Allah’ü Teâlâ'ya Yazdığı İlginç Mektup (Deli Zannedilen Veli)
Allah’ü Teâlâ'ya Yazdığı İlginç Mektup (Deli Zannedilen Veli)
https://yandex.com/video/preview/1013216627825787661
(Bu siyah beyaz
fotoğrafta gördüğünüz ortadaki kişi, 1965 yılında vefat etmeden önce Allah'a
bir mektup yazdı.)
Elazığ’daki
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde 1965 yılında vefat eden bir hastanın
Allah’a yazdığı mektubunu paylaşacağız bugün sizlerle…
Kimin ruh sağlığının
yerinde olup olmadığını bilemediğimiz bugünlerde bu mektup size o kadar iyi
gelecek ki…
Bu
siyah beyaz fotoğrafta gördüğünüz ortadaki kişi, 1965 yılında vefat etmeden
önce Allah'a bir mektup yazdı.
Yazdığı mektupta yaşadığı acıları anlatırken bir yandan da sitem eden akıl hastası, Allah'a sığınarak her şeyi hallettiğini ifade ediyor.
İşte o mektup...
“Ben dünya Kürresi,
Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz Tımarhanesi sakinlerinden; ismi
önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde
misafiri Azrail’i beklerken, başhekimlik üzerinden Hâkimler Hâkiminin dergahı
Uluhiyetine son arzuhalimdir...”
“Ben gam deryasında,
fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında padişah yapılmışım. Meyvelerden
dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım akasya dikeninden,
yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayizman’ın fırını ve sahranın çöl
fırtınasıdır. Ruhum aşık-ı hüda mahbubperesttir, lakin aklım kaderin cilvesi ve
talihin sillesiyle güreştir. Bana gelen derd ü gamın kilosu beleştir. Nerede
bir güzel varsa bana karşı keleştir, bütün yiğitler de bana hep ters ve
terestir.”
“Aylar geçti, tek
temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani
içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.
Ol Resul-i zişan ve Sultan-ı Dü-cihan: ‘Cenab-ı
Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını; ruhları vücut
için, vücutları ise ruhlar için yarattığını; erkekleri kadınlar; kadınları
erkekler için yarattığını; Cennet’i mü’min kullar, mü’min kulları da cennet
için yarattığını; cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve
münafıkları da Cehennem için yarattığını’ hadisleriyle haber vermiştir.”
“Peki, acaba benim
gibi meczup divaneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp
söylesin…”
“Allah sana iman
verdi, sen tuğyan edersin; O in'am etti, sen küfran edersin; O ikram etti, sen
inkâr edersin; O ihsan etti, sen isyan edersin; bir de kalkıp bana deli divane
diye bühtan edersin! Bu söylediklerimin hepsi ruhumun içinde cenk etmektedir.
Eğer dilekçemin cevabı gelirse bu manevralar sona erecektir. Şimdi adresimi arz
ediyorum: Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın. Madem ki
ahkamı ve ahlakı kalmadı, Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?! Ta ki Hz.
Muhammed Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın!”
“Ey zerrelerden
kürrelere, yerlerden göklere bütün âlemlerin Rabbi!
Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani
her şeyin ve herkesin yegâne sahibi! Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce
habibi! Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin ve yaralı yüreklerin tabibi!
Ben biçare kulun ki garipler garibi, hüzünlerin esiri, zulümlerin muzdaribi,
öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi… Ama kutsi muhabbet ve hasretinin
divanesi!”
“Herkesi ve her
şeyimi elimden aldın ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegâne sen kaldın!”
“Yurdumdan yuvamdan,
evimden barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın ama onları ararken sana
ulaştım, sevdana daldım! Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp hakiki
tecelline mazhar kıldın. Yüceler yücesi Rabbim, Efendim! Hakk'tan saparak ve
haddimi aşarak, haşa senden, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidretül Münteha
menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi, Rahman’ın en mükemmel tecelli ve
temsilcisi…”
“Kâinatın fahri
ebedisi, ahir zaman nebisi ve mehdisi, levhi mahfuzun tercümanı ve tebliğcisi,
efendiler efendisi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in mahbubiyetini mi
istedim?”
“Hanif dinin üstadı
ve nice nebilerin atası Hz. İbrahim’in haliliyetini, Hz. Süleyman’ın saltanat
ve servetini Hz. Musa’nın celadet ve cesaretini, Hz. İsa’nın ruhaniyetini mi
istedim? Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini, Hz.
Ömer’ül-Faruk’un dirayet ve teslimiyetini, Hz. Osman’ı zinnureynin asalet ve
sehavetini, Hz. Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim? Senden mülkü
hâkimiyet, şan-ü şöhret, mal-ü servet mi talep ettim? Senden vücuduma sıhhat ve
afiyet, aklıma ziya ve selamet, hayatıma huzur ve istikamet dilendimse, bunlar
için de bin kere tevbe ettim! Çünkü Şeriat’ın iptal, tarikatın ihmal, hakikatın
ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl
ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi
ziyadeleştirecekti!”
“Sultanım Efendim:
Ben senden sadece seni istedim; pahası elbet böyle yüksektir ve tüm
sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir.
Rabbim, elbet vardır hikmeti ki bu kuluna böyle
zillet ve zahmet çektirirsin. Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama umarım sen
niyaz kabul edersin. Aile efradımı, aklı izanımı alıp beni hicrana saldın. Ama
yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım… Ya varlıklı kalıp
ama zalim ve sahtekâr olaydım… Ya âlim ve saygın kalıp ama gafil ve riyakâr
olaydım… Ya arkalı ve etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım…”
“Ya sağlıklı ve
sefalı kalıp ama sapıtmış, ahlâksız ve vicdansız olaydım! Derd-ü belâ ki,
sabredenlerin vesile-i miracıdır. Müminler kalbimin tacı, mücrimler rahmetin
muhtacı, münkirler hikmetin icabı, sadık ve âşık ehli cehd adaletin ilacıdır.
Velakin bu münafık hain ve zalimler ise çıbanbaşıdır, akrep gibi sancıdır;
şerefli insana, helali dışında bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.”
“Ey Rabbim, efendim!
Malum-u aliniz ve zaten yüce takdirinizdir ki; ne özenli bezekli elbiselerle
gezdiğim bayramlarım oldu…”
“Ne onurlu ve
huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu… Ne etrafımda hizmet ve rağbet
gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu… Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve
fazilet ne imiş tatmadım ama şikâyet şekavettir; bütün bu fani ve fena
nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahını buldum…”
“Beni yoktan var
ettin, iman ve hidayet buyurup varlığından haberdar ettin ama aklımı alıp
kulunu bikarar ettin, sana sonsuz şükürler olsun!”
“Şimdi son dileğim
beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nurundan ayırma, ne olursun!
Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü zaten zatından gayrıya
yalvarıp yakarmanın şirk olduğunu buyurdun!”
“Selam ve dua ile…”
Yorumlar
Yorum Gönder