Kayıtlar

Yetenek Yok, Gözü Yükseklerde…

Resim
Garcia'ya Mektup Ellberd HUBBART Bu hafta sizinle bir mektup paylaşacağım. Çok uzun süredir aklımdaydı bunu yazmak. Bu hafta sıra geldi. ‘Garcia’ya Mektup’ Harp Okullarında öğrencilere öğretilen ve paylaşılan bilgilerden en önemlilerinden birdir bana göre. Çok uzun olmasın diye konu ile ilgili haftaya da başka bilgileri paylaşacağım. 1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde ‘Garcia’ya Götürülecek Mektup’ başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen Çarlık Rusya’nın Demiryolları Nazırı’nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus Demiryolları mensuplarının hepsini üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının oku

Evde Harika, Trafikte Berbat

Evde Harika, Trafikte Berbat Bir Japon, İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylüyor: Türker’in evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor. Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor. Sonra evden çekiyorsunuz ayni adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü

Yarının Geleceği Belli Değil

Yarının Geleceği Belli Değil Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala: - Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiçbir zaman içemeyeceksiniz ki! Deyivermiş. Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dâhil herkesin hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak: - Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiçbir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin? Diye sormuş. Köle söyle cevap vermiş: - Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak ara

Suriye, İsrail İçin Boşaltılıyor

Resim
Suriye, İsrail İçin Boşaltılıyor Suriye'de yaşanan son duruma ilişkin emekli Yarbay Çevik Sezer gündemi sarsacak açıklamalarda bulundu. Sezer, Suriye'de PYD ve diğer terör örgütlerinin İsrail güdümünde hareket ettiğini açıkladı. Temel hedefin ise İsrail için 'vaat edilmiş' toprakların elde edilmesi olduğunun altını çizdi. Sezer'in bir tv programında yapmış olduğu açıklamadan öne çıkan başlıklar şu şekilde; ''PYD'ye bakarsanız görebileceğiniz şey sadece PYD olur. Ama orada PYD, PKK, YPG'nin dışında bir durum ortaya çıkıyor. Bu büyük planın parçası olarak yürütülüyor. 2010'da o bölgenin karışacağını yazmıştım. Orada uygulanmak istenen durum bunu gerektiriyor. Kısacası temel hedef İsrail için Suriye'nin boşaltılması. İsrail Müslümanları İkna Edemez Arap Baharı, İsrail için vaat edilmiş topraklar kapsamında yaşandı. Şimdi de aynı durum Suriye'de söz konusu. Bu durum Kürtler üzerinden sürdürülmeye çalışıyor. PYD'nin kula

Nereden Nereye, Yoksa Ben..?

Nereden Nereye? İşsiz, aç, garibanın biri yolda açlıktan bayılır. Ünlü bir holding sahibi oradan geçerken adama acır. Arabasına alarak, işyerine götürür. Odasında adamı mülakata alır. Çok titiz, mütevazı, iyiliksever holding sahibi o garibana der ki sana bazı şartlarım var. Şu kurallara uyacaksın. Erken yatıp erken kalkacaksın! Çevrene dikkat et! Kötülerden uzak dur! İbadetlerini aksatma! Çok çalışacaksın! Verilen her vazifeyi en iyi şekilde yapacaksın! Kesinlikle kaytarıcılık yok… Doğru, dürüst ve ahlâklı ol! Vaktini boşa geçirme! Oku, araştır! Sürekli kendini geliştirip yenile! Sana son model telefon vereceğim. Bu telefon gelecek çağın telefonu… Sen o telefonu verilen talimatlar doğrultusunda dikkatli kullan! Eğer bu kurallara uymaya söz verirsen seni işe alırım. Hayatın kurtulur. Bu şartlara uymazsan; sen bilirsin. Adam Sevinçten şok olmuştur.             -Hepsini kabul ediyorum efendim!             -Tamam der holding sahibi işe alındınız! Halkla i

Parmaklarını Mumun Alevinde Yakan Genç

Parmaklarını Mumun Alevinde Yakan Genç Bu mübarek gencin talebe iken anası-babası vefat eder. Başka kimsesi yoktur. Edirnekapı’nın dışında iki odalı bir bağ evinde kalıyor. Dışarısı karlı ve fırtınalı bir gecede, mum ışığında ders çalışırken evin kapısı çalınır. Genç kapıyı açar, karşısında; pür telâş içince bir genç bir kız… Kız;  -“Efendim, yolumu kaybettim, evimizi bulamadım, burada bir ışık gördüm, buraya sığınayım dedim, beni bu gece misafir alır mısınız, dışarısı çok soğuk!”, der. Genç talebe peki der, ayrı bir odayı alır ve kapıyı kapatır. Mum ışığında ders çalışmaya devam eder. Aradan biraz zaman geçince kız merak eder; -“Acaba bu genç ne yapıyor?” diye kapı aralığından bakar. Gencin ders çalışırken arada bir elini muma tutup yanınca geri çektiğini ve tekrar ders çalışmaya devam ettiğini görür. Bu hal sabaha kadar devam eder. Sabah olunca kız çıkıp evine döner. Merak eden ailesine; “Fırtınadan evimizin yolunu kaybettim, dolaşırken Edirnekapı civarında şehre u

Bir Kapı Var Kapanmıyor

Bir Kapı Var Kapanmıyor Bir zamanlar valilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi vardı. Rengârenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefa yeriydi. Bir gün vali, bu bahçeye geldi. Vali, bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya gönderdi. Kadına da dedi ki: -Bahçenin kapılarını kapat. Hiç bir kapı açık kalmasın! Kadın, akıllı ve namuslu idi. Valinin kendisine kötü niyet taşıdığını anladı. Gidip bir ağacın arkasına saklandı ve biraz sonra gelip dedi ki: -Kapıları kapattım. Yalnız bir tanesi kaldı. Onu kapatmaya gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum. -O, hangi kapıdır? -Bu kapı, Allah’ü Teâlâ’nın (Basir) sıfatıyla bizi gördüğü kapıdır. Vali, bu sözü duyunca, pişman olup tövbe etti. Bir daha aklına böyle kötülükler getirmemek için, Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kullarından birinin bulunduğu yere gidip, onun sohbetinde yetişti. Allah’ü Teâlâ’nın sevgili kullarından biri oldu. Basir: Her şeyi gören. Allah her şeyi, herkesin yaptığı

Kadın Öyle Bir Tövbe Etti ki...

Kadın Öyle Bir Tövbe Etti ki... Büyük velilerden Mansur bin Ammar hazretleri, bir gece, sokaktan geçerken bir erkekle kadının iki gümüş paraya anlaştıklarını gördü. Hemen arkalarından gidip kadına yaklaşarak, hafif bir sesle, "Bizim eve gelirsen sana dört gümüş!" dedi. Kadın iki kat parayı duyunca, birinci adamı bırakıp bunun arkasından gelmeye başladı... Beraberce evine gittiler. Eve girince, kadının önüne dört gümüşü bırakıp kendisi diğer odada namaza durdu... Fakat o da ne? Namazı bir türlü bitmiyordu! Selâm veriyor tekrar başlıyordu... Aradan saatler geçtiği hâlde, namazını bir türlü bitirip çıkmıyordu. Nihayet kadın dayanamayıp, yanına geldi. -"Saatlerdir seni bekliyorum, artık evime döneceğim!" dedi. Bunun üzerine Mansur hazretleri kadına dedi ki: - Ey kadın, eğer sana meylim olmadığını söylersem yalan söylemiş olurum. Senin istediğin bu kötü fiili işlerken görenler olsa, hâlimiz nice olur? - Geceleyin bu saatte kim görecek? Korkulacak bir h

Denizin Ortasında Bizi Kim Görecek?

Denizin Ortasında Bizi Kim Görecek? 4. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak gibi şeyleri yasaklanmış. İstanbul’da bütün meyhaneler ve keshaneler “gizli” takılmaya başlamış. 4. Murat bir gece, tebdil-i kıyafet İstanbul’u gezmeye karar vermiş... Bir sandala binmiş. Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyormuş. Bir ara, sandalın yanından sarkan bir ipi çekmiş. İpin ucunda bir testi! Sultan; -“Ne var o testinin içinde?” diye sormuş. Sandalcı; -“Ne olacak, mey (içki) işte!” Diye gülerek cevap vermiş. -“Mey yasak değil mi? Hünkârımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyor musun?” diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, “Yahu hünkâr nereden görecek bizi denizin ortasında!” İçersen sana da vereyim! Demiş. 4. Murat kabul etmemiş. Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikr

Unutulan Sünnetler

Unutulan Sünnetler Bir hadis-i Şerif’te; “Terk edilip, unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana, yüz şehid sevabı verilecektir.” buyuruluyor. Günümüzde terk edilen sünnetler hangileridir? Bilirsek başkaları yapmasa da biz yapıp şehid sevabına kavuşuruz. Özellikle şu sünnetler daha çok terk ediliyor: ·         Müsafeha etmek, yani sünnete uygun tokalaşmak unutulmuştur. ·         Sakal, sünnet üzere bırakılmıyor. ·         Namazlarda başı örtmeye önem verilmiyor. ·         Abdestte eller ve ayaklar üç defa yıkanmıyor. Parmak araları üç defa hâllenmiyor. ·         Aksıran (Elhamdülillah) demiyor. Başkası, dinde öyle bir şey olmadığı halde, “çok yaşa” diyor. Hâlbuki elhamdülillah demesi sünnet, bunu duyan Müslümanın da (Yerhamükellah) demesi farzdır. ·         Yalnız tanıdıklara selam vermek, kıyamet alametidir. Selam sünnete uygun verilmiyor. Bir odada oturulurken, bir kimse o odaya on kere girip, on kere çıksa, her giriş ve çıkışta selam vermesi sünnettir. Bu sünnet

50 Sünneti Seniyye

50 Sünneti Seniyye 1- Sessiz ağlamak. 2- Kıyafeti çıkarınca katlamak. 3- Heybetli görünmek. 4- Sevdiği birisine, onu sevdiğini söylemek. 5- Çocukların başını okşamak. 6- Namazı vaktinde kılmak. 7- Sohbet etmek. 8- Affetmek. ... 9- Alçak gönüllü olmak. 10- Eve girerken, ev boşta olsa selam vermek. 11- Sürme çekmek. 12- Alışverişte pazarlık yapmak. 13- Güzel koku sürmek. 14- Çalışmak. 15- Yapılan iyiliğe karşılık teşekkür etmek. 16- Yemeklerin ağzını kapalı tutmak. 17- Yünlü güzel elbiseler giymek. 18- Çok uzun giyinmemek. 19- Çatlak bardaktan su içmemek. 20- Latife yapmak ve kahkaha ile gülmemek. 21- Beyaz ve yeşil elbise giymek. 22- Kabak yemeği yemek. 23- Ölümü hatırlamak. 24- Yeri gelince konuşmak. 25- Süt içmek. 26- Yoldaki engeli kaldırmak ve ayağa takılabilecek şeyleri kenara koymak. 27- Sofradan doymadan kalkmak. 28- Düzenli olmak. 29- Ezanı dinlemek. 30- Yemeği, iki öğün yemek. 31- Yemeğe tuzla başlamak. 32- Yemekten sonra ve su içtikten sonra