Canlara Kıymayın Efendiler…

Canlara Kıymayın Efendiler…

Kâinatın yaratıcısı yüce Allah, zaman ve mekânla kayıtlı olmadığı (münezzeh) gibi, bütün günler ve geceler de O’na aittir. Belli gün ve gecelerin, belli şeylere tahsis edilmesinin çok da anlamlı olmadığını düşünüyorum. Fakat yine de bu makalemi "anneler günü" vesilesi ile Türkiye’nin "akla ziyan" ortamından bir nebzecik de olsa sıyrılıp bir annenin yavrusuna yazdığı mektuptaki satırlara bırakmak istiyorum.

"Yavrum!
Bedenimde olduğunu ilk fark ettiğimde, beni ve babanı nasıl bir tarifi imkânsız sevince boğduğunu bir bilsen...
Sen, bana ait olan her şeyi paylaşarak gelişip, minik bir insan hüviyetine büründükçe, sana olan sevgim de günden güne kat be kat arttı. İlk tekmelerini karnımda hissettiğimde, bir an evvel seni kollarıma alabilmek için sabırsızlandım.
Sen doğmadan evvel yüzünü, kokunu, sıcaklığını hissetmesem bile hesapsız, karşılıksız bir sevgi yerleşmişti yüreğime. Yatağın, minik giysilerin, oyuncakların dâhil her şey hazırdı. Sen çığlık çığlığa dünyaya gözlerini açıp merhaba derken, acının da mutluluğa kapı aralayabileceğinden habersizdim. Seni kucağıma verdiklerinde, sıcaklığını, nefesini göğsümde hissettiğimde, bana öyle çipil çipil gözlerle baktığında; sana hamile iken beni yemeden içmeden kesen bulantılar, bel ağrıları, doğum sırasında çektiğim sancılar hepsi ama hepsi birdenbire uçup gidiverdi zihnimden.
Ve işte şimdi sen varsın, aramızdasın, bizimlesin. İyi ki de varsın. Sen aramıza katılmadan evvel, yuvamız minik bir canlının gülüşleriyle, ağlamalarıyla dolmazdı. Senden önce, bir ananın yavrusu için gerekirse ateşe bile atılabileceğini tahayyül dahi edemezdim. Ben ve baban, seninle birlikte güldük, seninle birlikte ağladık. Yine seninle birlikte çocuk olduk, çocukluk günlerimize geri döndük. Gün oldu gecenin bir yarısında sen ağlarken kalkıp seni sakinleştirdik; sallayarak, ninniler söyleyerek tekrar mışıl mışıl bir uykuya dalmana yardımcı olduk; gün oldu hastalandın, endişelendik.
İlk adımı atıp ilk sözcüğü ağzından duyduğumuzda, kıvanç duyduk. Belki seni gereği gibi anlamadık, senin o tertemiz, masum dünyana yeterince nüfuz edemedik, seni incittik, üzdük, nadir de olsa belki hırpaladık. Ama bilesin ki hep sevdik. Sensiz bir hayatı senden sonra hiç düşünmedik. Sen bana şu konup göçülen yalan dünyada, tadılabilecek en büyük tatlardan biri olan "analık duygusu” nu tattırdın ya, inan bu bile tek başına seni sevmem için yeterli sebeptir. Benim gözümde herhangi bir çocuk değil, yalnız sen varsın. "Yiğit at yemini kendi artırır" misali sen de sana olan sevgimizi, muhabbetimizi artırmak için bizi sever sayarsan, halimizi hatırımızı sorarsan, "seni-bizi-hepimizi yaratanın yaratılış amacına uygun bir insan olursan, bil ki doğumunla olduğun gibi yaşamınla da bizleri sevince gark edersin.
Babanla beni, yalnızca bir ana-baba değil, bir arkadaş, bir dost olarak da gör lütfen. Birine açılmak, içini dökmek ihtiyacı hissedersen, tasanı-sevincini paylaşmak istersen bil ki daima hemen yanı başındayız. Bizim de kusurlarımız olduğunu-olabileceğini bil ve yanılmazlığın, kusursuzluğun sadece "seni bize lütfeden"e ait olduğunu sakın aklından çıkarma. Biz senden yaşça büyük olsak da, büyüklüğümüze yakışmayan hal ve hareketlerimizde bizi uyarmayı ihmal etme. Bilesin ki çocuk aklı ve yüreği [kralın üzerinde giysisi olmadığı halde, o giysiyi ancak akıllıların görebileceğine inanan -inandırılan bir toplumda-
-"Anne bak! Kral çıplak"] diyebilmiştir. Başkası olma, kendin ol ve kendine güven. Büyük olarak gördüğün insanların da bir zamanlar çocuk olduklarını unutma. Yarın büyüyüp koca bir adam olsan da, evlenip çoluk çocuğa karışsan da, sen benim gözümde sevgiye, şefkate muhtaç kocaman bir çocuk olarak kalacaksın. Sana daha neler neler yazmak isterdim. Ama bir çırpıda yüreğimden kopup gelenler bu kadar. Azımı çoğa sayasın kuzum.
Hep benimle, hep bizimle kal!
Mevla’m acını göstermesin, yüzünden tebessüm hiç eksik olmasın!
Yarınlara hep umutla bakasın!
Annen"
Anadolu’da ve dünyanın dört bir yanında, sorumlu mevkideki adamların sorumsuzluğu yüzünden yavrusunu yitirmiş, yavrusunun istikbali karartılmış, kendilerine ve yavrularına zulmedilmiş-zulmedilmekte olan gözü yaşlı, yüreği yaralı dolu ana var.
Analara (ve evlâtlarına) kıymayın efendiler! İnsanlar candır… Canlara sakın kıymayın efendiler… (Alıntı)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis