Kayıtlar

ver etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Saliha Bir Kadının Verdiği Ders!

Saliha Bir Kadının Verdiği Ders! Nefsiyle başı dertte olan bir derviş vardır... Bir gün iftar yemeğine davet edilir... Yatsıya yakın bir zamanda, davet edildiği yerden evine gelir ve hanımından, mümkünse kendisi için hemen bir sofra hazırlamasını ister. Karısı ise şaşkına dönmüştür! Henüz yolun başında olan bir derviş vardır... Nefsin kötü arzularından kurtulmak için uğraşmaktadır... Tam o günlerde bir iftara davet edilir... Yatsıya yakın bir zamanda, davet edildiği yerden evine döner ve hanımından, mümkünse kendisi için hemen bir sofra hazırlamasını ister. Karısı şaşkın bir vaziyette sorar: -A efendi, sen davette değil miydin? Ne yemeği? Derviş cevap verir: -Sorma hanım, der: Çok yersem, arkamdan “ Halis derviş değilmiş! ” diye konuşmalarından korktum, pek bir şey yiyemedim... Saliha bir kadın olan hanımı, bu cevap üzerine üzülür ve ona bir ders vermek ister: -Tamam, efendi, der: Sen şu akşam namazını kıl da, ben o arada sofrayı hazırlayayım. Derviş, şaşkın bi

Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir? diye sordular.

“Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Bâyezîdi Bistâmî hazretlerine; “Nefsine verdiğin en hafif ceza nedir?” diye sordular. Cevabında; “Bir defâsında nefsim, bir itaatsizlikte bulundu. Buna ceza olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim.” buyurdular. Yine buyurdular ki: “On iki sene nefsimin ıslahı için çalıştım. Nefsimi riyâzet, nefsin arzularını yapmamak körüğünde, müşahede, nefsin istemediği şeyleri yapmak ateşiyle kızdırdım. Nefsi, yerme, kötüleme örsünde, kınama, ayıplama çekici ile dövdüm. Böyle uğraşa uğraşa kendi benliğimden bir ayna yapıp beş sene kendimin aynası oldum. Yapabildiğim ibâdet ve tâatlarla bu aynayı cilâlayıp parlattım. Bir sene ibret nazarı ile bu aynaya baktım. Netîcede bu aynada gördüm ki, belimde, gurur, riyâ, ibâdete güvenip amelini beğenmek gibi kalp hastalıklarından meydana gelen bir zünnâr bulunuyor. Bu zünnârı kesip atabilmek için beş sene daha uğraştım. Yeniden hakîki müslüman oldum. Uzun seneler nefsimi terbiye etmekle uğra

Abdestsiz Süt Vermedim

Abdestsiz Süt Vermedim             Ahmed-i Bîcân bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu. Herkes huşû içinde söylenenleri dinliyordu. "Kardeşlerim! İnsanı Rabbinden uzaklaştıran perdelerin en büyüğü, kalbi öldürmek, karartmaktır. Kalbin ölmesine kararmasına sebep de dünyayı sevmektir. Bir hadîs-i kutsîde buyruldu ki:"Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol. Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun." Kim gıybeti terkederse, Allahü teâlâya karşı olan sevgisi çoğalır. Kim az ve doğru konuşursa, aklı tam olur. Kim aza kanâat ederse, gerçekten Allahü teâlânın ahdine inanmış olur. Kim dünyâ için kaygılanırsa Allahü teâlâdan uzaklaşır." Ahmed-i Bîcân hazretleri vâz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti. Sonra mânevî bir huzurla vâzına devâm etti. Ağabeyinin bu şekilde beklemesi bir türlü

Sakın Oturduğun Yerden “Allah’ım Ver!” Deme!

Sakın Oturduğun Yerden “Allah’ım Ver!” Deme! Hz. Ömer Radiyallahü Anh şöyle der: “Sakın oturduğunuz yerde, ‘Allah’ım, rızkımı ver!’ deyip durmayın. Biliyorsunuz ki gökten ne altın yağar ne de gümüş!” İmam-ı Gazali Rahmetullahi Aleyh şöyle der: “Her işinde Allah’a güven ki başarıya ulaşasın.” Bir insan için en büyük nimet çalışmayı sevmesidir. Tembel insanların beyni çalışmak istemez. Her şeyi ya Allah’ü Teâlâ’dan ya da başkalarından bekler. Allah’ü Teâlâ çalışmadan kimseye bir şey vermez. Tembeller çoğu zaman başkalarından hatta düşmanlarından bile yardım talep eder. Ama başkaları bazen verir bazen vermez. Düşmanları ise sadece süslü zehir verir. Tembel ahmak ta zanneder ki; verilen “süslü zehir” ne kadar güzel! Hâlbuki biraz sonra o zehir ona kan kusturup öldürecek. Müslüman ülkeler de tembellik yapıyorlar. Ebedi düşmanları İsrail’den, Haçlı’dan, kâfirden yardım istiyorlar. İsrail ve Ecnebiler de dışı süslü zehirleri Müslümanlara vererek onları zehirliyor. O ahmaklar da

Altı Şeye Söz Verin Cenneti Garanti Edeyim

Rasulûllah buyurdu ki: Altı Şeye Söz Verin Cenneti Garanti Edeyim قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه و آله): "اضْمَنُوا لِي سِتّاً مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَضْمَنْ لَكُمُ الْجَنَّةَ: اصْدُقُوا إِذَا حَدَّثْتُمْ، وَ أَوْفُوا إِذَا وَعَدْتُمْ، وَ أَدُّوا إِذَا ائْتُمِنْتُمْ، وَ احْفَظُوا فُرُوجَكُمْ، وَ غُضُّوا أَبْصَارَكُمْ، وَ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ‏ “Bana altı şey hakkında tekeffülde bulunun (söz verin) ben de size Cennet’i tekeffül edeyim; 1- Konuştuğunuzu zaman doğru konuşun; 2- Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin; 3- Emânete hıyanetlik yapmayın; 4- Edep yerlerinizi koruyun; 5- Gözlerinizi harama kapayın; 6- Ellerinizi haramdan uzak tutun.”[7] (Ahmed, V, 323) Altı şey güzeldir Altı şey güzeldir, ama şu altı sınıf insanda olursa, daha güzeldir: 1- Adalet güzeldir, âmirde olursa, daha güzeldir. 2- Cömertlik güzeldir, zenginde olursa, daha güzeldir. 3- Vera güzeldir, âlimde olursa, daha güzeldir. 4- Sabır güzeldir, fakirde olursa, daha güzeldir.

Sadaka Vermekte Acele Ediniz

Sadaka Vermekte Acele Ediniz Rasûlüllâh Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki; “Ümmetim! Sadaka vermekte acele ediniz! Zira size bir zaman gelir ki, kişi o sırada sadakasıyla (sokak sokak) dolaşır da onu kabul edecek bir kimse bulamaz. (Sadaka verilmek istenilen) herkes: “Dün bu sadaka ile gelseydin (ihtiyacım vardı), muhakkak ben onu kabul ederdim. Fakat bu gün benim için bu sadakaya ihtiyaç yoktur.” der.

Hayırlısını Ver Allah'ım

Hayırlısını Ver Allah'ım "Kim Allâh'tan korkarsa, Allâh ona bir çıkış yolu ihsân eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allâh'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allâh emrini yerine getirendir. Allâh her şey için ölçü koymuştur." (Talak, 2-3) Fatma Hanım, sırtına ekin destesini aldı ve düşünceyle ilerlemeye başladı. Birden kayınvâlidesinin sesiyle kendine geldi: "-Kız Fatma çabuk buraya gel. Sarı inek doğuruyor, yardım et!.."Can havliyle sırtındaki destesini indirdi ve ahıra koştu. Aman Yâ Rabbi… Hayvan da olsa, ne kadar acı çekiyordu. Fatma hanım, kayınvâlidesiyle birlikte hayvanın doğum yapmasına yardım ediyordu. Kayınvâlidesi: "-Bir hayli zor olacak galiba!.." dedi. "-Evet zora benziyor. Dana toplu herhâlde." diye mırıldandı Fatma hanım da… Fatma, hayvan acı çekmesin diye şifâ âyetlerini, ardından bildiği bütün sûreleri okumaya başladı. Kayınvâlidesi: "-Deli kız, ineğe de okunur mu?" dedi. Fatma

Allah’ım!

Resim
Allah’ım! Bana öyle bir gönül ver ki: Bir kuruluşun tepe noktasında yetkili olsam bile, bunu asla başka şekilde kullanmamalıyım. Günlük yaşamda "ben" yerine, daha çok "sen" sözcüğünü kullanabileyim... Bana öyle bir sevgi ver ki: Sonsuz bir hazine gibi bitmesin, çoğalsın daha da sevdikçe, doldursun sarsın çevremi. Hatta düşmanlarımı da sevebileyim...            Bana öyle bir güç ver ki: Herkesten daha çok çalışabileyim, tutsak düşmeyeyim doğanın koşullarına, eşim ve çocuklarımı da mutlu et ki, mutluluğu başkalarına da götürebileyim... Bana öyle bir sağlık ver ki: Düşünebileyim, konuşabileyim. Bana öyle bir erdem ver ki: İbadet edebileyim, iyilik etmeyi ve sevinçten buğulanmış gözlerle, teşekkür edenlere; bir şey yapmadım, anımsamıyorum diyebileyim. Bana öyle bir yetenek ver ki: İyi eş, baba, anne, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş olabileyim. Bana öyle bir umut ver ki: Bugüne kadar yapmış olduğum hatalar için kara