Nereden Nereye, Yoksa Ben..?
Nereden Nereye?
İşsiz,
aç, garibanın biri yolda açlıktan bayılır. Ünlü bir holding sahibi oradan
geçerken adama acır. Arabasına alarak, işyerine götürür. Odasında adamı
mülakata alır. Çok titiz, mütevazı, iyiliksever holding sahibi o garibana der
ki sana bazı şartlarım var.
Şu
kurallara uyacaksın. Erken yatıp erken kalkacaksın! Çevrene dikkat et!
Kötülerden uzak dur! İbadetlerini aksatma! Çok çalışacaksın! Verilen her
vazifeyi en iyi şekilde yapacaksın! Kesinlikle kaytarıcılık yok… Doğru, dürüst
ve ahlâklı ol! Vaktini boşa geçirme! Oku, araştır! Sürekli kendini geliştirip
yenile!
Sana son
model telefon vereceğim. Bu telefon gelecek çağın telefonu… Sen o telefonu
verilen talimatlar doğrultusunda dikkatli kullan!
Eğer bu kurallara uymaya
söz verirsen seni işe alırım. Hayatın kurtulur.
Bu şartlara uymazsan; sen
bilirsin. Adam Sevinçten şok olmuştur.
-Hepsini kabul ediyorum efendim!
-Tamam der holding sahibi işe alındınız! Halkla ilişkilere
git, gerekli evrakları teslim et! Sözleşmeyi imzala!
İşadamı
talimat verir. Adama kendine çeki düzen vermesi için yüklü miktar avans ta
verirler. Evraklarını tamamlayıp işe başlar. Telefonunu da teslim alır. Adam
kısa sürede kendini kabul ettirir. Holdingde sevilen sayılan biri olur. Bir
holding çalışanının yakınıyla evlenerek iki tane de çocuğu olur. Düzenli, rahat
bir hayata kavuşur. Namaza başlamış, oruçlarını tutmaktadır. Anne babasına
yardımlarda bulunmaya başlar. Bir akrabası bile yokken yüzlerce akrabası
olduğunu öğrenir. İş yerinde birçok arkadaş edinir.
Maaşı
işe girdiğinde çok yüksekken bazen azalıp bazen çoğalmaya başlar. Şirkete gidip
sorar. “Sözleşmen ne ise maaşın odur!” derler.
Yiyeceği,
giyeceği, eşyaları hızla lüksleşir. Dahi iyi mahallede, daha lüks evde oturmaya
başlar.
Evin
iyisine, arabanın iyisine, eşyanın iyisine doymaz olur. Parası yetmez. Lüks
harcamalar arttıkça telefonundan tuhaf tuhaf sesler işitir. Kapı tıklar gibi,
ince alârm gibi… Tanımadığı numaralardan mesajlar… “Nasılsın? İyi misin?
Görüşürüz!” İş yeri arkadaşlarına sorar. Gülüşürler, bazen bize de geliyor
derler… Telefonunu sessize alsa da fayda vermez.
Bir
arkadaşı eğlence yerlerine alıştırır. Yine telefonundan aynı tuhaf sesler, aynı
benzer mesajlar… Yine telefonunu sessize alır, yine fayda vermez. “Biri beni
fena işletiyor!” der. Eğlenceye fazla dalınca ibadetler aksar. Vakit namazları
derken; aksaklık, Cuma ve Bayram namazlarına, orucuna kadar yansır. Maaş
yetişmemeye başlar. Git gide çaresiz bir duruma düşer.
Çaktırmadan
şirketten söğüşlemeye alışır. Ufak tefek kirli işe bulaşır. Yine telefondan
tuhaf sesler, yine benzer mesajlar. Muzip bir arkadaşım yapıyor zanneder.
Ailesini,
anne babasını, akrabalarını fazla ihmal etmiş hayatındaki düzensizlik had
safhaya çıkmıştır. Eğlence yerlerindeki çevresi hızla genişlemiştir. Bazı geceler
eve sarhoş gelir.
Eşindeki
değişikleri fark eden sadakatli hanımı ne kadar uğraştıysa da bir şey
öğrenemez. Telefonundaki garip sesler ve mesajlar onu çıldırtır. Yine
telefonunu ne kadar sessize alsa da fayda vermez.
Bir
sarhoş arkadaşı; “Telefonunu betonda parçala, düşürdüm dersin, yenisini
verirler!” tavsiyesinde bulunur. Sinirinden olanca gücüyle telefonu yere
çarpar. Telefon bir anda susar. Önce sevinir, sonra iş yerinin korkusundan
üzülür. Telefonu eline alınca tıkır tıkır çalıştığını görür. Ama ne alârm
sesleri ne mesajlar bir türlü kesilmez. Sessize almak hiç bir fayda vermez.
Bir gün
müdürü odasına çağırır. “Biz önceleri senden çok memnunduk! İşler nasıl
gidiyor?” diye sorar.
O da
utanır ve dalgın dalgın; “İyi gidiyor; şimdi memnun değil misiniz?” diyemez. Telefonun
yenisini alıp alamayacağını sorar. “Memnuniyetle!” deyip daha renkli daha
modern bir telefon verirler.
Eve
gelir gelmez. Yaptıklarına tevbe eder. Eğlence yerlerine gitmez. Hayret
telefonundaki sesler ve mesajlar yok denecek kadar azalmış; bir ara tamamen
kesilmiştir.
