uyandım. Kollarım, bacaklarım, saçlarım sanki ateş içindeydi. 17 Ağustos 1999 Deprem’i oluyordu.
          Birkaç gün sonra artçı depremler geçti ve ortalık sakinleşti. Ne olur Allah’ım bir fırsat daha ver diye Allah’ü Teâlâ’ya yalvarıyordum. Çoluk çocuk kendimizi dışarı attığımızda deprem geçmişti.
          Eşime haykırdım. “Eski rüyaların daha korkuncunu da gördüm. Depremi de hep birlikte gördük. Artık boşasan da örtüneceğim boşamasan da… Namaza da başlayacağım!” dedim.
          “Tamam, ama ne olur çağdışı giyinme! Güzel bir tesettür olsun” dedi.
          -Çağdışı da ne demek! Allah’ü Teâlâ ne emrettiyse o! Dedim. Eşim kararlığımı anlamıştı. Hiç sesini çıkarmadı.
          Gidip müftüye danıştım.
          “Kızım kaba hatları belirtecek dar elbise, teni gösterecek şeffaf elbise, erkek elbisesi bir de dikkat çekecek cicili bicili şeyler giyme… Sade ve bol giyecekler giy!” Dedi müftü efendi.
          “Ben de Allah’ıma hamd olsun kapandım!” Dedi.
          -Çok iyi yaptınız! Allah’ü Teâlâ hayırlı mübarek etsin! Geri dönüşü olmayan yere gidiyoruz! Bütün insanlığın hidayete kavuşması için bol bol dua edelim! Dedim.
          Sevinerek gitti.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis