Kayıtlar

Suçlama Değil Sonuç Önemli

Suçlama Değil Sonuç Önemli Selmân-ı Fârisî Radiyallahü Anh kendisine hakaret edip kötü sözler söyleyen birine şöyle demiştir: "Eğer âhirette günahlarım ağır, sevaplarım hafif gelirse, senin söylediğinden çok daha kötüyüm. Yok, günahlarım hafif, sevaplarım ağır gelirse, senin sözlerinin bana bir zararı olmaz." Bir seferinde İmam Şafiî (rah) 2000-3000 kişilik muazzam bir cemaate vaaz ve nasihat ederken içeriye bir kâfir girdi. Eliyle İmam Şafiî'nin sakalına işaret ederek, "Senin sakalın benim köpeğimin kuyruğuna benziyor" diye hakarette bulundu. Cemaat hemen harekete geçip kâfirin haddini bildirmek istediler, hazret derhal buna mani olarak, "Ona müdahale etmeyin" dedi ve yüzünü kâfire çevirerek kemali sükûnetle ona şunları söyledi: "Eğer bu sakalım yarın âhirette cennet hurilerinin eline geçecekse senin köpeğinin kuyruğundan çok daha kıymetlidir. Yok, eğer cehennem zebanilerinin eline geçecekse o zaman senin köpeğinin kuyruğu sakalımdan

Dervişin Sabrı

Dervişin Sabrı Bir gün Hz. Cebrail (a.s) Rabbü'l-âlemin'den soruyor: "Ey Rabbimiz, şu anda senin yanında yeryüzündeki en mükemmel kulun kimdir? Onu görüp tanımak istiyorum." Allah Teâlâ da Cebrail'e, "Falan şehre git, filan yerde bir köprü vardır, şafaktan evvelki bir saatte orada bulun. O köprüden ilk geçen kimse, bu zamandaki en makbul kulumdur." Cebrail (a.s) emredilen memlekete gidip şafaktan önce köprünün başında bekler. Bakar ki fakir, kendi halinde bir adam, omuzunda bir ip olduğu halde çıkıp gelir. Doğruca köprüden geçip su başına giderek abdest alır. Seccadesini yayıp teheccüd namazını kılar. Şafak atınca da sabah namazını kılar. Sonra da oturup güneş doğuncaya kadar virdini (zikrini) çeker. Güneş doğunca kalkıp odun toplar. Topladığı odunları sırtlayıp şehre doğru gitmeye başlar. Tam köprünün üstüne gelince karşıdan bir atlı belirir. Ayağında çizme, elinde kamçısı olduğu halde o da köprüye gelir. O sırada atı birden ürkerek üzerindek

İhlasın Böylesi

İhlasın Böylesi İhlâs nasıl olurmuş, müminlerin emiri Hz. Ali'den öğrenelim. O, savaşta bir yiğidi alt etti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O müşrik de onun mübarek yüzüne tükürdü. Hz. Ali Radiyallahü Anh derhal kılıcı elinden attı, onunla savaşmaktan vazgeçti. Savaşçı er ise bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı. Dedi ki: "Bana kılıcını kaldırmıştın, neden indirdin ve beni bıraktın? Benimle savaşmaktan daha önemli ne gördün de, beni öldürmekten vazgeçtin? Ne gördün ki bu derece kızgınken yatıştın; böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi? Ne gördün? O gördüğün şeyin yansıması bana da vurdu; gönlümde, canımda bir ışık huzmesi parladı. Yiğitlikte Allah aslanısın; iyilikte kimsin, bunu kim bilir? Ey Ali! Gördüğünden bir parçacık söyle. Yumuşaklık kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun toprağımızı arıttı. Açıver; biliyorum bu Allah sırlarındandır. Çünkü kılıçsız adam öldürmek ancak onun işidir..." Müminlerin emiri o gence dedi ki: "Ey yiğit! Savaşırken

İşte güzel ahlâkın kerameti

İşte güzel ahlâkın kerameti Hz. Ömer Radiyallahü Anh, halkın içinde uygunsuz davranan bir adamın karnına kamçısı ile dürttü. Adam Hz. Ömer'e kötü sözler söyledi. O da bir daha vurmadı. Niçin vurmadın dediklerinde; "Bu zamana kadar ona, terbiye niyetiyle Allah için vurdum, şimdi bana sövünce kendisine vurursam, nefsim için kızıp vurmuş olmaktan korkarım" dedi.

Benim İçin Bir Servetti

Benim İçin Bir Servetti Bir Hak dostunun hanımı oldukça sert, geçimsiz ve sevimsizdi. Kocasına her gün dili ve haliyle sanki cehennem azabı çektiriyordu. Bu zat ise onun her haline sabrediyor, nefsini sabra alıştırıyor, bu ateşin içinde her gün pişiyordu. Güzel ahlâkı elde etmek için bunu bir fırsat görüyordu. Bunun için onu boşamayı hiç düşünmüyordu. Bu zatı tanıyan dostları onun durumuna çok üzülüyordu. Kadına hiçbir nasihat fayda vermiyordu. Öyle oldu ki bu zata acıyan bazıları kadının ölümü için dua etmeye başladılar. Bir gün kadının eceli geldi, öldü. Kocasının dostları o günü bayram ilân ettiler. Kadını bir an evvel toprağa verdikten sonra sevinerek kocasının yanına geldiler, ona, "Efendim, biz size taziyeye değil, tebrik etmeye geldik; gözünüz aydın olsun, kurtuldunuz!" dediler. Allah dostu sakin ve düşünceliydi. Yüzünde bir sevinç izi yoktu. Aksine değerli bir şeyini kaybetmiş gibi üzüntülüydü. Bunun sebebini şöyle açıkladı: "Bugün gerçekten çok üzgünüm. B

Maksat, Çirkin, Huylularla, İyi, Geçinmek,

Maksat Çirkin Huylularla İyi Geçinmek Rivayete göre Ahmed Sarban hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı. Kocasını görmeye gelenlere içeriden, "Siz bu heriften ne medet umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok mu?" diyerek bağırırdı. Bir gün şeyhin talebeleri hem bu durumu düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı: "Acaba nasıl oluyor da şeyhimiz böyle bir hanımla yaşayabiliyor?" Onların bu düşüncelerini anlayan şeyh, onları şöyle uyardı: "Dostlarım! Mesele sizin zannettiğiniz gibi değildir. Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsanî bir hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın, bana öyle gelin, işte bu kadar."

Günahkârlar İçin Açılan Eller

Günahkârlar İçin Açılan Eller Gönül sultanlarından Ma'rûf-i Kerhî Kuddise Sirruh bir gün müridleriyle Dicle kenarında oturmuş sohbet ediyorlardı. Uzaktan bir sandalın gelmekte olduğunu gördüler. Sandalda kadınlı-erkekli bir grup saz çalıyor, şarkı söylüyor, çılgınca eğleniyorlardı. Müridlerden biri, "Hocam, şunlara beddua edin de suda boğulup helak olsunlar, bir daha böyle edepsizlikte bulunmasınlar" dedi. Ma'rûf-i Kerhî Kuddise Sirruh ellerini kaldırdı ve içtenlikle şöyle dua etti: "Yâ Rabbi! Sen şu kullarını dünyada güldürdüğün gibi, âhirette de sevindir." Talebeler şaşkınlık içinde kaldılar. İçlerinden biri, "Efendim, ettiğiniz beddua değil, hayır duadır. Bunun hikmeti nedir?" deyince hazret şöyle cevap verdi: "Yavrularım! Şayet Cenâb-ı Hak bunları affedip cennetine koyarsa bizim bir zararımız olur mu? Allah bir kulunu âhirette sevindirmek isterse, ona dünyada tövbe nasip eder ve onu kendi yoluna çeker." Sandal bir

Bir Gönül Kazanmak İçin Yapılan Fedakârlık

Bir Gönül Kazanmak İçin Yapılan Fedakârlık İmâm-ı Âzam (rah) bir gün yolda giderken onu gören bir adam, yüzünü saklayıp başka bir yola saptı. Hemen adamı çağırıp neden yolunu değiştirdiğini sordu. Adam cevabında, "Size 10.000 akçe borcum var. Uzun zaman oldu ödeyemedim ve çok sıkıldım, utandım" dedi. İmâm-ı Âzam, "Sübhânellah, ben o parayı sana hediye etmiştim. Beni görüp sıkıldığın ve utandığın için hakkını helâl et" dedi. Rivayet edildiğine göre, Ebû Hanîfe'nin Radiyallahü Anh bir Mecûsî'de alacağı vardı, onu istemek için Mecûsî'nin evine gitti. Evin kapısına gelince, ayakkabısına bir pislik bulaştı. Ayakkabısını silkeleyince, pislik Mecûsî'nin evinin duvarına bulaştı. Ebû Hanîfe (rah) şaşırdı, üzüldü ve, "Eğer bunu böyle bıraksam, Mecûsî'nin evinin duvarının çirkin görünmesine sebep olacağım. Yok, oradan pisliği kazısam, duvarın toprağı dökülecek" diye düşünerek ne yapacağını hesap etmeye başladı. Derken kapıyı çaldı; içer

Kötülüğe Karşı İyilik

Kötülüğe Karşı İyilik Bir gün Seyyid Abdülhakim Bilvânisî'ye Kuddise Sirruh, "Efendim, bazı kişiler sizin münkirliğinizi yapıyorlar, hakkınızda ileri geri konuşuyorlar, bunlara siz ne dersiniz?" diye sorduklarında, hazret şu sohbeti yapmıştır: "İmam Şafiî (rah) der ki: 'Huzur-i ilâhîde Rabbim bana şefaat hakkı tanırsa önce münkirlerime şefaat edeceğim; çünkü onlar bizim manen terakki edip ilerlememize sebep oluyorlar.' Biz de bu büyük imam gibi diyoruz ki, bizi inkâr ederek manevî derece almamıza sebep olan kimselerin iyiliğine karşı iyilikle cevap vermemiz gerekir. Yine Hasan-ı Basrî de Kuddise Sirruh gıybetini yapan kimseleri işitince, onların sevaplarını kendisine gönderdiğini düşünerek, 'İyiliğe iyilikle karşılık verilir' der, bir tabak içine meyve veya tatlı koyarak onlara hediye gönderirdi. Allah Teâlâ'nın izniyle biz de bu büyükler gibi yapar; bizi inkâr edenleri severiz."107 Hâkim Kudretullah Han, Abdullah Dihlevî hazretle

Ben Adil Davranmazsam

Ben Adil Davranmazsam Resûlullah Efendimiz kendisine karşı çıkan, gereksiz sözler eden insanları da olgunlukla karşılar, hoşgörü gösterir ve yumuşak davranırdı. Herkesin yapamayacağı, yapması mümkün olmayan güzel ahlâk örnekleri sergilerdi. Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Huneyn Savaşı sonrası düşmandan kalan ganimet mallarını ashabına dağıtıyordu. Sahabelerden bazılarına fazla ganimet veriyordu. Bu arada Akra b. Habis ile Uyeyne b. Hıns'a yüzer deve verdi. Bunun üzerine Temimoğulları'ndan Zülhuveysıra adında biri geldi ve, "Yâ Resûlallah, adaletten ve hakkaniyetten ayrılma. Vallahi bu dağıtımda Allah rızâsı aranmamıştır" diye itiraz etti. Peygamberimiz üzüldü ve şöyle cevap verdi: "Yazıklar olsun sana, ben âdil davranmazsam, kim davranır? Eğer ben adaletli yürütmüyorsam büyük bir zarara uğramış olurum. Allah, Musa'ya rahmet eylesin. O bundan daha ağır sözlerle incitildiği halde sabretmiştir."

Başka Bir Kavme Benzemek

Başka Bir Kavme Benzemek Allah Resûlü sallallahu aleyhi Vesellem buyuruyor ki “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” Yani ne kadar hümanizm, barış, adalet kavramlarının arkasına saklansalar da tarihteki ve bugünkü halleriyle ürküntü veren kavimlere benzemek, onlardan olmak demektir. Onlarla haşir olmaktan, onların pişmanlıklarına, hüsranlarına ortak olmaktan Allah korusun. Geçmişte o kavimlerle ekonomik, siyasi ve benzeri işbirlikleri ve anlaşmalar yapıldı, yarınlarda da olacak. Ama bunun belli ölçüleri olmalı, değil mi? En önemlisi hiçbir ilişki ve anlaşma, onların hayat tarzlarının bizim bünyemize aktarılması sonucunu doğurmamalıdır. Bizden, başka potalarda erimemiz ne kadar istenirse istensin, biz kendi değerlerimizle varız. Değerlerimizi, kendimizi inkâr edip de yabancıların örf ve adetlerini benimsemeyiz. Kıssadan Hisse: Biz başka kavimlerin bilgisini, teknolojisini, dünyaya yarayan her şeyini alabiliriz. Ama dinlerini, örflerini alamayız. İslamiyet’e aykırı ise k

Mutluluğun Sırrı 40 Ayette Saklı

Mutluluğun Sırrı 40 Ayette Saklı Ø İsra 37: Kibirli olma, alçakgönüllü davran. Ø Müddesir 1-5: Kendini fazla abartma. Ø Tekvir 25-27: Her şeyin üstesinden gelemeyeceğini asla unutma. Ø Bakara 156: Çaresizlik tuzağına düşme. Her zaman bir umut ışığı olduğunu aklından çıkarma. Ø Beled 5-6: Her şeye hakim olmak için uğraşıp hayatı yaşanmaz hale çevirme. Ø Hucurat 10: Büyüklük kompleksine kapılıp, insanları ezerek arkadaşlarını kendinden uzaklaştırma. Ø Muhammed 7: İyiliği karşılık beklemeden yap. Ø Rum 21: Tek başına mutlu olunamayacağını bil. Çevrenin mutluluğu için gayret göster. Ø Vakıa 83-87: Ölümden korkmak yerine, ölüm gerçeğiyle yüzleş. Ø Bakara 263: Yaptığın iyilikleri unut. Anlatarak onları kıymetsizleştirme. Ø Furkan 63: Sana yapılan kötülüğün karşılığını vermek yerine. Öfkenin dinmesini bekle. Ø İnşirah 1-3: Seni huzursuz edecek işlerden uzak dur. İhtirasını törpüle. Ø Maun 4-5: Eleştirinin keskin bir bıçak olduğunu unutma. Söyleyecekle

Tefekkür Allah’a Ulaştırır

Tefekkür Allah’a Ulaştırır Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Onlar, Allâh’ın gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi, ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yarattığını, hiç kendi kendilerine tefekkür etmediler mi?..” (Rûm, 8) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin…” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81) Lokman (as) yalnız başına tenhâ bir yerde oturup tefekkür etmeyi çok sever ve bunu sık sık tekrarlardı. Kendisine: “–Niçin yalnız oturuyorsun? İnsanlarla oturup sohbette bulunsan daha iyi olmaz mı?” diye sorulduğunda şu cevâbı verdi: “–Uzun müddet yalnız kalmak, tefekküre daha müsâittir. Uzun süre tefekkürde bulunmak da, insanı Hakk’ın yoluna sevk eder.” Kâinat baştanbaşa Allâh’ın en büyük kitabıdır. Bu büyük kitabın hangi harfini okusan, mânâsının hep Allah olduğunu görürsün. Kâinâtın hangi zerresi üzerinde tefekkür etsen, seni Allâh’a ulaştırır. tefekkür: Düşünme, zihin yorma. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Mede

Sünneti Terkin Âkıbeti: Altı Kişiye Lâ’net Ettim… Sünneti Terk Edene!

Sünneti Terkin Âkıbeti: Altı Kişiye Lâ’net Ettim… Sünneti Terk Edene! Soru: Peygamber Efendimiz’in Sallallahü Aleyhi Vesellem yapmış olduğu şeyleri terk etmemizde bir sakınca var mı? Daha doğrusu sünneti terk etmenin sonucu nedir? Cevap: Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm’a mahsus olan ve kendisini usûl ilminde “El-Hasâisu’n-Nebeviyye” şeklinde kategorize ettiğimiz kısım hâriç, Hz. Peygamber’in Sallallahü Aleyhi Vesellem yapmış olduğu fiilleri terk etmekte sakınca olduğu açık bir husustur. Zîrâ Cumhur Ulema “Andolsun Allah Mü’minlere kendi içlerinden onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”1 şeklindeki âyet-i kerîmede geçen hikmetin “sünnet” olduğu husûsunda görüş belirtmişlerdir.2 Diyeceğimiz o ki, bize iyilik kabîlinden ihsân edilen bir sünnetin terk olunması tabii ki sakınca arz eder. Sünneti terk etmenin hükmüne gelince; Usûl ilminde sünnet iki kısımda incelenir: Birinc

Beddua Veya Allah'a Havale Etmek Doğru Mudur?

Beddua Veya Allah'a Havale Etmek Doğru Mudur? Beddua eden mesuliyet altında kalır mı? Allah'a havale etmek beddua mıdır? İnsanları Allah'a havale etmek, mesuliyet gerektiren bir husus değildir. Ancak uygunsuz ifadelerle, Hakk'a havale edilen şahısların müstahak olmadıkları hususları ifadede mesuliyet olabileceğini söylemek mümkündür. Bir bakıma fenâ insanları Allah'a havale etmek, onlar adına çok masum bir şeydir. Gerçi Efendimiz, Ebû Cehil'i, Utbe'yi, Şeybe'yi, İbn Ebî Muayt'ı Allah'a havale etmiş; bir mânâda etmeden men edilmiştir. Ama Nebiler Serveri'nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bundan men edilmesi, O'nun hususî konumu ile telif edilemediğinden dolayıdır. Âdeta Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) yapılan ikaz: "Sen kendine bak; onların dalâleti seni çok meşgul etmemeli. Onun sana zararı da olmaz" mânâsına bir men etmedir. Zira Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) sabah akşam -bazı rivayetlerde de günd

Herkes Fıtratınca Davranır

Herkes Fıtratınca Davranır Hz. Enes Radiyallahü Anh anlatıyor: Hz. Peygamber'le birlikte yürüyordum. Üzerinde Necran'dan gelme kenarı kalın bir cübbe vardı. Bir bedevî cübbenin eteklerine asılarak öyle bir çekti ki Resûl-i Ekrem'in Sallallahü Aleyhi Vesellem ensesi kızardı ve cübbe onun mübarek ensesinde iz bıraktı. Ve sonra şöyle dedi: "Yâ Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem, benim şu iki deveme, yanında bulunan ganimet mallarından mal yüklet! Sen kendin ve babanın malından mal yükletmiyorsun ya!" Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem biraz sükût ettikten sonra şöyle buyurdular: "Mal Allah'ın malıdır. Ben de onun kuluyum." Sonra şöyle buyurdu: "Ey Arabî! Bana yaptığın bu şeyin tıpkısı ceza olarak hakkında tatbik edilsin mi?" Bedevî, "Hayır, çünkü sen kötülüğe, kötülükle mukabele etmezsin" dedi. Bu cevap karşısında Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem güldü. Sonra onun bir devesine arpa, bir devesine de h

İşte Tebliğ Adabı

İşte Tebliğ Adabı Ebû Ümâme'nin anlattığına göre yeni müslüman olmuş bir genç Hz. Peygamber'e gelerek, "Ey Allah'ın peygamberi, zina etmeme izin ver, onu yapmadan duramıyorum" gibi çirkin bir teklifte bulundu. Orada bulunanlar gence döndü ve, "Sus sus" dediler. Hz. Peygamber gence dönerek, "Yaklaş" buyurdu. Genç Resûlullah'ın yanına yaklaştı. Peygamber Efendimiz, "Otur" buyurdu. Genç de oturdu. Hz. Peygamber ile genç arasında şu konuşma geçti. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Biri kişi bu işi annenle yaparsa bundan hoşlanır mısın?" diye sordu. Genç, "Hayır, vallahi hoşlanmam" dedi. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, "İnsanlar da senin gibi anneleriyle birinin bu işi yapmasından hoşlanmazlar"buyurdu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Kızınla bu işi yaparsa razı olur musun?" diye sordu. Genç, "Hayır, vallahi razı olmam" dedi. Peygamberimiz S

Allah'ın Rahmetine Sınır Çeken Adam

Allah'ın Rahmetine Sınır Çeken Adam Bir keresinde Hz. Peygamber mescidde ashabı ile birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Bedevinin biri içeri girdi ve iki rek'at namaz kıldıktan sonra ellerini açtı ve şöyle dua etti: "Allahım, bana ve Muhammed'e rahmet et. Başka da kimseye rahmet etme." Bedevinin bu duasını duyan Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Çok geniş olan Allah'ın rahmetine sınır çektin"102 buyurarak bedevinin hatasını düzeltti. Bedevi biraz sonra kalktı ve gitti, mescidin bir tarafına abdestini bozdu. Ashab onu bu halde görür görmez adamı uyarmak için ayağa kalktılar ve başına üşüştüler. Hz. Peygamber onlara müdahale etti ve şöyle buyurdu: "Onu bırakınız. İşini görsün. Sonra oraya bir kova su dökersiniz. Çünkü siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, güçleştirici olarak değil." Sonra bedeviyi yanına çağırdı, şu dersi verdi: "Bu mescidler ne abdest bozmak için ne başka pislik yapmak içindir. Buralar

Allah'ı Çokça Anan

Allah'ı Çokça Anan Hiç şüphe yoktur ki her yüce ahlâkta ve övülmüş sıfatta en üstün örnek, beşeriyetin efendisi Hz. Muhammed'dir. O, her şeyde tam bir örnek teşkil etmektedir. Hak Teâlâ bu hususu şöyle ifade etmektedir: "Andolsun ki sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ümit eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için, Resûlullah'ta güzel bir örnek vardır." [Ahzâb 33/21] Zira onu Rabb'i terbiye etmiş ve terbiyesini en güzel bir şekilde gerçekleştirmiştir. O da ümmetinin her tür övülmüş huy ve olgun davranış üzere terbiyesine büyük bir özen göstermiştir. Geçmiş büyüklerden her biri -Allah onlardan razı olsun- güzel ahlâkta başlı başına bir örnekti. Bu onların hayatında ve yaşantılarında açıkça görülmektedir. Büyük velî Hamdûn el-Kassâr Kuddise Sirruh der ki: "Geçmiş büyüklerin ahlâk ve yaşayışlarını inceleyen, kendi kusurlarını anlar ve büyüklerden geri kalma sebeplerini öğrenir. Ashâb-ı kiramın, selef-i sâlihinin, velîlerin hayat hikâyeler

Düşmanına Bile Rahmet Okuyan Peygamber

Düşmanına Bile Rahmet Okuyan Peygamber Uhud Gazvesi'nde Resûlullah'ın Sallallahü Aleyhi Vesellem mübarek yüzü yaralanıp dişi kırılınca, ashâb-ı kiram çok üzüldüler. Resûlullah'a Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Beddua et, Allah Teâlâ, cezalarını versin" dediler. Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem, "Ben lanet etmek için gönderilmedim. Hayır dua ve mahlûkata merhamet etmek için gönderildim" buyurdu ve peşinden, "Yâ Rabbi! Bunları hidayet et. Onlar hakkı bilmiyorlar" diye dua etti. Düşmanlarını affetti. [Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 5694; Kâdî iyâz, eş-Şifâ, 1/81; Emevî, Hayâtü'l-Kulûb, s. 270.] Yine bir defasında Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem harp için yapılan bir yolculuk esnasında, ashâb-ı kiramdan ayrılmış, bir ağacın altında istirahat buyuruyordu. Gavres b. Haris adında bir müşrik, aniden onu öldürmek için gelip kılıcını çekti. Peygamber Efendimiz'in Sallallahü Aleyhi Vesellem başucunda durup, "Sö