“Galiba
eski telefon bozukmuş, iyi ki değiştirmişim!” diye sevinir. Hanımı da memnun
olup eski neşesi yerine gelmiştir.
Bir
akşam eve gelirken yanında bir araba durur. Arabadan şen şakrak sesler duyulmaktadır.
Bir de bakar ki kızlı erkekli, eğlence yerindeki arkadaşları…
“Haydi
atla! Haydi atla! Seni özledik!” derler. Direnmek ister ama bir türlü nefsini
yenemez…
İçinden
bir ses; “Geceleyin patron seni nereden görecek? Zaten eğlenenlerin birçoğu da
benim gibi aynı yerde çalışıyor. Onlara bir şey olmuyor da bana mı olacak? Fırsat
varken sen de onlar gibi hayatını yaşa! 70-80 yaşlarına gelince bir tevbe
edersin olur biter!” Diye haykırır.
Arabaya
atlar gider. “Hem patronun işlerini aksatmıyorum. Verdiği görevlerin en iyisini
yapıyorum Daha ne ki?” der.
O da
ne? Yeni telefondan kahrolası sesler ve mesajlar yine başlamasın mı? Telefonunu
tekrar tekrar sessize alır, hiç faydası olmaz. Bu ses ve mesajlardan
arkadaşları da rahatsız olmuştur. Onlar da “Bu mesajlar ne?” diye sorarlar. “Bu
tür sesleri ve mesajları önceden de aldım! Ama ne olduğunu, kimden geldiğini
bilmiyorum!” der.
Ertesi
gün işyerinde bir ara daldırır. Kendini Müdürün karşısında görür.
“İşler nasıl
gidiyor?” diye sorar Müdür.
Bir
taraftan da monitörü açar. Monitörde önce holdingle ilgili reklam ve görüntüler
vardır. Birden ekrana kendisi gelir. Olumlu olumsuz tüm çalışmaları, eğlence
hayatı, aile hayatı, şirkette yaptığı tüm çalışmalar, zimmetine geçirdiği
paralar, evde eşiyle yaptığı tartışmalar… İşten önceki sefil hayatı, iş hayatı,
özel hayatı, her şey her şey ekranda görünür. Başı döner, boğazı tıkanır. Nefes
alamaz. Koltuğa yığılır kalır. Her nefesini, her şeyi çekip kaydetmişler.
Bir ara gözünü açıp;
“Bunları da kim çekmiş?” Diye sinirli sinirli haykırır.
Müdürü gayet sakin;
“Sen omzundaki meleklerden habersiz misin? Sana
verdiğimiz telefon tüm konuşmalarını ve görüntülerini holdingdeki ana
bilgisayar belleğine gönderiyordu. Seni çok uyardık! Defalarca alârm çaldı. Birçok
mesaj attık! Bizi neden dinlemedin, neden uyanmadın? Neden tövbeni tutmadın?
Der.
-“Efendim
ne olur bana bir şans daha verin!”
-“Sana
pek çok şans verdik. Sen hepsini şuursuzca harcadın! Verdiğin sözlerin hiç
birinde durmadın! Haydi, yaptıklarını patron görmüyor, omzundaki melekler
görmüyor mu? Zerreden küreye her şeyi yaratan Allah’ü Teâlâ görmüyor mu? Hiç mi
düşünmedin?” Der.
Öyle
utanır ki bayılacak gibi olur. Koca dünya balyoz gibi kafasına tak tak inmeye
başlar. Tekrar bayılır. İçeriye bir görevli girer. “Haydi, gözünü yum!” deyip
morga götürürler.
Bir ara
kendini musallada yatar görür. Cemaat namaz için toplanmıştır. Eğlence
dünyasından hiç kimse yoktur. Sadece iş yerindeki birkaç vefalı arkadaşı
vardır.
Daha
sonra zifiri karanlık bir odaya koyarlar. Aniden iki kişi gelir. Ama bunların
görünüşleri çok korkunçtur. Onlar da monitörü açarlar. Buluğ çağından itibaren
yaptığı olumlu olumsuz tüm fiilleri saniyesi saniyesine yeniden izletirler.
O
korkunç yüzlü kişiler “Sorgu faslı başladı!” deyip birçok soru sorarlar.
Soruların hepsi kolaydır. Bazılarını sorar sormaz cevaplar ama bazılarını bir
türlü hatırlayamaz. En kolay soruların cevaplarını unutmuş, beyni sanki
durmuştur.
Kendi
kendine;
“Yoksa
ben öldüm mü? Diye sorar.
Başucunda
bir melek; Yüce Kur’an’ı Kerim’den Şu Ayet-i Kerimeler’i okumaktadır.
“Artık
bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla
karşılık görmezsiniz.”
[Yâsîn Suresi 54. Ayet]
“Kıyamet
günü doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal
tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz
yeteriz.” [Enbiyâ
Suresi 47. Ayet]
"Allah,
herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah’ü Teâlâ, hesabı çabuk
görendir."
[İbrahim, 51]
"Yeryüzü
Rabbinin nuruyla aydınlanır, kitap açılır, peygamberler ve şahitler getirilir
ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir. Her kişiye
işlediği ödenir."
[Zümer, 69-70]
Nihayet
öldüğünü anlamıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder