Kayıtlar

veli etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Neden Bu Zamanda Büyük Veli Zatlar Yetişmiyor?

Neden Bu Zamanda Büyük Veli Zatlar Yetişmiyor? İmamı Azam Ebu Hanifenin (r.a) babası Sabit hazretleri bir akarsuyun kenarında abdest alırken suyun üstünde gelmekte olan bir elmayı farketti. Onu yakalayıp ısırdı. Tam suyu boğazından geçerken: “– Bu elmanın sahibi acaba helal eder mi?” diye aklından geçti. Akarsuyu takip edip elma bahçesine ulaştı. Biraz yukarda, bir elma ağacının akan suya doğru eğildiğini gördü. Dalları elma doluydu. Anlaşılmıştı. Bu elma buradan düşüp kendisinin yanına kadar gelmişti. Bahçeye girdi ve bahçe sahibini buldu. Durumu ona anlattı ve: “– Bana hakkınızı helal ediniz. Bilmeden, düşünmeden elmanızı ısırmış oldum”, dedi. Bahçe sahibinin şartı vardı. “– Bana iki sene hizmet edersen o zaman düşünürüz”, dedi. Sabit Hazretleri adamın şartını kabul edip başladı hizmet etmeye. İki sene boyunca adama hizmette bulundu. İki sene sonunda: “– Hakkınızı helal edecek misiniz, iki senedir size hizmet ediyorum”, dedi. Bahçe sahibinin şart

Allah’ü Teâlâ'ya Yazdığı İlginç Mektup (Deli Zannedilen Veli)

Resim
Allah’ü Teâlâ'ya Yazdığı İlginç Mektup (Deli Zannedilen Veli) https://yandex.com/video/preview/1013216627825787661 (Bu siyah beyaz fotoğrafta gördüğünüz ortadaki kişi, 1965 yılında vefat etmeden önce Allah'a bir mektup yazdı.)             Elazığ’daki Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde 1965 yılında vefat eden bir hastanın Allah’a yazdığı mektubunu paylaşacağız bugün sizlerle… Kimin ruh sağlığının yerinde olup olmadığını bilemediğimiz bugünlerde bu mektup size o kadar iyi gelecek ki…             Bu siyah beyaz fotoğrafta gördüğünüz ortadaki kişi, 1965 yılında vefat etmeden önce Allah'a bir mektup yazdı. Yazdığı mektupta yaşadığı acıları anlatırken bir yandan da sitem eden akıl hastası, Allah'a sığınarak her şeyi hallettiğini ifade ediyor. İşte o mektup... “Ben dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz Tımarhanesi sakinlerinden; ismi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken,

Büyük Bir Velinin Dilinden Allah Dostları

Büyük Bir Velinin Dilinden Allah Dostları Kur’an ve sünnete ölümüne bağlıydılar. Allah kendilerinden razı olsun, onlar, bir gölgenin sahibini takip ettiği gibi Kur’an ve sünneti takip ederlerdi. Onlara göre gerçek sûfi, ilim üzere ihlâsla amel eden kimseydi. Bu tarifin dışında kalanlara hakiki manada sufi ya da Allah dostu demezlerdi. Onlar, bir adamın havada bağdaş kurup oturduğunu görseler buna hiç kıymet vermezlerdi. Onun edebine ve ameline bakarlardı. Ameli sünnete uyuyor ise yaklaşırlardı, yoksa uzaklaşırlardı. Onlar, ilim ve amellerine riya ve gösteriş karıştırmaktan son derece korkarlardı. Yahya b. Muaz rahmetullahi aleyhe, “Bir kimsenin ihlâsa ulaştığının alameti nedir?” diye sorduklarında: “Süt emen çocuk gibi, kendisini övene de sevene de hiç aldırış etmeyip, işine, ibadetine devam etmesidir.” demiştir. Büyük veli Fudayl b. İyaz kuddise sırruhunun şu sözü ne güzeldir: “İnsanlar görsün diye amel etmek riyadır. Yapman gereken bir ameli insanlardan çekinip te

Paylaşılamayan Veli

Paylaşılamayan Veli Mar’uf-ı Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hristiyanlar da çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, ‘çocuk sahibi olabilmek’ için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde İslâm’a davet eder. Adam; – İyi ama ben buraya din değiştirmeye gelmedim ki. İstediğim sadece bir evlad, der. Veli; – Allah sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin, diye dua eder. Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir tuhaf olur. Çocuk; – Hayır! Kalbim daralıyor, dilim söylemiyor, der. Rahip; -Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana harfleri oku, der. Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lâmelif, ye ile biter. Her mısra Allah’ü Teâlâ’nın sıfatlarını ve Muhammed Aleyhisselâm’ın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk, alfabeyi bitirip devam eder.

Paylaşılamayan Veli

Paylaşılamayan Veli Mar’uf-ı Kerhi Hazretlerini sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da çok sever. Bir defasında bunlardan biri gelir, ‘çocuk sahibi olabilmek’ için dua ister. Büyük veli bir fırsatını bulup onu zarif bir şekilde İslâm’a davet eder. Adam; – İyi ama ben buraya din değiştirmeye gelmedim ki. İstediğim sadece bir evlat, der. Veli; – Allah sana hayırlı bir evlad nasip etsin. Onun elinden imana gelesin, diye dua eder. Çok geçmez, adamcağızın çok akıllı bir oğlu olur. Okul çağı gelince onu kilise mektebine gönderir. Rahip ilk gün teslisi anlatır ama çocuk bir tuhaf olur. Çocuk; – Hayır! kalbim daralıyor, dilim söylemiyor, der. Rahip; -Tamam, bunları sonra konuşuruz. Şimdi alfabeye geçelim. Haydi bana harfleri oku, der. Çocuk bir şiir okur ki ilk beyit elif, beyle başlar son beyit lamelif, ye ile biter. Her mısra Allahü teâlânın sıfatlarını ve Muhammed Aleyhisselamın meziyetlerini anlatır ki sanatlarla doludur. Çocuk, alfabeyi bi

Hacı Bayram-ı Veli

Hacı Bayram-ı Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. “Engürü’deki şeyhi getirdik efendim!” der, “Ama ...” -Aması ne? -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli. -Nereden biliyorsun peki? İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlar. “Şu kadarını söyliyeyim” der, “kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri’nin halifesi!” -Sen ne diyorsun! -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, “Haydi evladım” dedi, “zincirleyin beni!” -N’aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene. -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik. -Gönlünü hoşça tutaydınız. -Tutmaz mıyız? Buruk Tanışma II. Murat ilim meclislerinin yabancısı değildir. Molla Yegân, Molla Gürâni, Molla Hüsrev gibi büyüklerden çok şey kapar. Hani altının değerini sarraf bilir derler ya, Hacı Bayram Veli hazretlerinin kıra

Velinin Edebi

Velinin Edebi Zamanının manevî reisi Beyazıd-ı Bestamî hazretlerine bir zat hakkında velî olduğu bahsedilerek üstünlükleri anlatılmıştı. Beyazıd-ı Bestamî hazretleri o zatı görmeye gitti. Ziyaretine gittiği zat camiden çıkıyordu. Camiden çıktıktan sonra Beyazıt hazretlerinden habersiz olarak ilerlerken kıble tarafına tükürdü. O'nun bu halini gören büyük velî Beyazıd-ı Bestamî hazretleri görüşmek lüzumunu duymadığı gibi selâm bile vermeden gerisin geriye dönüp gitti. Sonra neden görüşmeden geri döndüğünü soranlara da, mübarek şunları söyledi: — Şeriatın adabından bir edebe bile dikkatli olmayan bir kimse nasıl olur da Allah'ın esrarına vakıf olur (Alıntı)

Hacı Bayram-I Veli

Hacı Bayram-I Veli Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar. “Engürü’deki şeyhi getirdik efendim!” der, “Ama ...”  -Aması ne?  -Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli.  -Nereden biliyorsun peki?  İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlar. “Şu kadarını söyliyeyim” der, “kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri’nin halifesi!”  -Sen ne diyorsun!  -Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı, “Haydi evladım” dedi,  “Zincirleyin beni!”  -N’aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene.  -Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik.  -Gönlünü hoşça tutaydınız.  -Tutmaz mıyız. Buruk Tanışma II. Murat ilim meclislerinin yabancısı değildir. Molla Yegân, Molla Gürâni, Molla Hüsrev gibi büyüklerden çok şey kapar. Hani altının değerini sarraf bilir derler ya, Hacı Bayram Veli hazretl
Er Çilesi  Büyük mutasavvıf Hacı Bektaş Veli'ye müridleri bir gün "Sizinle beraber biz de erbaine (çileye, kırk günlük nefsi terbiye edici perhiz) girelim" dediler Hacı Bektaş kendilerine sordu: - Er çilesine mi, kadın çilesine mi? Müridler bundan bir şey anlamayınca açıkladı: - İsterseniz 40 gün bir şey yemeden riyazet (perhiz) yapalım, bu kadın çilesidir İsterseniz 40 gün tuzlu et yeyip su içmeyelim, bu da er çilesidir Müridler bağış dilediler: - Efendimiz biz bu ikincisine dayanamayız...

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid

Hacı Bayram Veli Hazretleri Gerçek Mürid Ankaralı Hacı Bayram Veli Rahmetullahi Aleyh, Sultan II. Murat'ın saygı duyduğu bir manevi önderdi. Hükümdar'ın Hacı Bayram'a saygısı o derece çoktu ki, onun müritlerinden vergi almıyordu. Ama ne var ki, bütün Ankara Halkı Veli'nin müridi olduğunu iddia ediyordu! Ankara'da kimden vergi istense” ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bunu öğrenen hükümdar, Hacı Bayram'a mektup gönderir.” gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, müritlerinizden vergi alınmayacak" der. Hacı Bayram, devletine saygılı bir bilge kişiydi. Kendisine bağlılığın kötüye kullanılışından da şikâyetçiydi. Sultanın mektubunu fırsat bilerek, müritlik iddiasındaki herkese” falan gün, falan yerde toplanın" diye haber saldı. O gün Ankara halkı, şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayram, bir tepeciğin üzerini kurduğu kıl çadırından çıkarak kalabalığa sordu: “Beni seviyor

Böylesi Tevazu Ve İncelik

Böylesi Tevazu Ve İncelik Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Bir neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. (O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.) Durumu Hacı Bektaş-ı Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş-ı Veli, 'Helâl değildir' diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlâna'ya anlatır. Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlâna şöyle der: - Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. O, öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin Dergâhına gider. Ve Hacı Bektaş-ı Veli'ye, Mevlâna'nın kurbanı kabul

Lokman Hekimden Oğluna Nasihatler - 2

Lokman Hekimden Oğluna Nasihatler - 2 1. Ey oğulcağızım ciğerparem! Allah'ı tanı! O'na hiçbir şeyi ortak koşma. 2. Başkasına nasihat vermeden önce o tavsiye edeceğin şeyi kendin yap. 3. Kendi ölçüne göre söz söyle. 4. Herkesin hakkına riayet et. 5. Sırrını sakla. 6. Dostunu iyilik veya kötülük zamanında sına. 7. Ahmak cahil kimseden uzak dur. 8. Aklı başında bilgin dostu tercih et. 9. Hayırlı işler uğrunda gayret sarf etmekten geri durma. 10. Bir tedbir alacağın zaman ahlak ve bilgi sahibi kimseye akıl danış. 11. Delil ve ispatını hazırladıktan sonra söz söyle. 12. Gençlik zamanını ganimet bil. Gençlik zamanında iki cihana ait işlerin dürüst olsun. 13. Dostlarına ve ahbaplarına saygı ile ikram göster. 14. İyi bir üstadı baba yerinde tut. 15. Masraflarını gelirlerine göre ayarla. 16. Her işte ortalama davran. 17. Cömertliği adet et. 18. Misafire ne hizmet gerekirse yap. 19. Birinin evine misafir gittiğinde gözünü ve dilini sıkı tut etraf