Kayıtlar

siz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yeryüzündekiler Siz Rahmet Edin Gökyüzündekiler de Size

Yeryüzündekiler Siz Rahmet Edin Gökyüzündekiler de Size İmam Ahmed Bin Hanbel Hazretlerinin, zühd ve takvası ile perhizkârlığı son dereceye ulaşmıştı. Hatta Bağdad şehrindeki mahsulü, Hz. Ömer Radiyallahü Anh gazilere vakfetmiştir, diye, kendi gıdası olan buğdayı Musul'dan getirtirmiş. Bir sene getirtmiş olduğu buğdayın içinde biraz karınca olduğunu görünce, o karıncalı buğdayı bir kap içine koymuş ve Musul’daki karınca arkadaşlarına paylaştırmak üzere tekrar Musul'a göndermiştir. Nitekim hadis-i şerifte; “Yeryüzünde olanlara sizler rahmet ve şefkat edin ki, semada olanlar sizi esirgeyip rahmet ve şefkat etsinler.” buyurulmuştur. Buradaki rahmet edilmesi lâzım gelen şeyler, akıl sahibeleri ise de, takva ehli için bütün mahlûkata şümulü vardır. (Alıntı)

Siz Cuma’yı Bilir misiniz?

Siz Cuma’yı Bilir misiniz? -Babam bana şöyle anlattı: -Salih Meri, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi: -Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım. Kabristanın içine girdi. İki rekat namaz kıldı. Bir kabre dayandı. Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de baktı ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sonuna bu genç kaldı. O da üzüntülü bir halde, kalktı; kabre girmek istedi. Hemen ona sordum: -Hey Allah’ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hal nedir? Bana şöyle dedi: - Ey Salih Meri, sen o tepsileri gördün mü? - Evet, gördüm, deyince şöyle anlattı: - O t

Siz Siz Olun Verdiğiniz Sözü Asla Unutmayın!!!...

Resim
Siz Siz Olun Verdiğiniz Sözü Asla Unutmayın!!!... Yıllar evvel birbirini çok seven iki çiçek varmış. Bunlardan erkek olan, sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki; baharda açtıklarında diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Buna dayanamayan erkek çiçek baharda binlerce çiçeğin içinde açmak ve kalabalığın içinde kaybolmak yerine kışın dondurucu soğuğunda açarak canından çok sevdiği sevgilisini daha fazla görmeyi hayal etmiş. Yine bahar gelmiş, bütün çiçekler toprağı yedi renge boyamışlar. Erkek çiçek kışın kurduğu hayallerini anlatmış. Dişi çiçek sevgilisinin fikirlerini çok beğenmiş, bir daha ki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği, kışın dondurucu soğuğunda açmak için sözleşmişler. Bahar bitmiş, yaz geçmiş, kış gelmiş. Sevgilisine kavuşma hayali ile yerinde duramayan erkek çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek yeryüzüne çıkmış. Bembeyaz karlar içinde o renkleriyle göz kamaştıran sevgilisini aramış… Ama bulamamış. Ümidini yitiren erkek çiçek bir

Sizi Kanuna Şikâyet Ederiz

Sizi Kanuna Şikâyet Ederiz Kul hakkına özen gösteren Sultan Süleyman, bu konuya duyduğu titizlik nedeniyle “Kanuni” lakabını almıştır. Budin Seferinden dönen ordu, yolların darlığı sebebiyle tarlalardan geçmek zorunda kalmıştı. Bu sırada bir köylü, elindekini padişahın atının geçtiği yere fırlatınca at ürkmüş, köylü de yakalanarak padişahın huzuruna getirilmişti. Sultan Süleyman köylüye: -Derdin nedir de böyle yaptın? diye sorunca, köylü: -Biz fakir köylüleriz. Askerlerinizden bazıları, bizim yeni ektiğimiz tarlalardan geçtiler. Ya bu zararı ödersiniz, ya da sizi şikayet ederim. demiş. Bunun üzerine Kanuni köylüye: -Peki bizi kime şikayet edeceksiniz? diye sormuş. Köylü: -Siz Kanuni değil misiniz? Sizi kanuna şikayet ederiz. deyince Sultan Süleyman çok memnun olmuş ve hemen köylülerin zararlarını hesaplattırıp zararı ödemiş.

Şarabı O İçmiş, Sarhoşluğu Siz Yapıyorsunuz!

Şarabı O İçmiş, Sarhoşluğu Siz Yapıyorsunuz! Hz. Mevlânâ, zikir halkasına katılmış, çevresiyle birlikte zikrediyordu. Tam bu sırada bir sarhoş da dışarıdan halkaya katılıp zikretmeye başladı. Ancak sarhoş dengesini tutamıyor, yalpa yaprak yanındakilere çarpıyordu. Tutup dışarıya atmak istediler. Ama sarhoş, zikir halkasından çıkmak istemeyince tartışma çıktı. Mevlânâ sordu: -Neyi tartışıyorsunuz? -Sarhoştur, dediler içimizden çıkarmak istiyoruz, o da çıkmak istemiyor! Cevabı kısa oldu; -Demek şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz! Bunun üzerine derin bir sessizlik olur. Sonra hep bir ağızdan zikir cümlesi aynı olur: -Şarabı o içmiş, sarhoşluğu siz yapıyorsunuz! Hz. Mevlânâ son uyarısını da şöyle yapar: -Düşene herkes tekme atar, bir tekme de siz atmayın! Gelin bu cümleyi de biz tekrar edelim: -Düşene herkes tekme atar, bir tekme de biz atmayalım!

Sevgi Elini Önce Siz Uzatın

Sevgi Elini Önce Siz Uzatın “Kendinizi haklı görüvermek, her zaman kolaydır gerçekten. Haklı olmadığınızı düşünüp, karşınızdakine hak vermek, önemli olsun sizce. Sevecekseniz gerçekten, başta hak vermesini biliniz.” (Rehber Varlık ) Pek çoğumuz bir tartışma, yanlış anlama veya yetiştirilme biçimindeki farklılıklardan kaynaklanan küçük kırgınlıklara dört elle sarılırız. Kırıldığımız kişi bir dost veya akraba olsun, inatla onun bize el uzatmasını bekler, onu bağışlamak ve eski ilişkiyi tekrar, başlatmak için bunun tek yol olduğuna inanırız. Sağlığı pek de iyi olmayan bir hanım dostum yakınlarda bana oğluyla üç yıldan beri konuşmadığını söyledi. “Neden?” diye sordum. Bana geliniyle ilgili bir konuda ters düştüklerini ve önce oğlu aramadıkça, onunla bir daha hiç konuşmayacağını söyledi. Ona kendinin el uzatmasını önerince önce itiraz etti ve “Bunu yapamam, çünkü onun özür dilemesi gerekir” dedi. Kadın biricik oğluna elini uzatmadan nededeyse ölmeye bile hazırdı. Biraz tatlı dil

Yeni Güne Başlarken

Yeni Güne Başlarken “Siz her yeni güne açınca gözünüzü farklı planlar, programlar yaparsınız düşünerek yarını, dünü. Oysa dün yaşandı bitti, yarın ise gelecek mi hiç bilinmez… Bugünün sana yaşattıkları ve yaşatacakları senin düşündüğünle örtüşmez. “Hah işte bak ben bugünü tam istediğim, düşündüğüm, hayal ettiğim gibi yaşadım” dediğinizde bilin ki tam da gerçek olmuştur Yaratanın dileği. Bir melek yolunuzu çizer, bir diğeri kapı açar, sınırlar kalkar, sunarlar size kolaylıklar, sonunda hedef bulunur. Her şey “O”nun dilediği, dediği gibi olur.” (Meleklerden mesajlar)

Kötülüğe Mâni Olmak

Kötülüğe Mâni Olmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz…” (Âl-i İmrân, 110) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17) Kâinâtın Fahr-i Efendîsi bir gün, iyiliği tavsiye edip kötülüğe mânî olma mes’ûliyetinden bahsederken şöyle bir misal vermiştir: “Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler; Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım. diye konuştular. Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu a

Siz Bari Yanmayın

Siz Bari Yanmayın             Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki: Ömür su gibi akıyor. Bu dünya fânidir. Fâni, yok demektir. Rüyadaki gibi, hayalde olan varlıkların peşinde koşuyoruz. İnsan demek âciz demektir. Çok mükemmel olan insanın beynindeki bir tıkanıklık veya böbreğindeki bir sıkıntı, onu ne hale getirir. Allah’ü Teâlâ, İbrahim Aleyhisselam’a, (Kazma küreğini al, filan dağa çık, orada büyük bir kabir var, onu kaz, içinde ne varsa bak) buyurdu. İbrahim Aleyhisselam, o dağa çıktı, kabri buldu. Allah’ü Teâlâ’nın emrine uyarak, mezarı kazınca, mezar içinde muazzam büyüklükte bir insan cesedi ile başında yazılı bir levha gördü. Bu levhada şunlar yazıyordu: (Ben Ad kavminin melikiyim, bin sene yaşadım, bin orduyla savaştım, hepsini yendim, bin defa evlendim, bin çocuğum oldu. Servetimin sayısını, sınırını ölçemez hâle geldim. Ama bir gün devası olmayan bir hastalığa yakalandım. Beni bu dertten kurtarın, ne isterseniz vereceğim dedim, hattâ bütün servetimi vermeyi taahhüt ettim,

Yetenek Yok, Gözü Yükseklerde…

Resim
Garcia'ya Mektup Ellberd HUBBART Bu hafta sizinle bir mektup paylaşacağım. Çok uzun süredir aklımdaydı bunu yazmak. Bu hafta sıra geldi. ‘Garcia’ya Mektup’ Harp Okullarında öğrencilere öğretilen ve paylaşılan bilgilerden en önemlilerinden birdir bana göre. Çok uzun olmasın diye konu ile ilgili haftaya da başka bilgileri paylaşacağım. 1904 Rus-Japon harbinden önceydi. Amerikan gazetelerinin birinde ‘Garcia’ya Götürülecek Mektup’ başlıklı bir yazı çıktı. Yazan tanınmamış bir muhabirdi. Fakat bu kısa yazının anlattığı gerçekler, yüzlerce kitapla anlatılanlardan daha derin, daha özlü idi. Yazı tesadüfen Çarlık Rusya’nın Demiryolları Nazırı’nın eline geçti. Nazır, bütün memurlarının bu yazının kopyasını yanlarında taşımasını sağladı. O sırada Rus-Japon savaşı başladı. Japonlar esir ettikleri Rus Demiryolları mensuplarının hepsini üzerinde bu yazıyı görerek meraka düştüler. Japon Maarif Nezareti bu yazıyı inceledikten sonra birer nüshasının bütün Japon yurttaşlarının oku